Suriye ve Irak'ta İŞİD'in kesin mağlubiyetinin ortaya yeni süreçte Suudi Arabistan ve Lübnan'da yaşanan gelişmelerin bölgesel resme etkileri tartışılıyor. Suudi Arabistan'da genç veliaht MbS'nin rakiplerine yönelik tasfiye hamlesi ABD Başkanı Donald Trump'tan tam onay aldı. Trump'ın Suudi-Amerikan şirket ARAMCO'nun hisse satışları için New York borsasını adres gösteren çağrısı da dikkatleri topladı. Lübnan Başbakanı Saad Hariri'nin ‘rehin alınarak istifa ettirildiği' kanaati güçlenirken bölgede neler yaşandığı merak konusu.
Gelişmeleri ABD Gazetesi yazarı, TELE1 tv'de program yapımcısı araştırmacı gazeteci yazar Mehmet Ali Güller ile konuştuk.
Güller'e göre Suudi Arabistan'da çok ciddi bir iç mücadelenin yürütülmesinin asıl sebebi ülkenin bölgesel bir stratejik düzlem için uygun hale getirilmek istenmesi:
"Suudi Arabistan'da daha önce bu çapta bir tutuklama dalgası söz konusu olmadı. Geçtiğimiz günlerde Prenslerin tutuklanmasından sonra yeni bir dalga bugün başladı ve bunun çapı daha da büyüyecek gibi gözüküyor. Çünkü bu tutuklamalar, bölgesel stratejik bir düzlem için iç hazırlık yapmaya yönelik. Bu hazırlıkla beraber aynı zamanda içerde de çok ciddi bir iç mücadele yürütülüyor. Bu mücadele bir ucu sermaye transferine dayanan diğer ucu petro-dolar sisteminin devamını korumaya amaçlayan ciddi bir savaş niteliğinde. Çünkü bol miktarda prens var ve dolayısıyla da çok miktarda kutup var. Esas olarak üç kutbun yani prens kutbunun olduğu belirtiliyor. Bu kutupların olması bu mücadelenin de süreceğine işaret ediyor. Bu çapta bir sermaye transferinin kuşkusuz önümüzdeki günlerde bir direnişi hatta darbeye karşı darbe gibi bir ihtimali gündeme getirmesi de olası gözüküyor. Çünkü tasfiye edilen prensler sıradan isimler değil. Bu isimler bugüne kadar ki iç mücadelelerde kritik saflaşmalarda yer alan isimlerdir. Önümüzdeki günlerde bu kutupların, operasyonu düzenleyen kutuba karşı topluca bir cevap verme ihtiyacı olabilir."
ABD'nin son 10 yıldır bölgedeki temel stratejisinin İran'ı baskılamaya çalışmak olduğuna vurgu yapan Güller'e göre Obama döneminin ilk yıllarında bu stratejinin dayandığı iki devlet Mısır ve Türkiye'ydi:
''Öncelikle ABD'nin bölgemize dair son 10 yıldır yürüttüğü temel stratejisini görmek gerekiyor. ABD açısından son 10 yıldır en temel strateji bölgede İran'ı baskılamak ve çevrelemek olmuştur. Burada ABD'nin, İran'ı kimlerle çevreleyeceği ve hangi ideolojik argümanlarla böyle bir baskılama cephesi kuracağını aslında ABD başkanlarının seçildikten sonra İsrail dışında Ortadoğu'da ilk ziyareti hangi ülkelere yaptıklarıyla anlıyoruz. Önceki Başkan Obama'nın ajandasında öncelikli olarak Türkiye ve Mısır ziyaretleri vardı. Obama, TBMM'de Türkiye'yi 'model ortak' olarak ilan etmişti. Sonra Mısır'a da gidip orada İslam Dünyasına çok önemli mesajlar vermişti. Bunun nedeni İran'ı çevrelemek için ABD'nin hem Türkiye hem Mısır'a dayanmak zorunda olmasıydı. Türkiye tek başına yetmiyordu iktidarda olan ılımlı İslamcı AKP hükümetinin, İran'a karşı bir Arap liderliğini yürütebilmesi mümkün değildi. O yüzden Mısır'ın bu cephenin Arap fonksiyonunu işletebilmesi için dahil edilmesi gerekiyordu''.
'İRAN KARŞITI CEPHEDE REVİZYONA GİDİLİYOR'
Güller'e göre Suriye direnişiyle birlikte Rusya ve İran'ın sahaya inmesi ABD'nin bölgeye dair planlarını etkiledi:
‘AKP İRAN KARŞITI CEPHEDEN RUSYA SAYESİNDE ÇIKTI'
Güller, Türkiye'nin ABD'nin bu çevreleme planı içinde aktör olma konumundan sahada Rusya ile karşı karşıya gelmesiyle çıktığı görüşünde:
"Şimdi Trump döneminde bu temel strateji devam ediyor. Ama zorunlu olarak aktörler değişiyor. Bu aktörlerden Türkiye'nin Rusya ile girişilen normalleşme süreci —daha doğrusu Rusya'nın sahadaki varlığıyla AKP hükümetin yüz yüze gelmesi- sonrası ortaya çıkan tablo, Moskova'nın da iyi bir diplomasi yürüterek Astana süreciyle bir değişimi kolaylaştırmasıyla Türkiye adım adım bu cepheden ve aktörlükten çıkmış oldu."
'TRUMP'IN İRAN'A ÇEVRELEME STRATEJİSİNİN DAYANAĞI SUUDİLER'
Güller'e göre, ABD'nin bölgede uygulamak istediği strateji için bu dönem temel dayandığı kuvvet Suudi Arabistan ve yapılanlar bunla bağlantılı:
"Durum böyle olunca ABD'de de bu İran'ı çevreleme temel stratejisi devam ettirmekte kararlı olunca, ABD yeni araçlar ve aktörler aranmak zorunda kaldı. Trump döneminin bu stratejide dayandığı kuvvet Suudi Arabistan olarak görülüyor. Trump'ın hem seçim döneminde hem seçildikten sonra Hizbullah'a yönelik ve özellikle geçtiğimiz ay İran Devrim Muhafızlarını terör listesine alma yönündeki açıklamalarıyla İran'ı baskılamak için ciddi bir takım ifadeler kullanıyor olması bu değişikliğinin de göstergesiydi."
'İRAN KARŞITI LİDERLİĞİN CEPHESİNİ GENİŞLETMEK İÇİN ILIMLI İSLAM PROJESİ GEREKİYORDU'
İran'a karşıtı geniş bir cephe oluşturma planı için Vahhabiliğin uygun olmadığını söyleyen Güller, liderlik cephesinin genişlemesini sağlamak için Vahhabiliğin yerine bir 'ılımlı İslam' projesine geçildiğini söyledi:
'İKTİDAR MÜCADELESİ VELİAHT PRENSİ KESİN HAMLEYE İTTİ'
Suudi Arabistan'daki operasyonların nedeninin bölgesel bir vizyonla birlikte, bu vizyona uygun bir yapı oluşturulmak istendiği için yapıldığını söyleyen Güller'e göre Suudi-Amerikan şirket ARAMCO'nun ABD Borsasına dahil edilmesi ve bu petro-dolar sisteminin sürdürülebilmesi bir diğer önemli neden oldu:
"Tabii bu tek başına yetmiyor. Suudilerin saray içi Prens bolluğu ve bunun getirdiği iktidar mücadelesi yeni veliaht MbS'yi keskin bir hamle yapmaya itti. Yani bu 11 prens 40'a yakın bakan ve yüzlerce iş adamını kapsayan süreç aslında bir saray darbesi olarak MbS'nin bu stratejisine uygun olarak Suudi Arabistan'ı hazırlayabilmesinin bir aracı olarak yapıldı. Kuşkusuz bu sadece tek başına bir strateji değildir. Bu Suudi Arabistan'ın yeni liderliğinin ihtiyacı olarak sermaye, bir takım şeriatsız bölge denilen yerlerin oluşturulması, 2030 hedefi ve petro-dolar sistemini devam ettirme isteği gibi nedenler eklenince bir saray darbesi yapılmış oldu. Burada çok kritik noktalardan birisi şu: Trump'ın bu saray darbesine çok açık bir destek verdi. Bu destek sırasındaki konuşmasıyla aynı zamanda Suudi-Amerikan dev petrol şirketi ARAMCO'nun ABD borsasına dahil edilmesi çok önemli bir diğer gelişme oldu. Bu iş bu yüzden petro-dolar sisteminin sürmesi için yapılan bir gelişme. Özet olarak Suudi Arabistan, ABD'nin İran'ı çevreleme-baskılama politikasına uygun hale getirilmeye çalışılıyor.''
''Burada önemli olan noktalardan birisi şu: bu politika için sadece S.Arabistan yeterli mi? Öncelikle askeri kapasitesi bakımından yetmediği söylenebilir. Yani sorunun cevabı hayır."
'İRAN'I ÇEVRELEME PLANINDA MISIR'IN EKLENMESİNE UĞRAŞILIYOR AMA…'
ABD'nin İran'ı çevreleme politikasında temel dayandığı güç olan Suudi Arabistan'ın yanına Mısır'ın eklenmeye çalışıldığına dikkat çeken Güller'e göre Suudi Arabistan'la bazı ortak paydalarda buluşsa da Mısır'ın projeye dahil edilmesi çok kolay gözükmüyor:
"O yüzden Suudi Arabistan'ın yanına Mısır'ın monte edilmesine çalışılıyor. Şimdi tabii Mısır buna ne kadar elverişli bir hale getirilecek o da ayrı bir mesele. Bugunkü gelişmelere bakarsak Arap halk hareketinin ikinci aşamasında devrimi çalan Sisi'nin, İhvan karşıtlığı temelinde Suudi Arabistan'la yakınlaştığı hatta iktidarını sürdürebilmek için ABD ve İsrail'e yanaştığı bir dönemin gerçekleştiği görüldü. Bunun bir tezahürü olarak Mısır'ın örneğin Suudi Arabistan'ın kurduğu İslam Ordusuna katıldığı ya da Yemen'e savaş açan koalisyonun bir parçası olduğu hatta son olarak Katar'a ambargo uygulayan ülkeler arasına girdiği yönünde bir ivme görüyoruz. Ama yine de Mısır'ın, Suriye konusunda bu stratejiye uygun hale gelmediğini görüyoruz. Bir de Mısır, İran'la ilişkileri germek istemiyor. Sisi, bu durumun bölgede çok ciddi sorunlar yaratabileceğini bildiği için denge arayışı içinde. O nedenle ABD'nin İran'ı çevreleme politikasının ikinci nüvesi olarak Mısır'ın projeye dahil edilmesi çok kolay gözükmüyor ve pek çok soru işareti taşıyor."
'ABD SURİYE'DEKİ SAVAŞI LÜBNAN'A GENİŞLETMEYE ÇALIŞIYOR'
Lübnan Başbakanı Hariri'nin istifasının sahada yaşanan gelişmelerle doğrudan bağlantılı olduğuna dikkat çeken Güller'e göre, İran'ı çevrelemeyi amaçlamış koalisyon, İran'ı baskılamak için ve Rusya'nın bölgede düzeni kurmasını engellemek için çatışmayı Lübnan'a genişletmeye çalışıyor:
'ABD'NİN LÜBNAN ÜZERİNDEN SOYUNDUĞU İRAN MACERASINI, TÜRKİYE VE İRAN ORTAK DAVRANARAK DURDURABİLİR'
Türkiye, İran, Mısır ve Suudi Arabistan'ın bölgedeki konumlarına dikkat çeken Güller'e göre yaşanan son gelişmelere rağmen sahada insiyatif Rusya-İran-Suriye cephesinin elinde ve şu an ABD'nin Lübnan üzerinden yeni bir 'maceraya' girmesini durdurabilecek şeylerden birisi Türkiye ve İran yan yana durarak engelleyebilir:
Güller, şu an Türkiye'de mevcut iktidar dışında herhangi bir iktidar olsa bile Suriye ile anlaşma ve Mısır'la ilişkileri normalleştirmeye çalışacaktı ve bunu en 'yapmayacak' hükümet ise AKP hükümeti:
"Suriye ile anlaşma ve Mısır'la ilişkileri normalleştirme hedefi bugün Türkiye'de sağdan sola başka bir iktidar da olsaydı hepsinin yapacağı bir iş olurdu. Yani bunu en yapmaz durumda olan AKP hükümetidir. Bu da ideolojik meselelerden dolayıdır. Kuşkusuz burada ABD ile ilişkilerinde Tayyip Erdoğan yönetiminin hele bir de Rıza Zerrab dosyası gibi bir dosyanın ABD'nin kozu haline gelmiş olması gibi ciddi sıkıntılar yaşanıyor."
'ABD İLE KOYU BİR PAZARLIK SÜRÜYOR'
Güller'e göre Türkiye'de hükümet Rusya ile normalleşmenin yarattığı avantajla sahada bazı kazanımlar elde etmeye çalışırken bir yandan da bazı konularda ABD ile pazarlıklar sürüyor:
‘YAPILAN İRAN KARŞITI AÇIKLAMALAR HÜKÜMETİN ÖNGÖRÜLEMEZ OLDUĞUNU GÖSTERİYOR'
Mehmet Ali Güller son olarak Türkiye'deki hükümetin İran karşıtı açıklamalar yaparak öngörülemez olduğunu gösterdiğini söyledi:
''Zaman zaman İran karşıtı açıklamalar yapılıyor olması da bu hükümetin kurulmaya çalışılan bölgedeki stratejik denklemde ne kadar öngörülemez olduğunu gösteriyor. ABD ne zaman İran karşıtı bir düzlem yaratmaya çalışsa AKP sözcülerinin çıkıp bir Şii Nüfuzundan, Pers yayılmacılığından şikayet etmesi gibi açıklamalarının olduğunu görüyoruz. Umarız hükümetten bu sefer böyle bir ideolojik açıklama çıkmaz."