Suriye'de IŞİD ile savaşın sonuna gelinirken Rusya, Türkiye ve İran liderleri Soçi'de üçlü zirvede bir araya geldiler. Liderler zirve sonrası yayınladıkları ortak bildiride ve görüşme sonrası yapılan basın açıklamasında Suriye'nin egemenliğine, birliğine ve bütünlüğüne bağlılıklarını teyit etti, "Gerilimi azaltma bölgeleri ve Suriye krizinin çözümüne yönelik hiçbir siyasi inisiyatif, ülkenin egemenliğini, birliğini ve bütünlüğünü hiçbir halükarda bozmamalı" vurgusu yaptı.
‘GÜVENLİK ANLAMINDA GARANTÖRLÜKTEN SİYASİ SÜREÇ GARANTÖRLÜĞÜNE GİDEN ZİRVE'
Suriye'deki savaşa Eylül 2015'te Rusya'nın dahil olmasıyla dengelerin değiştiğini ve şu an gelinen süreçte askeri süreçten ziyade siyasi sürecin konuşulması gerektiğini söyleyen Has'a göre Soçi zirvesi Astana'da güvenlik anlamında garantör olan ülkelerin artık siyasi anlamda garantör devletler olmalarına geçişi temsil ediyor:
"Rusya, İran ve Türkiye liderlerinin Suriye başlığıyla bir araya geldiği böyle bir zirve ilk defa düzenleniyor. Ancak buraya giden yolun taşları önceden döşenmişti. Geçtiğimiz iki yılda Rusya'nın Suriye'ye askeri müdahalesi başladıktan sonra yani Eylül 2015 tarihinden sonra şimdiki gelinen noktada sahada denklem baştan sona değişmiş durumda. İki yıl önce Esad gitti gidecek diye konuşulurken, muhalifler Şam'a oldukça yaklaşmışlarken, şu an için muhalifler alanlarını kaybetmiş durumdalar. Artık sahada ‘muhalif örgüt' olarak da çok fazla örgüt kalmadı, terör örgütlerinin daha fazla hâkimiyeti var. Gelinen noktada baktığımızda Putin'in geçtiğimiz günlerde Suriye'de hükümet güçlerinin kontrol ettiği toprakların oranının yüzde 98'e vardığı yönünde bir açıklaması oldu. Yani sahada denklem ve dengeler değişti. Tabiri caizse Suriye'deki savaşı Rusya ve müttefikleri kazanmış durumdalar denilebilir. Bu savaşı kazanmak barışı da kazanmak anlamına gelmiyor. Soçi'de ki üçlü zirve bu anlamda biraz da Suriye'deki barışı kazanmayı amaçlayan bir zirvedir. Moskova'da bu Astana'dan Cenevre'ye uzanan yolda bu Soçi'deki zirveyi stratejik bir mola olarak düşünebiliriz. Suriye krizinde bugüne kadar iki platform vardı. Bunlar Cenevre platformu ile Astana süreci olarak adlandırdığımız platformdur. Cenevre platformu, Suriye krizinin başından beri devrede. Ancak son iki yıldır en son Aralık 2015'te bir karar kabul edilmişti ve bu dönemden beri Cenevre'deki süreç çok fazla aktif işlemedi. Orada hem görüşmelerdeki katılımcılar farklıydı hem de görüşme formatı farklıydı. Bu işlemediği için de geçen yıl itibariyle Astana'da bir süreç başlatıldı. Astana'da ise hem silahlı muhalifler katılıyordu görüşmelere hem de Esad rejimi ile doğrudan görüşme durumu vardı. Bu süreçte güvenlik anlamında üç aktör görüşmeleri yürütüyorlardı ve bu ülkeler aynı zamanda garantör ülkelerdi. Bu ülkeler bildiğimiz gibi Türkiye, Rusya ve İran. Bir yıla yakın süredir Astana'da Suriye'nin güvenlik anlamında bu üç ülkenin garantörlüğünün işletildiği bu süreç —Cenevre'ye giderken- Soçi ile Suriye'nin geleceğine dair siyasi sürecin garantörlüğü de kapsayacak bir stratejik planlama şeklinde genişletilmiştir. Bu anlamda bu girişim mantıklı görünüyor, çünkü savaş büyük oranda Rusya ve müttefikleri tarafından kazanılmış durumda. Dolayısıyla şu aşamada hızlıca askeri süreçten ziyade siyasi geçişi konuşmak gerekiyor. Soçi zirvesi bu temelde yükseliyor."
‘TÜRKİYE, RUSYA'NIN SİYASİ SÜREÇTE ESAD İLE YÜRÜYECEĞİNİ MECBUREN KABUL EDECEK'
"Esad konusunda Türkiye'nin pozisyonuna baktığımızda son bir yıldır bu konunun Türkiye siyasi liderlerince çok fazla dile getirilmediği görülüyor. ‘Esad gitsin' gibi Suriye krizinin başlangıcında gösterilen sert tutum biraz değişmiş gibi görünüyor. Nitekim Türkiye, sahadan baktığımızda, Rusya üzerinden dolaylı yoldan da olsa Suriye yönetimi ile diyalog halinde. İki yıl önce Esad, Moskova'ya görüşmeye geldiğinde Irak ve İran hava sahasını kullanarak yine bir Rus uçağıyla gitmişti. Son yapılan Esad-Putin görüşmesinde Rus uçağının Rusya'nın Hmeymim Hava Üssü'yle Soçi arasında gel-git yapması ve bunun zamansal olarak bu görüşmeye denk gelmesi, Esad'ın Soçi'ye Türkiye üzerinden gittiği iddialarıyla örtüşüyor. Yani Türkiye tam anlamıyla Esad karşıtı bir pozisyonda değil. Baktığımızda Rusya da neticede Esad'ı Soçi'de ağırladı. Bu bir açıdan şunu da gösteriyor: Esad'ın ağırlanmasıyla beraber en azından belli bir süre daha bu siyasi geçiş sürecinde Rusya, Esad ile birlikte bu süreci geliştirmek isteyecektir. Yani bu noktada Rusya'nın pozisyonunu hızlıca değiştireceği kanaatinde değilim. Sonuçta savaşı kazanılmış. Ne kadar sürer bilemeyiz ama kısa vadede Rusya'nın Esad'a desteğini çekeceği kanaatinde değilim. Türkiye mecburen bunu kabul etmek durumunda kalacak."
‘TÜRKİYE'NİN TEHDİT ÖNCELİKLERİ DEĞİŞTİ'
Has, diğer yandan da Esad'ın Türkiye'nin tehdit öncelikleri bakımından birinci tehdit olmaktan çıktığı görüşünde:
‘SURİYELİ KÜRTLERE YÖNELİK TÜRKİYE'NİN POLİTİKASI KONJONKTÜREL'
Türkiye'nin Suriyeli Kürtlere ve PYD'ye yönelik tavrının konjonktürel olduğunu söyleyen Has, Rusya ve Türkiye'nin bölgedeki Kürtlere bakışının farklı olduğuna dikkat çekti:
"Türkiye'nin Kürt politikası veya PYD'ye yönelik terör örgütü görme yönünde yaklaşımı netice itibariyle Ankara'daki siyasi iktidarın tutumuyla alakalı bir durum. Belki başka bir iktidar olsaydı daha farklı bir politika izleyebilirdi. Dolayısıyla biz bunu konjonktürel anlamda değerlendirebiliyoruz. Türkiye bölgesel anlamda uzun vadeli bir Kürt vizyonuna sahip mi değil mi hususu bu yüzden tartışılabilir mevzudur. Ancak gelinen noktada Ankara'nın ve Moskova'nın bölgedeki Kürt meselesine sadece Suriye'de değil, Irak'ta da Türkiye'de de bakışı örtüşmüyor. Bu biliniyor."
'SURİYELİ KÜRTLER ESAD KARŞITI ÇİZGİDE YER ALMADILAR'
Suriyeli Kürtlerin krizin başından beri Esad karşıtı bir tutum izlemediklerini söyleyen Has, Rusya'nın da artık siyasi sürecin konuşulmasını arzu ettiğini belirtti:
‘PYD'NİN ENERJİ KAYNAKLARINI DA KONTROL ETMESİ RUSYA'NIN GELECEK VİZYONUYLA ÖRTÜŞMÜYOR'
PYD'nin son süreçte ABD ilişkisine ve Suriye'nin enerji kaynaklarının yüzde 80'e yakınını kontrol altına almasına dikkat çeken Has'a göre bu durum Rusya'nın Suriye'deki gelecek vizyonuna uymuyor:
"Şu an ABD ile Rusya arasındaki müzakerelerde görüşülen husus son süreçte PYD ile girişilen ilişki ve bunun geleceği olacak. Zira kontrol ettikleri oran bakımından PYD'nin elinde Suriye'nin %20sine yaklaşan bir toprak parçası mevcut. Ayrıca PYD'nin kontrol altında tuttuğu topraklar Suriye'nin enerji kaynakları bakımından baktığımızda %80'lik bir orana tekabül ediyor. Tabii bu Rusya'nın gelecek vizyonuyla çok da örtüşen bir durum değil. Çünkü Rusya açısından, Esad rejimin ekonomik olarak durumunu devam ettirebilmesi için bu kaynaklara ihtiyacı var."
‘KÜRT AKTÖRLER REJİM DELEGASYONU İÇERİSİNDE YER ALIRSA..'
Has'a göre Ulusal Diyalog kongresinde rejim delegasyonunda Suriyeli Kürtlerin çıkarlarının da temsili sağlanabilir ve bu Suriye'nin iş işlerine gireceği için Türkiye yüksek perdeden ses çıkaramaz:
‘RUSYA UZUN VADEDE KÜRTLERİ KAYBETMEK İSTEMİYOR'
Rusya'nın uzun vadeli çıkarları gereği Suriyeli Kürtleri kaybetmek istemediğini onları ‘yedek kart' olarak tutmak istediğini söyleyen Has'a göre Afrin meselesi nasıl Türkiye'nin elinde bir kozsa, Rusya açısından da Kürtleri kazanmada baskı yaratan bir koz:
"Bir de tabii PYD meselesinde Rusya bu aktörü tamamen ABD'ye bırakmak istemiyor. Çünkü bu uzun vadeli çıkarları açısından gerekli bir durum. Nasıl ki Türkiye başka dinamikler sebebiyle de olsa Kırım Tatarları konusunda bir hassasiyete sahip, Rusya'da bölgedeki çıkarları açısından bu konuda dikkatli davranıyor. Türkiye ile uçak krizinden itibaren ilişkilere bir format atılmış olabilir ama çıkarlar değişebilir veya İran ile Rusya her konuda tamamen uzlaşmıyor. Rusya bu yüzden çıkarları gereği bu ‘kartı' uzun vadede elinde ‘yedek bir kart' olarak tutmak isteyecektir. O yüzden Türkiye'nin operasyon düzenlemek istediği Afrin meselesinde Rusya'nın sıcak davranacağını düşünmüyorum. Çünkü Afrin nasıl Türk ordusu için bir kart ise yani her an operasyon yapabilirim diyerek PYD'ye mesaj gönderiliyorsa, aynı Afrin Rusya için de bir kart. Zira Afrin, Rusya'ya bölgedeki Kürtleri kontrol edebilme ve tamamen ABD kontrolü altına girmemeleri konusunda baskı kurma imkânı veriyor. Dolayısıyla bu açıdan bakıldığında Kürt meselesinde, PYD meselesinde tam anlamıyla uyuşulmuyor. Ancak Rusya Suriye Ulusal Diyalog Kongresine PYD'yi farklı bir formatta katmak isteyebilir. Yani bu şekilde bir formül geliştirilebilir. Muhtemelen bu konuda Türkiye tarafını ikna etmeye çalışacaktır."
‘PYD İLE ŞAM ARASINDA AÇIKLAR AZALACAK'
Has'a göre Suriye'de Ulusal Diyalog Kongresi düzenlenene kadar PYD ile Şam arasındaki ‘açıklar' azalacak, zaten geçtiğimiz temmuz ayında petrol gelirleri konusunda Haseke'de yapılan anlaşma bunun sinyalini vermişti:
‘RUSYA, KÜRTLERİN BAZI KONULARDA ŞAM'DAN BAĞIMSIZ HAREKET ETMELERİNİ İSTEMEYECEKTİR'
Has, son olarak Rusya'nın, Suriyeli Kürtlerin savunma ve enerji konularında Şam'dan bağımsız politika izlemesini ve dış politika bağlamında da ABD endeksli bir duruşunu istemeyeceğini söyleyip bu durumun Rusya, İran ve Türkiye'nin hemfikir olabilecekleri bir kapı aralayabileceğini belirtti:
"Dolayısıyla Rusya, PYD ve Kürt aktörlerle geleceğe yönelik özellikle üç konu hususunda görüşecektir. Bunlardan birincisi güvenlik ve savunma konularıdır. Bu konularda Şam'dan tamamen bağımsız bir politika izlemelerini istemeyecektir. İkinci olarak dış politika bağlamında ABD endeksli ve oryantasyonlu bir politika izlemelerini istemeyecektir. Son olarak da enerji politikaları bağlamında Şam'dan bağımsız hareket etmelerini istemeyecektir. Bu üç noktada zaten Türkiye, Rusya ve İran'ın hemfikir olabilecekleri bir kapı aralıyor. Muhtemelen Soçi'de de bu konuda bir konsensüse varılıp o şekilde Cenevre'ye gidişat olacaktır diye düşünüyorum."