Grandi, “Göçmenlerin uluslararası yasalar altında nasıl korunacağını açıklamadan herhangi bir ülkeden herhangi bir kişiyi doğrudan geri göndermeyi öngören bir anlaşmanın gündeme gelmesinden derin bir endişe duyuyorum” dedi.
‘SIĞINMA HAKKINA VURULAN ÖLÜMCÜL DARBE’
Uluslararası Af Örgütü göçmenlerin toplu halde geri gönderilmesi teklifini ‘sığınma hakkına vurulan ölümcül bir darbe’ olarak nitelendirirken, Sınır Tanımayan Doktorlar söz konusu anlaşmanın insanlık dışı olduğunu belirtti.
Öte yandan zirvenin Avrupa basınındaki yankıları da sürüyor. Alman basını Türkiye’nin sığınmacı krizini Birlik’e üyelik için kullandığı imasında bulunurken, İngiliz gazeteleri BM'nin anlaşmaya eleştirilerini öne çıkardı.
DW Türkçe Servisi’nin çevirisine göre, Handelsblatt gazetesi, “Avrupa'da göç konusunu 3, 4 belki de 10 milyar euro ile başından savabileceğini düşünenler mevcut işaretleri doğru algılayamıyor” diyerek değerlendirmesine şöyle devam etti:
“Avrupa kıtasının çekiciliği bir süre daha devam edecek. O yüzden krizin köküne inerek mücadele vermek, yani insanların geldikleri ülkelerden, Akdeniz'in öte yakasından işe başlamak gerekiyor. İnsanları Avrupa'ya gelmekten caydırabilmek için ülkelerinde barışın yanı sıra iş, sağlık hizmetleri ve kişisel özgürlükler gibi perspektifleri olması gerekir. Bu konularda da AB'nin önümüzdeki yıllarda yapması gerekenler olacak.”
‘TÜRKİYE DIŞ POLİTİKADAKİ KÖTÜ DURUMDAN NASIL KURTULACAĞININ EN GÜZEL ÖRNEĞİNİ VERDİ’
Die Welt ise bir zirvenin gündeminde daha Türkiye'nin bulunduğunu belirterek, bu zirvede Ankara'nın hedeflerine biraz daha yakınlaştığı görüşünü savundu:
“Türkiye sığınmacılar krizinde dış politikadaki kötü durumundan nasıl hücumcu bir biçimde kurtulunabileceğinin en güzel örneğini sergiledi. Şimdi birdenbire her şey hızla mümkün olabiliyor. AB tam üyeliği yüksek aciliyet kazanıyor. Erdoğan sığınmacılar için sadece BM'den değil, Brüksel'den de para alıyor, üstüne üstlük Türkelere vize özgürlüğü de geliyor. Eğer böyle devam ederse Suriye savaşı Ankara için bir hediye anlamı taşıyacak. Türkiye açısından AB'ye tam üyelik seçeneği, ikili ilişkiler üzerinden kazanacağı vize özgürlüğü ile Fas'tan Afganistan'a kadar ihracatını genişletme denemesinden daha kârlı bir iş olacak.”
“Sığınma hakkı piyangoya dönüşüyor” yorumunu yapan Kölner Stadt-Anzeiger değerlendirmesiyse şöyle:
“Sığınmacıların Türkiye'ye gönderilmesi zaten sorunlu bir konu. Çünkü Türkiye mültecilerin statüsünü belirleyen BM Cenevre Sözleşmesi'ne tam olarak dahil olmamıştı. Oysaki sığınmacıların AB topraklarından Türkiye'ye gönderilmesi için bu sözleşmeye tam olarak katılmış olması gerekir. Ama AB'yi bu durum ilgilendirmiyor. Keza Türkiye'nin medyaya ve basın özgürlüğüne karşı girişimleri de ilgilendirmiyor. Avrupa sığınmacılar konusunu ilk kez Türkiye'ye doğru kaydırıyor. Ama ortak sorumluluk devam ediyor. Avrupa'nın sığınmacı politikalarında kendi çözümlerini bulması gerekiyor. O zamana kadar da Avrupa, görece daha küçük partneri Türkiye'ye bağımlı kalmaya devam edecek.”
Başyazısını bu konuya ayıran Financial Times, ‘anlaşmanın rahatsız edici ancak kaçınılmaz olduğu görüşü’nü savundu. BBC Türkçe Servisi’nin çevirisine göre, gazete “Brüksel'in, serbest dolaşım ve AB üyeliği sürecindeki bazı engellerin kaldırılması gibi ödülleri Türkiye'ye, tam da Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın ülkesinde siyaset, yargı ve medya alanındaki özgürlüklerin üzerine gittiği bir dönemde sundu” değerlendirmesinde bulundu. Gazetenin baş yazısı şu ifadelerle sonlandırıldı:
“Birlik hükümetlerinin şimdi, AB değerlerini hakir gören bir Türk Cumhurbaşkanı'yla anlaşmaya girmekten başka alternatifi yok. Teklif üzerine anlaşma rahatsız edici ama bu, Avrupa'ya inisiyatifi yeniden kazanmak için son bir şans sunuyor.”
Daily Telegraph yazarı Con Coughlin ise “Birçok Batılı için bir Türk çarşısında alışveriş yapmanın çok keyif alınan bir deneyim olmadığını, özellikle alışverişin sonunun sevimsiz olduğunu, çünkü sonda kabul edilen parayla aslında bir gaspın mağduru haline gelinmiş olundu” diye yazdı.
"Bunun, basın özgürlüğü dâhil olmak üzere takıntılı bir şekilde tüm insan haklarının korunmasının peşinden koşan AB gibi bir örgüte ciddi bir şekilde üye olmak isteyen bir ülkenin davranışı olamayacağını" belirten Coughlin'e göre, 'eğer Türkiye Avrupa'ya yakınlaşmak istiyorsa IŞİD ve diğer İslamcı kökenli terör gruplarını izlemede çok daha ön etkin olmalı'.