Türkiye-AB ilişkilerini ve AB heyetinin temaslarını AB Uzmanı Can Baydarol ile konuştuk.
‘HAHN U DÖNÜŞÜ YAPMA İHTİYACI HİSSETTİ'
"Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne bireysel başvuru 1987 yılında kabul edildi Türkiye tarafından. Avrupa Konseyi üyesi olarak tek şerh koyan ülke Türkiye kalmıştı, ondan sonra o şerh kalktı. Dolayısıyla Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin kararları hem Avrupa Birliği hem de Türkiye açısından bağlayıcıdır. Bizi bağlamaz, uygulamıyoruz dediğiniz zaman da bütün Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına vergi olarak geri döner. Bir ceza ödersiniz bu da Türkiye'nin borcu olarak karşınız çıkar. Daha büyük bir tehlikeye işaret etmek lazım. Biraz daha böyle devam edersek kurucu üyesi olduğumuz Avrupa Konseyi'nden bile düşürülme ihtimaliyle karşı karşıya geliyoruz. Çıkarılma olmasa bile üyeliğin askıya alınmasına kadar gidebilir. Bu Türkiye açısından ciddi bir kaybediş olur. Biz niye Avrupa Birliği'ne bu kadar katılmaya çalışıyoruz? Bir tarafta işin özgürlükler kısmı, demokrasi var. Ama öteki tarafta da karar alma masasında oturma meselesi var. Şu anda Avrupa Birliği'nin Türkiye'yi bu kadar dışlamasının arka planında Türkiye büyüklüğünde oyunbozan bir ülkenin karar alma masasına oturmaması meselesi var. Dolayısıyla top çevirme amaçlı toplantılar izliyoruz. Ben bugünkü toplantıyı biraz öyle gördüm. Çok açık bir mesaj var her şeyin başında. Türkiye'de şu anda herhangi bir müzakere başlığının açılması söz konusu değildir. Zaten açılanlar malum, hiç kapatılan yok. Bir tane kapatıldı ama onda da müktesebat olmadığı için kapatıldı. Esas olan başlık açmak değil, başlıkları açtıktan sonra ciddi müzakereler yoluyla bunları kapatmak. Şu anda baktığımız zaman bırakın yeni kapatmayı açılan başka bir şey de olmayacak. Bu mesaj çok net bir şekilde verildi Hahn tarafından. İkinci olarak Hahn birkaç hafta önce Türkiye'nin tam üyelik müzakerelerinin artık durdurulması, kesilmesi gerektiği doğrultusunda mesajlar vermişti. Keza Avrupa Parlamentosu hazırladığı raporda aynı şeyleri söylemişti. Türkiye ile biz artık müzakereleri keselim, başka yoldan ilişkileri götürelim diye. Bugün Hahn tam tersi bir mesaj verdi, ‘Türkiye çok önemli stratejik bir aday ülkedir. Müzakerenin kesilmesi gibi bir şey söz konusu değildir' dedi. Avrupa içerisinde Hahn'ın daha önceki çıkışına çok sert eleştiriler geldi anlaşıldığı kadarıyla ki böyle bir U dönüşü yapma ihtiyacı hissetti."
‘AB, BREXIT VE İTALYA VARKEN BİR DE TÜRKİYE İLE UĞRAŞMAK İSTEMİYOR'
"Şu andaki durum hem Türkiye'nin hem Avrupa Birliği'nin işine geliyor. Yani müzakere yapıyormuş gibi yapıp hiçbir şey yapmamak. Şu andaki durumumuzu böyle özetlersek çok yanlış bir şey olmayacaktır. Neden iki tarafın da işine geliyor? Çünkü biraz müzakereler derinleşmeye kalkarsa bu sefer Türkiye'nin iç işlerine müdahale gibi algılanacak meseleler yaşanacak. Çavuşoğlu'nun açıklamalarında da gördük bir parça. Demokratik bir ülkede sivil toplum görüntüsü altında darbeciler çıktı hep karşımıza diye her şeye bu mantıkla yaklaşan bir Türkiye meselesi var. Karşı tarafın da kendi içinde yaşadığı çok ciddi sorunları var. Brexit müzakeresi var bir taraftan, öteki tarafta İtalya'nın durumu var. Bunlarla uğraşırken bir de Türkiye ile uğraşmak istemiyorlar. Zaten orada Mogherini'nin övgü dolu sözleriyle karşılaştık, ‘Suriyeli mültecileri aman tutun, göndermeyin, gerekli parasal desteği biz veririz' şeklinde bir mesaj algıladım. İki tane somut noktada yürünebileceği ifade edildi. Ama bunlardan bir tanesi enteresan, vize meselesi. ‘Çok ilerleme görüyoruz Türkiye tarafında. Bazı ülkeleri ikna etmek gerekir' diyorlar. Bazı ülkeler bahanesini ortaya koyduğunuz zaman hangi ülkeler sorusu çıkar. Kıbrıs Rum yönetimi hayır derse demek ki ilerleme sağlanmaz gibi bir durum ortaya çıkıyor. Vize meselesi çok büyütüldü taraflar arasında. Bu bir serbest dolaşım hakkı değil. Vizesiz turistik dolaşım hakkıdır. Tek somut olarak atılabilecek adım var. O da Gümrük Birliği'nin güncellenmesi meselesi. Orada da bu kadar istekli görünüyoruz. Acaba mesele gerçekleşmeye geldiği zaman o kadar istekli davranacak mıyız Gümrük Birliği'nin güncellenmesi konusunda. Gümrük Birliği 1973 yılındaki bir protokolün uzantısı olarak Türkiye'nin bir yükümlülüğü meselesiydi. Biz 73'ten 85'e kadar gümrüksüz mal sattık. 85'te hadi siz de kaldırın dediler. Orada bir maalesef dönemin başbakanı Tansu Çiller Gümrük Birliği hakkımızdır, hakkımızı alacağız gibi abuk sabuk bir laf edince hak ve yükümlülük birbirine girdi. Güncelleme dediğimiz zaman olay sadece sanayi mallarıyla sınırlı kalmayacak. Tarım ürünlerinde bahsediyoruz. Acaba Türkiye yılda ek 20-25 milyar Euro cinsinden sürmasyon yapabilecek mi kendi tarımına, tarım reformunu gerçekleştirebilecek mi, çok büyük sorularla karşı karşıya geliyoruz. Dünya Ticaret Örgütü'nde yapılan müzakerelerde tarım ürünleri üzerindeki gümrük vergisini bir puan aşağı çektiğinizde binlerce çiftçi batıyor. Türkiye acaba bunun ne kadar ciddiyetine vakfetmiş vaziyette, pek kavrayabilmiş değilim."
‘AVRUPA İLE MAKULLEŞME ADIMLARI BEKLİYORUM'
Baydarol, Türkiye uzun süredir AB ile kavgalı olmasının dezavantajları ile karşı karşıya kaldığını belirtirken, bazı alanlarda makulleşme adımları beklentisini de dile getirdi:
‘TÜRKİYE-AB İLİŞKİLERİ ‘ÇIKARLAR DEĞERLERİ DÖVER' NOKTASINA GELDİ'
Türkiye'de AB fonları tartışmalarını anımsatırken, iktidarın da muhalefetin de bu fonlarla öteden beri ilgilendiği görüşüne katılan Baydarol, Türkiye-AB ilişkilerinin artık ‘çıkarlar değerleri döver' noktasına geldiği, bu noktada Avrupa'nın görünümünün de pek pozitif olmadığı saptamasında bulundu. Baydarol, Avrupa'nın Türkiye'ye çifte standartlı bakışını da bir fıkra ile aktardı:
‘AB HAVUCU TÜRKİYE AÇISINDAN SON DERECE ÖNEMLİ'
Baydarol, Brexit sürecinin tamamlanıp İngiltere'nin AB'den resmi olarak çıkması halinde diğer üye ülkelerin de AB'den çıkma girişimleri olabileceğine dikkat çekti. Baydarol, sadece İtalya değil, Fransa ve İspanya'da da ekonominin gidişatının iyi yönde olmadığını anlatırken, Türkiye açısından da meselenin ‘AB havucuna' geldiği, bu olmaması halinde ülkenin hızla bir Ortadoğu ülkesine dönüşme tehlikesi bulunduğu görüşünü dile getirdi: