Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde düzenlediği basın toplantısında tedavi gördüğü hastanede 70 yaşında vefat eden ve İstanbul'da bugün toprağa verilen eski Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'a rahmet diledi.
Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında güvenlik toplantısı gerçekleştirileceğini belirten Kalın, toplantıda iç ve dış güvenlik konularının ele alınacağını bildirdi. Kalın, "Hem içeride PKK terör örgütü ve diğer terör örgütlerine karşı yürütülen mücadele hem de Suriye, Irak ve diğer bölgelerde meydana gelen hadiseleri özellikle de Suriye bağlamında devam eden Fırat Kalkanı harekatını etraflı bir şekilde ele alacağız" dedi.
Fırat Kalkanı operasyonu ile Türkiye'nin terörle mücadelede uluslararası koalisyonun en aktif üyelerinden biri haline geldiğine değinen Kalın, 24 Ağustos'ta başlatılan harekatın başarılı bir şekilde devam ettiğini, Cerablus'ta hayatın normale dönmeye başladığına işaret etti. Bugüne kadar 5 binin üzerinde Cerabluslunun Cerablus'a döndüğünü ve bunun sevindirici bir durum olduğunu vurgulayan Kalın, "Bizim amacımız tabii ki Türkiye'nin Suriye ile sınırındaki bütün terör ve terörist unsurları buradan uzaklaştırmak, Fırat Kalkanı Harekatı'nın birinci amacı da zaten buydu" değerlendirmesinde bulundu.
‘CERABLUS-AZEZ ARASI YAKLAŞIK 90 KÜSUR KİLOMETRELİK BİR BÖLGE, TERÖR UNSURLARINDAN TAMAMEN TEMİZLENDİ'
Kalın, Fırat Kalkanı operasyonu ile IŞİD'le mücadelede yeni bir modelin ortaya konduğunu da belirterek, şöyle devam etti:
"Çünkü Türkiye'nin Özgür Suriye Ordusu'na verdiği destek ve yerel birimlerin sürece dahil edilmesiyle birlikte Cerablus-Azez arası yaklaşık 90 küsur kilometrelik bir bölge, terör unsurlarından tamamen temizlendi ve bu bölgede bir normalleşme süreci başladı. Bu da şunu gösteriyor demek ki ılımlı Suriye muhalefeti yerel unsurlarla birlikte desteklendiği zaman bunlara gerekli lojistik, istihbari, insani diğer destekler verildiği zaman, DEAŞ'a karşı etkin bir mücadele mümkündür ve bu bir zamandır özellikle Amerikan kaynaklı olarak yayılan 'Sahada DEAŞ'a karşı en etkili mücadele eden tek güç YPG'dir' efsanesinin de çöktüğünü bir kez daha ortaya koymuştur. Özgür Suriye ordusu ve diğer muhalif gruplar Cerablus-Azez hattı üzerinde etkili bir mücadelenin DEAŞ'a karşı bir temizlik harekatının başarılı bir şekilde yapılabileceğini bir kez daha ortaya koymuştur."
Kalın, IŞİD'den temizlenen bu bölgenin terörden tamamen arındırılmış bir hat haline gelmesi için Fırat Kalkanı operasyonunun devam edeceğine dikkat çekti.
Kalın, şunları kaydetti: "Buranın bir derinlik kazanması da önem kazanıyor. Çünkü sınırın hemen bir kaç kilometre ötesini temizleyip ondan sonra tekrar DEAŞ unsurlarının buraya gelmesine imkan ve izin vermemiz elbette mümkün değil. Bu hem bizim ulusal güvenliğimiz açısından söz konusu değil hem de orada yaşayan Suriyeliler açısından söz konusu değil. Dolayısıyla buradaki harekat da kararlı ve sistematik bir şekilde bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da devam edecek."
‘OHAL MİLLETE DEĞİL, DEVLETE ÇIKARILDI'
OHAL'in ülkenin 15 Temmuz ve sonrasında karşı karşıya kaldığı güvenlik tehditlerini bertaraf etmek ve özellikle devlet içine çöreklenmiş FETÖ unsurlarını temizlemek için bir tedbir olduğunu aktaran Kalın, daha önce Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın da ifade ettiği gibi OHAL'in millete değil, devlete çıkarıldığını, sürenin ihtiyaca binaen uzatıldığını belirtti.
Kalın, OHAL ile ilgili özellikle yurtdışında zaman zaman temelsiz, haksız iddiaların, eleştirilerin ortaya atıldığını gördüklerini vurgulayarak, şöyle devam etti:
"OHAL genel manada güvenlik, özel olarak da FETÖ'nün devam eden tehdidi ve devlet içindeki yuvalanmalara karşı alınmış bir tedbirdir. Bu noktada Türkiye, gerek yurt içinde gerek yurtdışında FETÖ ile mücadeleyi kararlılıkla sürdürecektir. Türkiye'de bunların bütün imkanları kuruduğu için şimdi yurtdışındaki imkan ve kaynaklarını seferber etmeye çalışıyorlar. Türkiye aleyhine karalama kampanyaları yürütüyorlar. Uluslararası topluma bir çağrıda bulunmak istiyorum. FETÖ sadece Türkiye için değil, bulunduğu bütün ülkeler için bir ulusal güvenlik tehdididir. FETÖ'nün bu legal görünümlü illegal yapısını, karanlık ilişkilerini umarım o ülkeler de en kısa zamanda görür ve gerekli adımlarını bu çerçevede atarlar."
Kalın, Başika Kampı bağlamında son dönemde birtakım açıklamaların olduğunu gördüklerine dikkat çekerek, Türkiye'nin her zaman Irak'ın ve Irak halkının yanında olduğunun altını çizdi.
Bugüne kadar Türkiye kaynaklı Irak'a yönelik herhangi bir güvenlik tehdidinin söz konusu olmadığını, ancak Irak'taki zayıf devlet yapısı ve çeşitli iç sorunların ve özellikle 2003 ABD işgali ve sonrasında yaşananlar neticesinde ve daha öncesinde Irak topraklarından Türkiye'ye yönelik güvenlik tehditlerinin var ola geldiğine değinen İbrahim Kalın, şu değerlendirmeyi yaptı:
‘CUMHURBAŞKANIMIZI HEDEF ALAN ASILSIZ İTHAMLARI KABUL ETMEMİZ MÜMKÜN DEĞİLDİR'
Kalın, Irak bağlamında dini, mezhebi, etnik bütün ayrımları reddettiklerini, Irak'ın bir bütün olarak barış, huzur içinde yaşamasının birinci öncelik olduğunu dile getirdi.
Irak halkının bir bütün olarak Türkiye'nin komşusu, kardeşi olduğunu ifade eden Kalın, bugüne kadar olduğu gibi, bundan sonra da Türkiye'nin Irak'ın barışı, huzuru için üzerine düşeni yapmaya devam edeceğini söyledi.
‘IRAK'TA BİR TANE ORTAK DÜŞMANIMIZ VAR O DA DEAŞ'
‘MUSUL'DA YAPILACAK BİR HATA 100 BİNLERCE İNSANIN MÜLTECİ OLMASINA NEDEN OLABİLİR'
Kalın, Musul operasyonunun Iraklıları olduğu kadar Türkiye'yi, Musululları olduğu kadar Türkiye topraklarında yaşayan insanları da yakından ilgilendirdiğini belirtti.
"Musul'da yapılacak bir hata 100 binlerce insanın mülteci olmasına neden olabilir, DEAŞ ile mücadeleyi sekteye uğratabilir, terörle mücadelede yeni komplikasyonlar üretebilir. Özellikle PKK'nın Musul operasyonuna Sincar (Şengal) üzerinden katılacağına dair haberler, bizi ciddi manada endişelendirmektedir" diyen Kalın, bununla ilgili kaygılarını, ellerindeki bilgi ve belgeleri de Iraklılar başta olmak üzere, ilgili taraflarla paylaştıklarını ve buna devam edeceklerini vurguladı.
Kalın, Musul'u IŞİD'den temizleme operasyonunun belli bir koordinasyon içinde ve Musul halkını koruyacak şekilde yapılması gerektiğinin altını çizerek, şunları kaydetti:
"Musul'un DEAŞ'tan temizlenmesiyle ilgili bizim herhangi bir tereddüdümüz yok. Tam tersine Başika Kampı da orada, Irak ve Musul halkına DEAŞ ile mücadelede yardımcı olmak için kurulmuş bir kamptır. Şu ana kadar da zaten 4 binin üzerinde Iraklıyı biz bu kampta eğittik. Oraya yapılan sevkiyat ve takviye güçler, tamamen kampın güvenlik ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik alınan tedbirlerdir. Çatışma bölgelerine yakın olduğu için Başika Kampı'nın korunması da tabii ki ayrıca bir önem arz etmektedir. Şu ana kadar 700'ün üzerinde DEAŞ teröristi, Başika Kampı'ndan bizim askerlerimizin eğittikleri Irak ve Musulluların mukavemetiyle etkisiz hale getirilmiştir. Şu ana kadar gerek Başika Kampı gerekse diğer konularda Iraklılar ile yürüttüğümüz birtakım müzakereler oldu, bundan sonra da bu sorunları yine aynı müzakere yoluyla çözmekten yana olduğumuzu ifade etmek istiyorum."
‘PYD'NİN ÇEKİLMEMESİ DURUMUNDA MENBİÇ'E DE BİR OPERASYON BEKLENEBİLİR Mİ?'
"Menbiç ile ilgili olarak bizim daha önce ortaya koyduğumuz ana çerçeve hala geçerlidir. Biz burada PYD-YPG unsurlarının bulunmaması gerektiğini açık ve net bir şekilde ifade ettik. Şu anda bize gelen bilgiler, orada hala birkaç yüz PYD-YPG mensubunun bulunduğu yönünde. Menbiç'in DEAŞ'tan temizlenmesi elbette bir başarıdır fakat DEAŞ'tan temizlendikten sonra bir başka terör örgütüne oranın kapılarının açılması kabul edilemez. Bu bir kere her şeyden önce Menbiçlilere yapılan bir haksızlık ve hakaret olur. Dolayısıyla bu konudaki ısrarımız devam etmektedir. PYD'nin, YPG'nin Fırat'ın doğusuna çekilmesi ile ilgili pozisyonumuzda bir değişiklik yok. Zaten Cerablus ve bölgesinde herhangi bir PYD-YPG unsuru bulunmuyor.
Rakka operasyonu ile ilgili olarak biz daha önce de ifade ettik. Aynı Menbiç'te olduğu gibi, Cerablus'ta olduğu gibi biz Rakka'nın da DEAŞ'tan temizlenmesine destek veriyoruz. Uluslararası terörle mücadele koalisyonu çerçevesinde bu operasyonun gerçekleşmesi halinde DEAŞ'ın buradan temizlenmesi elbette bizim de destekleyeceğimiz bir netice olacaktır fakat biz yine Amerikalılara bir teklif getirdik, 'bunu YPG ile değil Cerablus'ta büyük bir başarı ortaya koyan ılımlı muhalifler ve Özgür Suriye Ordusu ile yapalım' diye. Eğer YPG bu operasyonun içerisinde yer alırsa Türkiye tabii ki bu operasyonda yer almayacaktır. Bu, YPG'yi zımnen tanımak, temasa geçmek anlamına gelir ki bizim böyle bir politikamız söz konusu değil. Rakka operasyonunu tıpkı Musul operasyonu gibi bir takvim sıkıştırması içerisinde yapmaya çalışmanın da birtakım mahsurları olabileceğini görüyoruz. Bu konu Amerikalı muhataplarımızın da dikkatini çekti, kamuoyunun da dikkatini buraya çekmek isterim."
Başkanlık sistemi tartışmalarına ilişkin bir soru üzerine, başkanlık sisteminin yeni anayasa ile gündeme geldiğini, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın açıklamaları ve çizdiği bir çerçeve olduğunu anımsatan Kalın, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin bu konuyu gündeme taşımasının siyasete de bir hareketlilik getirdiğini ifade etti.
Başbakan Binali Yıldırım'ın da ilgili anayasa paketini en kısa sürede TBMM'ye getireceğini söylediğine işaret eden Kalın, "Bizim bakış açımız, Türkiye'de etkin bir yönetim modelinin inşa edilmesi, bunun önce Meclis'te daha sonra milletle beraber tartışılarak kamuoyunun, milletin takdirine sunulması, yani oyuna sunulmasıdır. Bu gayet doğal, olması gereken bir şeydir" dedi.
Kalın, bu konuyla ilgili bir müzakere yaşanmasının, tartışmayı zenginleştireceğini ve kamuoyunun başkanlık sistemi ve yeni anayasa gibi modelleri değerlendirmesine imkan tanıyacağını ifade etti.
ABD'YE TEPKİ: MESELENİN CİDDİYETİNİ KAVRAMIŞ GÖRÜNMÜYORLAR
Hukuki sürecin yanında devletin gösterdiği tavrın da önemli olduğunun altını çizen Kalın, "Şimdi siz eğer karşılıklılık ilkesi çerçevesinde muhatabınızdan böyle bir iyi niyet görmüyorsanız suçluların iadesi konusunda tabii ki siz de tavrınızı ona göre gözden geçirmek durumundasınız. Bizim umudumuz, beklentimiz, bu mesele daha fazla büyümeden Amerikan makamları tarafından meselenin ciddiyetini kavrayacak bir şekilde bir çerçeveye oturtulmasıdır. Bizim görebildiğimiz kadarıyla Amerikan makamları bu meselenin ciddiyetini Türkiye açısından henüz yeteri kadar kavramış görünmüyorlar. O yüzden Türk kamuoyundaki tepkiyi belki anlamakta zorlanıyorlar, Cumhurbaşkanımız da dahil olmak üzere resmi makamların verdiği tepkileri belki anlamakta zorlanıyorlar" değerlendirmesinde bulundu.
Kalın, Adalet Bakanı Bekir Bozdağ'ın ABD ziyaretiyle olayın teknik ve hukuki boyutunun biraz daha netlik kazanacağını ve ondan sonra nasıl bir yol izleneceğini hep birlikte değerlendireceklerini bildirdi.
‘DOLARIN YÜKSELİŞİ DÖNEMSEL'
İbrahim Kalın, doların değer kazanmasına paralel olarak liranın değer kaybetmesine yönelik bir önlem alınıp alınmayacağı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, Merkez Bankası Başkanı ile görüşüp görüşmeyeceğine ilişkin bir soruyu yanıtlarken, yaşanan değer kaybını dönemsel olarak gördüklerini vurguladı.
Moody's'in Türkiye'nin notunu değiştirdiğine işaret eden Kalın, "Biz Türkiye'deki piyasa ve ekonomi gerçeklerini hiçbir şekilde yansıtmadığını düşünüyoruz. Olağanüstü hal (OHAL) süresinin uzatılması bir etken olarak değerlendirilebilir. Halbuki OHAL'in şu ana kadar ekonomiye olumsuz bir etkisi olmadı, dönemsel dalgalanmalar çerçevesinde değerlendirilmesi gereken bir sonuçtur" diye konuştu. Kalın, bugün itibarıyla Türk lirasının bazı ülkelerin para birimlerine göre daha iyi bir performans sergilediğini kaydetti.
Döviz kurunun tek başına ekonominin başarısının göstergesi olmadığını kaydeden Kalın, bu sürecin geçici olduğunu kaydetti.
‘ARZU VE BEKLENTİMİZ, HALEP'TE ÇATIŞMALARIN DURDURULMASI'
Kalın, arzu ve beklentilerinin, çatışmaların durdurulması anlaşmasının bir hafta değil daha uzun süreyle hayata geçmesi ve can kaybının önlenmesi olduğunu ama bunun gerçekleşmediğini belirtti.
Kalın, Suriye ile ilgili birinci acil konunun, Halep'teki çatışmaların durdurulması ve insani yardımların buraya ulaştırılması olduğunu vurguladı. İkinci olarak Birleşmiş Milletler çatısı altındaki siyasi müzakere sürecinin tekrar başlatılması gerektiğini dile getiren Kalın, bu konunun da mayıs ayından beri kesintiye uğradığına dikkat çekti.
Üçüncü olarak Suriye topraklarında yer alan IŞİD ve diğer terör örgütlerine karşı mücadeleye işaret eden Kalın, Halep'te çatışmaların durdurulması ve insani yardımların ulaştırılmasıyla ilgili bu hafta sonu İsviçre'de bir toplantı yapılacağını hatırlattı.
Kalın, Türkiye adına Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu'nun katılacağı toplantıya çeşitli tekliflerle gidileceğini, uzmanlar düzeyindeki müzakerelerin devam ettiğini bildirdi.
‘TÜRKİYE İLE RUSYA İLİŞKİLERİNİN NORMALLEŞMESİYLE İLGİLİ ÖNEMLİ BİR SÜREÇ YAŞIYORUZ'
24 Haziran'da Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Putin'e gönderdiği mektupla başlayan normalleşme sürecinden bu yana liderlerin İstanbul'da üçüncü kez görüştüklerini ifade eden Kalın, görüşmede ele alınan konulara ilişkin şu bilgileri paylaştı:
‘ZİYARETİN EN ÖNEMLİ BAŞLIKLARINDAN BİRİ DE TÜRK AKIMI ANLAŞMASININ ORADA İMZALANMASIYDI'
Kalın, iki liderin görüşmesinde ayrıca Suriye ve bölgesel konuların da etraflıca ele alındığını aktardı.
ANKARA-BAĞDAT GERİLİMİ: BU KONUDAKİ GÖRÜŞMELER DEVAM EDİYOR
‘TÜRKİYE'NİN ABD'YE HUKUKİ VE DİPLOMATİK ANLAMDAKİ YAPTIRIMLARI OLACAK MI?'
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın dünkü konuşmasında, Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) elebaşının iadesi, Musul'a yapılması planlanan operasyon ve PKK'nın unsurlarının desteklenmeye devam edileceği yönünde ABD'li siyasetçilerden gelen açıklamalar hatırlatılarak "Türkiye'nin bu konuda Amerika Birleşik Devletleri'ne kısa ve orta vadede, konjonktüre bağlı olarak hukuki ve diplomatik anlamdaki yaptırımları olacak mı? Olacaksa bunlar neler olacak?" sorusu üzerine Kalın, Türkiye'nin FETÖ'nün elebaşı Fethullah Gülen'in gerek iadesi gerekse gözaltı yapılması ve tutuklanmasıyla ilgili taleplerinin bilindiğini belirtti.
Konuya ilişkin hukuki sürecin de devam ettiğine işaret eden Kalın, önümüzdeki günlerde Adalet Bakanı Bekir Bozdağ'ın ABD'ye bir ziyaret gerçekleştireceğini ve bu konuları mevkidaşlarıyla detaylı bir şekilde konuşacağını belirtti.
15 Temmuz darbe girişimine ilişkin dava dosyalarının ABD makamlarına ulaştırıldığına işaret eden Kalın, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Orada zaten aslında yeteri kadar delil var, hep delilden falan bahsediyorlar, ayrıca 15 Temmuz sonrasıyla ilgili yürütülen bir hukuki süreç var. Şimdi o dava dosyası da şekilleniyor. Bunlar ortaya çıktıkça zaten Amerikalı mevkidaşlarla muhataplarla bunlar paylaşılıyor. Bakın burada Amerikalıların belki anlaması gereken bir husus var, o da şudur; şimdi delil vesaire dedikleri zaman sanki delil yok da zorlama bir dava oluşturuluyor, bir talep yapılıyormuş gibi bir algı yaratıyorlar. Türk kamuoyunda da bu tabii ki büyük bir tepkiye yol açıyor ve Fethullah Gülen'in Amerikan yönetimi veya Amerikan devleti tarafından bir şekilde korunduğu intibaını uyandırıyor. Bundan da rahatsızlık duyuyorlarsa bunun önüne geçeceklerse de Türkiye'nin bu konudaki hassasiyetlerine daha fazla kulak kabartmaları gerekir. Çünkü bu konu ne sadece Cumhurbaşkanı'nın konusudur ne de sadece iktidarın konusudur. Bu konu Türkiye'nin konusudur."
‘BİR TERÖR ÖRGÜTÜNÜ BİR BAŞKA TERÖR ÖRGÜTÜYLE BERTARAF EDEMEZSİNİZ'
Darbenin arkasında FETÖ'nün olduğuna yönelik Türk kamuoyunda en ufak bir tereddüt olmadığını vurgulayan Kalın, şunları kaydetti:
"Dolayısıyla hukuki delilleri de süreçleri de dikkate alarak bu konuda Türkiye'nin hassasiyetlerini dikkate alan bir yaklaşımın sergilenmesi esastır. Bildiğiniz gibi FETÖ meselesinin yanında bir de YPG, PYD terör örgütlerine destek meselesi var. Yani şu anda Amerikan yönetimiyle ihtilaf ettiğimiz iki ana temel konudur bunlar. Bu konuda da pozisyonumuzu baştan beri çok net bir şekilde koyduk, bir terör örgütünü bir başka terör örgütüyle bertaraf edemezsiniz diye. Cerablus operasyonu aslında alternatif modellerin olabileceğini de bir kez daha gösterdi. Dolayısıyla burada Suriye'nin hem sosyolojik dinamiklerini dikkate alan hem de bölgeye yansımalarını hesaba katan bir yaklaşımın içinde olunması gerekir. Ama aynı zamanda Türkiye'nin bu konudaki güvenlik kaygılarını da mutlaka müttefiklerimizin dikkate alması gerekir. Çünkü PKK'nın PYD ile PYD'nin YPG ile YPG'nin PKK ile bağını herkes biliyor. Yani bununla ilgili yeni bir izahata girmek biraz bizim aklımıza, zekamıza hakaret olur. Amerikalı yetkililer de kendileri de geçmişte bunları birçok defa ifade ettiler. Ama şimdi sadece Suriye'de DEAŞ'la mücadeleyi, YPG ile işbirliği üzerine bina ederek bu süreci yürütmeye çalışırsanız tabii ki burada bizim bununla mutabık kalmamız, buna onay vermemiz elbette söz konusu değil. Dolayısıyla biz bunu noktada da YPG gibi terör örgütlerine destek verilmemesi, silah, mühimmat verilmemesi konusundaki çağrımızı yineliyoruz. Suriye'de oldubittilere eğer bir şekilde göz yumulursa bunun orta ve uzun vadede her şeyden önce Suriye'ye ve bütün bölgeye zarar vereceğini hepimizin görmesi lazım. Nitekim bunun örneklerini Irak'ta 2003'te, sonrasında yaşanan süreçte hep birlikte gördük. Yeni acıların yaşanmasını hiçbirimiz istemeyiz."
Bir basın mensubunun, "Türkiye, tıpkı Fırat Kalkanı harekatında olduğu gibi yerel unsurlarla Musul'a yönelik bir operasyonu hayata geçirir mi? Türkiye olası bir Musul operasyonunda nasıl yer alacak?" sorusunu yanıtlayan Kalın, halihazırda Musul operasyonu ile ilgili birtakım genel değerlendirmelerin yapıldığına, henüz harekata ilişkin çok detaylı planların ortaya çıkmadığına işaret etti.
Türkiye'nin de bu süreci çok yakından takip ettiğini vurgulayan Kalın, Irak'ın ikinci büyük şehri olan Musul'un iki yıldan fazla süredir IŞİD'in işgali altında olduğunu ve yapılacak operasyonda oradaki sosyolojik dinamiklerin de göz önüne alınması gerektiğini kaydetti.
‘ASKERİ PLANLAMALAR NETLEŞTİKÇE BİZ DE BUNA GÖRE TABİİ Kİ GEREKLİ ADIMLARI ATACAĞIZ'
Kalın, Irak merkezi hükümeti ordusu ile Peşmerge, Musul gönüllüleri ve diğer yerel unsurların da bu operasyona katılmasının gayet doğal olduğunu belirterek, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bu da zaten uluslararası DEAŞ ile Mücadele Koalisyonu şemsiyesi altında yürütülecek bir operasyon. O koalisyonun bir üyesi olarak bu operasyona biz de destek veriyoruz. Dediğim gibi, şu ana kadar eğittiğimiz Musullu gönüllüler, Peşmergeler, diğer unsurlar var. Bu askeri planlamalar netleştikçe biz de buna göre tabii ki gerekli adımları atacağız ama tekrar ifade etmek istiyorum, Musul operasyonunda yapılacak bir hata sadece Irak ile sınırlı kalmaz, bütün bölgeyi etkiler. Bunun önüne geçmek için de adımların çok dikkatli bir şekilde atılması, bütün planlamaların büyük bir hassasiyetle yapılması gerekiyor."
Kalın, "Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu'nun İsviçre'nin Lozan kentindeki Suriye toplantısına hangi önerilerle gideceği"ne yönelik soruya, "İsviçre'de yapılacak toplantıyla ilgili öncelikli konu Halep'teki çatışmaların durdurulması ve ardından da insani yardımların ulaştırılması" karşılığını verdi.
Siyasi geçiş sürecinin yeniden başlatılması konusunun ikinci başlığı oluşturduğunu ifade eden Kalın, "İsviçre toplantısı bu kadar kısa bir sürede bunu başarabilir mi, çok emin değiliz. Oradan cumartesi günü çıkacak neticeyi, yapılacak müzakerelerin sonuçlarını beklememiz gerekiyor fakat bizim görebildiğimiz kadarıyla gerek Rus tarafında gerek Amerikan tarafında bu konuda bir irade ve istek var. Yani çatışmalar durdurulsun, insani yardımlar ulaştırılsın diye" değerlendirmesinde bulundu.
‘BU GERÇEKLEŞİRSE ÖNCELİKLE DOĞU HALEP'TE BİR ÇATIŞMASIZLIK ORTAMININ SAĞLANMASI HEDEFLENECEK'
"Özellikle Doğu Halep'te, muhaliflerin Nusra cephesinden ayrışması, yani terör örgütleri ile ilgili olarak Nusra ve diğer gruplardan ılımlı muhaliflerin ayrışması, temel konulardan birisini oluşturuyor" diyen Kalın, bunun sağlanabilmesi için de bir sürecin yürütüldüğünü ifade etti. Kalın, "Bu gerçekleşirse öncelikle Doğu Halep'te bir çatışmasızlık ortamının sağlanması hedeflenecek. Bu sağlanır sağlanmaz da hem BM üzerinden hem de bizim kendi imkanlarımızla AFAD ve Kızılay üzerinden insani yardımları oraya götüreceğiz ama bunun detayları bugün yarın müzakere edilip, cumartesi günü İsviçre'deki toplantıya götürülecek" diye konuştu.
Kalın, bir gazetecinin "Fırat Kalkanı Harekatı'nın derinleşmesi gerektiğini söylediniz. El Bab'ın hedef olduğu da açıklanmıştı. Muhalifler El Bab'a ne kadar yakın? Burada ciddi bir direniş olması da beklenti arasında. Ne kadar sürer El Bab'ın alınması ve bu süreçte YPG ile bir çatışma olabilir mi?" sorusu üzerine, şunları kaydetti:
‘ÖNCELİĞİMİZ SADECE SINIRIN 3-5 KİLOMETRE ÖTESİNİ TEMİZLEYİP ORALARI BAŞIBOŞ BIRAKMAK DEĞİL'
"Burada birinci önceliğimiz sadece sınırın 3-5 kilometre ötesini temizleyip oraları başıboş bırakmak değil, o bölgeyi tamamen Türkiye için bir tehdit unsuru olmaktan çıkartmaktır. Oraya da aynı Cerablus'ta olduğu gibi ılımlı muhaliflerin gelmesi, yerel konseylerin orada kurulması, bölge halkının kendi yönetimini orada inşa etmesi önceliklidir.
El Bab'a kadar tabii ki bir temizliğin de yapılması gerekiyor. Orada da birtakım DEAŞ unsurları var. Bununla ilgili Genelkurmay Başkanlığı'mızın yürüttüğü bir çalışma var. Operasyonel detay olduğu için burada girmeyeceğim ama özellikle Azez-Cerablus hattının, takriben 5 bin-5 bin 100 kilometrekarelik bir alana tekabül ediyor, terörden tamamen arındırılmış bir bölge haline gelmesi için biz operasyonumuzu planlandığı şekilde yürütmeye devam edeceğiz."
‘1 HAFTA-10 GÜN İÇERİSİNDE BÜYÜKELÇİLERİN KARŞILIKLI OLARAK ATANMASI SÜRECİ DE TAMAMLANMIŞ OLACAK'
Türkiye-İsrail ilişkilerinin normalleşmesi bağlamında, Türkiye'nin talep ettiği 3 şartın yerine getirilmesi ile yeni sürecin başladığını aktaran Kalın, son aşamanın büyükelçilerin gönderilmesi ve diplomatik ilişkilerin tekrar normal seviyeye taşınması olduğunu belirtti.
‘TÜRKİYE'NİN UZUN DÖNEMDİR PLANLADIĞI UZUN MENZİLLİ HAVA SAVUNMA SİSTEMİ İÇİN RUSYA'DAN TEKLİF ALINMASI GÜNDEMDE Mİ?'
Kalın, "Türkiye-Rusya ilişkilerinin normalleşmesinin ardından Türkiye'nin uzun dönemdir planladığı uzun menzilli hava savunma sistemi için Rusya'dan teklif alınması gündemde mi? Ayrıca önümüzdeki günlerde Sayın Cumhurbaşkanı'nın Riyad ziyareti söz konusu mu?" şeklindeki soru üzerine, ileriki günler için planlanmış Riyad ziyareti olmadığını bildirdi.
‘PRENSİPTE BİZ TÜRKİYE OLARAK BUNA OLUMLU BAKIYORUZ'
Hangi alanlarda ne tür bir iş birliği yapılacağı konusunu Savunma Sanayi Müsteşarlığı'nın mevkidaşı kuruluş ile görüştüğünü aktaran Kalın, şu değerlendirmelerde bulundu:
"Prensipte biz Türkiye olarak buna olumlu bakıyoruz çünkü daha önce de çok konu oldu bu. Özellikle Çin'den savunma sistemi alınır mı alınmaz mı tartışmaları bağlamında biz orada ilkesel olarak hep şunu söyledik (Biz, kendi ulusal çıkarlarımızı esas alarak ihtiyaçlarımızı karşılayacak teklifi kim getiriyorsa onunla masaya oturup bunun anlaşmasını yapmaya hazırız)."
‘BİZİM GÜÇLÜ BİR FÜZE SAVUNMA SİSTEMİNE SAHİP OLMAMIZ KADAR DOĞAL BİR ŞEY OLAMAZ'
Kalın, Türkiye'nin terör olaylarının yaşandığı bir bölgede bulunduğuna işaret ederek, "İç güvenlik, dış güvenlik tehditleri devam ederken bizim güçlü bir füze savunma sistemine sahip olmamız kadar doğal bir şey olamaz. Bunu da hangi ortakla, hangi partner ülke ile yapabileceksek onunla yapmamız konusunda bir prensip kararımız var. Bunun da fiyatla, teslimle, ortak üretimle ilgili birtakım şartları var. Bunlar çok açık, şeffaf, objektif şartlardır" diye konuştu.
Bunları sağlayan ülke hangisi ise onunla bu konuda iş birliği yapmaya hazır olduklarını vurgulayan Kalın, "Rusya Devlet Başkanı Sayın Putin ile Sayın Cumhurbaşkanımız, İstanbul'daki görüşmede bu konunun ana çerçevesini konuştular ve bu konuda mutabık kaldılar. İlgili kurumlarımız konuyu takip edecek. Planla, görüşmelerle ilgili başlıklar somutlaştıkça onları da paylaşırız" ifadelerini kullandı.