Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu karar için, “Çok da ciddiye almaya gerek yok” ifadelerini kullanırken, yaptırım kararının Türkiye’yi etkilemeyeceğini söyledi. “Türkiye’ye sağlanacak katılım öncesi mali yardımlar (IPA) kesintilerini zaten daha önce yapmışlardı. Bankaya tavsiye vermesi AB’nin başka bir çelişkisi. AB’nin bize ihtiyacı var. Kararları uygulamanın mümkün olmadığını biliyorlar. Rum kesimini tatmin etmek için kıytırıktan kararlar almak durumda kaldılar” diyen Çavuşoğlu, bundan sonraki süreçte Türkiye’nin sondaj çalışmalarını artıracağını da belirtti.
AB’nin söz konusu kararları ne anlama geliyor, Türkiye-AB ilişkilerine etkisi ne olur, Türkiye nasıl bir yol izlemeli, diplomatlar bu soruları Sputnik için yanıtladı.
ÇEVİKÖZ: KABUL ETMEK MÜMKÜN DEĞİL
CHP Genel Başkan Yardımcısı ve emekli büyükelçi Ünal Çeviköz, yaptırım kararını büyük bir “haksızlık” olarak nitelerken, Avrupa Birliği’nin Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) arasındaki ihtilafı çözmeden Güney Kıbrıs’ı üye olarak kabul etmekle yaptığı “hatayı” sürdürdüğü görüşünde. AB’nin KKTC’nin ve Kıbrıs Türklerinin haklarını tamamen hiçe sayan bir tutum içinde olduğunu ifade eden Çeviköz, “AB’nin kendi üyesi olan bir Kıbrıs’ı bu şekilde kayırması ve Kıbrıs Türklerinin haklarını ve onları yok saymasını asla kabul etmek mümkün değil” dedi.
“TÜRKİYE’NİN MEŞRU HAKKINA İTİRAZ ETMESİ AB AÇISINDAN ÖNEMLİ BİR HATA”
Türkiye’nin de Kıbrıslı Türklerin hakları savunmaya devam etmesinin doğal olduğunu kaydeden Çeviköz, “Burada Türkiye’nin de bir takım hakları var, Türkiye’nin kıta sahanlığı üzerinde kendi sondaj çalışmalarını yapma hakkı var. Öte yandan KKTC’nin de hakları Güney Kıbrıs tarafından gasp edilince onlar da Karpaz açıklarında Türkiye’den bazı şirketlere vermiş oldukları arama hakkını kullanmak istiyorlar, yapılan sondaj faaliyetleri de bundan ibaret. Deniz hukuku anlaşmasına göre normal şartlarda Türkiye’nin kıta sahanlığında böyle bir araştırma hakkı var ve Türkiye’nin meşru hakkına itiraz etmesi ve Kıbrıs’ın haklarını ihlal ediyormuş gibi yorumlaması AB açısından önemli bir hata” diye konuştu.
“AB’NİN BU TAVRI BÖLGEDEKİ GERİLİMİ TIRMANDIRIYOR”
“AB’nin bu konuda sürekli Rum yönetiminden yana tavır alması da Kıbrıs sorunun çözümüne herhangi bir olumlu katkı yapmıyor, aksine bölgedeki gerilimi tırmandıyor” diyen Çeviköz şöyle şunları kaydetti:
“AB’nin bu tutumunu doğru bulmuyoruz. AB ile Türkiye arasındaki ilişkilerin de bundan dolayı olumsuz etkilenmesini istemiyoruz çünkü AB ile birçok alanda iş birliğimiz sürüyor; göç meselesi, NATO ile Ege’de yapılan ortak tatbikatlar, enerji nakil hatlarının Türkiye’den geçiyor olması, bütün bunları düşündüğümüzde AB ile Türkiye arasında çok önemli bir iş birliği ve uyum sürdürülüyor. Bu uyum aslında her iki taraf için de, hem bölge barışı hem bölge güvenliği için önemli bir kazanç. Türkiye’nin bu şekilde haksız bir yaptırıma mağruz bırakılmasını doğru bulmuyoruz.”
“UYUM RİSKE EDİLİYOR”
Çeviköz, yaptırım kararının şimdiye kadar AB ile birçok alanda gösterilen bu uyumu da riske ettiğini belirtti. Çeviköz, “Türkiye ile beraber çalışmaya AB’nin ihtiyacı olduğu gibi AB ile çalışmaya Türkiye’nin de ihtiyacı var. Bu ilişkiyi ve uyumu zedeleyecek bir takım davranışlara gidilmemesi lazım. Türkiye’ye yaptırım kararı uygulanması bu işbirliğini ciddi bir şekilde tehlikeye sokar” diye konuştu.
“YUMUŞAK KARARLAR OLSA DA BÖYLE BİR DÖNEMDE ALINMAMASI GEREKİRDİ”
Çeviköze göre dört başlıkta toplanan yaptırımlar, çok ciddi etki yaratmayacak nispeten yumuşak kararlar. “Hava ulaştırmasıyla ilgili gelişmeler zaten askıya alınmıştı, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi AB üyesi olduğundan beri ticari protokolünü zaten Türkiye’ye söz verildiği halde uygulamıyor AB, fonların kesilmesi de aslında Türkiye-AB arasındaki müzakerelerin uzun zamandan beri durmuş olmasının bir devamı gibi görülüyor. Çok heyecan verici bir ilişkiler ağı içinde değildik zaten AB ile. Bu açıdan bu yaptırımlar bir yandan sanki GKRY’i tatmin etmek maksadıyla ama bir yandan da Türkiye’yi çok fazla ürkütmemek için yapılmış gözüyor” diyen Çeviköz, kararın burada siyasi ve psikololojik etkisinin önemine işaret etti. Çeviköz, “AB’nin böyle bir dönemde Türkiye’ye böyle bir yaptırım kararını yumuşak türden yaptırımlar dahi olsa almaması gerekirdi. Bunun her iki tarafa da olumsuz bir etki yapmasından endişe duyuyorum” dedi.
“ÇÖZÜLMEMİŞ BİR SORUNU KENDİ İÇLERİNE İTHAL ETMİŞ VAZİYETTELER”
AB’ye üye olması bağlamında Güney Kıbrıs ile ‘dayanışma içinde olmalıyız’ diyerek hata yapıldığını söyleyen Çeviköz, şunları kaydetti:
“AB çevrelerinde 2004 yılındaki Annan raporu ile ilgili referandum sonrası Kıbrıs sorunu çözülmeden ve Kıbrıslı Türkler referandumda ‘evet’ oyu vermelerine rağmen sorun çözülmeden, ‘hayır’ oyu veren Güney Kıbrıs’ın üye olarak kabul edilmesinin bir hata olduğunu herkes kabul ediyor ama bu hatadan geri dönmek yerine bu hatayı sürdürmeyi ve işe tamamen hukuki bakmayı tercih ediyorlar. Hukuki bakmak şudur; ‘artık AB üyesi olmuş bir ülke ile dayanışma içinde olmalıyız’ diye bakıyorlar. Yanlış olan budur çünkü hala çözülmemiş bir sorunu kendi içlerine sorun ithal etmiş vaziyetteler. Bu sorunun çözülmesine kadar da Türkiye ile olan ilişkilerde daha duyarlı davranmaları beklenir AB’den” diye konuştu.
ULUÇEVİK: “AB BÖLGEDE TÜRKİYE’NİN RAKİBİ OLMUŞTUR”
Emekli Büyükleçi Tugay Uluçevik’e göre ise AB’nin aldığı yaptırım kararı bir noktayı açığa kavuşturuyor o da artık AB’nin Türkiye için tam üyelik niyetinin, tasavvurunun olmadığı.
“AB, Akdeniz’de, Ege’de tamamen Rum ve Yunan yanlısı bir tutum sergilemek suretiyle bu bölgelerde Türkiye’nin rakibi olmuştur” diyen Uluçevik, “Diplomaside yuvarlak laflarla bazı mesajlar verilmesi bilinir. Türkiye’yi cezalandırma amacı güden bir karardır, şimdi biraz hafif tutuluyor. Türkiye adım attıkça onlar da cezayı artıracaklar demektir” diye konuştu.
Uluçevik, “Bu gelişme AB’nin Rum-Yunan ortaklığının elinde adeta bir oyuncak haline geldiğini ortaya koymuştur. Rum ve Yunan ortaklığı AB’yi maalesef rehine olarak almıştır. Sadece Kıbrıs konusunda değil başka konularda da kritik dönemlerde, kritik karar alma süreçlerinde şantaj politikaları izleyerek AB’ye istediklerini yaptırmaktadırlar. Kıbrıs ve Doğu Akdeniz’deki hidrokarbon yataklarının işletilmesi konusunda istedikleri tutumu takındırabilmişlerdir” diye konuştu.
“AB UZUN ZAMAN EŞİT MESAFEDE KALMA POLİTİKASINI TERK ETTİ”
Uluçevik, söz konusu yaptırımların somut olmadığını ve pek can alıcı noktalara değinmediğini de belirtirken şöyle devam etti:
“Türkiye bu yaptırım kararının altından kalkabilir ama artık Türkiye gerçeği görmelidir. AB üyeliği için Ege ve Kıbrıs konusunda Rumlara ve Yunanistan’a herhangi bir taviz vermeye gerek yoktur eğer verilirse tamamen Türkiye’nin milli çıkarlarından bu tavizler verilmiş olacaktır ve sonunda da maalesef AB üyeliği elde edilemeyecektir. AB uzun zaman önce Kıbrıs ve Doğu Akdeniz konularında eşit mesafede kalma politikasını terk etmiş ve şimdi tamamen Rumlardan ve Yunanlardan taraf bir politika izler olmuşlardır.”
“GÖZLEMCİ OLAMAYACAĞI AÇIK SEÇİK BİLDİRİLMELİ”
Avrupa Birliği’nin tarafsızlığını yitirdiğini ve bu nedenle de Kıbrıs müzakerelerinde gözlemci olarak rol oynamaması gerektiğini kaydeden Uluçevik, “Gözlemci olacak tarafın tarafsız olması lazım. Türkiye tarafından AB’nin gözlemci olamayacağı açık seçik onlara bildirilmelidir. Bundan böyle Türkiye de ‘her seçenek masadadır’ dememelidir. ‘Kıbrıs’ta iki ayrı devlet vardır, iki ayrı devlet gerçeğini kabul edenler anlaşma yapmak için gelsinler, ne yapmak istediklerini anlatsınlar’ demesi lazım KKTC’nin ve Türkiye’nin de bu tutumu desteklemesi gerekir. Arkasından KKTC’nin Türkiye dışındaki ülkeler tarafından da tanınması yolunda diplomatik çark dödürülmeye başlanmalıdır” diye konuştu.