Türkiye'nin ‘PKK ile bağlantılı olduğu' gerekçesiyle güvenliğine tehdit olarak gördüğü YPG'yi de kapsayan DSG'nin Kuzey Suriye'de bulunan Afrin kentinden çıkarılmasına dönük önceliği göz önünde bulundurulduğunda, Afrin'e yönelik olası bir operasyona ilişkin istişareler büyük önem arz ediyor. Peki Türkiye, Afrin'e yönelik müdahale gerçekleştirir mi? Operasyonun gerçekleşebilmesi nelere bağlı? Afrin'e yönelik olası bir operasyonunun hem bölgeye hem de YPG'ye silah desteği veren ve örgütle Suriye'de iş birliği içinde olan ABD ile Türkiye'nin ikili ilişkilerine nasıl etki eder?
Konuyu Sputnik'e değerlendiren isimlerden ilki Yıldız Teknik Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Mehmet Akif Okur oldu. Türkiye'nin güvenliğine yönelik tehdit algısı sebebiyle Suriye'nin kuzeyindeki YPG yapılanmasına karşı harekete geçmek konusunda kararlılığına işaret eden Okur "Türkiye'nin bu bölgeden çok ciddi bir tehdit algıladığı ortada. Suriye'de önümüzdeki dönemin takvimine bakıldığında da Türkiye'nin algıladığı tehdidi bertaraf etmek için zamanı kısalıyor. Afrin'e yönelik olası bir harekâta yönelik çok üst düzey hazırlık halinde olduğuna işaret eden haberler var. Türkiye, İdlib operasyonu sırasında da bu yönde hazırlıklarını tahkim etti. Tam da bu noktada Türkiye'nin tercihi diğer aktörlerle de mutabakata varmak. Putin-Erdoğan görüşmesi bu açıdan önemliydi. Türkiye, Fırat Kalkanı Harekâtı'nda sağlanan diplomatik denklemi yeniden kurmaya çalışıyor" dedi. Türkiye'nin Rusya'dan bu bağlamda önemli beklentileri olduğunu söyleyen Okur şöyle devam etti:
"Ancak Türkiye, Fırat Kalkanı Harekâtı sırasında yakaladığı bu ortak anlayışı, sürecin PKK'ya dönük kısmında maalesef göremedi. Bunun sonucundaysa bizler Menbiç'te sorunlar tükenmediğine, orada yaşayanların PKK'nın varlığından rahatsız olduğuna ve zorla askere alınmaya karşı nasıl direnmek zorunda kaldığına tanıklık ediyoruz. Bu noktada Türkiye Rusya'dan Afrin'le ilgili olarak Menbiç tutumundan farklı bir tutum bekliyor. Astana sürecinin parçası olan ve Suriye'nin bütünlüğünü gözeten bir tutum içerisinde olan Türkiye, Afrin operasyonunun da Suriye'nin bütünlüğü vizyonunun bir parçası olduğunun Rusya tarafından da kabullenilmesini bekliyor. Rusya'dan beklenilen böyle bir destek gelirse operasyon kolaylaşır."
ABD'nin Türkiye'nin PKK'nın uzantısı olarak gördüğü PYD'ye yönelik ‘taktiksel destek verdiği' yönündeki söylemlerinin Ankara nezdinde bir inandırıcılığı olmadığına işaret eden Okur "Suriye'nin, uluslararası toplumun ortak tehdit kabul ettiği DAEŞ (IŞİD) unsurlarından büyük ölçüde temizlendiğini görüyoruz. Tam bu noktada, Türkiye Suriye'deki dengelerin (bu şekliyle) kalıcı olmasına karşı çıkıyor. Çünkü Kandil'den gönderilen PKK militanlarının örgütlediği bir yapı Suriye'nin yüzde 25'ini (fiilen) kontrol ediyor ve Türkiye de bu durumu kabul etmeyerek DAEŞ'ten neredeyse tamamen temizlenen Suriye'de ABD'nin neden hala PYD'ye destek verdiğini sorguluyor" dedi.
ABD ve PYD'nin süren iş birliğinin taktikselliğin ötesinde çeşitli olası senaryolarla açıklanabileceğine işaret eden Okur "Süren bu destek, akıllara Suriye'nin yeni çatışmalara tanıklık etme ihtimalini getiriyor. Bunlardan en olası olanı, Suriye'de bulunan İran destekli örgütlere karşı olası bir hamle. Zira İsrail'in İran uzantılı örgütlerin Suriye'den çıkmasını beklediği göz önünde bulundurulduğunda ABD'nin sürece dahil olup olmayacağı önemli bir soru işareti. Eğer çeşitli olasılıklar dahilinde yeni bir çatışma gündemde değilse; ABD PYD'ye olan desteğini derhal kesmeli. Bu şartlar altında kesmezse de Türkiye-ABD ilişkileri daha fazla gerilime tanıklık eder" diye konuştu.
Sputnik'e konuşan bir diğer isim ise Strateji Uzmanı Naim Babüroğlu oldu. Babüroğlu'na göre Afrin başta olmak üzere Suriye'nin kuzeyindeki "terör" yapılanmalarına karşı Türkiye'nin yapması gereken Esad yönetimi, İran ve Irak'la doğrudan işbirliği içerisine girmek.
Türkiye'nin bekasına yönelik tehditlerin bölgesel mutabakat yoluyla bertaraf edilebileceğine işaret eden Babüroğlu "Türkiye hiç bir komplekse kapılmadan Esad'la doğrudan iş birliğine girmeli ve Suriye rejimiyle YPG konusunda anlaşma sağlamalı. Çünkü Türkiye, Suriye ve İran'la doğrudan mutabakat sağlanırsa o zaman sonuç alınabilir- ki Türkiye'nin yapacağı en akıllıca stratejik hamle de bu olur. Kanaatimce, Suriye'deki YPG tehdidi ancak Kuzey Irak'ta Irak ve Türk ordularının birlikte yaptıkları tatbikata benzer bir iş birliğinin Suriye rejimiyle tesis edilmesi suretiyle bertaraf edilir" dedi.
Türkiye'ye yönelik tehdidin yalnızca Afrin'deki ‘PKK/YPG oluşumuyla ilgili olmadığına' işaret eden Babüroğlu "Menbiç ve Fırat'ın doğusunda 600 kilometrelik bir PKK/YPG oluşumu söz konusu. Yine, Irak sınırı ve Fırat arasında PKK'nın kolu olan YPG var. Türkiye yalnızca Rusya'yla anlaşıp Afrin'deki YPG tehdidini bertaraf etse bile diğer kısımlardaki tehdit için İran, Irak ve Suriye rejimi acil işbirliği tesis etmeli. Türkiye, Suriye'de 2015 yılına kadar ABD'yi destekleyerek çok büyük bir hata yaptı ve 2015'te yanlışından döndüğünde başta Afrin ve Menbiç olmak üzere çeşitli bölgeler çoktan YPG tarafından ele geçirilmişti. Her ne kadar geç kalınmış olsa da; Türkiye ulusal çıkarları ve güvenliği için İran, Irak ve Suriye'yle birlikte Sadabat Paktı'na benzer bir pakt kurmalı" ifadelerini kullandı.
Yakın gelecekte Afrin'e yönelik bir operasyonu olası görmediğini ifade eden Babüroğlu "Rusya Suriye'deki iç savaş tamamen bitene kadar böyle bir operasyona onay vermeyecektir. Rusya'nın operasyona onay verdiği bir döneme girildiğindeyse, bu sefer Türkiye'nin önünde Suriye'den çekilmeye niyeti olmayan ABD engeli çıkacak. ABD bu saatten sonra ne Suriye'den çekilir ne de YPG konusundaki tutumunda değişikliğe gider. Çünkü ABD, 100 bin kişilik düzenli YPG ordusu oluşturmak suretiyle Suriye'de federe ve özerk bir yapı gerçekleştirmek peşinde" dedi.
Türkiye-ABD ilişkilerinin Cumhuriyet tarihinin en kötü seviyesinde olduğuna işaret eden Babüroğlu "Washington'ın YPG konusundaki tutumunda herhangi bir değişiklik olmayacağı da göz önünde bulundurulduğunda bu ilişkiler daha da kötüye gidecektir" diye ekledi.