Türkiye'nin Rusya'yla ilişkileri çok büyük oranda geliştirerek; sadece ilişkilerin iyileşmesine değil ayrıca stratejik hamlelerindeki değişikliğe işaret eden S-400 anlaşmasını imzalaması ise yapbozun ikinci büyük parçası. İkili ilişkilerdeki üçüncü önemli değişken ise 15 Temmuz başarısız darbe girişimiyle su yüzüne çıkan ve ilişkileri onarılması neredeyse imkansız hale getiren FETÖ meselesi. Zira, 15 Temmuz 2016'da yaşanan darbe girişiminin ardından Ankara ve Washington'ın en çözümsüz konusu Fetullah Gülen'in iadesi konusunda mutabakata varılamaması, hatta süreçte bir arpa boyu yol alınamaması oldu. Peki, ilişkilerin bu hale gelmesinde önemli rolü olan FETÖ sürecin tetikleyicisi mi, yoksa sonucu mu? Başka bir deyişle, FETÖ, bir ABD projesi mi yoksa ülkenin Türkiye'ye karşı taktiksel olarak kullandığı silahlardan yalnızca bir tanesi mi?
Konuyu Sputnik'e değerlendiren Vatan Partisi Genel Başkan Yardımcısı ve Uluslararası İlişkiler Bürosu Başkanı Soner Polat'a göre FETÖ, Türk-Amerikan krizindeki önemli etmenlerden birisi olsa da, krizi anlamak için bakılması gereken büyük resim ‘bölgedeki jeopolitik fay hatlarının hareketlenmesi.'
Türkiye'nin Avrasya'ya kayış sürecinin önüne geçilemez bir hal aldığına işaret eden Polat "Bugün Türkiye emin ve ağır adımlarla Avrasya'ya doğru kayıyor. Bunu, ülkenin attığı adımlarla görebilirsiniz. Rusya, İran ve dolaylı olarak Suriye'yle anlaşmanın sonucu gerçekleşen İdlib harekatı da; İran ve Irak'la birlikte ortak bir strateji dahilinde karşıt olunan Barzani referandumu da, bu sürecin en önemli göstergeleri. Bakın, şimdi Kerkük'e yönelik bir müdahale var. Türkiye müdahaleyi desteklediğini söyledi. Habur Sınır Kapısı'nın Irak merkezi hükümetine geçmesi için Milli Güvenlik Kurulu hükümeti bu yönde adım atmak için destekledi" ifadelerini kullandı.
ABD'nin bu süreçte Türkiye'nin güvenliğini tehdit eden unsurları desteklediğine ve bölgedeki istikrarsızlığı sürülebilir kılmayı hedefleyen adımlar attığına değinen Polat "Kuzey Suriye'de terör kantonları kuruluyor. Burada Kobani ve Cizre kantonlarında Amerika'nın en az 10 tane üssü var. Burada ABD'nin PKK'ya verdiği silahlar normal ihtiyacın 30 kat üzerinde. Bizim yaptığımız hesaplara göre, 50 bin kişilik bir askeri birlik donatılıyor. Amerikan koalisyonu sözcüsünün verdiği bilgiye göre Rakka'da şu an 1500 IŞİD'li var. Zaten onlarla da kimsenin çatıştığı yok, koridor açtılar. Dolayısıyla burada, geçici konjonktürel düzeltilebilir bir kriz yok. Kriz derin ve geriye dönüş ihtimali çok az. Çünkü bunun için Amerika'nın hem Irak hem Suriye'deki projelerinden vazgeçmesi lazım. Bu da mümkün değil" dedi ve ekledi:
"Tabii, bu esnada Türkiye stratejik önemdeki Türk Akımı projesini imzaladı, Rusya'yla ilişkilerini belirli bir olgunluğa getirdi. (ABD'nin) buradaki çabası, Türkiye'nin Avrasya blokuna kayışını engelleyerek ülkeyi Batı Bloku'nda tutmak. Ama şu an karşılarında eski Türkiye yok. Türkiye eskiden belki çeşitli mekanizmalar kullanılarak geri döndürülebilirdi. Ama bu artık pek mümkün değil. Çelişkiler genel anlamda derin olduğu ben Türkiye'nin genel olarak Batı, özel olarak da ABD'yle mesafesinin her geçen gün daha da açılacağını düşünüyorum" diye konuştu.
ABD'nin artık Türkiye'de operasyonel ve etki gücü olmadığını söyleyen Polat "Eskiden hem ABD hem de AB çeşitli baskı mekanizmalarını devreye sokardı, Türkiye üzerinde etkili olduğu bir takım gruplar vardı, onları hareketlendirirdi. Bunlar azaldı. Fethullahçı darbe girişimiyle beraber, bunların devlet içindeki örgütlenmesi darmadağın edildi" dedi.
Polat "İkincisi Türkiye'de fütursuzca Batı lehine propaganda yapan gruplar çok daha temkinli davranıyor. Türkiye, artık ABD karşıtlığında dünya birincisi. Yabancı bir şirkete göre Türkiye'deki ABD karşıtlığı yüzde 72, Türk bir şirkete göre ise yüzde 83. Bu yüzden artık Amerikancı politikaların Türk halkında karşıtlığı yok. Eskiden oy getiren bu politikalar, şimdi ters etki yapıyor" ifadelerini kullandı.
Batı'nın Türkiye'nin her alanda çıkarlarına saldırdığına ve Türkiye'nin de bunları kabul edecek bir pozisyonda olmadığını vurgulayan Polat "Türkiye ‘nin mecburiyetleri ve jeopolitik zorunlulukları var. Batı, Türkiye'nin bütün stratejik çıkar alanlarına saldırıyor. Türkiye bunlara razı olursa da bölünecek ama tarihinde imparatorluk kurmuş olan bir köklü bir devletin de bunları kabul etmesi mümkün değil Bu çatlaklar büyüyecek. Bugün, daha batıya yakın gözüken muhalefet partileri de iktidar olsa bu değişmez. Çünkü devletler jeopolitik varlıklardır" dedi.
‘FETÖ, NATO'NUN GLADYOSUYDU'
İki ülke arasında, FETÖ üyesi olduğu gerekçesiyle tutuklanan ABD Konsolosluğu çalışanı Topuz'un yarattığı gerilim ve vize krizinin anlaşılması için NATO-FETÖ bağının anlaşılmasının gereğini savunan Polat "NATO sadece bir askeri ittifak olarak değil üye ülkelerin siyasi hayatına bir müdahale eden bir güç. ‘Gladyo' diye çok bilinen bir kurum var. Bu kurum NATO ve Batı çizgisinden uzaklaşan ülkelere ayar verme aracı. Bu ayar verme süreci, İtalya'da başbakanlarının öldürülmesine kadar gitmişti. Bu ‘Gladyo' görevini de Türkiye'de Fethullahçı çete devraldı. Düşünsenize, silahlı kuvvetlerden, emniyete hatta Hakimler ve Savcılar Kurulu'na (HSYK) kadar sızmış bir örgüt bu. Küçük bir rakamdan bahsetmiyoruz; 12 bin hakimden 5 bini bu örgüttendi. Balyoz, Ergenekon ve askeri casusluklarda bu örgüt görev yapıyordu. Tabii son olarak da silahlı bir biçimde 15 Temmuz darbe girişiminde…" dedi.
15 Temmuz darbe girişiminin ardından ABD'nin Türkiye'de etki mekanizmasının kalmadığını söyleyen Polat "ABD, artık Türkiye'ye, askeri bir yolla veya tertip kurarak, müdahale etme şansını kaybetti. Bunu ABD Genelkurmay Başkanı Joseph Dunford ve Eski ABD Ulusal İstihbarat Direktörü James Clapper bizzat itiraf etti. Şu an çaresizlikten, Türkiye'yi vize veya NATO üyeliği gibi hususlarla tehdit etmeye çalışıyor. Kaldı ki, ABD, Türkiye'yi NATO'dan da çıkaramaz. Türkiye NATO'dan çıkınca jeopolitik denge tamamen Batı aleyhine olacak; Türkiye'nin Avrasya'ya yolculuğunun seyri daha hızlanacaktır" ifadelerine yer verdi.
Konuyu Sputnik'e değerlendiren bir diğer isim ise AK Parti Grup Başkanvekili Naci Bostancı. Bostancı'ya göre iki ülke arasındaki ilişkilerde çeşitli sorunlar olsa da, ilişkilerin düzelmesi hiç ihtimal dışı değil:
"Amerika ve Türkiye'nin uzun bir tarihi süreç içerisinde teşekkül etmiş derin ilişkileri var. Bunun neticesinde de zaten ilişkiler stratejik ortaklık seviyesinde. Problemlere rağmen ilişkiler yürüyor. Ortadoğu'daki gelişmeler, ABD ve Türkiye arasında görüş ayrılıkları doğurdu. Özellikle de Suriye'nin kuzeyinde YPG'nin PKK'nın ayrı bir yapılanmaya gitmesi yönünde irade göstermesi buna sebep oldu. ABD'nin DEAŞ'la mücadele çerçevesinde bu kesime destek vermesi de önemli bir problem olarak karşımıza çıktı. Türkiye'nin Ortadoğu'ya yaklaşımı Suriye ve Irak'ın toprak bütünlüğü odaklı. Güçlü ancak merkezi yapıların desteklenmesi yoluyla insanlar arasında huzur ve barış olur. Umarız ABD de merkezi yönetimleri destekleyecek politikalar güder."
‘FETÖ, WASHİNGTON — ANKARA ARASINDAKİ TEMEL SORUNLARDAN BİRİ'
FETÖ meselesinin iki ülke arasındaki sorunların başında geldiğine işaret eden Bostancı 15 Temmuz darbe girişimimin ardından FETÖ'nün olduğuna dair hiçbir şüphe yok. Bu hukuk dışı, meşruiyet dışı halk iradesi dışı girişimi gerçekleştiren çetenin başının Amerika'da yaşaması ve türkiye'nin tüm taleplerine rağmen herhangi bir hukuki değerlendirmede bulunulmaması önemli bir problem olarak karşımıza çıkıyor. Elbette iki ülkenin ortaklığı hem tarihi hem de geleceğe doğru yürüyen bir ortaklık olmak durumunda. ABD gibi büyük bir devletin dünyaya ilişkin bir takım projeksiyonlar yaparken bölgedeki güç dengelerini ve oradaki iradeleri hesaba katan ve gayrimeşru yapıları da reddeden bir çizgide davranmasını beklemek aklın gereğidir. Dileğimiz problemlerin halledilmesi yönünde" dedi.
ABD'nin FETÖ'ye yönelik doğrudan destek verip vermediğinin ancak somut delillerle cevaplanabileceğine işaret eden Bostancı "ABD'nin böyle bir olası rolüne ilişkin bir delile şahsen ben sahip değilim. Ancak (Fetullah Gülen) uzun zamandır Amerika'da yaşıyor ve Amerikan yetkililerin değerlendirmesi, başvurunun belli prosedürler çerçevesinde ele alındığı yönünde. Bizim beklentimiz, meşruiyetin demokrasinin halk iradesinin yanında duran bir devlet olarak ABD'nin bu gayrimeşru yapıya karşı daha mesafeli bir tavır takınmasıdır. Bu Türkiye'nin haklı beklentisidir" ifadelerini kullandı.