‘EN UFAK 'ÖKSÜRÜKTE' KUR YÜKSELİR'
Türkiye'nin toplam döviz yükümlülüğünün yılda 160 milyar dolarlık bölümünün vadesi geliyorsa ve her yıl 40 milyar dolarlık da cari açık için finansman ihtiyacı varsa en ufak 'öksürükte' kur yükselir.
Türkiye'de yurttaşların döviz tutma gerekçelerini ortadan kaldırmadan, 'dövizini bozdur' türü kampanyalar işe yaramaz. Tersine durumun 'vahametini' vatandaşın zihnine altı kalın çizgilerle vurgular, kaygı yaratabilir.
İLK SORU ŞU: DURUM VAHİM DE İŞ VATANDAŞA MI KALDI?
Çünkü böyle bir kampanyanın vereceği ilk mesaj, ilk soru, ‘Durum vahim de iş vatandaşa mı kaldı?' Bu tür kampanyaların halkta uyandıracağı soru işareti tam da budur; ‘Neden böyle bir kampanyaya ihtiyaç duyulmuş olsun ki?'
‘İLK İTİRAZIN HÜKÜMETTEN GELMESİ BEKLENİR'
Sorgulayan akılla, bu tür kampanyalara itiraz edilmesi gerekirdi. Türkiye hala ‘kayıt üstünde' serbest bir ekonomi; ülkeye yasal yollarla sermaye (döviz) getirene de çıkarana da, TL'ye karşı bozdurana da satın alana da soru sorulmadığı ve ‘yaftalama' yapılmadığı için, bu sermaye geliyordu. İşlerin bozulduğu bir ortamda, ister işi gereği isterse beklentilerine dayalı olarak döviz alana ‘hain' ya da ‘ekonomik darbeci' sıfatlarının etiketlendiği bir tablo ortaya çıkarsa işte o zaman döviz kıtlaşır. Serbest koşullarda yurttan çıkamayacak, satın alınamayacak bir para hiç gelmez, ortaya çıkmaz, hiç bozdurulmaz.
Türkiye 350-400 milyar dolarlık bir dış ticaret hacmi olan, 700-800 milyar dolarlık bir milli geliri olan bir ülke. 600 milyar dolarlık döviz yükümlülüğüne karşılık 220 milyar dolarlık döviz varlığı olan bu ülkede, bir yıllık vade içinde bu yükümlülüklerden 160 milyar dolarlık bölümünün vadesi geliyorsa ayrıca her yıl 40 milyar dolarlık da cari açık için finansman ihtiyacı varsa en ufak ‘öksürükte' kur yükselir. Kurdaki hareketi, ‘Üç-beş manipülatör' yönlendiremez, ‘ekonomiye darbe' yapamaz. Komplo kuramları yerine, ‘öksürüğün' nedenlerine bakmak gerekir.
‘TL ADIMI DOĞRU AMA GEÇ KALINDI'
‘DÖVİZ BAZLI YATIRIM İHALELERİ VE PROJE FİYATLAMASINI ÇOCUKLARIMIZ HATTA TORUNLARIMIZ ÖDEYECEK'
Nedeni, bu altyapı projelerini yapan ve işletecek olan özel kesime verilen yolcu ya da geçiş garantileri ya da ödeme taahhütleri döviz bazlı. Kur arttıkça TL cinsi ödeme ve borç da artıyor. İkisi (Osmangazi Köprüsü ve Yavuz Sultan Selim Köprüsü) işletmeye alınan toplam 5 mega projenin ihalelerinde verilen kamusal garantiler döviz bazlı.
Başkent Üniversitesi'nden Doçent Uğur Emek'in hesaplamasına göre, bu projelere toplam 23.7 milyar dolarlık taahhüt, dolar ya da Euro cinsinden verildi. Sadece Temmuz ayından bu yana kur artışının kabaca yüzde 20 olduğu hesaba katılırsa mevcut iki projede hemen, diğerlerinde de ileriye dönük olarak devlete ve dolayısıyla vergi mükellefi bizlere yüklenen kur farkı 16.4 milyar TL. Bu tutarlar borç stoku içinde bile yok. Ama bütçeden ödenecek.
En sıcak örnek Osmangazi Köprüsü'nün iş ve sözleşme modeli. Dolara endeksli; hem ABD'deki enflasyona göre, hem de doların TL'nin değerine göre artıyor. Osman Gazi Köprüsü geçiş ücreti malum 88.75 TL olarak belirlenmişti. Oysa sözleşmeye göre işletmeciye kamu kasasından taahhüt edilen ödeme 35 dolar üzerinden. Temmuz itibariyle bu bedelin TL karşılığı 120 TL idi. Yani, 40 binlik geçiş garantisi çerçevesinde, kamu kesesinden çıkacak olan; geçmeyen her araç için 120 TL, geçen için de 31 TL fark demekti. Dolar kuru 2.90'dan 3.45'e gelince, ödenecek bedel 142.5 TL'ye, işletmeciye ödenecek fark da 53 TL'ye çıktı.
Özetle; kur yüzde 19 artarken, devletin cebinden çıkacak fark yüzde 73 artmış oldu. Yılbaşında sözleşmeye göre ödeme kabaca 40 dolara çıktığında da, geçiş ücreti 88.75 TL'de kaldığı sürece; geçenlerin ücret farkı olarak ilave 74 TL, geçmeyenler için de 162 TL ödeme yapılacak. İşte dövizle yapılan Yap-İşlet-Devret (YİD) projesinden vergi mükelleflerinin cebinden çıkacak para bu; her geçen için, bir geçiş ücreti kadar bedel. 200 TL'ye koşan bu ücret de, öngörülen geçiş sayılarını sağlayacak makul ve rasyonel bir geçiş bedeli değil. En başından ne kadar hesapsız bir proje olduğunun da göstergesi.