AB’den mülteciler için 1 milyar euro'luk destek taahhüdü: ‘Dışarıda tutma politikasının parçası’
© Fotoğraf : DHASuriyeli, mülteci, sığınmacı, kamp
© Fotoğraf : DHA
Abone ol
Özel
Avrupa Birliği (AB), Türkiye'deki Suriyeliler ve ev sahibi topluluklar için 1 milyar avroluk destek taahhüdünde bulundu. Kararı değerlendiren Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Göç Politikaları Merkezi Müdürü Doç. Dr. Ali Zafer Sağıroğlu bu politikanın ‘siyasi rüşvet’ olarak yorumlandığını ifade etti.
AB Komisyonu'ndan yapılan yazılı açıklamada, "Suriye ve bölgenin geleceğinin desteklenmesi" konulu 8'inci Brüksel Konferansı'nın sonuçlarına ilişkin detaylara yer verildi. Açıklamada "Bu yardım, hem Suriye içindeki hem de komşu ülkelerdeki Suriyelilerin yanı sıra, Türkiye, Lübnan, Ürdün ve Irak'taki ev sahibi topluluklara da destek sağlayacak" denildi.
AB 2016’nın sonunda ilk 3 Milyar Euro, 2018’in sonunda bir diğer 3 milyarı ödeyeceğini taahhüt etmişti. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan yaptığı açıklamalarda bu sözün tutulmadığını ve ödemelerin yapılmadığını dile getirmişti.
‘Önceki ödemeler tartışmalı’
Avrupa Birliği’nin kararını Sputnik’e değerlendiren Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Göç Politikaları Merkezi Müdürü Doç. Dr. Ali Zafer Sağıroğlu daha önceki taahhütlere ilişkin çelişkili açıklamalara dikkat çekerek şunları ifade etti:
“Brüksel toplantılarını bu sene sekizincisi yapıldı. Suriye’nin ve Suriyelilerin sorunlarının azaltılması, Suriyelilerin geleceğinin yeniden inşa edilmesi gibi konular burada tartışılıyor. Bunun bir parçası da hem Suriye içerisinde hem de ağırlıklı olarak komşu ülkelere dağılmış olan Suriyeli mültecilerin desteklenmesi. Bu seneki toplantıda 2.12 Milyar Euro 2024 ve 2025’te dağıtılmak üzerine bir yardım paketi açıklandı. Bunun 1 milyar Euro’nun Türkiye’ye verileceği taahhüt ediliyor. 560 milyon Euro’nun Suriye içindeki yerinden edilen Suriyelilere, 560 milyonun da Lübnan, Irak ve Ürdün’de bulunan Suriyeli mültecileri desteklemeye yönelik dağıtılacağı vaat edildi. Bu yeni değil. Türkiye ile AB arasında 2016 yılında başlatılan bir müzakere süreci vardı. Bu müzakere sürecinde Türkiye’ye de vaat edilen 3 milyar artı 3 milyar toplamda 6 milyar Euroluk bir yardım paketi taahhüt edilmişti. Bunların bir kısmının ulaştığı, bir kısmının ise ulaşmadığını Türk tarafı en üst seviyeden ifade ediyor. Avrupa Birliği tarafı ise ülkelerin merkezi bütçelerini desteklemek için bir para aktarmadıklarını, kurumların hazırladıkları projeleri kendi kriterlerine göre değerlendirdikten sonra desteklediklerini ifade ediyor. Türkiye’ye bu konuda beklendiği gibi projelendirme yapmadığı ve bu yüzden vaat edilen mali yardımların aktarılamadığı yönünde eleştiriler yöneltildi. Bu ne kadar doğru tartışmaya açık. Türk Hükümeti ise vaat edilen mali desteklerin yeterince yapılmadığından şikâyet ediyor.”
‘AB dışarda tutma politikası uyguluyor’
Avrupa Birliği’nin Suriyeli mültecilere karşı dışarıda tutma politikası yürüttüğünü belirten Sağıroğlu sözlerine şu şekilde devam etti.
“Benim özel olarak fikrim şu: ideal açıdan bakarsak; AB, insani yardım perspektifinden mültecilere ev sahipliği yapan ülkelere destek olmak istiyor. Reel- politik açıdan değerlendirmek gerekirse de bu bölgelerde yaşayan mültecilerin kendisine doğru düzensiz ve kontrolsüz şekilde hareket etmesini engellemek ve bulundukları yerde kalmalarını sağlamak için hükümetleri desteklemek üzere böyle bir yola gittiğini düşünüyorum. Devletlerin güvenlikleri açısından bu anlaşılabilir. Bu durum ‘dışlaştırma’ diye ifade ediliyor. Yani “dışarda tutuma” politikasının bir parçası. Bizim de buna benzer politikalarımız var. Biz de geri kabul anlaşmaları yaptığımız, Pakistan, Afganistan, Afrika, Orta Asya ülkeleri gibi ülkelerde buna benzer politikalar uyguluyoruz. Bu uluslararası politikanın bir parçası.”
‘Suriye içinde kime yardım edilecek?’
Suriyelilerin evlerine dönüşlerine yönelik izlenmesi gerek politikalara da değinen Göç Politikaları Merkezi Müdürü Doç. Dr. Sağıroğlu bu önerilerini şu sözler ile dile getirdi:
“Fakat burada eğer ifade edildiği gibi ideal ve insani bir destekten, bir çözümden bahsediliyorsa bunun bence iki temel ayağı olmalı. Birincisi Suriye’nin içinde veya Suriye’nin dışına dağılmış Suriyelilerin güvenli, onurlu bir biçimde evlerine dönebilmelerinin bir yolu oluşturulmalı. Uluslararası arenada tartışmalarının ana ekseninin bu olması beklenir. Buna yönelik bir çözüm tartışmasının zayıf kaldığını düşünüyorum. İki senedir Brüksel toplantılarında görebildiğim kadarıyla Suriye’nin içerisindekilere de destek olma gibi bir girişim var. Bunun nasıl yapılacağı tabi ayrı bir konu. Esad rejimi bir tarafta, bir tarafta ABD’nin desteklediği PYD unsurları, diğer tarafta HTŞ unsurları, Kuzey Suriye’deki belirsiz ortam var. Bu yardımların nasıl bir şekilde ulaştırılacağına yönelik ayrınıtlı bir bilgi yok. Orada hangi unsura veya hangi bölgelere, ne şekilde yardım yapılacağı, ve yapılan yardımların neye hizmet edeceğinin belirginleştirilmesi gerekir. Bu politikalar bölgedeki barış ve huzuru geri getirmeye yönelik mi olacak yoksa oradaki çatışmaların veya krizlerin derinleşmesine mi neden olacak? Yoksa gerçekten orada yerinden olmuş insanların evlerine dönmelerine mi? Bunu değerlendirmek için daha fazla ayrıntıya ihtiyacımız var.”
‘AB ülkeleri yükü paylaşmalı’
Suriyelilerin geri dönüşlerinin mümkün olmaması durumunda AB üyesi ülkelerin yükü paylaşması gerektiğine vurgu yapan Doç. Dr. Ali Zafer Sağıroğlu 2011 yılından bu yana yük paylaşımına ilişkin şu rakamları açıkladı:
“Yerinde edilmiş ve çeşitli bölgelere dağılmış insanların geri dönme seçeneği hala zayıf ve bugün geldiğimiz noktada da buna dair bir umut görünmüyor. Bu durumda AB tarafının bir külfet paylaşımı veya risklerin azaltılmasından bahsetmesi beklenir. Bunun bir yolu da bu yükü üstlenen bölgedeki mültecilerin, yeniden yerleştirme programları ile AB ülkelerine ya da Atlantik ötesi ülkelerde yeni bir hayat kurmalarına imkan açılması. Buna yeniden yerleştirme programları deniyor. Türkiye’den 2011’den bu yana 66 bin 522 Suriyeli ancak kabul edilmiş. Bunların 18 bin 281’i Almanya’ya, 10 bin 425’de Kanada’ya yerleştirilmiş. Üçte birinden fazlası sadece iki ülke tarafından alınmış. Bu iki ülke de hem sanayileşmiş, iş gücüne ihtiyacı olan ülkeler hem de demografik olarak nüfusun yaşlandığı, genç nüfusa ihtiyacı olan ülkeler. Bu kadar az sayıda kabul edilen Suriyeli nüfusunun bir yeniden yerleştirme veya destek programı olup olmadığı tartışılır. İş gücü ihtiyacına yönelik bir program bile daha fazla insanın yerleştirilmesi anlamına gelirdi.”
‘Siyasi rüşvet olarak algılanıyor’
Bu çözüm önerilerinin dışında sadece para göndermenin yeterli olmadığına da değinen Sağıroğlu şu ifadeleri kullandı:
“Eğer Suriye’nin geleceği, Suriyelilerin geleceğine dair bir şey yapılacaksa hem Suriye’nin için de hem de diğer bölgelere dağılmış Suriyeliler için bu iki seçenek daha fazla tartışılmalı. Suriye’nin bütünlüğü içerisinde güvenli ve onurlu geri dönüş seçeneği ilk olarak değerlendirilmeli. İkinci olarak da mültecilerin diğer ülkelere yerleştirilmesi için kotaların yükseltilmesi gerekir. AB ülkelerinin bu insanları kendi ülkelerine, kendi toplumlarının içerisine yerleştirmeleri ve entegre etmeleri beklenir. Yük taşıyan ülkelere sadece mali yardım yaparak o ülkeleri ve mültecileri desteklediklerini söylemek, hem Suriyeliler arasında hem Suriyelilerin yoğunluklu olarak yaşadığı toplumlarda ‘siyasi bir rüşvet’ olduğu şeklinde yorumlanıyor. Maalesef bu durum zaman zaman yerinden edilmiş insanlara karşı öfkenin ve bir biçimde daha derin toplumsal krizlerin artmasına katkı sağlayan bir duruma dönüşüyor.”