Tarihçi Prof. Dr. İlber Ortaylı, Trakya Üniversitesi’nde 'Balkanlar’a ve Balkanlar’dan Göçler' konulu sempozyumda konuştu.
Trakya Üniversitesi ev sahipliğinde, Burdur Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi, Bosna Hersek Tuzla Üniversitesi, Hırvatistan J.J. Strossmayer Üniversitesi, Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı katkılarıyla, 'Balkanlar’a ve Balkanlar’dan Göçler (Osmanlı’dan Cumhuriyet’e)' konulu, Uluslararası Balkan Tarihi Araştırmaları Sempozyumu gerçekleştirildi. Çok sayıda akademisyenin katıldığı sempozyumda konuşan Prof.Dr. İlber Ortaylı, Balkan devletlerinin tarihleri boyunca kendi içlerinde sürekli göç yaşadığını anlattı. Bu göçler içinde gelen muhaciri kabul etmeye en hazırlıklı olanın da Türkiye olduğunu söyledi. Türklerin, yerleştikleri topraklarda karşılaştıkları problemleri daha kolay ve teşkilatlı hallettiğini ifade eden Ortaylı, şöyle konuştu:
"Aslında bu bir imparatorluk geleneğidir. Dolayısıyla Türkiye bundan da kazançlı çıkmıştır. Büyük göçlerin son dönemlerini hatırlayalım. 1912’den sonra Türkiye, Balkanlar’dan gelen göçmenler sayesinde hem yeni bir Türkçü safhaya geçilmiş, milliyetçilikle olan bağı kuvvetlenmiştir ve aynı zamanda da tarımdaki gelişmeler bunu izlemektedir. Şayet Osmanlı-Rus savaşından sonra Dobruca ve Deliormanlı’dan göçmenler gelmese, bunların da arkasında Kırımlılar olmasa Eskişehir Ovası'nın tarıma bu kadar verimli girmesi mümkün olmayacaktı. 1895 Osmanlı-Yunan savaşında ilk defa ordumuz kendi tahıllarıyla beslenmiştir. Bu çok önemlidir. Anadolu’nun tohumları zirai medeniyete, zirai endüstriye ve okullaşmaya açılmıştır."
'BİR BAKIMA GÖÇE MÜTEŞEKKİRİZ'
Rumeli’den gelen göçmenler ile Türkiye’deki sınai ve iktisadi yapının her zaman değiştiğini kaydeden Ortaylı, "Aslında insanların haklarının gasbedilmesinin dışında bir bakımdan göç denen olaya müteşekkiriz. Eğer 1980’den sonra Todor Jivkov zamanında Bulgaristan’ın zorladığı göç olmasa belki de Türkiye’deki şehirlerindeki bu ani değişimi kavramak mümkün olmayacaktır. Türkiye’nin kasabaları, küçük şehirleri hekimlerimizin yanında sağlık personelinin en iyilerini gördü. Küçük merkezlerimiz elektrikçi, marangoz, ziraat uzmanı, tamirci tanıdı. Yapılaşma ve yenilikler gözlemlendi. Hayatımızda bazı değişikliklere şahit olduk. Hocası olduğum üniversitelerde Bulgaristan’dan gelen öğrencilerin en iyi öğrencileri teşkil ettiğine, Bulgaristan eğitim sisteminin nimetlerini buraya aktardıklarına şahit oldum. Zor bir hayat yaşamışlardı, o zor hayatta çalışmayı öğrenmişlerdi ve o gayreti bu memlekete aşıladılar" diye konuştu.
'KÖY ENSTİTÜLERİ TUNA BOYUNDAN GÖÇ EDENLERİN ESERİDİR'
Prof.Dr. İlber Ortaylı, Türkiye’nin sanayileşmesinde de Balkanlar’dan yapılan göçün son derece büyük katkısı olduğunun altını çizerek, "Bizim sanayileşmemizde, gelişmemizde Balkanlar'dan yapılan büyük göçün son derece büyük faydaları oldu. Montaj endüstirisinde, arkasından büyük endüstrileşmede, tarımda endüstriyel bitkilerin ekimine, küçük sanatların gelişmesine çok büyük katkıları olmuştur. Şurası bir gerçektir; Türkiye’nin tarihinde hala tartışılan ama eğitimimizde büyük katkısı olan köy enstitülerinin kuruluşu bile, bugün ki Bulgaristan yani Tuna boyundan göç eden öğretmenlerin, en başında İsmail Hakkı Tonguç’un eseridir. Bu sayededir ki Türk eğitiminde bir değişim başlamıştır" dedi.
'İMPARATORLUĞUN ANADOLU'SU RUMELİ’DİR'
Türkiye'nin Rumelisiz düşünülemeyeceğini söyleyen Ortaylı, "İmparatorluğumuzun Anadolu’su Rumeli’dir. 1402’den sonra tarumar olan Anadolu, Rumeli’de tekrar dirildi ve bir imparatorluk oldu. Bu çok kısa zaman aldı. Şunu da unutmayalım 1912’de kaybettiğimiz anavatanın ağabeyi yeni Türkiye’yi her bakımdan dirilttiler ve Kurtuluş Savaşı'ndaki yerlerini aldılar. Rejim farklılıkları, bilhassa komşu ülkelerimizdeki göçler, Türkiye’deki üniversitelerin, liselerin, hastanelerin şehir hayatını ve çevresini değiştirmiştir. Türkiye yerli halkı ve gelen Rumeli göçmenleri, en kısa süre uyum sağlamışlardır ve Türkiye’nin çehresi değişmiştir" diye konuştu.