Uzun bir süredir, Libya’dan Suriye’ye, Irak’tan Ege Denizi’ne kadar pek çok alanda Türkiye ile karşı cephelerde yer alan Fransa’yla tırmanan gerilim, krize dönüştü. Krizin tetikleyicisi Hz. Muhammed'i hedef alan karikatür tartışması oldu. Olaylar, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un Paris'te başı kesilerek öldürülen öğretmenin cenazesindeki konuşmasında Hz. Muhammed'e yönelik karikatürlerden vazgeçmeyeceklerini dile getirmesiyle başladı.
Karikatür tartışmasından boykot çağrısına
Macron’un bu açıklamaları sonrası, Fransız Charlie Hebdo dergisi tarafından yayınlanan ve 2015’te derginin saldırganların hedefi olmasını tetikleyen Hz. Muhammed karikatürleri iki Fransız şehrindeki devlet kurumlarına ait binalarda gösterildi. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'dan Macron’a “Zihinsel tedaviye ihtiyacı var” tepkisi gelirken; Fransa, Ankara büyükelçisini geri çağırdı. Gerilimin son halkası da Erdoğan’ın “Fransız mallarını asla satın almayın" çağrısı oldu.
Ankara-Paris hattında krize giden çok cepheli gerilim
İki ülke arasındaki bu siyasi ve diplomatik krizin nihai tetikleyicisi Hz. Muhammed’e yönelik karikatürler olsa da ikili ilişkiler uzun süredir zaten krizin eşiğindeydi. Libya’da Türkiye’yle çıkar çatışması yaşayan Fransa, NATO’nun ardından AB üzerinden Türkiye’yi hedef alan yaptırım arayışına girmiş ancak 13 Temmuz’da Ankara’ya yeni yaptırımlar uygulanmasını talep eden Paris yönetiminin girişimleri sonuçsuz kalmıştı.
Doğu Akdeniz’de Yunanistan’a; Suriye’de DSG’ye destek veren Fransa
İki ülke arasında henüz sular durulmadan Fransa bu sefer de Ağustos ayında Doğu Akdeniz’e iki adet Rafale savaş jeti ve Lafayette tipi fırkateyni göndereceğini açıklamıştı. Aynı dönemde Fransız donanması ile Yunan güçleri Girit Adası’nda ortak tatbikat gerçekleştirmişti. Fransa’nın bu adımları, Oruç Reis araştırma gemisinin Meis’in güneyine hareketiyle başlayan süreçte Türkiye ile Yunanistan’ın sıcak çatışmanın eşiğinden dönmesini takip etmesi itibarıyla da dikkat çekiciydi.
Aslında Ankara ile Paris’in kemikleşen çıkar çatışması, Libya’dan çok önce, Türkiye’nin PKK’nın Suriye kolu olarak gördüğü YPG’ye karşı mücadele verdiği döneme dayanıyor. ABD ile birlikte Fransa’nın 2018’de YPG’nin de içinde bulunduğu Demokratik Suriye Güçleri’ne (DSG) destek açıklamaları, iki NATO üyesi ülkeyi karşı karşıya getirmişti.
‘Fransa ile PKK’lılar arasında her zaman anlaşma oldu’
Ankara ile Paris’in son dönemdeki çatışma alanları ışığında, çıkan krizin arka planını, sonuçlarını, olası gidişatını ve Fransa’da yaşayan Türk ve Müslümanlara etkilerini, bir dönem Paris’te de görevi yapmış olan Emekli Büyükelçi Uluç Özülker, Sputnik’e anlattı. Fransız devletinin, Türkiye’ye karşı PKK’yı destekler tutumda olduğuna işaret eden Özülker “Fransa’nın hep politik yaklaşımı söz konusu oldu. Ülke en basitiyle, PKK ve YPG’ye topyekün destek vermiştir, bugün de bu desteğini sürdürmektedir. Ben orada büyükelçi olarak görev yaparken ‘kırmızı bültenle aranan PKK’lılar şurada toplantı yapacak’ diye haber verirdim. Fransız devleti, gidip toplantı yapacaklara haber verir sonra da bize ‘istihbaratınız yanlışmış’ şekline dönüş yapardı. Yani, Fransa’nın orada PKK’lılarla aralarında anlaşma vardı” diye anlattı.
‘Fransa, Müslümanlarını birinci sınıf vatandaş olarak görmüyor, Cuma namazları rahatsızlık sebebi’
Fransa’nın ülkesinin Müslümanlarını birinci sınıf vatandaş olarak görmediğini anlatan Özülker “Fransızlar, kendilerini demokrasi ve insan hakları konusunda en önde gelen ülkelerden biri olarak tanımlasa da; Fransız gibi yaşamaya gayret eden ve mükemmel derecede Fransızca konuşan Müslümanlarını birinci sınıf vatandaş olarak görmezler. Fransa’da çok ciddi manada sıkıntı her zaman olmuştur. Varoşlar ikide bir merkezi basıp yangın çıkarırlar, saldırırlar. Arabalar yakılır. Buna karşılık ırkçılar, Müslüman mezarlıklarına gamalı haçlar çizer, buraları hedef alır. Mesela Cuma namazı kılındığı zaman sokaklara taşılır, Fransızlar rahatsızdır ancak yalnızca ülke laik olduğu için müdahale etmezler” dedi.
‘Fransa’da, Fransız tipi imam yetiştiriyorlar’
Fransız devletinin Müslümanlarla ilgili çeşitli konularda “laikliğe rağmen koruyuculuğu ön plana çıkaran bir tutum içine girdiğini” aktaran Büyükelçi Özülker, Paris yönetiminin uygulamalarını şöyle anlattı:
“Bizim orada 182 tane imamımız var. ‘Bundan sonra dışarıdan imam gelmeyecek çünkü onlar buradaki Müslüman vatandaşları yanlış eğitiyorlar. Bundan sonra imamları da biz kendimiz eğiteceğiz’ dediler. Laik devlet nasıl imam eğitir? 1905 kanunu çıktığında Alsas-Loren Alman hakimiyetindeydi. Dolayısıyla Alsas-Loren, laik değil ve bu yüzden orada imam, müezzin yetiştiriyorlar. Amaç, Fransız tipi, Fransız ahlak ve değerlerine uygun hareket edecek Müslüman imam yetiştirmek. Bugün Macron’un ‘Müslümanlığı ben Fransa tipi olarak düşünüyorum, bugünkü aşırı uçlara kaçmış olan Müslümanlık benim için geçerli değildir’ sözü bununla ilgili.
‘6 milyon Müslümanını Fransızlaştıramayan ülkede ‘Türkiye AB’ye katılırsa ne yaparız’ hissiyatı vardı’
Bir gün ben büyükelçi iken onlara açık açık ‘Sıkıntınız nedir?’ diye sordum. Bana çok net bir şekilde meselenin Avrupa Birliği olduğunu söylediler ve ‘biz 6 milyon Müslümanımızı topyekün yanımıza alıp Fransızlaştıramadık, 80 milyon Türk gelince buraya Müslüman olarak, biz ne yapacağız’ dediler. Fransa’da bu hissiyat vardır. ‘İslam terörü’ lafını da dünyada ilk kez Batı dünyası ortaya çıkardı. Neden? Amerika gitti Afganistan’da Selefileri eğitti. Onlar El-Kaide oldu. Arkasından bunun adı IŞİD oldu. Bunlar üzerine ‘dinin bir terörü olamaz’ demek yerine ‘Müslümanlar tam bir terörist’ yaklaşımı geliştirdiler.”
‘Türkiye’ye ekonomik açıdan yaklaşan Fransa, hiçbir zaman gerçek dost olmadı’
“Tarih boyunca Fransa ne zaman Türkiye’nin dostu oldu?” diyen Özülker “Beni ‘ilişkileri düzelt’ diyerek büyükelçi yaptılar. Paris yönetimi ‘Fransa soykırımı tanır’ diye kanun çıkarmış. ‘Yaptırımı olmayan herhangi bir metin kanun niteliği taşır mı’ diye sorduğumda ‘Siyaseten Ermeni tarafından o kadar baskı başladı ki, bundan kurtulmak için yaptık’ dediler ve sonunda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Fransa’yı reddetme noktasına kadar gitti. Yani ne tarafından yaklaşırsanız Fransa merkantilist bir düşünceyle ekonomik açıdan yaklaşan ama bunun ötesinde de Türkiye’ye gerçekten dost olmayan bir konumdadır” dedi.
‘Macron ‘güçlü Fransa’ imajı peşinde ama karşısında emir alan Türkiye yok’
Avrupa’da artan ırkçılığa ve Fransa’da desteği asgari seviyeye inen Macron’un durumuna işaret eden Büyükelçi Özülker “Fransız halkının yüzde 82’si Macron’u sevmiyor ve hatta tehlikeli buluyor. Bu noktada Macron’un yaptığı da gözlerini dış politikaya çevirerek gündem değiştirmek oluyor. Amacı ‘güçlü Fransa’ imajı yaratmak ve bunun için de ‘Ortadoğu’da varlığımı sürdüreceğim’ demeye çalışıyor. ABD ve Rusya’ya bir şey yapamadığı için yeni bir güç olarak ortaya çıkan Türkiye’yi hedef alıyor. Ancak Türk iktidarını sevseniz de sevmeseniz de ülkenin artık başkasından emir alan pozisyonda olmadığını görmek lazım. Kendi donanmasının gücüyle varlık gösteren bir Türkiye söz konusu. Türkiye, çevrelenerek kontrol altına alınmaya çalışılan bir ülke konumuna geldi. Ege, Doğu Akdeniz, Suriye ve Irak, şimdi de Azerbaycan-Ermenistan derken toplam 5 çatışma bölgesinin ortasında ülke” ifadelerini kullandı.
‘Fransa’yla siyasi kavgaya rağmen ekonomik ilişkiler sürecektir’
Özülker, taraflar arasındaki ekonomik ilişkilerin büyük oranda etkilenmeyeceğinin de altını çizerek “Fransız ekonomisi genel anlamda Avrupa Birliği kapsamındadır. Fransa’nın, Avrupa’ya Türkiye aleyhine bir karar çıkartması fevkalade zordur. Fransa, Türkiye’deki yabancı sermaye yatırımları yönünden önde gelen ülkelerden biridir. Merkantilist düşüncesi güçlü olan Macron bunu sonuna kadar devam ettirecektir. Bir taraftan iki ülke arasındaki bu siyasi kavga sürerken, ekonomik ilişkiler el altından sürdürülecektir” dedi.
‘Batı dünyası, Türkiye Cumhurbaşkanını hedef alan bir tutum içerisine girdi’
Fransa’nın Türkiye karşıtlığını, Batı’nın ülkenin iç işlerine müdahale etmeye ve cumhurbaşkanını kişisel olarak hedef alan tutumunun bir parçası olarak gören Büyükelçi Özülker “Son zamanlarda ABD de dahil Batı dünyasından başka türlü bir ses çıkmaya başladı. Türkiye’nin başkanlık sistemine geçmesinden sonra çok daha tehditkar ve uyuşmaz bir politika güttüğünü söylemeye başladılar ve bunun ismini de ‘Tayyip Erdoğan’ olarak koydular. Biden ‘muhalefete ciddi şekilde destek vereceğiz’ diyerek daha da ileri gitti. El insaf! Türkiye’yi siz mi yönetiyorsunuz ki böyle konuşabiliyorsunuz? Hatalar olmuşsa, seçmenin oyuyla düzelir. İlişkiler kişiselleşti. Muhatap olarak Erdoğan görülmeye başlandı. Karşılıklı üslup içerik kadar önemlidir.
‘Batılı ülkelerle diyalog Türkiye-Rusya arasındaki gibi olmalı’
Fransa’da Macron muhalefetinin yüzde 82’ye vardığı düşünüldüğünde, Macron gidecek gibi duruyor. Peki o gidince yerine daha iyisi mi gelecek? Belki olmayacak ama yine de yeniden bir diyalog şansı ortaya çıkabilir. O kurulacak diyalog da Rusya-Türkiye arasındaki diyalog gibi olmalı. Rusya ile her konuda anlaşıyor muyuz? Libya’da, İdlib’de, Ermenistan’da? Hayır. Düşman mıyız? Ona da hayır. Oturup meseleleri konuşuyoruz ve kavga etmeden çözebiliyoruz. Bizim Batı’yla daha barışık olmayı, onların da bize saygı duymayı hatırlamaları şart” dedi.