'ATLANTİK İLE AVRASYA İKİ CEPHEDE KARŞI KARŞIYA GELDİ'
Mehmet Ali Güller, 2016 yılında Atlantik ile Avrasya'nın hem Ukrayna hem Suriye cephelerinde karşı karşıya geldiğini, pek çok noktada silah gösterme noktasına ulaştığını belirterek, özellikle Suriye'deki cephenin Türkiye'ye terör, ekonomi ve mülteci krizi olarak yansımaları olduğunu ifade etti. Güller, 2016'daki bu saflaşmanın en çok terör saldırıları olarak hayatımızı etkilediğini belirterek, "IŞİD ve PKK terörü, bombalar suikastler, çeşitli yerleri hedef alan büyük saldırılar gerçekleşti. Pek çok nedeni var. Yanlış dış politikanın sonuçları var. Terörle yatmanın terörle kalkmak şeklindeki doğal sonuçları olarak var. Dünyadaki siyasal İslamcılığın bir atak halinde olmasıyla ilgili nedenleri var. Ama bunlar tek tek ele alınıp incelenmesi gereken konular" değerlendirmesini yaptı.
'BATI ORTADOĞU'DA KALMAK İSTİYORSA İSLAM'LA HAREKET EDECEKTİR'
Batı'nın Ortadoğu coğrafyasındaki siyasi ve ekonomik hedefleri sebebiyle bölgedeki İslam'ın çeşitli renkleriyle hareket etmeye devam edeceği analizini yaparak "Bu siyasal İslam olur. Ilımlı İslam olur. Radikal İslam olur. Her konjonktüre uygun olarak İslamın belli bir rengiyle hareket edecektir. Eğer bu coğrafyada hedeflerini sürdürecekse" dedi.
Siyasal İslam zeminindeki direnişin özellikle Türkiye ve Suriye gibi ülkelerde can yaktığına vurgu yapan Güller, bu durumun laikliği bölgede önemli bir ihtiyaç olarak ortaya çıkardığını ifade etti. Türkiye'nin mevcut tabloda bunun sancılarını yaşadığına dikkat çeken Güller, "15 yıllık AKP iktidarı alanında ‘dincileşen bir topluma' dönüşürken, bunun ‘Alnı secdeye varmış insanlardan zarar gelmez' şeklinde radikal ılımlı her türlü tarikat örgütlenmesi devletin içine yerleştirilirken bunun sancılarını en sonunda AKP hükümeti, en son 15 Temmuz'da yaşamış oldu. Bu bile laikliğin bu coğrafyada olmazsa olmaz olduğunu göstermeye yetiyor da artıyor bile. Terörün, siyasal İslamcı iklimde, büyüyen Batı emperyalizmle işbirliği içindeki terörün, can yakmaya başlaması ve büyümesi aynı zamanda tepki olarak laikliğin önemini de toplumun gündemine getirmiş oluyor. 2017 bu alanda güç mücadelesine sahne olacak" değerlendirmesini yaptı.
'TÜRKİYE BİR YANDAN RUSYA BİR YANDAN ABD İLE HAREKET ETMEK İSTİYOR'
Türkiye'nin Suriye'deki süreci idare etmek için gerekli kararlılığı olmadığını söyleyen Güller, bu kararlılığın artık olmak zorunda olduğu uyarısını yaptı. Türkiye'nin beş yıllık Suriye politikasında 2016'nın ciddi kırılmaların yaşandığı bir yıl olarak tarihe geçtiğini ifade eden Güller şu tespiti yaptı: "Eğer dönemlere ayıracak olursak Türkiye'nin dış politikasının ilk aşaması Esad'ı devirme ve İhvan yönetimini inşa etmeydi. Sonra bu olmadı. İkinci bir evreye geçildi. Esad'ı devirme hedefi devam etti ama bu sefer Halep merkezli kuzeyi ele geçirme hedefi konuldu. O da tutmadı. Sonra bunu ABD'nin inşa etmeye çalıştığı koridora karşı çıkmak üzerinden yeniden Halep'i alma üzerinden harekete geçildi. O da olmadı Halep düştükten sonra geçen ay bu kez koridora karşı olma hedefi yer almakla birlikte, Esad'ı devirme hedefi geriye çekilmekle birlikte, Suriye'de kalabilmek…Yani hem Rusya ile hem de pazarlıklar neticesinde ABD ile de hareket ederek her iki kuvvetle de anlaşarak Suriye'de kalmanın peşinde. Obama'ya teklif edilen Rakka operasyonunun şimdi Erdoğan tarafından Trump'a da yapıldığını öğrenmiş bulunuyoruz. Bir yandan Rusya ile hareket eden ama bir yandan ABD ile hareket etmeyi isteyen bir AKP hükümeti var."
Hem Rusya hem ABD ile hareket etmeye çalışmanın Türkiye'nin zayıf karnını oluşturduğu yorumunu yapan Güller, Türkiye'nin ikili bir yönelim çiziyor olmasının sıkıntı yarattığı görüşünde. Güller, bu durumun 'terör meselesi' adıyla tek bağlamda tartışıldığı eleştirisini yaparak, "Aslında bunun çok fazla yönü var. Aynı zamanda bu uygulanan dış politikanın neticesi olarak görmek sorunu çözmek bakımından önemli. Daha önce Halep merkezli savaş sürerken Türkiye'nin destek verdiği, ana omurgasını oluşturduğu El Fetih grubunun merkezinde Nusra vardı. Halep merkezi konusunda da geri adım atmak zorunda kaldığımızda Nusra ile ilişkiler sıkıntılı bir duruma geldi. Bu terörün tekrar Nusra üzerinden dönme ihtimalinin olduğunun bir somut durumu. Türkiye beş yıldır dünyanın çeşitli sahalarında saha deneyimine sahip teröristlere Suriye'de savaşmaları için kendi sınırlarını açarak, girdiği bir durumdan o terörün kendisine döndüğü bir duruma geldi" değerlendirmesinde bulundu.
'ARTIK HEM RUSYA HEM DE ABD İLE YOL ALMAK GİBİ BİR SEÇENEK YOK'
Türkiye'nin bir Pakistanlaşma sürecine girdiğini söyleyen Güller, "ABD'nin Afganistan'a uyguladığı Pakistanlaşma sürecine girmiş bulunmaktayız. Pakistan'ın Afganistan'a o dönemde ABD'nin Arap örgütleri aracılığıyla terör ihracındaki rolüne benzer bir rolü biz Suriye'ye uyguladık ve şimdi bunun ceremesini çekmeye başladık" dedi. 2017'nin 'tavır koyabilmek konusunda' kritik bir yıl olduğunu ifade eden Güller, "Yani biz ya burada doğru bir hatta girip Rusya ile bölgeyle normalleşmeyi sürdüreceğiz, ya da bu sıkıntılar büyüyerek önümüze gelmeye devam edecek. Yani hem ABD hem Rusya ile yola devam etmek gibi bir seçeneğin olmadığını göreceğiz. Makas kapanıyor. Türkiye burada bir tercih yapmak zorunda. İkisini birden idare etmek gibi birşey yok. Yola ya bölge ile ittifak yaparak ya da Amerikancılığa devam ederek Suriye konusunda uyguladığımız politikayı sürdüreceğiz. Bunun olma ihtimalinin de gün geçtikçe zayıfladığını görüyoruz. Türkiye öyle ya da böyle AKP'nin yanlış dış politikalarına rağmen hayat onu biraz da öğrete öğrete bu rotaya zorluyor. Bu rotanın daha da bölge merkezli olması için bu yönde bir takım siyasetler geliştirmek zorundayız" tespitini yaptı.
'BÜTÜNLÜKLÜ STRATEJİ GELİŞTİRİLMEZSE DESTEKLEDİĞİMİZ ÖRGÜTLER BİZİ VURABİLİR'
Güvenlikçi politikaların tek başına bunun çözümü olmayacağına vurgu yapan Güller, tersine bu tip politikaların terör örgütlerinin daha farklı yollar bulmasına olanak sağlayan bir durum yaratabildiğine vurgu yaptı. Önemli olanın bütünlüklü bir strateji belirlemek olduğunun altını çizen Güller şöyle devam etti:
"Örneğin 2011'den beri biz Suriye'den 3 milyon sığınmacı kabul ettik. Bu sığınmacıları kayıt altına aldık mı? Bunlar içerisinde ne kadar terör faaliyetine bulaşma olasılığı olan var? İkincisi dünyanın değişik yerlerinden terör militanları geldiler ve geçtiler. Bunların ne kadarı hala içeride, ne kadarı Suriye'de? Ne kadarının Suriye'den kendi ülkesine dönerken Türkiye'de kalma ihtimali var? Bunların toplamına ilişkin bir strateji belirlemek lazım. Diğer yandan Türkiye'nin desteklediği ÖSO, istediğiniz yada meşru görün, Suriye Devleti'nin terörist olarak gördüğü bir örgüttür. Şimdi bu terörist örgütün işlerin yarın rengi değiştiğinde ne olacağı belli değil. Bugüne kadar aslında defalarca sattı Türkiye'yi ÖSO nasıl sattı. Eğit-donat zamanında sınırı geçtiler IŞİD'e katıldılar. Benzer durumlar yine olabilir. Bu örgütler arasında bir geçiş var. Hangisi kuvvetliyse buradan o tarafa doğru geçişler oluyor. Dolayısıyla bizim beslediğimiz büyüttüğümüz askeri kıyafetler giydiğimiz örgütlerinin de yeniden Türkiye'yi vurabileceği siyasal olarak kaygan bir zemin var. Bu kadar kaygan bir zemin olunca, bizim bütünlüklü bir strateji geliştirmemiz lazım. O stratejinin temelinin de Türkiye'nin Rusya ve bölge ülkeleriyle bir ittifak oluşturmasından geçiyor. Aksi takdirde 2015'ten itibaren başlayan bu terör saldırıları 2017'de de ağırlaşarak sürecektir."