Başbakan Ahmet Davutoğlu, Finlandiya gezisi dönüşünde gazetecilerin sorularını yanıtladı. Hürriyet’ten Abdulkadir Selvi’nin haberine göre Davutoğlu’nun açıklamalarından öne çıkan kısımlar şu şekilde:
* Terörle mücadele konusunda benim ifade ettiklerimle sayın Cumhurbaşkan Recep Tayyip Erdoğan’ın ifade ettiklerini yan yana koyarsanız kararlılık bağlamında herhangi bir küçük nüans dahi göremezsiniz. Bu algıyı oluşturmak isteyen iki kesim var. Birincisi AK Parti ile Cumhurbaşkanı arasında görüş ayrılığı varmış gibi davranmak, istismar etmek isteyen HDP ve diğerleri gibi bir de terörle mücadele kararlılığımızdan şüphe uyandırmak isteyen bir kesim de çıktı. Cumhurbaşkanımızla aramızda kararlılık konusunda milim fark yoktur. Her şey istişare edilerek birlikte yürütülüyor. Çözüm sürecine gelince… Eğer tamamıyla silahlı bir mücadele anlayışı terk edilirse, siyasi alanda Türkiye’de her şey konuşulabilir. Yeter ki şiddet, terör olmasın. Silahlı terör faaliyeti bittikten sonra bunlar tartışılabilir anlamında söylediğim sözü, sanki görüş ayrılığı varmış gibi yansıtmaya kalkanlar oldu.
'USUL FARKI HEPİMİZ İÇİN GEÇERLİ AMA İKİ ŞEYİ ESAS ALIRIZ'
* Son 50 yılın Cumhurbaşkanı — Başbakan ilişkilerine bakın bir de bizim ilişkimize. Türkiye’nin çarpık Anayasal sisteminden kaynaklanan — inşallah bir gün düzelteceğiz- Cumhurbaşkanı, Başbakan ilişkileri, yetki sorumluluk dağılımı bozuk bir sistematiğe dayandığı için sıkıntılı şeyler yaşanmış. Ama benimle Cumhurbaşkanımız arasında neredeyse iki yıla yaklaşacağız devlet işleyişi bakımından bir aksama gördünüz mü? Olabilir, usul farkı, bazen farklı kanaatler hepimiz için geçerlidir. Ama iki şeyi esas alırız. Benim açımdan da, Cumhurbaşkanımız açısından da böyle olduğuna eminim. 1 — Devlet ahlâkımız. Devlet işleyişi neyi gerektiriyorsa onu yaparız. 2 — Şahsi ahlâkımız, karşılıklı duyduğumuz güven, itimat ve bağlılık. Bunların sarsılmasına izin vermeyiz.
* Ama farklı kanaatler olabilir. Burada benim kast ettiğim tutuklu yargılama konusudur. Akademisyenlere özel bir uygulama yapılsın da demedim. İlkesel olarak eğer delil karatma, kaçma gibi bir gerekçe yoksa tutuksuz yargılanmanın doğru olduğu kanaatindeyim.
* (‘Cumhurbaşkanı’nın vatandaşlıktan çıkarma açıklaması üzerine bir talimatınız oldu mu?’ sorusuna) Var olan mevzuatta kimlerin vatandaşlıktan çıkarılacağı belli. Devlet aleyhine casusluk yapmak, başka bir ülkede izinsiz askerlik yapmak vesaire. Mevzuatımızda terörle ilişkisi dolayısıyla birinin vatandaşlıktan çıkması mümkün değil. Zaten biri vatandaşının hayatını hiçe sayan intihar eylemi yapıyorsa ülkeyle manevi bağı kopmuş demektir. Şu ana kadar böyle bir konu gündemimize gelmedi. Sayın Cumhurbaşkanımız, buna ihtiyaç olduğu kanaatindeyse, terörle mücadelede fayda getirecekse, hukuki veçheleri incelenir. Üzerinde çalışılması gereken bir konu.
* (Çözüm süreciyle ilgili olarak) Mutlak bir silahsızlanma gerçekleşmeden bu anlamda bir gelişme olması mümkün değil. Diyarbakır’da yaptığım açıklamada da bunun aksine bir görüş yok. Mutlak silahsızlanma. Bu bir ön şarttır. Bu olup Türkiye’ye tehdit olma niteliği kalkarsa, Irak’taki Suriye’deki varlıklarının Türkiye’ye dönük tehdit olma niteliğinin kalkması lazım. Artık bir daha biz oralarda Türkiye’yi her an tehdit potansiyeline sahip bir şeyi doğru görmeyiz. Şu olursa böyle olur, bu olursa şöyle olur değil, önce Türkiye içinde mutlak anlamda silahsızlanma, Türkiye’nin, Kuzey Irak bölgesel Kürt yönetiminin güvenliğini, sınırları tehdit etmeyen bir çizgi.
* Üç gece var ki o üç gece sorumluluktan hiç uyuyamadım diyebilirim.
23 TEMMUZ: PKK ve DEAŞ noktalarına operasyon kararı verdiğimiz gece. O gece güvenlik toplantısında aldığımız kararlar hakkında Sayın Cumhurbaşkanımıza kriptolu telefonla bilgi verdim. Hayatımın en zor kararı 23 Temmuz’da aldığımız karardır. Geçici hükümet olarak göreve devam ederken, muhalefetle mesafeliyken hukuki sorumluluk omuzlarımdayken terörle mücadele kararı aldık.
28 AĞUSTOS: Hükümeti kurmuşuz. Kırsalda yoğun saldırılar sebebiyle GenelkurmayBaşkanımızın ‘Kapsamlı yetkilendirmeye ihtiyaç var’ talebi oldu. 7., 8., 9. kolordulara doğrudan bu mücadelenin içinde yer almaları için talimat yazısı gönderdim.
14 ARALIK: Yeni hükümet kurmuşken Cizre, Silopi ve Sur’da barikatlar, sızmalar artınca operasyon talimatını verdim. Bir de Süleyman Şah operasyonunda sabaha kadar Genelkurmay karargâhındaydım.
* Bir ülkede eğer düşünceye sınır getirilirse o ülkenin yaratıcılığı, özgürlüğü zedelenir. Herkesin özgürce düşünce üretilebilmesi ve bilimsel faaliyet yapabilmesi gerekir. Ancak her özgürlüğün ahlaki ve hukuki sınırları vardır. Birisi hakaret ve tehdit etmiyorsa, şiddet ve nefreti teşvik etmiyorsa her şeyi söyleyebilmeli.
'BATI, ANLAMAKTA ZORLUK ÇEKİYOR'
* Paris saldırısı sonrasında Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande orduyu şehre davet etti. Biz bunu yapsaydık Türkiye’de çok ağır eleştirilere tabi tutulurduk. Paralel yapıyla ilgili durumu burada muhataplarıma anlattım. O zaman herkes tehdidin boyutlarını görebiliyor. Yoksa aklı almıyor. Dini görünümlü bir topluluğun böylesine sisteme sızıp, sistemi kontrol altına alarak siyaseti yönlendirme düşüncesi demokratik ülkelere o kadar yabancı ki anlamakta zorluk çekiyorlar.