Musa Özuğurlu'ya göre, Rusya'nın 2015 Eylül'de bölgedeki denkleme girmesiyle Suriye'de devlet dışı örgütler artık biterken, iç ve dış aktörler açısından artık geriye kalan tek mesele ‘Kürtler' başlığı:
"2015 Eylül'ünde Rusya'nın denkleme girmesi oyunun bütün dengelerini baştan sona değiştirdi. Bu denkleme giriş sürecinin sonunda Suriye'de artık IŞİD'den bahsetmiyoruz. Bundan sonra Suriye'de siyasi bir geçiş ve süreçten bahsediyoruz. Tabii ki siyasi süreç başlığını kullanan her ülkenin kendi ajandası var. Ama Suriye'deki devlet dışı aktörler açısından düşünürsek artık Suriye'de örgütler bitti. Bundan sonra yönetimle masaya oturmayı kabul edenler yönetimin otoritesini de kabul ederek masaya oturacaklar, etmeyenler ise terör örgütü olarak nitelendirilmeye devam edilecekler ve bitirilecekler. Bu durum bu örgütler açısından artık kaçınılmaz bir süreç oldu. Bu örgütlerin dışında geriye bir tek bütün iç ve dış tüm aktörler açısından Kürt başlığı kalıyor ve asıl mücadele artık bununla sürecek gibi görünüyor. Çünkü ABD başlığı İran'ı da, Rusya'yı da Türkiye'yi de, Suriye'yi de çok yakından ilgilendiren bir başlık ve hepsinin ortak mücadelesi —Kürtlerle tabii meseleyi ayrı tutuyorum- ABD'nin bölgede olmasının vermiş olduğu rahatsızlık üzerinedir. Bunun tabii Kürt tarafı da mevcut. Bu yüzden bir yandan Kürtlerle, Rusya başta olmak üzere ilişkinin kontrollü bir şekilde sürmesi amaçlanırken diğer yandan aynı Kürtlerin ABD ile ilişkilerinin sorgulanması bunun zayıflatılması da gerekiyor. Dolayısıyla geriye kalan tek başlık dediğimiz Kürtler önemli bir yerde duruyor. Bunun dışında artık siyasi geçişte Astana süreci BM'nin önceki kararı doğrultusunda Cenevre'ye götürülecek, Viyana görüşmelerine hatta biraz daha geriye gidecek olursak orada atılan temel şuydu: Esad'ın geleceğine Suriye halkı karar verir anlayışı, yeni bir anayasa hazırlanması, çeşitli muhalif grupların bu sürece katılması ve bu anayasanın halk tarafından onaylanması ve sonradan seçimlerin yapılması. Görüşmelerle birlikte anlaşılan o noktalara dönülmüş olacak. Orada bir problem yok. Ama artık mücadele Kürt başlığı üzerinden sürecek gibi görünüyor."
Rusya'nın akılcı davranarak ve saha gerçeklerinden yola çıkarak olabilecekleri çok iyi hesaplayan bir ülke olduğuna dikkat çeken Özuğurlu, Moskova'nın Kürtler konusunda da ilkeli ve istikrarlı bir duruş sergileyen tek ülke olduğunu vurguladı. Özuğurlu, ABD'nin ise sürekli politika değişikliğine gitmek zorunda kaldığını anımsattı:
"Dolayısıyla herhangi bir şekilde Kürtler ile ilgili bir sorun yoktu. Fakat son dönemlerde ABD'nin devreye girmesi işleri değiştirdi. ABD Suriye krizinin ilk yıllarında Türkiye'nin hassasiyetlerini dikkate aldığı için, Kürtlerim bir şekilde diğer süreçlere katılmasına itiraz ediyordu. O dönemde hatırlayalım ABD ile Türkiye çok iyi işbirliği içerisindeydiler. Suriye konusunda aralarında herhangi bir başlık problemi yoktu. ABD, Türkiye'nin bastırması üzerine Kürtleri, Suriye ile ilgili yapılan görüşmelere çağırmıyordu. Ama Rusya o zaman da Kürtlerin olmasını gerektiğini söylüyordu çünkü Kürtler, Suriye içerisinde bir dinamik olarak gözardı edilemez. Fakat bu durum daha sonra 2012 sürecinden sonra Kürtlerin artık yavaş yavaş bağımsız davranabilmeye başlaması üzerine ve Türkiye'nin itirazları üzerine bu sefer tam tersine döndü. Rusya tabi Kürtlerle ilgili istikrarlı tek politika yürüten bir ülke. Rusya Kürtlerin sürece katılmasında ısrarcı olurken bu kez Türkiye itiraz etmeye başladı bu nedenle Kürtler yine sürece katılamadı ama bu kez ABD'nin diğer ılımlı olarak adlandırdığı gruplarla işbirliği iflas edince Suriye'de tutunabileceği tek bir müttefik olarak Kürtler kaldı. ABD, Kürtleri öne çıkardıktan sonra ve Türkiye ile Suriye konusunda anlaşmazlıklara düşmeye başlayınca, ABD bu sefer Kürtleri isteyen taraf oldu. Rusya zaten isteyen taraftı, bu sefer Türkiye istemeyen taraf oldu ve böylece bu taraflar değişmiş oldu. Yani daha önce Türkiye en baştan beri Kürtleri istemeyen taraftı ve ABD Türkiye'ye uyarak bunu yapıyordu ve şimdi yine aynı şekilde Kürtleri istemeyen taraf Türkiye ama ABD'nin politikası bölgede zorunlu olarak değişmiş oldu."
Özuğurlu'ya göre Suriye'de siyasi sürece Kürtlerin dahil edilip edilmemesi konusu Soçi Zirvesinde Türkiye açısından düğüm yaratacak:
"Ben Soçi Zirvesinin Türkiye açısından daha büyük bir düğüm yaratacağını düşünüyorum. Çünkü Antalya'da dış işleri bakanlarının toplantısı sonrasında Lavrov açıklamasında her konuda mutabık kaldık dedi ama aynı zamanda Lavrov biz burada konuştuk ve önerilerimizi sunduk fakat en son karar başkanların ifadesini de kullanarak burada bir açık kapı bıraktı. Arkasından Putin'in yardımcısı Yuri Uşakov'un kendisine Halklar Kongresine Kürtlerin davet edilip edilmeyeceğinin sorulması üzerine o konuda daha bir kesinlik olmadığını söyledi. Bu Rusya'nın bu konuda ısrarcı olduğu anlamına geliyor. Burada Çavuşoğlu'nun açıklamalarını da iyi analiz etmek gerekiyor. Çavuşoğlu da —Antalya'da Rusya'nın Kürtler konusunda bir ısrarı oldu ki- toplantı sonrasında Çavuşoğlu biz böyle bir şeyde yer almayız ifadesini kullandı. Peki üçlü zirvede ne olacak? Muhtemelen Rusya bu önerisinde ısrarcı olacak, Türkiye kabul etse de etmese de. En azından belki resmi açıklamada buna değinilmeyecek ama görüşmelerde Rusya bu konuda ısrarını belirtecek çünkü bir şekilde artık Kürtlerle, Rusya'nın ve Şam yönetiminin diyalog içerisine girmesi-zaten görüşmeleri vardı- ve daha somut şekilde adım atması gerekiyor."
Özuğurlu'ya göre Rusya, İran ve Suriye açısından ABD'nin bölgeden çıkartılmasının tek yolu Kürtlerin kendi taraflarına çekilmesi ve bu da Kürtlerin gelecekteki siyasi şekillenmeyi ortaya koyacak süreçlere dahil edilmesiyle sağlanabilir:
"Artık sona gelinmiş durumda çünkü mücadele sadece Türkiye ile Kürtler arasında bir mücadele değil aynı zamanda ABD ile Rusya arasında, ABD ile İran arasında ve ABD ile Suriye arasında bir mücadele ve bu ülkeler açısından ABD'nin o bölgeden çıkartılmasının tek bir çözümü daha doğrusu tek bir yolu vardır. O da Kürtlerin kendi taraflarına çekilmesidir. Bunun yapılmasının tek yolu da Kürtlerin Suriye içerisindeki bu sürece yani Halklar Kongresi sürecine ve gelecekteki siyasi şekillenmeyi ortaya koyacak bir sürece dahil edilmeleridir."
Türkiye'nin hem ABD ile sorun yaşayıp hem 'yanaştığı' Rusya ile Kürtler konusunda aynı düşünmediğini söyleyen Özuğurlu'ya göre üçlü zirve Türkiye açısından çok olumlu bir sonuç doğurmayacak:
"Türkiye buna itiraz ediyor. Herhangi bir şekilde de olsa Suriye içerisinde bir Kürt dinamiğinin yükselmesine itiraz ediyor. Fakat Türkiye burada bir çıkmazda. Öbür taraftan ABD ile ikili ilişkilerinde sorun yaşıyor, bu sebeple eksen değiştiriyor ve Rusya'ya yanaşıyor; ama aynı zamanda yanaştığı ülkeler de Kürtler konusunda Türkiye gibi düşünmediği için iki taraftan bir kıskaca düşmüş durumda. Üçlü Zirve, muhtemelen Türkiye açısından çok da olumlu bir sonuç doğurmayacak. Bu resmi açıklamaya yansıtılmayabilir ama sonraki süreçte Türkiye büyük ihtimalle daha zor bir duruma düştüğü daha sert bir takım seçenekleri göze almak zorunda kaldığı durumla karşı karşıya kalabilir."
'İRAN'IN BAKIŞI KONTROL ÇERÇEVESİ İÇİNDE KÜRTLERLE BİR ŞEKİLDE MASAYA OTURMAK'
İran'ın Iraklı Kürtlere bakışıyla, Suriyeli Kürtlere bakışının farklılıklar barındırdığını söyleyen Özuğurlu, İran ile Rusya, Suriye'de orkestrasyon uyumunda çalışıyor ve İran, Kürtler ile diyalogu tercih edecek bir ülke:
"İran için Irak Kürtleri ile Suriye Kürtleri farklı politikaları yürüttüğü başlıklar ve ajandalardır. Çünkü Irak tarafında bir komşuluk söz konusu ve orada meydana gelebilecek gelişmeler İran'ı doğrudan etkileyen ve ilgilendiren gelişmelerdir ama Suriye öyle değil. Tabii Irak için şu parantezi de koymamız lazım: ABD'nin Irak'a girmesinden sonra oluşturulan uçuşa yasaklı bölge sonrası meydana gelen fiili durumla beraber artık ortada bölgesel bir yönetim yıllardır varlığını sürdürüyor. Fakat Suriye için işler daha taze ve İran için Suriye'de böyle bir durum söz konusu değil. Öte yandan İran, Rusya ile uyumlu çalışıyor. Elbette aralarında bir takım pürüzler olabilir ama Suriye ajandası konusunda aralarında belirgin bir problem olmadı. Daha da ötesi İran ve Suriye'nin Kürtler konusunda farklı bir ajanda yürütmesi şu anda mümkün değil. Bizim şu ana kadar bildiğimiz şu: İran da Rusya da Suriye de en özelinde Kürtlerden bazı önemli şeyler istiyorlar. Onlardan birisi de Kürtlerin, ABD ile ilişkilerini zayıflatmaları hatta yok etmeleri. Dolayısıyla Şam yönetiminin idari özerklik de dahil bunu konuşabiliriz demesi İran içinde geçerli. İran bölgede daha uyumlu ve savaş olmadan politikalar yürütmeye çalışan bir ülke ve dolayısıyla bu nedenle Kürtlerle daha çok diyalogu tercih edecek olan bir ülke. Yani İran, Türkiye kadar ters değil Kürtlere karşı. Bu nedenle de ben İran ile Rusya arasında bir orkestrasyon uyumu olduğu düşünüyorum bu konuda. Dolayısıyla bu üçlü görüşmeyi 2+1 olarak değerlendirmemiz lazım. Bu durumda İran'ın bakışı Kürtlerin kontrol çerçevesi içinde Kürtlerle bir şekilde masaya oturmaktır."
ABD'nin Suriye'deki askeri varlığının Suriyeliler için ne anlama geldiğine işaret eden Özuğurlu, Suriyeli Kürtlerin bütün bu süreçlerle birlikte Rusya-İran-Suriye çizgisine gelmemesi halinde çatışma ihtimalinin artacağına dikkat çekti:
"Suriye Kürtleri, ABD'nin askeri varlığını devam ettirecek tarzda bir politik çizgiyi seçerse Şam yönetimi en başta fiiliyatta çok sert tepki göstermez. Söylemde bugüne kadar tepkilerini gösterdiler zaten. Şöyle bir şey olabilir, hatırladığım kadarıyla Lübnan'da ABD varlığına karşı Hizbullah'ın yaptığı bir eylem olmuştu ve bu eylemde hepsi ABD'li olmayan 250 asker ölmüştü. Bu aslında 'direniş ekseni' olarak adlandırılan oluşumun ne kadar sert davranabileceğini de gösteriyor. En son Suriye'de bundan 1-2 ay önce Kürtlerle ilgili şöyle bir şey konuşuluyordu: Kürtler, Şam'ın daha ne kadar sert davranabileceğini görmediler. Tabii bu açık bir tehdit. Bu peki hayata geçirilebilir mi? Evet, maalesef bunun hayata geçirilme ihtimali var. Yani oradaki durum çok daha sertleşebilir. Sadece siyasi çözümle olacak şeyler değil. Herkesin siyasi çözümden neyi kastettiği önemlidir. Mesela ABD'nin siyasi çözümden anladığı muhtemelen kendisinin de orada olacağı ve kendisine izin verileceği bir Kürt oluşumunun olmasıdır. Ama Suriye bunu kabul etmiyor hatta herhangi bir Suriyeli için ABD'nin orada olmasıyla ezeli ve ebedi düşman İsrail'in bir askerinin olmasının bir farkı yok. Suriye'de ABD'ye karşı bu derece bir tepki mevcut. Ayrıca Irak'taki fiili durum da söz konusu olmadığı için yani Suriye hala bütün ve egemen bir ülke olduğu için muhtemelen çok daha sertleşecektir bu durum. Tabii bunu üç gün beş gün sonrası için söylemeyiz, zaman içerisinde ama bir takım milis güçlerle, ordunun kullanılmayacağı bir şekilde ABD'ye karşı Suriye içerisinde bir takım eylemler yükselmeye başlayacaktır. Buna ABD'nin tepkisi ne olur bunu kestirmek mümkün değil. Daha önce Lübnan'da olduğu gibi çekip giderler mi yoksa başka türlü mü tepki verirler? Bunu şu an kestirebilmek mümkün değil. Ama iş Kürtlerin herhangi bir şekilde Astana süreci ya da sonrasında halklar kongresi sürecine katılmasıyla Rusya, İran ve Suriye'nin istediği çizgiye gelmekle sonlanmazsa korkulan senaryo olabilir yani iş çatışmaya gidebilir."
Bütün bunlar tartışılırken Lübnan üzerinden artık yüksek sesle dillendirilen kötü senaryoların zamanlamasına dikkat çeken Özuğurlu'ya göre bu senaryoların hayata geçirilmeye çalışılmasının sebebi 'Şii Hilali' denen hattın son yıllarda geniş ve sağlam bir yapıya kavuşması:
"Lübnan'da kötü senaryolar yüksek sesle dillendiriliyor. Bu senaryolar sıradan herhangi bir insana da baksak dile getiriliyor ve çok ilginçtir bu senaryolar bütün bu meselelerin bitti, bitiyor dendiği zamanda ortaya çıktı. Tabii bunun sebebi de bütün bu son 7 yıllık süreç sonunda Şii Hilali denilen hattın daha geniş ve daha sağlam bir yerleşime kavuşmasından kaynaklanan bir tepki. Şimdi geriye baktığımızda yapılan savaş neydi sonucunda ne oldu diye sorarsak? Sonucunda İran'ın, daha doğrusu bir Şii gücün Irak içerisinde tamamen hakim olduğunu görüyoruz, Suriye içerisinde de Kürt başlığını bir kenara koyarsak bir Alevi Devletini ve İran ve Hizbullah'ın oluşturmuş olduğu direniş ekseni adını vermiş olduklarını oluşumun etkili olduklarını görüyoruz. Lübnan tarafında da Hizbullah'ın pozisyonunu daha da güçlendirmiş olduğunu görüyoruz. Buna karşılık ne yapılması gerekiyor? Bunun pratikte şöyle bir karşılığı var İsrail şu ana kadar uygulamış olduğu politikalar ve hatta ABD vasıtasıyla Suudi Arabistan'la girmiş olduğu ittifaklardan hiçbir şekilde sonuç alamadı. Alamadığı gibi düşman olarak gördüğü Hizbullah şu an Lübnan'da daha güçlü, Suriye-İsrail sınırında Suriye ve Hizbullah daha güçlü, Suriye içerisinde de aynı şey geçerli, Irak'ta da, Tahran'a kadar uzanan bir hatta bu güç etlili durumda. Bunun bu İsrail ekseni açısından bir şekilde kırılması gerekiyor. Daha ilginç tarafı Türkiye şu anda kendi sorunlarıyla uğraştığı için bu meseleye giremiyor ve bütün bu mücadeleyi Kürt başlığı özelinde görüyor."
Özuğurlu'ya göre İran'ın bölgesel yükselişini durdurmak isteyen Suudi Arabistan bölgesel mücadele açısından baktığımızda Lübnan'a yüklenerek olayların fitilini ateşlemeye çalışıyor:
"Suudi Arabistan açısından baktığımızda İran'ın bölgesel bir yükselişi var ve bunun bir şekilde kırılması gerekiyor. Çünkü bunun önüne geçebilmeleri mümkün değildir. Zaten Suudi Arabistan içindeki yapılan operasyonun sebeplerinden birisi de bu olduğu Arap basınında dile getirildi. Yani bir şekilde bu iş adamlarının aslında yönetimden çok haz etmeyen ve aynı zamanda yeni bir açılım isteyen ve bu nedenle de Suudi Arabistan'ın en büyük düşmanı İran'la görüşmeler yapan-hatta Hariri'nin de bu görüşmelere katıldığı söyleniyor- bir grup olduğu ifade ediliyor. Dolayısıyla mücadele artık ailelerden ya da herhangi iki devlet arasındaki mücadeleden çıkmış durumda ve tamamen bölgesel bir mücadeleye dönmüş durumda. Peki bunun ateşinin fitili nerede yakılacak? Bunun ateşi Lübnan'da yakılacak çünkü Suriye ve Irak'ta savaş halen devam ediyor ve buralarda çıkarılan savaş herhangi bir şekilde etki getirmedi. O halde bu ülkeler açısından yapılması gereken Lübnan'a yüklenmek ve şu anda bunu yapıyorlar."
'TÜRKİYE KENDİ İTTİFAKI İÇERİSİNDE DE DIŞLANMIŞ OLABİLİR'
Türkiye'nin Suriye meselesinde ve Arap Baharı denilen süreçte yaptığı tercihlerden dolayı şimdiki sarsıntılı süreçten uzak kalamayacağını belirten Özuğurlu'ya göre Türkiye son süreçte girdiği Rusya-İran ekseninden de hoşuna gitmeyecek kararlar duyabilir:
"Türkiye bu sarsıntılı süreçlerden uzak kalabilir miydi? Kalabilirdi, kalmadı. Fakat şu anda kalabilir mi? Kalamaz. Çünkü daha önce Arap Baharı denilen süreçte ve Suriye meselesinde almış olduğu pozisyonlar nedeniyle ortaya çıkan dinamikler artık Türkiye'yi taraf olmaya zorluyor. Bunlardan birisi Kürt meselesidir. Zaten Türkiye'nin ABD ile ters düşmesi ve Rusya eksenine yanaşmasının da sebeplerinden birisi budur. İkincisi Suudi Arabistan ile ABD arasında Trump'ın ziyareti sonrası oluşturulan ittifak, Türkiye ve diğer ülkeleri dışlayan, dikkate almayan bir ittifaktır. Türkiye bu nedenlede pozisyon alma ihtiyacını hissetti. Üçüncüsü bölgede şu an Türkiye'nin ABD'nin bu politikalarından dolayı İran'a yanaşmış olması ve İran'ın da artık daha net tavır alması, Suudi Arabistan'ında İran'a karşı net tavır alması gibi olaylar Türkiye'ye tarafsız kalma lüksünü yaşatmayacak. Dolayısıyla zaten Türkiye şu an pozisyonunu almış durumda. Astana'da işin ilginç yanı şu: Türkiye, İran-Rusya ekseninde ama bu eksenden de Türkiye'nin hoşuna gitmeyecek kararlar çıkabilir. Böylelikle kendi ittifakı içerisinde de Türkiye dışlanmış olabilir. Böylesine zor günler bekliyor gibi Türkiye'yi."
'HALKLAR ARASINDA MEZHEP SORUNU YOK, İKTİDARLAR KENDİ SAVAŞLARI İÇİN BUNU KULLANIYOR'
Özuğurlu son olarak Ortadoğu'da halklar açısından bakıldığında mezhep geriliminin olmadığını, mezhep meselesinin bazı devletler tarafından ayakta kalmak ve kendi savaşlarını meşrulaştırabilmek için kullanıldığı görüşünde:
"Mezhep meselesinin ısıtılmasının tek bir sebebi var o da bu yönetimlerin bu coğrafyanın halklarına kendi iktidar mücadelelerini meşru kılmaya çalışmasıdır. Bu mezhep meselesi yoksa halkların gözünde savaş başka türlü meşru kılınamaz. Aslında bütün savaşların ekonomik temelli olduklarını biliyoruz. Ama buna bir kılıf uydurmak lazım. Herhangi bir Ortadoğu vatandaşına ekonomik bir mesele diye anlatılamaz ama bu mezhep savaşı diye anlatıldığında işler değişiyor. Çünkü Ortadoğu'da her yerde bir kimlik vurgusu var. Yöneticiler bunları bu şekilde anlattıklarında kendi savaşlarını meşru kılıyorlar. Peki bu şu an bu iktidarlar arasında da böyle mi? Evet bu açıdan bakmaya gerilimi bu şekilde daha da arttırmaya çalışanlar var. Gerçekte peki bu ülkelerin kendi içlerinde yani bir Irak'ta bir Suriye'de Lübnan'da mezhep gerilimi sözkonusu mu? Böyle bir şey pratikte yok. Elbetteki her kesimin diğer kesimleri ötekileştiren bir tarafı var. Ama genele baktığımızda böyle bir durum sözkonusu değil. Dolayısıyla halklar açısından bakmaya çalıştığımızda böyle bir problemin olmadığını görüyoruz. İktidarlar kendi savaşlarını meşrulaştırmak istedikçe buna başvuruyorlar. Mesela, Suudi Arabistan'da iktidarın ayakta kalabilmesi için bu mezhep retoriğini kullanması gerekiyor. Çünkü bu herhangi Suudi Arabistan vatandaşına kendisinin 'kafir' İran'a karşı 'kafir' Şii'ye karşı savaştığını anlatabilmesi için mutlaka bunu kullanması gerekiyor. Aksi halde Suudi Arabistan rejimi daha uzun bir süre ayakta kalamaz. Diğer yandan bu diğer bazı ülkeler için de geçerli. Bu mezhep retoriğini kullanıyorlar ama gerçekte halklar arasında böyle bir durum söz konusu değil. Tabii bunun yanında şu da var, dışarıdan bir müdahale yapılacağı zaman, özellikle mezhep ayrımcılığı üzerine işlenen bir cinayet ya da temizlikten bahsedilir ama şu ana kadar Ortadoğu'da hangi ülkeye bakacak olursak olalım, herhangi bir şekilde mezhepsel bir temizliğin- bunu amaçlayarak yola çıkan gruplar oldu- bir devlet politikası olarak mezhepsel bir temizliğin yapıldığını herhangi bir savaşta görmedik. Ama bu şekilde devam ederse benim korkum bunun bir hesaplaşmaya bunun sadece bir siyasi devletler anlamında değil mezhepsel anlamda bir hesaplaşmaya gidecek gibi görünmesidir."