Konferans ve konferansta tartışılan başlıca meseleleri Şam'dan katılan Suriyeli gazeteci Sarkis Kassargian ile konuştuk.
‘CHP KONFERANSI SAYESİNDE FARKLI GÖRÜŞLERİN İFADESİ MÜMKÜN OLDU’
Sarkis Kassargian, CHP konferansı vesilesiyle Türkiye'de ilk defa Türk hükümeti ve desteklediği gruplar ile onların görüşlerini aktaran Avrupalı gazetecilerin dışında Suriye'den görüşlerin ifade edilmesine izin verilmesinden duydukları memnuniyeti dile getirdi. Suriye'de artık savaşın bir iki yer dışında sona erdiğini ve savaşın yaralarının sarılması ile kalkınmaya odaklanma çabaları bulunduğunu vurgulayan Kassargian, bunun için de insan gücüne ihtiyaç duyulacağını anımsattı. Türkiye'de de sığınmacı meselesinin pek çok zorluk yarattığına dikkati çeken Kassargian, "Sorunun iki tarafı aynı şeyi istiyorsa en mantıklı şey iki tarafın beraber çalışarak bu sorunu çözmesidir” vurgusu yaptı.
“CHP’nin konferansının önemi şu: Her zaman Suriye konuşan Türk veya Avrupalı gazetecilerden başka Suriyeli gazeteciler her zaman Suriye’nin bir kanadının görüşlerini aktaran gazeteciler olurdu. O da aynı Türkiye’de iktidarın görüşü olurdu. Suriye muhalefetinin görüşü derken, aslında bir muhalefet de yok, muhalefetlerin görüşleri olurdu. (Bu sefer) Suriye’den bir arkadaş daha katıldı, ilk defa bu şans, Suriye'deni gelep görüşümü aktarmak şansı bize verildi. Resmi görüş aktarmıyorum, çünkü o benim işim de değil. Ben bir gazeteci olarak orada gördüğümü, duyduğumu, insanlarla, yetkilerle konuştuklarımızı aktarmaya çalıştım. Buradaki mültecilerin sorunlarını, Türkiye’de gazeteciler daha iyi bildiği için o kadar da odaklanmadım. Ben asıl sorunun niye çıktığını konuşmak istedim. Özetleyecek olursam, mülteci sorunu Türkiye, İran, Rusya veya AB ile çözülmez, ancak Suriye hükümetiyle beraber çalışılırsa çözülür. Suriye tabii ki bu mültecilerin büyük kısmının dönmesini istiyor. Suriye’de artık savaşın sona ermekte olduğu düşünülüyor. Savaş bittikten sonra kalkınma için insan gücü gerekiyor, bu mültecilerin geri dönüp kendi vatanlarının kalkınmasında büyük payı olacağı düşünülüyor. Onun için Suriye bu mültecilerin dönmesini istiyor. Türkiye de mültecileri bir yük olarak görüyor. Ekonomik bir yük olarak görüyor, sosyal sorunlar çıkıyor normal olarak. Sorunun iki tarafı aynı şeyi istiyorsa en mantıklı şey iki tarafın da beraber çalışarak bu sorunu çözmesidir.”
‘ERDOĞAN’IN HARİTADA GÖSTERDİĞİ BÖLGE ZATEN YERLEŞİM YERİ’
“Niye İran ile Rusya güçleri işgalci diye nitelenmiyor Suriye’de? Çok basit ve bilinen bir uluslararası kural var. Hükümetin onayıyla gelen güçler işgalci olmaz. Velid Muallim, BM'de konuşuyorsa, bir hükümetin temsilcisi olmasından. Bu hükümet Türkiye güçlerini çağırmadı ya da Türkiye bu hükümetle anlaşıp oraya girmedi. Onun için bu güçlerin orada artık işgalci güçler diye nitelenmesi normal. Bu güçler insani yardım mı getirdi ya da işgal mi yaptı, IŞİD karşıtı bir mücadele mi yürüttü, onlar detaylar. İlk olarak kanunda net. İkincisi, güvenlik bölge ile ilgili. BM’de haritası gösterilen bu bölge boş bir alan değil ki kentler yaparız, cami yaparız, evler yaparız, oraya 1-2 milyon insan koyarız deniliyor. Çünkü o bölgeler yerleşim yerleri, yaşayan insanlar var orada. Önceden de vardı ama o bölgeye ÖSO girdi, cihatçılar girdi. Sonra El Kaide geldi, IŞİD geldi, sonra El Kaide’den Türkiye tarafına geçen Zeytin Dalı Harekatı ya da Fırat Kalkanı silahlı grupları. Orada her zaman göç oldu. Şimdi Ahmet’i evinden çıkarıp oraya Muhammed’i koymak sorunu çözmüyor. Hangi göçmeni nereye göndereceksiniz? Mesela bugün Afrin’de, Guta’dan, Dera’dan cihatçılarla giden akrabaları gidip yerleştiler. Şimdi Afrin insanı Halep’e göç etti, belki daha uzaklara Haseke, Kamışlı’ya gitti, ama onun evi Afrin. Bence bu sorunu çözmeyecek, sorunu daha da pekiştirecek.”
‘TÜRKİYE KONTROLÜNDEKİ BÖLGEDE PEMBE HAYAT SÜRÜLMÜYOR Kİ ÖRNEK GENİŞLETİLSİN'
Kassargian, Erdoğan'ın Suriye’de yaşam alanları yapma fikrinin Suriye’de sorun yaratacağını vurgularken, bir başka meselenin de 'ondan sonra ne yaşanacağı' olduğu görüşünde. Türkiye'nin kontrolünde bölgelerde de silahlı grupların etkili olduğunu ve bu grupların iç çekişmeleri nedeniyle buralarda da güvenliğin tam olarak sağlanamadığını anımsatan Kassargian, "Oralarda da pembe bir hayat sürülmüyor ki, bu örneği daha büyütüp geniş bir alana yayalım" ifadelerini kullandı. Kassargian, Türk hükümetinin bu yöndeki girişimlerinin Suriye'de 'korku yarattığını' söylerken, bunun Misak-ı Milli ve yeni Osmanlıcı yayılmacılık olarak algılandığına dikkat çekti:
“Suriyeliler için oralarda konutlar yapmak, kentler, şehirler yapmak bir sorun yaratacak o kesin. Ayrıca başka bir şey daha var; onları yaptıktan sonra gelecek adım ne olacak? Yani orada nasıl bir güç idarenin başında olacak? Cerablus, Afrin, El Bab şehirleri Zeytin Dalı veya Fırat Kalkanı Hareketi silahlı grupların kontrolüyle yapılıyor. Oralar doğrudan Türk kontrolü altında. Orada her zaman sorun yaşanıyor, kendi aralarında çatışmalar yaşanıyor. Orada pembe renkli bir hayat sürdürülmüyor ki başka yerde bu örneği daha büyütüp daha geniş bir örnek yapalım. Onun için insanlar aynı korkuyla karşılıyorlar bu sorunu. Misak-i Milli tartışması, Lozan tartışması ondan sonra gelen demeçler, Erdoğan’ın söyledikleri, yani Türkiye içinde de tartışmalar yaratıldı. Suriye’de daha çok korkuyla karşılandı. Çünkü orada Türkiye bölgeyi kontrol altına alıyor. Bu bölgeyi de daha çok genişletmek istiyor. Erdoğan’ın BM’deki konuşması da o yöndeydi, Deyri Zor’a kadar ulaşmak dediği şey. Onun için o korku da sürüyor. Suriye medyasında bunu manşetlerde görüyoruz, televizyon programlarında her zaman konuşuluyor. Artık Osmanlı sınırlarına dönen bir devlet korkusundan konuşuluyor. 2011'den önce sınır korkusu bitmişti. Ama artık 2014’ten sonra yeni bir korku yaşanmaya başladı. Gazeteciler de akademisyenler de bu korkuyu dile getiriyor. Halep çok zarar gördü. Halep’te bugün verilere göre yaklaşık 1.5 milyondan fazla yaklaşık 2 milyon kişi yaşıyor. Bu kadar kişi yaşadığına göre kentin yarısı sağlam, diğer yerler de onarılıyor. Projelerle evler onarıldı, insanlar döndü. Aynı şey Deyri Zor için de geçerli, Şam biraz farklı, Lazkiye’de hiçbir şey olmadı. Şehirden şehre, bölgeden bölgeye oranlar bile değişiyor. Tabii ki Halep çok zarar gördü. Halep, Suriye’nin ekonomi başkentiydi. Suriye’nin ekonomisine en çok katkısı olan şehirdi. Oradaki sanayi bölgesi, Suriye’nin en önemli bölgesiydi. Oradaki fabrikalar alt üst edildi, makinalar çalındı. Çoğunluğu Türkiye’ye taşındı gönderildi. Öyle bir sorun da var, bu da ekonomik problem. Şimdi Suriye’de savaşla alınmayan hedefleri emperyalist güçler ekonomik ambargo ile ele geçirmek istiyor. Onun için bugün Suriye’de ekonomik ambargo neticesinde çok zor ekonomik koşulları var.”