Evinden silahını beline takıp bombalar atılırken TBMM'ye girdiğini kaydeden Çonkar, son girişimle ‘paralel yapının' tahmin ettiklerinden çok daha fazla askerin içerisine bir ur, kanser gibi örgütlendiğini gördüklerini söyledi. Çonkar, darbe iddialarını reddeden Fethullah Gülen için de, "Söylediklerinin bir milim bir gram bile ehemmiyeti yoktur" değerlendirmesini yaptı.
Darbe girişiminin yaşandığı 15 Temmuz gecesi siz de TBMM'ye gelenler arasındaydınız? Bulunduğunuz yerden TBMM'ye nasıl geldiniz, neler yaşadınız?
Aracınızla mı geldiniz?
Şoförümü çağırdım Keçiören'den İncek'e yaklaşık 40 kilometrelik bir mesafeden kendisi geldi. Tehlikeli ortamda. Danışmanım zaten sokağa inmişti bu duyuruyu alınca. Şoförüm ile Meclis'e yakın bir noktaya kadar ilerleyebildik. Sonra yollar kapalıydı, TBMM'nin Dikmen Kapısı'ndan silah atışları vardı.
Tabii. Hatta Meclis bahçesine girdikten sonra oradaki halkımızı görünce onların yaşadıklarını bizzat görmek için onlara doğru bir polis arkadaşımla beraber yürüdüm. Genelkurmay'ın köşesine geldiğimiz zaman üzerimizden geçen bir ya da birden fazla kobra helikopter olduğunu tahmin ediyorum, tamamen bizleri ateş altına aldı. Oradaki vatandaşlarımızı ateş altına aldı. Tamamen hedef gözetmeksizin bir katliam şeklinde hedeflenen atışlardı. Bizler de polis arkadaşımla birlikte Meclis bahçesine girdik.
Araç ile Meclis'e giriş yapabildiniz mi?
Hayır, yürüyerek girdim. Bu arada koşuşturmalar sırasında silahımı düşürdüm Meclis bahçesinde. Tekrar onu almak için biraz zaman kaybettik derken polis arkadaşlar sağ olsunlar onların yardımıyla çok yüksek bir demir kapının üzerinden beni aşırdılar. Çünkü bu helikopter saldırıları durmadan devam etti. Çok şükür ki yara almadan yaklaşık bir 10 dakikalık süreç sonucunda Genel Kurul salonuna girmeyi başardık.
TBMM Genel Kurulu'na gelen milletvekilleri var mıydı?
Genel Kurul'da TBMM Başkanı'mız (İsmail Kahraman) kürsüdeydi, bakanlarımızdan olanlar vardı. Yaklaşık 50'ye yakın milletvekili vardı. Çoğunluğu AK Parti'den, birkaç da MHP ve CHP'den milletvekili olduğunu ben gördüm. Genel Kurul salonunda oradaki imkanlar çerçevesinde, telefonlar üzerinden, internet üzerinden konuşmalar yapılıyordu. Meclis Başkanımızın konuşması esnasında çok büyük bir gürültüyle sarsıldı Genel Kurul salonu. Tavandan sarsıntılarla birlikte büyük bir toz bulutu aşağıya indi. Biz tavanının çökme ihtimalini düşündük o anda. Akabinde Meclis Başkanımız, bakanlarımız ve milletvekillerimiz burada kalmamız gerektiğini, Meclis'te bu iradeyi göstermemiz gerektiğini ifade ettiler. Bizlerde onlarla beraber kürsüden yeri geldiğinde sloganlar atarak milletimize mesajımızı net bir şekilde verdik. Daha sonra da F16'ların korkunç bombardımanı devam edince can güvenliği açısından polislerimiz bizi aşağı kata sığınağa indirmeyi teklif ettiler. Meclis Başkanımızın da yönlendirmesi ile bizler de sığınağa geçtik ve sabah 8.00-9.00'a kadar orada zaman zaman üst katlara çıkıp durumu değerlendirerek, zaman zaman sığınakta kalarak oradan televizyon yayınlarını takip ederek, aynı zamanda telefonumuz üzerinden bize gelen halktan gelen bilgileri ilgili makamlarla paylaşarak sürece katkıda bulunmaya gayret ettik. Bu vahşi, terörist darbenin geri çevrilmesi ve bu milletin muhafaza edilmesi için bizler de elimizden geldiğince karınca kararınca bir çaba sarf etti.
Burada halktan, teröristlere karşı özellikle sivilleri katleden, onların üzerine ateş açan, tanklarla ezen haysiyetsizlere karşı birtakım tepkiler doğmuş olabilir ama şunu gördüm, gerek milletimizin büyük çoğunluğu gerekse, polislerimiz bu tarz durumların yaşanmasını engellemek için çok büyük gayret gösterdiler. Bütün bu hadiselere rağmen çok sınırlı sayıda istemediğimiz görüntüler oluştu. Ama asıl üzerinde durmamız gereken bu milletin Meclis'ine, bu milletin polis hareket merkezlerine, emniyet genel müdürlüğüne, İstanbul'daki yine aynı merkezlere, belediyemize, basın mensuplarımıza, basın kuruluşlarımıza haysiyetsizce yapılan bu terörist saldırılardır ve askerin içerisinde yuvalanmış bu teröristlerin bu topluma yaptıkları katliam girişimidir. Bence buna odaklanmanın doğru olduğu kanaatindeyim.
Darbe girişimini gerçekleştirenler ‘Fethullahcı Terör Örgütü' olarak nitelendirildi. Darbe girişimin arkasından da ordu, emniyet, yargıdan çok sayıda isimle ilgili gözaltı kararları var. Bu kadar büyük bir yapı mıdır? ‘Yaşın yanında kuru da yanacak' şeklinde endişeler de var, tüm bunları nasıl yorumluyorsunuz?
Yapının deşifre olan kısımları var, kendini deşifre etmeyip kamufle olabilen yapılar var. Ama her bir teşebbüslerinde daha fazlası deşifre oldu. Özellikle asker içindeki yapılanmaları devamlı inkar edildi. Koruma gördü belli makamlar tarafından asker içerisinde. Fakat gördük ki bu yapı elbette bizim tahmin ettiğimizden de çok daha fazla askerimizin içerisinde maalesef ki bir ur gibi bir kanser gibi örgütlenmiş. Bugün gözaltı rakamlarının, darbeye karışanların bu kadar çok sayıda olması bu yapının 40 yıllık 50 yıllık planlarıyla devletimizin stratejik kurumlarına yerleşme planını adım adım bütün sahtekarlıklarla birlikte icra etmesinden kaynaklanıyor. Bütün sınavlarda yaptıkları yolsuzluklar, hırsızlıklar, sahtekarlıklar, Ergenekon davaları üzerinden haksız yere yerlerinden ettikleri generallerin, subayların kendi örgüt elemanlarını haksızca yerleştirmeleri bizi bu tabloyla karşılaştırmış görünüyor. Ama bundan sonraki süreçte bunların adım adım kurumlarımızdan temizleneceğini hep birlikte göreceğiz.
Fethullah Gülen yaptığı açıklamalarda darbeye karşı olduğunu ve Türkiye'deki darbe girişimin kendisi tarafından gerçekleştirildiği iddialarını reddediyor. Bu açıklamalara neler diyeceksiniz?
Fethullah Gülen başından beri yaptığını yapıyor, yalancılığını tescil etmiş bir insan olarak her hadisede takiye dedikleri yöntem üzerinden insanları aldatma, kandırma yöntemini bu apaçık girişmiş olduğu darbe girişiminde bile yapmaya cüret eden ahlaksızlığı gösteriyor. Burada devletin elinde bütün deliller mevcut, girişim içerisinde olanların örgütlenme mekanizmasının tamamı deşifre olmuş durumda. Zaten Yüksek Askeri Şûra (YAŞ) toplantısında bununla ilgili gerekenler yapılacaktı, dava dosyalarının tamamı hazırlanmıştı. Bu açıdan onun söylediklerinin bir milim bir gram bile ehemmiyeti yoktur. Türk milleti artık bu sahtekarın hiçbir sözüne inanmamaktadır. Ona bağlı olduğunu sandığımız insanların da ben artık bundan sonra uyanacağını düşünüyorum.