Konuşan kişilerin isimlerine söyleşide yer verilmezken, röportajın tamamı şöyle:
'TSK ÜLKENİN EN GÜVENİLİR KURUMUYDU'
"Geçen yıl 15 Temmuz'da gerçekleşen darbe girişiminin ardından, Belçika'da bulunan NATO ve SHAPE karargahlarında görev yapmış, Kara Kuvvetleri, Hava Kuvvetleri ve Deniz Kuvvetleri'nde görev almış beş üst düzey Türk yetkili yapılan tasfiye operasyonuyla görevden alındı.
15 Temmuz günü yaşanan olaylar süresince hepsi Belçika'da bulunuyordu. Kötü muamele ve işkence görmekten korktukları için Türkiye'ye geri dönmediklerini söylediler. Yeni hayatlarına adapte olma süreçlerinden bahsederken kullandıkları yumuşak ses tonu, konu Türk Silahlı Kuvvetleri'ne gelince yerini tutkulu bir heyecana bırakıyor. "Türk Silahlı Kuvvetleri, ülkenin en güvenilir kurumuydu ve kadrolarına mümkün olan en iyi eğitimi vermekteydi" derken, konuşan kişinin sesi nostaljik bir tondan mağrur bir tona kayıyor.
Fakat aynı ses haksız yere tutuklanmış ve yasadışı şekilde tasfiye edilmiş arkadaşlarından bahsederken yeniden düşüşe geçiyor. "Ne yapıyorsak onlar için yapıyoruz ve onlar için konuşuyoruz" diye vurguluyordu.
'FIRAT KALKANI'NI STRATEJİK ŞARTLARDAN HABERSİZ ERDOĞANCI GENERALLER KOMUTA ETTİ'
Vocal Europa: — Darbe kalkışmasının Türk ordusu üzerindeki etkisini nasıl görüyorsunuz? Ordu içerisinde yürütülen temizlik operasyonu nedeniyle Türk ordusunun savunma becerilerinde bir düşük gerçekleştiğini düşünüyor musunuz?
— Çok sayıda Türk kurumu — polis gücü, hukuki kurumlar, her daim belli bir dereceye kadar politikleştirilmişlerdi. Fakat Türk Silahlı Kuvvetleri, doğrudan politik kontrol altına girmeyen bildiğim tek kurumdu, her daim tarafsız olmuş, kadroları, atamaları asla politik olmamıştı, belki sadece en üst düzey komutanlar politikleşmiş olabilirler, fakat ordunun tümünde böyle bir durum asla yaşanmamıştı. Örneğin, 20 yıldan uzunca bir süre boyunca temizlik operasyonundan sonra orduda herhangi bir politik etkinin söz sahibi olduğuna hiç tanık olmadım. Fakat şimdi, Türk ordusu, darbe kalkışmasının ardından ortaya çıkan değişiklikler nedeniyle büyük bir risk altında. Politikleşmenin büyük riski bulunuyor ve uzun vadede Türk ordusunun karşılaşacağı en büyük ve belirgin risk olacaktır.
Muazzam sayıda deneyimli askeri personel tasfiye edilerek, elinize geçecek yegane sonuç ülkenin savunmasının gücünü kırmak olacaktır. Sonuçta, hepsi rakamlarla ilgili: 15 Temmuz'dan günümüze, kara kuvvetleri, hava kuvvetleri ve deniz kuvvetlerinden binlerce asker tasfiye edildi. Bunlar oldukça iyi eğitimli, deneyimli askeri planlamacılar, pilotlar, denizcilerdi. Kesin bir bilgiye göre şu ana kadar yaklaşık 700 pilot tasfiye edildi. Bunlara henüz uçuş deneyimi olmayan 200-300 kadar pilotun tasfiyesini de eklersen sayı 1000'e çıkacaktır. Geriye ne kaldı? 200-300 pilot ki bu sayı dahi abartı olabilir.
'BU DURUM MÜTTEFİKLER ÜZERİNE DE BİR YÜK GETİRİYOR'
Bu eşi benzeri görülmemiş muazzam tasfiyenin bir diğer yan etkisi de Silahlı Kuvvetler'de komuta zincirine karşı şimdiki güven eksikliğidir. Bu, alt kademe kadrolarda açıkça görülüyor; şu sıralar komutanın kişisel gündemini sorguluyorlar; Temel olarak, insanlar günlük rutin askeri tatbikatlarını yapmaktan korkuyorlar ve sadece postu kurtarmaya çalışıyorlar. Yani, insanlar arasındaki güven, Silahlı Kuvvetlerin kriz zamanlarında edindiği tecrübe, hepsi gitti.
Bana göre, Türk Ordusu şimdi bazı parçaları koparılmış ve bazı parçaları kıyılmış bir vücut gibi — geriye kalanın bir canlı cisim olduğunu düşünebilir, ancak hayır, canlı değil ve sadece yürüyen ölü bir adam gibi. Bu tasfiyelerin ardından Türk ordusunda "silah arkadaşlığı" diye birşey kalmadı.
Tasfiyelerin psikolojik bir yönü ve halkın tepkilerinde endişe var: kışlaya çağırılıp polis tarafından gözaltına alınan arkadaşlarının hikayelerini biliyorlar… Bu nedenle, doğal olarak, tepkileri hiçbir şey yapmamak üzerine: hiç bir şey yapmasanız da başınız ağrıyabilir: fakat çok fazla değil, sadece biraz; fakat eğer bir şeyler yapacak olursanız, başınız ciddi şekilde ağrıyacaktır —ve bu şu anda sadece orduya özel bir durum değil, Türkiye'de her kurum için geçerli bir durum."
'DARBE KALKIŞMASI OLACAĞINA DAİR HİÇBİR DUYUM ALMADIK'
Vocal Europa: Hem Türkiye hem de yurt dışında 'kapalı kapılar ardında' yapılan konuşmaları işitenler 2016'nın henüz başlarında darbe yapılacağına dair duyumlarından bahsediyordu. Sizler, NATO çevresinde darbenin yaklaşmakta olduğuna dair herhangi bir duyum almadınız mı?
'HÜKÜMETİN KÜRT MESELESİNİ ELE ALMA HATALARI NEDENİYLE BİRÇOK KİŞİ ÖLDÜ'
"Ben şahsen, Ordu Komutanlığına sivil kayıplar sebebiyle Diyarbakır'daki Sur'u bombalamayı durdurmak için yalvaran, şu anda ise hapishane ve işkence altında bulunan üst düzey subaylardan birini hatırlıyorum. Ne yazık ki Erdoğan yanlısı generaller Diyarbakır ve Şırnak'taki operasyonların emrini vermişlerdi."
Bize göre, politikacılar muazzam büyüklükte bir hata yapmışlardı ve ağır bedelini yaşanan can kayıplarıyla bütün ulus ödüyordu. Yine de, o zamanlarda Başbakan olan Erdoğan'ın sert uygulamaları nedeniyle hayal kırıklığına uğradığımızda dahi aramızda hükümete darbe yapmayı düşünmedik. Darbe asla bir seçenek olmadı!
Aslında yalnızca tasfiye edilmiş generaller ve subayların toplam sayısı 8000'den fazla, bütün bu insanlar darbeyi gerçekten organize etmiş olsalardı, darbenin başarılı olacağı kesindi.
"Eğer tasfiye edilen generaller — toplam 320 generalin 160 'sının — neredeyse yarısı — darbenin planlanmada, komutasında ve uygulanmasında olsaydı, başarılı olurlardı."
'DARBE YAPILACAĞINDAN ERDOĞAN'IN YAKIN ÇEVRESİNİN HABERİ VARDI'
Vocal Europa: Geçen sene Temmuz ayında darbeye teşebbüs etmekle suçlanan şüphelilerin davaları hakkında bize ne söylerdiniz? Birçok askeri şüpheli kötü muameleye ve ifadelerinin işkence altında kaldığına işaret ediyor. Neden darbe kalkışmasında bulundukları söylenen askerlerin davaları açık yapılmıyor ve uluslararası gözlemcilerin katılımına izin verilmiyor?
— "Duruşmalar yayınlanmıyor ve basit bir nedenle herhangi bir uluslararası izlemeye izin verilmiyor: Cumhurbaşkanı Erdoğan, 15 Temmuz'daki gerçeklerin yüzeye çıkarılmasını istemiyor ve kamuoyu tarafından kabul edilmesini istiyor. Fakat bu soru — neden darbeyi hazırlamakla suçlanan askeri personelin duruşmaları yayınlanmıyor ve uluslararası gözlemcilerin izlemesine izin verilmiyor?— Batılı ülkelerin resmi mercileri tarafından AB temsilcileri tarafından Türk hükümetine sorulmalı. Sonuç olarak, bu davalar Türkiye'nin cumhuriyet tarihinin en büyük olayı olarak görülebilir: hükümeti devirerek demokratik bir rejimi değiştirmeye çalışan bir darbe; mantıksal olarak medyanın ve uluslararası gözlemcilerin duruşmaları izlemelerine izin verilmeliydi."
'HÜKÜMETİN DURUŞMALARIN YAYINLANMASINA İZİN VERECEĞİNİ BEKLEMEK MÜMKÜN DEĞİL'
Burada dikkati çekmekte fayda var ki, şehirdeki yöneticilere kamu düzensizliği durumunda polise askeri destek isteme imkânı tanıyan özel bir protokol var. Demokratik olmadığı için bu özel protokol Erdoğan'ın kendisi tarafından iptal edilmişti. İlginç bir şekilde, bu protokol 15 Temmuz'dan sadece bir ay önce tekrar hizmete girdi. Eski meslektaşlarımla yaptığım temaslara dayanarak, terörist tehditler nedeniyle kışlaya gitmem söylendiğini biliyorum; Bu özel protokolün bir uygulaması olduğu izlenimi verildi, bu yüzden o gece birçok birlik kışlalarının dışına çıktı.
Bu bağlamda, zaman size hükümetin kullandığı resmi açıklamaların yerine kişisel bir hikaye veriyor. Darbe gecesi, haberlerde darbe girişimini izlerken, üst düzey yetkili olan bir arkadaşımı aradım. Neler olduğunu anlamaya çalışıyordum. Arkadaşımın bana söylediği kadarıyla, polise destek protokolü uygulaması için askeri bir tatbikat yapıldığını söyledi, tatbikat için dışarı çıktığında ise, kendisine siviller saldırdı. 15 Temmuz gevesi gerçekleştirdiğimiz kısa telefon görüşmesinde bana aktardıkları bu kadardı. O günden sonra bir daha kendisinden haber alamadım. Eşi de arkadaşımın başına ne geldiği hakkında bilgi sahibi değil. Muhtemelen o gece Erdoğan'ın silahlı militanları tarafından öldürüldü.
Hükümetin darbe için kullandığı resmi anlatı için bir diğer önemli sorun, şüpheli generallerin yakın tarihli ifadeleri ile temsil edilmektedir.
'İŞKENCE GÖRE ARKADAŞLARIMIZ HAKKINCA ÇOK ÜZÜCÜ HİKAYELERİMİZ VAR'
Türk Genel Kurmay Başkanı Yardımcısı, Teğmen Albay, Levent Türkkan'ın muazzam bir işkenceden geçtiği iyi bilinen bir örneği değerlendirelim: elleri kırılmış, kafası kesilmişti.
''Dolayısıyla ifadesinde bir Gülenci ve bir darbeci olduğunu söylemek zorunda kaldığı açıktı. Dahası, duruşmada ilk ifadesinin ağır işkence altında alındığına karar verildi. Aslında, aynı şey, önceden yazılı ifadeler imzalamaya zorlanmış birçok başka kişiye de uygulanmıştı.''
Aslında, darbe sonrası dönem, hükümetin resmi anlatımıyla ilgili tutarsızlıkların bazılarını izlemek için çok ilginçtir. Yetkili makamların darbe sonrası dönemi nasıl ele aldığına bakarak, görebildiğimiz şey, devam eden tutuklamalar ve işten çıkarmalardan ibaret ama gerçekten 15 Temmuz'da yaşananlar hakkında sağlam belgeler değil. Örneğin, Meclisin Darbe Soruşturma Komisyonu, ne insanların öldürülüşünü ne de mermilerin geldiği yeri araştırmadı. Bunun yerine, komisyon duruşmalara 15 Temmuz'da hayatlarını kaybedenlerin yakınlarını davet etti. Çok garip bir şekilde, 15 Temmuz olaylarının önemli isimlerinden olan Ulusal İstihbarat Teşkilatı Meclisi Başkanı Hakan Fidan; Genel Kurmay Başkanı Hulusi Akar; Türk Özel Kuvvetleri Komutanı Zekai Aksakkali'ye meclis komisyonu üyeleri önünde ifade vermek için çağırılmadı.
Vocal Europa: NATO'nun darbenin tam olarak nasıl ve kim tarafından yapıldığını ortaya çıkarmak için sorumluluk üstleneceğini düşünüyor musunuz?
— NATO'nun darbenin nasıl ve kim tarafından organize edildiği konusunda doğrudan ve resmi olarak bir soruşturma yapacağını sanmıyorum. NATO'nun bugüne kadar yapabileceği ve yapmış olduğu şey, darbenin NATO'nun savunma yetenekleri üzerindeki etkisini değerlendirmektir.
Nitekim, NATO için bu egemen bir ülkenin meselesidir. Bireysel olarak, NATO'lu insanlar durumumuzu, arkadaşlarımızın Türkiye'deki trajik durumunu anlıyorlar… Ancak, NATO üyesi olan Türkiye, artık Kuzey Atlantik İttifakının kurulduğu ilkeleri ve değerleri değerlendiremiyor gibi görünüyor. Bununla birlikte, NATO ilkeler adına konuşabilir ve konuşmalıdır. Bu nedenle, NATO, Türk makamlarına, askeri ittifak olmasına rağmen demokratik değerleri de desteklediğini hatırlatabilir. Buna ek olarak NATO, Türkiye'ye, askeri personele, savaş veya acil durumda bile işkenceye ya da acımasız ya da aşağılayıcı muameleye tabi tutulamayacağını hatırlatabilir."
'AB VE NATO'NUN TÜRKİYE İLE İLETİŞİM KANALLARININ AÇIK OLMASINI DÜŞÜNÜYORUZ'
Vocal Europa: Türk hükümeti, NATO Karargahında çalışmış olan Türk Silahlı Kuvvetleri'nden birçok üyeyi darbe girişimi için Başkan Erdoğan'ın sorumlu tuttuğu Gülen Hareketi üyelerinden olmakla suçlayarak görevden aldı. Neden tasfiyenizin nedeninin bu olduğunu düşünüyorsun?
- Yetkili A: Sanırım bertaraf etmenin başlıca nedeni, Batılı bir geçmişe sahip kapsamlı eğitimime sahip olduğum gerçeğidir.
- Yetkili B: Sanırım, Başkan Erdoğan'ın zihniyetine uygun olmayan biri olarak bildiğim için görevden alındım. Genel olarak Silahlı Kuvvetler'de siyasetten söz etmiyoruz, fakat birçok arkadaşıma, hükümetin izlediği politikaların bazı yönleriyle anlaşmadığımı söyledim. Sebebi bu olabilir. Ayrıca, hükümet yanlısı medyanın anlatılarından biri olan NATO'nun darbenin arkasında olması nedeniyle NATO'daki görevim de kendi başına bir gerekçe olabilir. Son olarak, ABD'de bir derece aldım ve ABD'nin darbenin arkasında olduğuna dair güçlü bir hikaye haline getirildi.
- Yetkili C: Ben Batı ülkelerinde ve ABD'de kapsamlı eğitim aldım ve aynı zamanda birçok kez arkadaşlarına Başkan Erdoğan'ın politikalarını desteklemediğimi söyledim.
- Yetkili D: Sanırım liberal ve Batılı fikirlere sahip olduğumdan temizlendiğimi düşünüyorum. Fakat temel sebep, bence, tamamen Erdoğan zihniyetine karşı çıkmış oluşum. Bu, Türk Silahlı Kuvvetleri'nden Erdoğan'ın beni atması için yeterli sebepti.
'LİBERALSENİZ VE ERDOĞAN'I DESTEKLEMİYORSANIZ KAÇIŞ YOK'
- Yetkili E: Çok sayıda ordu mensubunu atmak için hükümetin bir mekanizmaya ihtiyacı olduğu için subayların tasfiyesine zemin oluşturmak için 16 kriter icat ettiler. Bu tarihe kadar, neden tasfiye edildiğimi hiç haberim olmadı ve yasal çerçeve hala eksik.
- Yetkili A: Birisini Gülenci olarak suçlamak, Erdoğan'ın istediği herkesi temizlemesi için kullanışlı bir yoldur. Bazı insanlar herhangi bir aslı olmaksınız birilerini Gülenci olarak göstermeye zorlandılar. Bu sayede birçok polis ispiyoncu olmaya zorlandı.
- Yetkili C: Liberal iseniz, Batılı tarzda düşünüyorsanız ve / veya Başkan Erdoğan'ı desteklemiyorsanız, kesinlikle listesiniz. Kaçış yok.
Vocal Europa: Türk Silahlı Kuvvetleri'nde bize farklı gruplara dair bilgi verir misiniz? Türk ordusunda ne tür toplumsal, siyasi ve dini gruplar temsil edilir ve darbeye etkileri nedir? Türk Silahlı Kuvvetleri'nde çok sayıda gizli Gülencinin olduğunu düşünüyor musunuz? Evet ise, neden bu insanlar kendilerini gizlemek zorunda kalıyor?
- Yetkili A: Türk milleti Atatürk tarafından kurulduğunda Ordu'ya özel bir görev verildi. Ülkemizde kışlalarda ulusun bütün kesimlerini görebileceğiniz bir askeri hizmet şarttır. Fakat aynı zamanda ordu, Türkiye'nin Batılılaşmasının bir aracı olması nedeniyle, askerlik hizmeti ile daha batılı bir şekilde verildi. Bununla birlikte, Türk ordusunda her zaman askerleri batı biçiminde eğitmeye çalışıyoruz. Tüm kariyerim boyunca ordudaki Türk milletinin tüm kalıplarına rastladım. Kırsal alanlardan, şehirlerden, bazıları eğitimli, bazıları orta sınıf ailelerden gelen insanlar… kuşkusuz ki, Türk Ordusu'nun daima Türk ulusunun bir anlık görüntüsü olduğunu söyleyebiliriz. Toplumda solcular varsa, orduda da kesinlikle solcular var. Eğer toplumda sağcılar veya İslamcılar varsa, orduda da var.
Bununla birlikte, cumhuriyetin kurulmasından bu yana kaydedilen tüm demokratik başarılara rağmen, askeri personelin gerçekte kim olduklarını ortaya koymak konusunda halen endişeleri var. Askeri personelin hangi çizgide olması gerektiği konusunda 'gerçek kendilerini' anlatmaktan hâlâ korkuyorlar.
Bir komutan olarak, komutam altındaki görevlilere hep saygı duydum. Ancak memurların komuta zincirinde hareket edip etmediklerini veya eylemleri için farklı motivasyonları olup olmadığını öğrenmek zorundayız. Bunu bilmek zorundayız. Burada vurgulamak istediğim, Türk Ordusu'nda, özellikle subaylar, üst düzey subaylar ve personel subayları hep izlendiğidir.
Bu bağlamda, yönetim tarafın sorunuzla ilgili çok önemli bir değişikliğe değinmek istiyorum. Herhangi bir 'uygun olmayan' durumu bulmak ve onları Silahlı Kuvvetler dışında sistemden çıkarmak için 2005 yılına kadar mekanizmalar vardı. Bunun demokratik olup olmadığını tartışmıyorum, ancak o zamanlar öyleydi. İlginç bir şekilde, Erdoğan 2007 yılının başında bu süreci durdurdu.
Silahlı kuvvetlerde, hiç kimse size "Ben bir solcu, bir İslamcı, bir Gülenci" veya başka bir üyeyim demeyecektir. Ama arkadaşlarınız var ve ailelerini biliyorsunuz, nasıl yaşadıklarını biliyorsunuz… Dolayısıyla Gülencilerin silahlı kuvvetlerdeki oranının hükümetin savunduğu kadar büyük olduğunu düşünmüyorum. Eğer bu doğruysa, darbe başarılı olurdu. 'Bu askeri personel yüzdesi Gülenci demek saçmalıktır.
'GÜLENCİLERİN KATEGORİZASYONU KONUSUNDA ÇOK ŞÜPHELİYİM'
- Yetkili B: Hükümetin bir çok temsilcisi silahlı kuvvetlerdeki Gülencilerin sayısını belirlemek için yüzde 20, yüzde 30, yüzde 40 ve hatta yüzde yüzde 60 gibi çeşitli sayıları paylaştı. Bu sayıları nereden buldular? Bu sayıları nasıl hesapladılar?
-Yetkili C: Tüm bu kategorizasyon hakkında çok şüpheliyim. Öncelikle, bir Gülenci nedir? Bu bakımdan tanımlanabilir bir değişken yoktur.
Bir Gülenci nedir ve bir Gülenciyi nasıl tanımlarsın, başa çıkmak için çok sorunlu konular vardır. Başkan Erdoğan'ın oğulları Gülenci midir? Gülenci bir okuldan mezun olmasına rağmen, şimdi Gülencilerin acımasız düşmanlarından biridir. Yoksa Başkan Gülenci midir? Daha önce Gülen'le kahvaltı yapmış biri
Dolayısıyla, bu tür kategorizasyon ayakta durmaz. Örneğin, son 4-5 yıl içinde Askeri Akademideki genç öğrenciler, stratejik bilgi birikimi kabiliyetine sahip subaylar edinmek amacıyla Çince ve Rusça öğrenmeye yöneltildi. Çince ve Rusça öğrenen bu insanlar, Çinli veya Rus yanlısı olarak kategorize edilebilir mi? Dolayısıyla, Gülenci ya da Rus yanlısı gibi kategorizasyon, benim fikrime göre bilimsel değil: mantığa sahip değil ve mantıklı değil. Ordu'nun tek tip memuru bulunur: milletine ve Mustafa Kemal Atatürk'ün prensiplerine bağlı olmalıdır.
-Yetkili D: Silahlı Kuvvetlerdeki herhangi bir kısmın takipçilerinin sayılarını kimse söyleyemez. Bunun gibi bir sınıflandırma yok. Özellikle, Gülen'in Silahlı Kuvvetlerdeki takipçileri varsa, bence Başkan Erdoğan'ın 2007'de bu sürece müdahale etmesi nedeniyle daha düşük sıralamalara gireceklerdi. Bu bakımdan Türk kıdemlileri arasında Gülencilerin bulunduğunu sanmıyorum. Memurlar veya generaller.
-Yetkili E: Daha önce söylenenleri desteklemek için, Türk Silahlı Kuvvetlerinin her zaman cumhuriyetin en iyi ekibi olduğunu ve daima laik olduğunu söylemek isterim. Seküler silahlı kuvvetlerdeki bir grubun herhangi bir klik veya Gülencilerin üyesi olarak adlandırılması laik subaylar için çok korkunçtu.
'ERDOĞAN YANLISI SELEFİLERİN NATO'DA POLONYA İLE BİRLİKTE SAVAŞACAĞINI DÜŞÜNEN VARSA…'
Vocal Europa: Türk Ordusu darbenin travmasını iyileştirebilecek mi? TSK, Başkan Erdoğan'ın ve AK Partinin tam kontrolü altına mı düştü? Evet ise, sonuç ne olacak?
— TSK'da darbenin travmasını gidermek için herhangi bir çaba görmüyoruz. 15 Temmuz sonrasında, Türk ordusunu temsil eden silahlı kuvvetler komutanlarının davranışlarında önemli değişiklikler gördük. Şimdi, Başkanımız Erdoğan'ın hemen yanında camide sık sık ibadet eden bir Genel Kurmay Başkanlığımız var. Türk silahlı kuvvetlerinde daha önce hiç böyle bir şey olmamıştı. Daha da önemlisi, genelkurmay başkanlığını eline alıp siyasi konuşmalar yapması ve Genel Sekreter Başkanı Erdoğan ile iktidar partisinin lehine olan siyasi mitinglerine katılabilmesi nedeniyle Genel Kurmay Başkanlığı için bir alışkanlık haline geldi.
Eğer Erdoğan yanlısı Selefilerin, 5. madde kapsamında kolektif savunma amacıyla Polonya ya da bir Baltık ulusuyla birlikte NATO'ya tehdit oluşturan bir tehlikeye karşı savaşacağını düşünen varsa, söyleyebilirim ki büyük yanılgı içerisinde. Erdoğancılar bu konuda daha fazla şey söyleyebilirler, şunun gibi; ''Neden bir Müslüman bir kafirin ülkesini diğer kafirden korusun?'' NATO'nun bütünlüğünü sorgulayacaklardır. Bu bağlamda, Türk NATO görevlerinin şu anda Erdoğan subayları ve generalleri ya da aşırı milliyetçi olanlar tarafından doldurulduğunu da hatırlamak önemlidir."
'TÜRK ORDUSU ERDOĞAN VE RUS YANLILARI ARASINDA BÖLÜNDÜ'
Taraflardan biri, Türk Silahlı Kuvvetleri'nden Selefistler, NATO'nun Suriye'deki IŞİD aleyhindeki operasyonlarını zayıflatabilirken, öte yandan, NATO'nun herhangi bir operasyonunda NATO'nun operasyonundan memnun kalmayacak olan, Türk askeri gücünde bulunan Doğu Perinçek'in etkisi altındaki Rus yanlısı subayları bulunduruyorlar. Rusya'nın yoğun bulunduğu Suriye. NATO Türkiye ile istihbarat paylaştığında bu insanlar nasıl tepki verecek?
Daha da önemlisi, silahlı kuvvetlerde hala kilit görevler var ve Erdoğan, bu görevlerin destekçileri tarafından işgal edilmesini, özellikle üst düzey görevlilerin pozisyonlarını istiyor; Perincek ordudaki Rus yanlısı ağları için bu garnizonları istiyor. Bazıları zaten iki grubun er ya da geç çatıştığını iddia ediyor; çünkü bunlardan biri bütün gücü savunacak. Ancak şu ana kadar çok iyi koordine ediliyorlardı.
Son olarak da belirtilmelidir ki, Türk Ordusu Türkiye'nin AB ile ve Batı ile genel olarak ilişkisinin sürdürülebilir bir bağlantısı idi. Şimdiye dek tanık olduğumuz şey, ordu içinde yetişen ve İslamcı görüşlere sahip yeni nesildir.
Ayrıca, coğrafya, Avrupa'ya olan yakınlığı, Türkiye ile Avrupa arasındaki bağlar nedeniyle, ikincisi, tasfiyecilikten dolayı bürokratik elitin gittiği gerçeğini göz ardı edemiyor. İstikrarsızlık herzaman Türkiye'de olmuştur, ancak bunu halledebilecek kişiler de oradaydılar. Ve şu an, daha fazla istikrarsızlığı önleyecek hiçbir Türk bürokrasisi yok."
'BİRGÜN RUSYA'YI TERCİH EDEBİLİR'
Vocal Europa: Türk ordusunun daha çok Avrasya gündeminde olması muhtemel midir? Bu Türkiye ve bölge için hangi zorlukları tetikleyebilir?
— Bir şey açık: ordu, oportünist olan Başkan Erdoğan'ın tam kontrolü altındadır. Bir gün Rusları, Rusya'yı tercih edebilir, başka birgün Trump ile el sıkıştığını veya İran'ı tercih ettiğini görebilirsiniz.
Ancak Ruslar Türk hükümetine karşı sert güç politikası başlattıklarında Başkan Erdoğan, bunun Türk-Rus stratejik ilişkilerini istikrarı bozmak için püskürtecek bir Gülenci pilot olduğunu belirtti.
Ordu Başkan Erdoğan'ın kontrolü altındadır ve oportünist olduğu için, Türk ordusu Başkan Erdoğan'ın emellerine dayanan bir Avrasya gündemi ya da başka bir gündem peşinde olabilir. Ve bir NATO üyesi öngörülemeyen bir şekilde hareket edemez.
Dahası, günümüzde olduğu gibi böylesi bir Batı karşıtı tutum Türkiye'de daha önce hiç bulunmadı: televizyon izlediğinizde, gazeteleri okuduğunuzda, Batı'ya karşı böyle bir düşmanlık var… ve bu Batı hedefli düşmanlık sadece Türkiye'Deki halkı değil, Türkiye'nin Avrupa'daki diasporalarını da etkiliyor. Bu Batı karşıtı tutum bir bakıma büyük Türk topluluklarına sahip bazı Avrupa ülkelerinde güvenlik meselesi haline gelebilir.
'S-400'LER NATO'NUN SAVUNMA KABİLİYETİNE ZARAR VERECEK'
Altı çizilebilecek olan şey şu ki Rusya, Türkiye üzerinden NATO'nun üst düzey kararları üzerinde etki sahibi durumunda.
'OBAMA YÖNETİMİ OLSAYDI ERDOĞAN'IN TEPKİSİ FARKLI OLURDU'
Vocal Europa: Trump yönetiminin Rakka savaşına katılması için PYD'ye ağır silah tedarik etme kararını nasıl görüyorsunuz? Bun Türkiye-NATO ilişkilerini nasıl etkileyecektir?
— NATO-Türkiye sorunu değil, çoğunlukla ABD-Türkiye meselesidir, çünkü bu NATO'nun bir kararı değil, ABD yönetiminin bir kararıdır. Şaşırtıcı olan şey, Başbakan Erdoğan'ın Trump yönetiminin PYD'ye ağır silahlar tedarik etme kararına karşı eleştirisinin çok ılımlı olduğu gerçeğidir. Obama yönetimi olsaydı, Başkan Erdoğan'ın tepkisi farklı olurdu.