Tillerson'ın sözlerinde bahsi geçen "ekonomik faydalar" ise, Türkiye'nin AB'ye getirdiği faydaları yok sayması sebebiyle başlı başına bir tartışma konusu. 2015 yılında AB'nin beşinci en büyük ticaret ortağı haline gelen Türkiye, AB ile arasındaki serbest ticaret sözleşmelerinden kaynaklanan asimetri sebebiyle dezavantajlı bir konum içerisinde. Ayrıca, AB'nin Türkiye'ye 79 milyar euro tutarındaki ihracatına karşılık Türkiye'nin 61,6 milyar euro tutarındaki ihracatının oluşturduğu bu tablo, ticari ilişkilerin tek taraflı olarak Türkiye lehine olmaktan çok uzak olduğunu açıkça ortaya koyuyor. Bütün bunlara ek olarak, hızla güçlenen Rusya ve Türkiye ilişkilerinin değiştirmekte olduğu bağlam da gözden kaçmamalı. Kasım 2015'teki uçak krizini geride bırakan ve ilişkilerini hızla güçlendiren iki ülke şimdilerde S-400 hava savunma sisteminin satın alımına ilişkin nihai karara varmış, Türk Akımı Doğalgaz Boru Hattı Projesi için hükümetler arası anlaşmayı imzalamış ve Akkuyu Nükleer Santrali'yle ilgili somut adımlar atmaya başlamış durumda. Bahsi geçen bütün bu projeler de, 2014 yılında 31 milyar dolara ulaşan ve 2016 yılında yaşadığı düşüşün ardından yeniden yükselişe geçen ticaret hacminin orta vadede 100 milyar dolara yükseltilmesi yönündeki hedefin bir parçası olarak değerlendirildiğinde; AB'nin Türkiye'ye sağladığı kazancın ikame edilemez olmaktan adım adım uzaklaştığı anlaşılabilir.
Tillerson'ın sözlerini ve bu sözler ışığında Batı ile Türkiye arasındaki artan gerilimi Sputnik'e değerlendiren isimlerden ilki TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Toğrul İsmayıl oldu.
Türkiye'nin bağımsız bir ülke olarak istediği yönde karar alabileceğine değinen İsmayıl "Ben Tillerson'ın bu sözlerini, Türkiye'yi kendilerine daha yakın tutma yönünde bir çabanın ürünü olarak yorumluyorum. Ama işin aslı şu ki; Türkiye hem İran hem ABD, hem Rusya hem de Avrupa'yla istediği konuda istediği şekilde iş birliği kurabilir. Türkiye'nin üyesi olduğu NATO'nun çıkarlarını belli noktalarda göz önünde bulundurmasının gereği anlaşmalarla belirlenmiş durumda. Ancak ABD dahil bütün NATO ülkeleri de Türkiye'nin hassasiyetlerini göz önünde bulundurmalı ve verdiği sözleri tutmalı. Mesela Türkiye'nin ‘terör örgütü' saydığı örgütlere silah verilmemeli" dedi. İsmayıl şöyle devam etti:
"Tillerson'ın sözlerine saygı duyulabilir ancak bence Türkiye'de, (ülkenin stratejisinin ne olması gerektiğine ilişkin) söz söyleyecek çok sayıda politikacı, uzman ve ekonomist var. Türkiye için hangi seçeneğin daha doğru olacağıyla ilgili yorum yapabilecek olan bu kişilerdir, nihai kararı da toplum verir."
‘BATI, TÜRKİYE'Yİ SÜREKLİ BİR TERCİH YAPMAK ZORUNDA GİBİ GÖSTERMEYE ÇALIŞIYOR'
Türkiye'nin istediği ticari ilişkiyi kurma, istediği ikili ilişkiyi geliştirme ve teknoloji satın alımı yapma hakkına sahip olduğunu hatırlatan İsmayıl "Bu alanda kim Türkiye'nin çıkarına uygun alternatif sunuyorsa, Türkiye tercihini ona göre yapar" dedi.
Türkiye ile Avrasya bölgesi ülkeleriyle gelişmekte olan ekonomik ilişkilere sahip olduğunu söyleyen İsmayıl "Bu gelişim süreci olumlu ve süreç bölgeye istikrar getirecektir. Avrasya'yla iş birliği kurulması Türkiye'nin çıkarlarına uygundur. Bu sebeple, ABD veya AB ülkelerinin de bu süreçten memnuniyet duyması gerekir. Üstelik de Türkiye, Avrasya'yla ilişkilerini kuvvetlendirirken Batı'yla ilişkilerini feda etmiyor. Ancak (Batı'dan) sürekli Türkiye'yi seçim yapmak durumundaymış gibi gösteren açıklamalar geliyor. Bunun anlaşılır bir tarafı yok, çünkü bu çok anlamsız. Türkiye neden kendini tecrit etsin? Türkiye gibi merkezi konumda olan bir ülkenin böyle bir tercih yapması çok mantıksız olmaz mıydı?" ifadelerini kullandı.
Tillerson'ın sözleriyle fitili ateşlenen bu tartışmaya ilişkin bir diğer değerlendirme ise Kafkasya Stratejik Araştırmalar Merkezi (KAFKASSAM) Başkanı Dr. Hasan Oktay'a ait. Türkiye-NATO krizinin, paktın kendini sorgulama fırsatı doğuracağını söyleyen Oktay "Türkiye bir NATO ülkesi olsa da, bağımsız politikalar yürütme gücüne sahip büyüklükte. Türkiye karşısında kendini sorgulayacak olan NATO olacak" dedi.
Türkiye'nin hem doğu hem de Batı'da büyümesi gerektiğine işaret eden Oktay "NATO bir savunma paktı. Ancak son zamanlarda Türkiye'nin ekonomik ve coğrafi olarak tesirinin büyümesi, NATO'nun dünyaya yeni bir konseptte bakmasının önünü açıyor. Türkiye'nin büyüklüğü, NATO açısından savunmanın ötesine geçmeyi mecbur kılıyor. Yani NATO, sadece savunma değil ekonomiyi de işin içine katmak zorunda kalıyor. Ayrıca NATO ve Türkiye birbirinden vazgeçemeyecek olsa da Türkiye, hem NATO hem de Şanghay İşbirliği Örgütü coğrafyasında etki genişletmek durumunda" ifadelerini kullandı.
Tillerson'ın "Bir NATO müttefikimiz olarak Türkiye'den, ittifakın ortak savunmasını öncelemesini istiyoruz. İran ve Rusya, Batı toplumlarının sağlayabileceği ekonomik ve siyasi faydaları Türk toplumuna sunamaz" sözlerinin NATO'nun Türkiye'yi kaybetme korkusundan ileri geldiğini ifade eden Oktay "Türkiye, Batı ve Doğu arasında bir köprü görevi görecek, bu çok açık. Tam da bu sebepten NATO, Türkiye'yi kaybetmek istemiyor" dedi.
ABD'nin Türkiye'nin itirazlarına rağmen PKK'nın Suriye kolu olduğunu ifade ettiği YPG'yi de kapsayan SDG'ye verdiği silah desteğinin hatırlatılması üzerine Oktay "Sayın Cumhurbaşkanı'nın Soçi zirvesi sonrası Suriye politikasında bir değişiklik yapılacağı sinyali vermesi üzerine, ABD Başkanı Donald Trump da PYD'ye silah verilemeyeceğini açıkladı. ABD, Suriye'ye sevk ettiği silahların el değiştirilme ve hatta yakın gelecekte kendi silahlarıyla vurulacak ülke pozisyonuna düşme ihtimalini fark etti. Bu önemliydi. Pentagon'dan silah desteğinin süreceği yönünde açıklama gelmesi ise Trump ile (ABD'nin eski başkanı Barack) Obama'nın diplomatları arasındaki uyuşmazlıktan ileri geliyor. Bu hamle, Trump'la Türkiye'nin arasını açmak için Obama bürokratlarının bir hamlesi olarak yorumlanmalı. Bu geri adım dönemsel. ABD, artık PYD üzerinden Türkiye karşıtı politika yürütmeye devam edemeyecek" diye konuştu.
ABD'nin yakın gelecekte Türkiye'nin iadesini istediği Fethullah Gülen'i iade etmekten başka şansı olmadığına işaret eden Oktay "ABD, bir süre daha Gülen'i iade etmemek için direnecek olsa, en sonunda Türkiye'nin talep ettiği bu ismi iade etmekten başka şansı olmadığını anlayacak" diye ekledi.