Liderlerin buluşmasından önce üç ülkenin Dışişleri Bakanları ve Genelkurmay Başkanları da görüşecek.
Önümüzdeki üçlü zirveyi Sputnik’e değerlendiren uzmanlar şu tahminlerde bulundu.
Rusya’nın “Yüksek Ekonomi Okulu” Ulusal Araştırma Üniversitesi kıdemli öğretim görevlisi Ortadoğu uzmanı Grigoriy Lukyanov şunları söyledi.
Bu görüşme sembolik açıdan çok önemli. Bu görüşme, üç liderin ilk görüşmesi olacak. Ve bu görüşmenin Rusya’da gerçekleşecek olmasının ayrı bir önemi var. Bu zirve, Astana sürecinin üç garantör ülkesinin savunduğu Suriye çözümünün bütün ilgili tarafların katılımıyla yapılan siyasi görüşmeler formatında sağlanabileceğini bir kere daha pekiştirecektir.
Bu görüşmelerin ve bu ittifakın korunması, DEAŞ ile aktif mücadelenin sona ermeye başladığı koşullarda Rusya-Türkiye-İran işbirliğinin aşamalı olarak sona yaklaştığına dair son aylarda ortaya çıkan söylentiler bakımından da çok önemli olduğunu vurgulamak gerekir. Bu söylentiler özellikle Suriye’nin güneyinde dördüncü gerilimi azaltma bölgesinin kurulmasıyla belli bir yaygınlık kazanmıştı. Hatırlanacağı üzere, bu bölgenin kurulmasına dair karar, Rusya, ABD ve Ürdün arasında yapılan müzakereler sonucu alınmıştı. Türkiye ve İran o müzakerelere katılmamıştı. İşte Soçi zirvesiyle o söylentiler de örtünecektir.
Önümüzdeki görüşmenin bir diğer amacı, üç ülkenin, en ilgili tarafları kapsayacak bir format üzerinde çalışmaya devam ettiklerini, uluslararası arenada Suriye çözümü konusunda birbirleriyle koordineli ve uyumlu bir şekilde hareket ettiklerini, Astana formatı sayesinde kazanılan başarılar temelinde Suriye çözümü konusunda sonraki aşamaya geçmeye hazır olduklarını dünya toplumuna bildirmektir. Soçi zirvesinde ayrıca sorunun siyasi çözümü için gerilimi azaltma bölgeleri yerine alacak yeni bir düzen formülü gibi yeni şeyler de teklif edilebilir. Çok büyük ihtimalle taraflar, önümüzdeki görüşmelerde çok aşamalı Suriye ulusal diyalog kongresini de masaya yatırabilirler. Bu konuda nasıl bir sonuç çıkacağını şimdiden kestirmek zor, ancak açıklamaların geleceğe yönelik olacağı kesin.
Şunu da söylemek gerekir, üç ülkenin liderleri karşılıklı işbirliğine artık küresl bakıyor. Suriye konusunda üç ülkenin işbirliği deneyiminin, bölgesel güvenlik sisteminin yeniden yapılandığı bir ortamda ve uluslararası ilişkiler sisteminde yeni realiteler, bu üç ülkenin Orta Doğu bölgesindeki süreçlerde büyüyen rolleri göz önünde bulundurularak daha perspektifli ve uzun vadeli bir etkileşime nasıl dönüştürülebileceği meselesi gündemde. Uzun vadeli olarak da bu format, bugün ABD ve Suudi Arabistan’ın tasarlayıp hayata geçirmeye çalıştıkları bir Ortadoğu düzenine reel bir alternatif olacak gibi görünüyor.
Bizim diğer muhatabımız, güvenlik uzmanı ve eski asker Abdullah Ağar, önümüzdeki Soçi zirvesine ilişkin şu tahminlerde bulundu.
Şimdi özellikle Suriye meselesinde Rusya, Türkiye ve İran’ın yakın geçmişte ortaya koydukları işbirliği ve bu işbirliğinin neden olduğu güven ortamı gelecek açısından büyük umut vaadediyor. Peki sorunların tamamı çözüldü mü veya bütün ülkeler aynı eksende mi bakıyorlar – hayır. Aynı eksende bakmıyorlar ama sorunun çözülmesi adına en azından ortak bir niyet ve ortak bir akıl ortaya çıkmış durumda. Sorunların adım adım çözülmesiyle birlikte ortak etkinin de güçleneceğini öngörmemiz gerekiyor. Bütün ülkeler, yani Rusya, Türkiye ve İran, Suriye’nin üniter yapısının devamlılığı ve toprak bütünlüğü konusunda hemfikir. Bu çok önemli bir şey. Şimdi bu ana eksende, bu ana çatı altında sorunların çözülebilmesi ile ilgili büyük bir umut var. Ama temelde sorunların hepsi çözüldü gibi bir cümle kuramayız.
Meselenin kökeninde bence şu var: Suriye toplumunun ana unsuru Sünni Araptır. Bunların Suriye nüfusundaki oranı %65-70 seviyesindeydi. Şimdi bu kitlenin yaklaşık 10 milyonunun ülke dışına mülteci veya sığınmacı olarak kaçtığını görüyoruz. Geri kalanların da büyük bir çoğunluğunun İdlib bölgesi başta olmak üzere işte Fırat Kalkanı bölgesi ve Güneydeki bazı alanlarda sıkıştığını görüyoruz. Ve bu alanların toplam Suriye’nin toprak oranının %13-14 seviyesinde. Şimdi Suriye halklarının adil bir şekilde Suriye’de yaşayabilmesiyle ilgili gerekli bir altyapı oluşturulabilir. Ve bu altyapı siyasi bir çözümle de perçelenebilirse Suriye’de iç savaş biter.
Bence şu anda Rusya, Türkiye ve İran bunun üzerinde uğraşıyor. Sonuçta herkesin çok iyi öğrendiği bir şey var: Adil bir barış veya adil bir paylaşım olmadan hiçbir savaş bitmez. Rusya, Türkiye ve İran, bu noktada ortaya koyabilecekleri ortak etki ile beraber bu sorunu çözebileceklerini inanıyorum. Ama diğer taraftan YPG-PKK meselesi, halledilmemiş çok büyük bir sorun olarak ortada duruyor. PKK’nın etkili olduğu alanlardaki Kürtler, PKK üzerinden bir ideolojik saplantıya düşerek ve bu ideolojik saplantı üzerinden aynı IŞİD gibi gelecek dönemde coğrafyada büyük bir bozgunluğa sebebiyet verebilirler. Yani sadece IŞİD’le mücadele değil, bütün terör örgütleriyle kavramsal anlamda mücadele, çözüm isteyen ülkeleri birbirine yakınlaştıracaktır.
Yakın zamanda malum Rakka’da bir fotoğraf ortaya çıktı. Rakka’daki bu fotoğrafın ortaya koymuş olduğu ivmeyle beraber Rusya, Türkiye ve İran gerçekten bir çözüm peşinde koşuyor. Bu ülkeler, sorunun derinleşmesi yerine artık sorunun çözülmesi doğrultusunda bir irade ortaya koyuyorlar. Bu tabi doğal olarak bir eksen üretiyor, yani sorunun derinleşmesini isteyenler ile sorunun çözülmesini isteyenler arasında bir temel eksen üretiyor.
ABD’nin bugün bu coğrafyada ne yaptığına baktığımız zaman çok net olarak şunu görüyoruz: IŞİD’i ve diğer terör örgütlerini bir dizayn unsuru olarak kullanıyor; hem doğrusal anlamda, hem de üretmiş olduğu hız, kütle, etki, yönetme ve yönlendirme anlamında. Yani terörün asimetrik etki anlamında bir dizayn aracına dönüştüğü ve bunun birilerinin hedef ve menfaatlerine hizmet ettiği bir fotoğraf ortaya çıkmış durumda. Bu da bölgedeki istikrarı bozuyor. Sonuçta bu coğrafyada birincil anlamda etki altında kalan dört ülke var: Suriye, Irak, Türkiye ve İran. Ancak buradaki bozgunluk, buradaki kaos doğrudan doğruya bütün bölgeye, Asya’ya sıçrayabilir. Rusya da bunun farkında. Bakın, teröristler anlaşmalar yaparak başka alanlara transfer oluyorlar. Kimliklerine baktığımız zaman, Kafkaslar’dan gelenler var, Afrika’dan gelenler var, Avrupa’dan, Asya’dan ve ta Uzak Doğu’dan gelenler var. Bunların üstlendikleri vizyon ve misyon kendisini çoktan belli etmiş durumda. Gittikleri her yerde fonksiyonlarını yerine getirecekler. Karşımıza, insanlığı tehdit eden bir fotoğraf çıkıyor. Bunun önündeki en büyük engel ise Rusya, Türkiye ve İran’ın ortaya koymuş oldukları işbirliği. Çünkü bu ülkeler denge üretiyorlar. Eğer bu denge üretilemezse, coğrafyanın hali ortada, durumun nereye varabileceğini hep beraber görüyoruz.