TÜRKİYE

Cezasızlık algısının sebebi nedir? Af mı, iyi hal indirimi mi yoksa reform istenen ceza kanunu mu?

Polis Şeyma’yı şehit eden katilin 26, Konya’da polisi bıçaklayan saldırganın 33 suç kaydının çıkması ve benzerleri sonrasında ‘cezasızlık’ konusu gündemde yerini aldı. Cezasızlık algısını Sputnik’e değerlendiren İstanbul Bilgi Üniversitesi Ceza ve Ceza Muhakemesi Hukuku Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Adem Sözüer, sebebin 'af' olduğunu belirtti.
Sitede oku
Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, 14 Ekim’de yaptığı açıklamalarda yaklaşan Yargı Reformu Strateji Belgesi üzerinde 1.5 yıldır çalışıldığını belirterek “Cezasızlık algısı için bir takım düzenlemelerimiz olacak. Özellikle 2 yılın altındaki suçlar bakamından bu suçların yatarının olmaması kamuoyunda rahatsızlığa neden oluyor. 2 yılın altında ceza alanlar da cezaevine girecek” dedi.
“İyi hal indirimi her suçta olmayacak” diyen Bakan Tunç’un yanı sıra Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan dün "Cezasızlık algısının ortadan kaldırılması için gereken düzenlemeleri mutlaka hayata geçireceğiz” değerlendirmesini yaptı.
Dünya Cezaevi Nüfus Listesi'nin 2024 raporuna göre cezaevleri en dolu ülke, 1.8 mahkum ile ABD. Bunu 1.7 milyon mahkumla Çin, 840 bin mahkumla Brezilya, 573 bin mahkumla Hindistan takip ediyor. Türkiye'de 314 bin üzerinde, Tayland'da 274 binin ve Endonezya'da 265 bin üzerinde mahkum bulunuyor. Ancak uzmanlar cezaevlerindeki mahkum sayının nüfusa oranının da tabloyu görmek açısından önemli olduğunu vurguluyor.
Hapishane doluluğuyla ilgili İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya ise Mart ayında yaptığı bir açıklamada “Türkiye'de şu anda cezaevlerinde 309 bin kişi var değerlendirmesini yapmıştı.

'Tutuklama bir ceza değil, bir tedbirdir'

Cezasızlık algısının kökeninde yatan problemi ve çözümü Sputnik’e değerlendiren İstanbul Bilgi Üniversitesi Ceza ve Ceza Muhakemesi Hukuku Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Adem Sözüer, cezasızlık algısının sebebinin tutuklananların serbest kalması veya 3 ay gibi ceza alanların dahi hapse girmesi olmadığını belirterek “Öncelikle tutuklama zaten ceza değil, yargılanan kişi delil karartmasın veya kaçmasın diye uygulanan bir tedbir. Mahkeme, bu koşullar yoksa kişiyi tutuklamayabilir veya tutuklu kişiyi serbest bırakabilir. Ama tutuklanmayan kişi, tümüyle kontrol dışı değildir, tutuklamanın yerine adli kontrol tedbirleri uygulanır” dedi.

'Tutuklama daha genişletilirse bu, kişi hak ve özgürlükleri ile muhalif görüşlüler için çok tehlikeli olur'

Prof. Dr. Adem Sözüer
Elektronik kelepçe, konutu terketmeme, yurt dışına çıkma yasağı gibi çok sayıda adli kontrol tedbiri olduğunu ifade eden Prof. Dr. Sözüer “Bunların getirilmesinin sebebi gereksiz tutuklama olmasın cezaevleri dolmasın. Tutuklama ve tutuklama yerine başvurulacak kanuni düzenlemelerde sorun yok. Sorun, çocukların dahi Cumhurbaşkanı'na hakaret suçu nedeniyle tutuklanmasında. Bu gibi hallerde kanunda tutuklama yasağı var. Ama binlerce insan Cumhurbaşkanı'na hakaretten veya muhalif eleştirileri nedeniyle tutuklanıyor. Sanatçıların dahi gereksiz tutuklanmaları oldu. Şimdi son şiddet olaylarını bahana edip tutuklama daha genişletilirse bu, kişi hak ve özgürlükleri ile muhalif görüşlüler için çok tehlikeli olur” değerlendirmesini yaptı.

‘Kısa süreli cezaevi suç öğretir’

Kısa süreli hapis cezası alanın, hapse girmesinin cezasızlık algısı ile bir ilgisinin olmadığının altını çizen Sözüer, “Kısa süreli hürriyeti bağlayıcı cezalara kapalı cezaevi uygulamak yerine alternatif yaptırımlar var. Kısa süre için kişiyi cezaevine koymanın sakıncaları çok fazla, kişi en başta cezaevinde suç öğrenir, masraflıdır. Bir yanda ‘cezaevleri doldu, kapasite yetmiyor’ deyip diğer yandan kısa süreli hapisleri dahi cezaevine koymak hem çelişkidir hem de doğru değildir. Çözüm, cezaevi dışında uygulanacak yaptırımları, etkin olarak hayata geçirmek gerekir” dedi.

‘Cezasızlık algısını doğuran sık sık çıkan aflardır’

Cezasızlık algısının kökeninde yatan sebebin ‘sık sık çıkan aflar’ olduğunu vurgulayan Ceza Hukuku Profesörü Sözüer, “Son on yılda her infaz değişikliği bir af uygulaması oldu. En son 2020 yılında tüm şiddet suçluları infaz indirimi adı altında affedildi. On binlerce şiddet suçlusu kontrolsüz olarak serbest bırakıldı. Şimdi bu afların artçı etkilerini görüyoruz” değerlendirmesini yaptı. Prof. Dr. Adem Sözüer sözlerine şöyle devam etti:
“Öyle aflar yapıldı ki, 4-5 yıllık cezası olanlar, kapalı cezaevinde 1-2 gün kalması yeterli oldu. Bunun sorumlusu son 10 yıldaki afları yapanlardır. Şimdi bu sorumluluğu üstlenmeyip, muhalif görüşlüleri baskı altına alabilecek, kişi hak ve özgürlükleri için haksız sınırlamalar getirecek, gereksiz tutuklamaların yolunu açmak hiç bir açıdan doğru değildir.”
Türkiye'de af uygulamalarının yanı sıra, yoksulluk, yoksunluk, eşitsizlik ve adaletsizlik gibi pek çok sorunun şiddetin kaynağı olduğunu ifade eden Sözüer, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Bu sorunların çözülmesi yerine daha artmasının söz konusu olduğu bir popülist ceza hukuku kanun ve uygulamalarından uzak durmak gerekir. Kanun değişiklikleri, şeffaf olarak tartışılmalı, Barolar Üniversiteler, kadın örgütleri kanun yapma sürecine dahil edilmelidir. 1 Haziran 2005 Türk ceza Hukuku reformu ve 6284 kadına yönelik ve aile içi şiddeti önlemeye yönelik kanunlarda başta kadın örgütleri, geniş bir katılım olmuştur.

Ne zaman kapalı kapılar ardında kanunlar yapılmaya başlandı, o zaman adaletsiz aflarla ‘cezasızlık algısı’ da başladı. Türkiye AYM, AİHM kararlarını uygulamıyor. Kendi anayasasına, kendi kanunlarına uymayan bir devlet yönetiminde, hukuk dışılık adeta legal olunca, hiç bir ceza caydırıcı olmaz..

Türkiye her şeyden önce ve bir an önce başta Aym ve AİHM kararlarını uygulayarak, İstanbul Sözleşmesini hayata geçirerek hukuka dönmelidir.”

TÜRKİYE
Manisa'da hamile kadına sokakta şiddet uygulayan şahıs tahliye edildi
Yorum yaz