AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Beşir Atalay, Sputnik Haber Ajansı'na yaptığı açıklamada, Paris'te Charlie Hebdo dergisine düzenlenen saldırıyla ilgili Türkiye'nin, hükümetin, AK Parti'nin tepkisinin çok net olduğunu ve tüm bunları her zaman lanetlediklerini söyledi. Suriye komşuluğu nedeniyle bazen Türkiye ile ilgili yanlış yorum, endişe ve tereddütlerin dile getirildiğini anımsatan Atalay, "Biz bu konuda çok rahat bir durumdayız, bu konuda tepkimizi çok açık bir şekilde ortaya koyduğumuz için de çok memnunuz" dedi. En büyük üzüntülerinin bu gelişmelerin İslam'la irtibatlandırılması olduğunu söyleyen Atalay, "AK Parti olmasa Türkiye'de daha fazla radikalleşme olabilirdi" dedi.
Suriye sorununda Rusya ve İran faktörünün çözümü zorlaştırdığını savunan Atalay, Türkiye'nin Mısır politikasının değişip değişmeyeceği konusunda ise "Zaman herhalde devletlerarası ilişkileri tekrar rayına oturtur" diyerek açık kapı bıraktı. Çözüm sürecinin şu anda iyi gittiğini ifade eden Atalay, "Şu anda yürüttüğümüz çalışmada, uluslararası camiadan psikolojik ve siyasi destek bekleriz. Fiili çalışmalarda üçüncü ülke aracılığını biz burada talep etmedik" dedi. HDP'nin parti olarak seçime girmesinden yana olduğunu da vurgulayan Atalay, "Barajı aşamazlarsa ne olur, barajı aşamazlarsa siyaseti Meclis dışında yapmış olurlar, başka bir şey olmaz" dedi.
Eski Başbakan Yardımcısı AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Beşir Atalay'ın Sputnik Haber Ajansı Ankara temsilcisi Yurdagül Şimşek'e yaptığı açıklamalar şöyle:
"Paris'te dergiye saldırı ve orada insanların öldürülmesi olayıyla ilgili aslında Türkiye olarak, hükümet olarak, parti olarak bizim tepkimiz çok net. Biz terör ve şiddetin her türünü lanetliyoruz. Çok kesin. Onu da aynı şekilde lanetledik."
"Orada bu işin hiçbir gerekçesi mazereti de olamaz. Şiddetle varılacak hiçbir yer yoktur. Aslında şu anda Türkiye'nin politikasına, hükümetimizin 12 yıllık politikasına, partimizin görüşlerine bakılırsa, bizim terörle ve şiddetle aramıza ne kadar büyük mesafe koyduğumuz görülür. Biz siyaset yoluyla bütün hakların alınabileceğini, sorunların çözülebileceğini savuna gelmiş bir partiyiz, bir hükümetiz. Tabi Türkiye olarak da Başbakanımızın yürüyüşe katılmasını biz önemli bir karar olarak değerlendiriyoruz doğrusu. Çok önemli bir şey oldu."
"TÜRKİYE-IŞİD YORUMLARI YANLIŞ"
"Esasen dikkat ederseniz hem Fransız basınında hem Batı basınında en çok vurgulanan konuların da birisi bu oldu: Türkiye'nin orada rol alması… Çünkü şu veya bu şekilde, bizim Suriye komşuluğumuz vs, bazen IŞİD ile ilgili yanlış yorumlar, endişeler, tereddütler getiriyordu. Biz o konuda çok rahat bir durumdayız, bu konuda tepkimizi çok açık bir şekilde ortaya koyduğumuz için de çok memnunuz."
"Oradaki üzüntümüz şudur: —benim kendi şahsi üzüntüm de- bu tür olayların Müslüman kimliklerce yapılması ve konuların, bu gelişmelerin İslam'la irtibatlandırılması. Onun ne kadar yanlış olduğunu hepimiz biliyoruz. Bunu bir savunma olarak falan söylemiyorum. Hiçbir dini, hangi din olursa olsun terörle, şiddetle irtibatlandırmak mümkün değildir. Hele hele İslam tam bir selam dinidir, bir barış dinidir ve bunu yapanlar en çok İslam'a zarar verdiler. Gerek Amerika'daki 11 Eylül olayı gerek buradaki veya benzer, İslam kimliğiyle, Müslüman kimliği ile yapılan eylemler, İslam'ı şiddetle terörle yakın gösteren algılar oluşturdu. Özellikle Müslüman olmayan, İslam'ı bilmeyen kesimlerde veyahut zaten olumlu düşünmeyen İslam'la ilgili Müslüman'larla ilgili kesimlerde bu manada, imkânlara fırsatlar vermiş oldular. Bu olaylar üzücü olan budur. Bizim tekrar edersem hiç tereddütsüz terör ve şiddetin her türlüsüne karşı bir tutumumuz var ve burada da aynı tutumumuzu ifade ettik. Yine ifade ediyorum."
"AK PARTİ OLMASAYDI DAHA FAZLA RADİKALLEŞME OLABİLİRDİ"
- Son yıllarda El Kaide, El Nusra ve İŞID gibi İslam'ı gerekçe gösteren terör örgütlerinin kanlı eylemlerinin yaygınlaştığını da görüyoruz. Size göre bu örgütler neyden besleniyor? Dünyanın her tarafından katılımlar var, Türkiye'den de katılımlar var. Bu örgütlere baktığınızda hem mali hem teknolojik anlamda sıkıntılarının olmadığı da görülüyor, silah anlamında da. Bu örgütlerin finansörleri size göre kimlerdir, nasıl bu kadar güçleniyorlar? Türkiye'den bu örgütlere katılımların önlenmesi için neler yapılmalı?
"ARAP BAHARINDA AK PARTİ HAREKETİ ÖRNEK ALINMIŞTIR"
"Hatta bundan dolayı Arap Baharı dediğimiz gelişmeler Türkiye'yi biraz örnek almışlardır. Hem dindar, Müslüman insanlar orada istediği gibi yaşıyorlar, muhafazakar bir parti hükümette yönetimde hem de demokratikleşme bütün hızıyla devam ediyor. Herkesin istediği gibi yaşadığı, özgürlük içinde bir ülke. İslam dünyasında demokratikleşme yönündeki adımlarda Türkiye bir rüzgâr olmuştur doğrusu, AK Parti harekâtı örnek alınmıştır. Kendileri de bunu söylemişlerdir. Bazı yerlerde istenilen sonuçlar belki hâsıl olmadı ama genel manada İslam dünyasında hatta İslam dünyasındaki biraz daha otoriter yönetimler bu manada rahatsız bile olmuştur, Türkiye'deki bu demokratik açılımdan. Ama bu örgütlerin oluşumu, terörle birleşen, terör imajı içerisinde, terör yapan örgütlerin oluşumu dünyada İslam imajına büyük bir zarar vermiştir, bunu hepimiz biliyoruz maalesef. O hiçbir fayda sağlamamıştır, zarar vermiştir. Bunların sosyal sebepleri olabilir, siyasi sebepleri olabilir radikalleşmenin, insanların uğradığı haksızlıklar olabilir, uygulanan yanlış politikalar olabilir, uluslararası gelişmeler olabilir, İslam ülkelerinin işgali şu bu gibi. Bütün bunlar bir yana teröre açık, dinle terörü irtibatlayan hiçbir gelişmenin bir mazeretini biz kabul etmiyoruz. Hiçbirisini meşru zeminde çalışma olarak görmüyoruz."
- Burada bir eksiklik de var mıdır? Mesela İslam ülkelerinin, Müslüman ülkelerin kendilerini anlatamaması ya da bu anlamda Müslüman ülkelerine düşen bir görev, sorumluluk yok mudur?
"Düşen görev şöyle; izlediğimiz Müslüman ülkelerin politikaları işte İslam İşbirliği Teşkilatı ortada. Bizim Türkiye'nin izlediği politika, biraz önce anlattığım. Bunlar açık politikalar. Ama bu tür geri plan gelişmelerinin esas kökenlerini, kaynaklarını farklı şekillerde analiz etmek mümkün. Ama şimdilik doğrusu benim o konuda çok şey söylemem şu anda mümkün değil."
- Suriye'de dört yıldır devam eden siyasi krize çözüm arayışları kapsamında Şam yönetimi ve Suriyeli muhalifler 26 Ocak'ta Rusya'nın başkenti Moskova'da görüşmelere başlayacak. Bu çerçevede Moskova'da 3 gün sürecek bu görüşmeleri nasıl değerlendirirsiniz?
"Uluslararası camia Suriye'deki sorunu çözmek için yeterince çaba sarf etmedi. Farklı eğilimler gelişti. BM Güvenlik Konseyi'ndeki gelişmeleri biliyorsunuz, orada özellikle Rusya ve Çin'in tavrı nedeniyle müdahale yapılamadı. Beklenen uluslararası camianın daha etkili olması… Bu görüşme ne kadar kapsamlı, kimler katılıyor onu ben şu anda bilemiyorum doğrusu. Yanlış bir şey söylemek istemem. Ama Rusya'nın Suriye'de izlediği politikayı hepimiz biliyoruz, takip ediyoruz. Tabi o politikayı onaylamıyoruz."
"İran ile Rusya faktörü Suriye'de çözümü zorlaştırdı. Kendilerince haklı gerekçeleri olabilir ama neticede Suriye'de kendi vatandaşına zulmeden bir yönetim var. 300 bin kişinin öldüğü bir Suriye var ve o hayat orada devam ediyor. Şehirler tahrip oluyor ve buna insanlık sessiz kalıyor. Bu konuda Türkiye'nin izlediği tutumu biliyorsunuz. Biz siyasi olarak mevcut yönetimi ve onun politikalarını asla onaylamıyoruz, o tam bir zulüm. Suriye'den ülkemize gelen çok sayıda sığınmacı var. Onlara kendi imkânlarımız çerçevesinde mümkün olduğunca yardım etmeye çalışıyoruz. Bu anlamda uluslararası yükümlülük adına da büyük bir iş görüyoruz doğrusu. Pek uluslararası katkı aldığımız da söylenemez. Ama burada insanların vicdanlarına da hitap eden, vicdanlarla da buluşan bir uluslararası politika maalesef gelişmedi. Her ülke biraz kendi menfaatini düşündü ve çözüm gecikti, hâlâ da gecikiyor."
-Moskova'daki bu görüşmelerden çok da umutlu değil misiniz?
"Doğrusu Moskova'nın tutumunu biliyoruz. Bu konuda bir araya getirdiği insanlar kimdir, neler görüşecekler… Doğrusu çok yakın bir bilgi içinde değilim."
"MISIR POLİTİKASINDA ZAMANA BAKMAK LAZIM"
— Türkiye'nin İsrail ve Mısır politikası biliniyor. Ancak son dönemde özellikle Mısır politikası konusunda yalnız kaldığı, birlikte hareket ettiği Katar'ın bile Mısır politikasını değiştirdiği biliniyor. Aslında hükümet yetkililerinden de Mısır ile yeniden ilişki kurmaya yönelik çeşitli açıklamalar geldi. Mısır ile ilişkiler önümüzdeki günlerde değişebilir mi, yeniden ilişki kurulabilir mi, bunun şartları nelerdir size göre?
"Bizim Mısır halkı ile bir sorunumuz yok. Onlar kardeşlerimiz. Çok derin tarihi, dini, kültürel irtibatlarımız var. Vatandaşlarımız arası ilişkiler çok yoğun şekilde devam ediyor, ekonomik ilişkiler sürüyor, orada ciddi şekilde Türk vatandaşların yatırımları var. Ama yönetim seviyesindeki bakış, ilkesel bir bakıştır. Türkiye ile Mısır arasında darbe ile gelen bir yönetim olduğu için, bir mesafe doğdu. Zaman herhalde devletlerarası ilişkileri tekrar rayına oturtur diye bakıyorum. Biraz zamana bakmak lazım."
- Siz hükümette çözüm sürecinin koordinasyonunu da yapıyordunuz. Türkiye'nin yürüttüğü çözüm sürecine uluslararası alanda da bir katkı bekliyor musunuz? Malum çözüm süreci, Suriye ve Kobani bağlamında değerlendirildiğinde, uluslararası bir konu olarak da değerlendiriliyor. Türkiye, burada nasıl bir yol izleyecek? Örneğin Rusya gibi, bölgeyle tarihsel bağları olan bir ülke bu konuda bir katkı sunabilir mi sizce?
- Çözüm sürecinde gelinen noktada durum nedir? Biraz yavaş mı gidiyor? Seçim öncesi biter mi?
"Bu tür çözüm süreçlerinin tabiatında bazen zig-zaglar, iniş çıkışlar olabilir. Daha da ileri, kesilmeler olabilir. Ama önemli olan karşılıklı kararlılık ve samimiyettir. Burada devlet çok kararlı bir yerde duruyor. Hükümetin çalışmalarını, kurumlarımızın çalışmalarını yakından biliyoruz, olumlu seyrediyor. Örgüt kesiminde farklılıklar var, zaman zaman orada farklı açıklamalar oluyor. Ama orada da şu anda yürüyor diye görüyoruz. Burada hükümetin ve devletin çözüme dönük kararlı tutumunu ben en önemli hususlardan birisi olarak görüyorum. 2014 yılında çok önemli bir 6 maddelik yasa çıktı, Meclis de bu işe dâhil oldu. Orada eninde sonunda CHP'nin de desteği oldu. Meclis'in yüzde 80'nin desteğiyle o çözüm sürecine yeni bir ivme kazandırdı. 6-7-8 Ekim Kobani bahanesiyle meydana gelen olaylar biraz yıprattı, yahut da tereddütler geliştirdi. Ama iyi yapmadılar. Orada HDP'nin çok hatası oldu, doğrusu zararını da gördüler. Siyaseti tekrar şiddetle, terörle birleştirme gibi bir eylemdi o ve çok büyük bir yanlışlıktı. Ondan sonra tekrar telafi edici mekanizmalar devreye girdi. Şu anda yürüyor. Ama yine provoke edici gelişmeler oluyor, olmaz değil olur. Bu süreci yürütenler bütün bunları veri olarak kabul etmeli ve ona göre sabırla, dayanıklılıkla, stratejik akılla bakmalı. Yoksa süreci sabote edici gelişmeler olur, her an kesilebilir."
- Son dönemdeki Cizre olaylarını, bu çerçevede mi görüyorsunuz?
"BİR PARTİ KURULDUYSA SEÇİME PARTİ OLARAK GİRMELİ"
- Biliyorsunuz HDP, seçimlere parti olarak katılma kararı aldı. Yaptığınız anketlerde HDP'nin durumu nedir, seçim barajını aşamazlar ise bunun sürece olumsuz etkisi olabilir mi?
"HDP'nin seçimlere parti olarak mı girmesi yoksa bağımsızlarla mı girmesi konusunda değerlendirmeler yapılırken hemen sorunuzun sonunda olduğu gibi ‘ya barajı aşamazsa bunun sonuçları ne olur' gibi sorular geliyor. Buna da katılmıyorum ben. Neticede siyasi partiler niçin kurulur, seçime girerler, sandıktan aldıkları oya göre, barajı geçerlerse belli sayıda milletvekili çıkarırlar, barajı geçemezlerse çıkaramamış olurlar. Türkiye'de çok parti seçime giriyor. Bu seçimde zannediyorum tam sayı 25 civarında. Bunların bir kısmı barajı geçiyor. İşte Meclis'te geçen seçimde barajı geçen dört parti var, daha doğrusu üçü barajı geçti birisi bağımsızlar olarak girdi. Siyasetin normal olması gerekeni demokratik sistemde bir parti kurulduysa, parti olarak seçime girer, alır veya alamaz, sonucuna da katlanmak lazım. İki seçim öncesi hem DSP hem MHP barajı geçemediler. Onlarda daha önce Meclis'te ağırlıkla bulunan partilerdi."
"HDP BARAJI GEÇEMEZSE SİYASETİ MECLİS DIŞINDA YAPMIŞ"
- HDP biraz çözüm sürecinin de önemli bir aktörü o yüzden tartışılıyor ama…
- Türkiye ve Rusya ilişkilerine dönersek, ABD ve AB, Rusya'ya yönelik yaptırımlara dâhil olması için Türkiye'ye baskı uyguladı. Ancak Ankara yani hükümet Rusya'ya yaptırım uygulamayacağını açıkladı ve bu konuda kararlı bir duruş sergiledi. Putin'in 1 Aralık'taki Ankara ziyaretinin ardından, özellikle doğalgaz güzergâhındaki değişiklikle birlikte baskının arttığı söylenebilir mi? Türkiye, pozisyonunu korumayı sürdürecek mi size göre? Biliyorsunuz, Güney Akım projesi iptal edildi ve bir Türk Akımı projesi de başladı. Nasıl değerlendiriyorsunuz?
"TÜRKİYE OLARAK KENDİ POLİTİKALARIMIZA BAKIYORUZ"
"O uluslararası bakışların ötesinde biz Türkiye olarak kendi politikalarımıza bakıyoruz. Şu anda turizm hareketliliğinde Rusya bizim için çok önemlidir. Enerji politikası açısından, müteahhitlik açısından çok önemlidir. Pek çok vatandaşımızda orada iş yapıyor, orada yaşıyor. Bu kadar yakın bir komşuyuz. Sayın Putin'in son Ankara ziyareti, en üst seviyede çok olumlu geçti, 10 bakanıyla geldi buraya. O stratejik işbirliği toplantısı çok önemli. Adeta iki bakanlar kurulu bir araya geldi, iki devlet başkanının başkanlığında ayrıca başbakanımızla önemli görüşmeler oldu. Çok verimli ve çok ses getiren partimizin bülteninde de bu sayıda kapak yapıldı. O verdiğimiz önemdir. Son ayda dış politikada büyük hareketlilik vardı. Başka ziyaretler de vardı ama biz başbakanımız ile Putin'in güzel bir fotoğrafını koymayı uygun bulduk. Bu da partimizin, hükümetimizin bakışını yansıtan bir göstergedir. Her şey olumlu şekilde seyredecek."
"Çok teknik bilgi yok doğrusu. Yanlış bir şey de söylemek istemem, o konuda şu anda bir şey söylemek istemem."
"O çok uzun bir konu. Bir yandan Rusya'nın Avrasya politikası var bir yandan Şangay İşbirliği var. Yeni geliştiren birlik var, Türk Cumhuriyetleri de onun içine girdi. Rusya'nın orada atakları var, onu biliyoruz. Ama Türkiye olarak bizim de bölgeyle Avrasya ile çok sağlıklı ilişkilerimiz var. Türkiye olarak çok yakından izliyoruz. Aynı zamanda bizim de çok ileri ilişkilerimiz var. Bu ilişkilerin hepsinin birlikte yürümesine bir şey demiyoruz. Ama Türk dünyası bizim için çok önemli. Moğalistan'a kadar bizim Orta Asya'da bir bakışımız var. Hepsiyle sağlıklı ilişkilerimizi çok sağlıklı bir şekilde geliştireceğiz. Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev Türkiye'de. Yine büyük önemli toplantılar yapılıyor. Cumhurbaşkanımızın ilk ziyaret ettiği yer Azerbaycan. Kıbrıs, Türkmenistan bizim için önemlidir, bu ayak bizim için önemlidir."
"DIŞ POLİTİKADA EKSEN KAYMASI YOK"
- Türk dış politikasında öteden beri "eksen kayması" da hep gündemdedir. AB ve ABD ile ilişkilerin bir soğuma evresine girdiği zaman zaman gerilimler yaşandığı görülüyor. Türkiye dış politikası açısından bir değişiklik olabilir mi? Böyle bir değişim var mı size göre?
"Yok, genelde bazen konjonktürel gelişmeler oluyor, eksen kayması diye değerlendiriliyor. Ama bizim Türkiye olarak, 12 yıllık hükümetimiz döneminde yürüttüğümüz politika ‘dengeli uluslararası ilişkiler' şeklinde. Bulunduğumuz coğrafya da bunu gerektiriyor. Çok kritik bir yerdeyiz. Biz hem Avrupa'yız hım Asya'yız. Avrupa Birliği ile 2004'ten beri müzakere süreci yürütüyoruz ve çok asılıyoruz. Oradaki bazı siyasi gelişmeler, belki burada gecikmeler getiriyor ama oralarda bizim kararlılığımız sürüyor. ABD ile ilişkilerimiz yine belli, stratejik ortak konumunda. Zaten Rusya bizim coğrafya olarak büyük komşumuz. Ama Asya'ya da özellikle ekonomik olarak açılmışlığımız fazla, bir müteahhitlik sektörü olarak, bir de ticaret olarak açılıyoruz. Bu manada Japonya'ya kadar ulaşan dış politika ataklarımız var. Afrika'ya farklı bir açılımımız var. Türkiye büyüdükçe bütün bunları dengeli yürütmeye çalışıyoruz ama dünyanın çok kutuplaşmaması da iyi olur aslında."
- Bu soruyu şunun için soruyorum, Cumhurbaşkanı'nın son dönemlerde AB'ye yönelik sert açıklamaları oldu. Bu da kafalarda hep ‘AB, Türkiye açısından artık 'olmazsa olmazlar' arasında değil mi, yani farklı bir yöne mi kayılıyor, AB hedefinden vaz mı geçildi' sorularını uyandırdı.
- Türkiye neredeyse kurulduğundan beri NATO ülkesi. Ama NATO içinde de zaman zaman tartışmalar yaşanıyor, ittifaklar, farklı sesler yükseliyor. Türkiye, ittifak üyesi ülkelerle pek çok konuda farklı tutumlar da sergiliyor. Türkiye'nin bu tercihi değişebilir mi, NATO'ya bakışı daha farklı bir pozisyona dönüşebilir mi?
"Şu anda farklı bir şey yok. NATO ile ilgili bizde farklı bir değerlendirme yok. NATO ülkelerinde de olduğunu sanmıyorum. NATO'da genişleme oldu, Doğu Avrupa ülkelerinden bazıları girdi. NATO özellikle Balkanlardaki yeni ülkelerin NATO'ya dâhil olmasında Türkiye çaba sarf etti. Bazı ülkeler girdi, Avrupa bütünlüğü açısından da bazılarının girişiyle ilgili çalışmalar sürüyor. Türkiye'de de NATO üyeliğiyle ilgili bir değerlendirme, bir tartışma söz konusu değil."
"YENİ TÜRKİYE KAVRAMI İÇ POLİTİKAYA YÖNELİK"
- 'Yeni Türkiye' kavramı hem Cumhurbaşkanı hem Başbakan tarafından kullanılıyor, AK Parti de bu söyleme sahip çıktı. "Yeni Türkiye" kavramsallaştırmasını kullanan bir iktidar var. Sizce bu kavramsallaştırma, Türkiye'nin eski müttefiklik ilişkilerini gözden geçirmesini gerektirmiyor mu? Özellikle dış politikada 'Yeni Türkiye' kavramından ne anlamalıyız?
"Bu dış politikadan ziyade Türkiye'nin içini biraz ilgilendiriyor. Şöyle de bir yanılgı var: ‘Yeni Türkiye' denildiğinde, Ahmet Davutoğlu'nun genel başkanımız olmasıyla ‘Yeni Türkiye' kullanılıyor veyahut Cumhurbaşkanımızın Cumhurbaşkanı seçilmesiyle olarak da algılanabilir. Biz 'Yeni Türkiye'yi, AK Parti hükümetlerinin başladığı zamandan itibaren yaşanan gelişmeler olarak kullanıyoruz. Bir anlamda, benim 'Sessiz Devrim' diye hazırlattığım bir şey var, AK Parti döneminde yapılan çalışmalar, demokratikleşme adımları… Eski Türkiye dediğimizde biraz daha kapalı bir Türkiye, istisnalar olabilir, rahmetli Özal dönemini istisna tutuyoruz ama kapalı bir dönem, yasakların, tabuların çok olduğu bir dönem, insanların endişelerinin, korkularının olduğu bir dönem, pek çok vatandaş kesiminin devletle sorunlarının olduğu bir dönem… AK Parti dönemi bu manada özgürlükler dönemi, vesayet mekanizmalarının kırıldığı bir dönem, demokrasinin biraz daha derinleştiği bir dönem, ülkenin daha açıldığı, zenginleştiği, hayat standardının yükseldiği bir dönem… Bunları ifade etmek istiyoruz."
— Parti olarak Ahmet Davutoğlu başkanlığında ilk kez seçimlere giriyorsunuz. Lider değişiklikleri de Türkiye'de çok önemlidir, biraz da seçimler ve propaganda çalışmaları liderlere dayalı olur. 7 Haziran seçimlerine nasıl hazırlanıyorsunuz, reklam, propaganda farklı neler gündeme gelecek, adayların belirlenmesi başladı mı, bu konuda nasıl bir yol izleyeceksiniz?
- Başbakan Davutoğlu ile ilgili bir şarkı Konya kongresinde açıklanmıştı, daha farklı mı olacak seçim müzikleri?
"O şahsiyle alakalı Konya'da arkadaşlarımız sürpriz yaptılar."
- Parti Genel Merkezi tarafından hazırlanan asıl seçim şarkısı değil mi?
"Daha olacak. O da netice de kullanılacak ama başka şarkılar da olacak."
- Yine bir ana sloganınız olacak herhalde değil mi?
"Şimdi açıklamıyoruz onları, çok çalışmalarımız oluyor. Biz biliyorsunuz, seçim kampanyalarımızı, seçime yakın aday listeleri de belli olunca büyük bir tanıtımla açıklarız."
ADAYLARIN BELİRLENMESİ
- Aday belirlemede temayül yoklamaları yapılmıştı geçmiş seçimlerde. Yine aynı yöntem mi kullanılacak, ön seçim olacak mı?
"Bizde bu konu MKYK'da görüşülmedi ama bugüne kadar biz merkez yoklamasıyla adayları belirledik. Ama teşkilatın temayülünü ölçeriz. İleride her ilde adaylarla ilgili kamuoyu yoklamaları yaptırırız. Bütün o verileri kullanarak, kendi istişare mekanizmalarımızda belirleriz. Bugüne kadar öyle oldu. Seçimle ilgili MKYK'da henüz kararlarımız oluşmadı."
"ÜÇ DÖNEM KRİTERİ KIRGINLIK GETİRMEZ, BU BİZİM DAVAMIZ"
- AK Parti tüzüğünde 'üç dönem' kriteri de var, bu nedenle önemli bir milletvekili grubu da yeniden aday olamayacak. Son anda bir değişiklik olur mu bu kuralla ilgili? Bir de aday olmayanlarda bir kırgınlık, küskünlük olabilir mi, bunun seçime etkisi nasıl olur?
"Tüzükte bir değişiklik olmaz. Ben de üç dönemliğim ama bizler hepimiz, yani bu bizim için büyük bir harekettir, davamızdır. Biz burada yine içinde oluruz. Siyaset yapmak sadece milletvekilliği ile olmuyor. Her yerde bunun yolu var yöntemi var. Zamanında tüzüğümüze böyle bir hüküm koyulmuş ve partimiz şu anda bunu yürütüyor."