Suriye ve Irak özelinde bölgedeki gelişmelerin nereye evrilebileceğini, uluslararası aktörlerin ve bölgesel güçlerin pozisyonlarının nasıl gelişeceği ve bölgede oluşan yeni dengeleri Ahi Evran Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi ve 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü Ortadoğu ve Afrika Masası Başkanı Serhat Erkmen ile konuştuk.
'TÜRKİYE İÇİN SURİYE'DE İKİ TEMEL GÜNDEM KALDI'
Serhat Erkmen'e göre Suriye'de Türkiye açısından iki temel mesele kaldı. Bunlar, Suriye'nin kuzeyinde Kürtlerin yaratmış olduğu de facto durum ve Astana sürecinden en az risk ile çıkıp bunu Türkiye açısından çıkar aracına dönüştürebilmek:
'ASIL MESELE TÜRKİYE İLE RUSYA ARASINDA MUTABAKAT BİLİNMEZLİĞİ'
Türkiye'nin Afrin'e askeri harekat niyetini açıkça ortaya koyduğunun altını çizen Erkmen'e göre, asıl meselenin özellikle Rusya başta olmak üzere diğer devletlerle bu konuda mutabakata varılıp varılmadığının tam olarak bilinmemesi:
'DEVLETLER BÖLGEDE KENDİ BAŞLARINA HAREKET ETTİKLERİNDE DUVARA TOSLUYORLAR'
ABD'nin Irak İşgalinde koalisyon kurduğunu iddia etmesine rağmen tek başına olduğunu ve bu yüzden başarısızlığa uğradığı yorumunu yapan Erkmen'e göre devletler bölgede tek başlarına hareket ettiklerinde karşılarında geniş bir karşıt koalisyon buluyorlar:
'2003'TEN BU YANA BÖLGEDE MERKEZİ HÜKÜMETLERİN GÜCÜNDE AZALMA OLDU'
Erkmen bu noktada Türkiye'nin tek başına hareket etmesini ise hayırlı bulmuyor. ABD'nin 2003'teki Irak İşgaliyle başlayan ve ‘Arap Baharı'yla devam eden süreçte bölgede merkezi hükümetlerin zayıfladığına dikkat çeken Erkmen, bu süreçte merkez-kaç güçlerin ortaya çıkıp kendilerine alan açmaya çalıştıklarına şu sözlerle vurgu yaptı:
"Türkiye'nin uluslararası dengeleri dikkate alarak hareket etmesi gerektiğini düşünüyorum. Tekrarlayalım, bölgesel denklemler göz önüne alınmadan, diğer aktörlerle uzlaşı olmadan hiç bir hamle hedefine ulaşamaz. Suriye'nin kuzeyinde Kürtler YPG ile çok önemli kazanımlar elde ettiler. Bu kazanımları elde ederlerken bazı bölgelerde tutabileceklerinin daha da ötesine de genişlediler. Fakat aynı şeyi Kuzey Irak'ta Iraklı Kürtler de yaptılar. Bölge ülkelerinin anlaşması halinde bunun sonucunun nereye ulaşabileceğini geçen hafta gördük. Çatışmasızlık sonrası düşünülen düzenin hala tam olarak yerine oturmadığını, aktörlerin kazanımlarını ya da kayıplarını telafi edebilecek durumda olduklarını ve bunun da karşılıklı uzlaşı ve işbirliği ile olacağını düşünüyorum. Burada bir parantez açmak istiyorum. Aslında bütün teknik, saha detaylarını bir tarafa koyacak olursak, çok temel bir olgu var. Ben bu süreci sadece ‘Arap Baharı'yla değil 2003 Irak işgali ile başlatıyorum. O tarihten bu yana çok temel bir eğilim var. Bu eğilim şu, Ortadoğu'da bildiğimiz sınırlarla, eski merkezi hükümetlerin güçlerinde çok önemli bir azalma meydana geldi. Onların yerine devlet dışı aktörler kendilerine alanlar açmaya ve açtıkları alanlarda yeni siyasal gerçeklikler üretmeye çalıştılar. Şimdi içinde bulunduğumuz süreçte bunların yaşayıp yaşayamayacağını göreceğiz. Yani daha basit bir ifadeyle söyleyecek olursak, eski rejimlerin kendilerini yeniden ispat edilebileceğini düşünecek olursak bu bizi başka bir yere götürecek. Ya da o iş tamamen bitti artık sahada yeni gerçeklikler var diyorsak ayrı bir yere götürecek."
'LAMBANIN İÇİNDEN ÇIKAN CİNLER TEKRAR İÇERİ TIKILABİLECEK Mİ?'
Erkmen'e göre, merkezi devletlerin zayıflaması ve yeni aktörlere dair süreci test etmek için Irak'ta, Suriye'ye bakmak gerekiyor:
"Sahadaki yeni gerçeklikler açısından herşey bence daha bitmedi. Bakın, Irak'ta, Yemen'de, Libya'da, Suriye'de ve hatta Lübnan'da devleti temsil eden merkezi otoriteler belli bir süre için ciddi anlamda güç kaybettiler. Bir kısmında hala merkezi otoriteler gücünü sağlayabilmiş değil. Bu süre içerisinde her birinde farklı bir takım aktörler ortaya çıktı. Kendilerine hem topraksal anlamda hem de siyasal iktidar anlamında bir güç atfetmeye başladılar. Soru şu; bu lambadan çıkan küçük küçük cinler tekrar lambanın içerisine tıkılabilecek mi? Yani Irak'taki, Kuzey Irak'taki Bölgesel Yönetim tekrar eski sınırlarına geri çevrilebilecek mi, çevrilemeyecek mi? Suriye'de merkezi iktidar, yönetim otoritesini ülkenin tamamı üzerinde tekrardan kabul ettirebilecek mi, ettiremeyecek mi? Lübnan'da 1989'dan sonra oluşturulan belli bir hassasiyete bağlı dengeye geri dönülebilecek mi, dönülemeyecek mi? Geri dönülemeyeceği noktasına gelirsek işte o zaman ondan sonra belki yeni ortaya çıkan aktörlerin kalıcı ve önümüzdeki on yıllarda kendilerine ait toprağı olan kendilerine ait otoriteleri olan yapılara dönüşebileceğini söyleyebiliriz."
PUTİN'İN SURİYE'DE HALKLAR KONGRESİ YAPILMASI ÖNERİSİ
Erkmen, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in Suriye için ortaya attığı ‘halklar kongresi'ni değerlendirirken, bölgesel aktörlerin çıkar ve arzularının bu süreçte etkili olacağını ve bu teklifin nereye varacağının belirleyici olduğuna şu sözlerle vurgu yaptı:
‘TÜRKİYE'NİN KARAR VERMESİ GEREKEN NOKTA'
Erkmen, Türkiye'nin Suriye meselesindeki tavrı konusunda da şunları ekledi:
"Türkiye'nin de karar vermesi gereken nokta bu. Eğer Suriye'nin toprak bütünlüğü yönünde ve Suriye'de gerçekten işlevsel demokratik bir hükümet kurulması arzusu varsa Türkiye'nin bu noktada vereceği karar aslında Suriye'nin içerisinde bu meselenin nasıl çözümlenebileceğine dair olmalıdır. Aslında geldiğimiz noktada Türkiye buna da bir katkıda bulunabilir. Fırat Kalkanı gibi birtakım gelişmeler yaşanıyor ama onların bir kısmı pratikten kaynaklanan gelişmeler. Yani yıkılan bir kamu nizamı var Fırat Kalkanı bölgesinde onu Türkiye bir şekilde onarmaya da çalışıyor ve maliyetini de karşılıyor şu anda. Oradaki yapının uzun vadede Suriye'de yeni dönemde ortaya çıkacak olan siyasal formasyona da eklenmesi planlanılıyor benim anladığım kadarıyla."
'ANLAŞMA SAĞLANMAZSA YENİ ÇATIŞMA DİNAMİĞİ YAŞANIR'
Erkmen, Şam dışındaki aktörlerin anlaşma sağlayamaması halinde, bölgede başka çatışma dinamiklerinin de ortaya çıkacağını belirtti. Şam'ın otoritesini kabullenmeyen silahlı grupların varlığına dikkat çeken Erkmen, bu durumda çatışmanın uzayacağı öngörüsünde bulundu:
"İlk olarak İdlib'de hala bir sürü silahlı grup var. Bunların büyük bir kısmı mevcut hükümetin otoritesini kabul etmiyorlar, bunların sisteme yeniden nasıl entegre edileceği önemli bir sorun olarak duruyor. Afrin'de de aynı durum söz konusu. Orada da başka bir silahlı yapı var. O silahlı yapının da tekrar Suriye'deki hükümetin otoritesini ne kadar kabul edebileceği gibi bir sorunla da karşı karşıyayız. Bu konuda Şam'ın dışındaki taraflar arasında Türkiye, Rusya, İran ve ABD arasında bir anlaşma olursa göreli olarak kolay geçiş mümkün olabilir eğer anlaşma olmazsa yeni bir çatışma dinamiğini bu sefer Suriye'nin kuzey batısında yaşayacağız ve en az Rakka ve Deyr Ez Zor kadar uzun sürecektir bu iş."
'IRAK'TA GEÇMİŞTE DE BENZER ÖRNEKLER YAŞANDI'
Suriye çatıması sürerken Kürtlerin bağımsızlık emelleri nedeniyle Irak'ta yeni çatışma dinamiğine atıf yapan Erkmen, görüş farklılıklarına karşın bölge ülkelerinin meseleyi varoluşsal tehdit olarak algıladıklarına dikkat çekti. Erkmen bu sayede geçmişte de örnekleri yaşanmış duruma gerçekten beklenmedik bir hızla dönüldüğünü şu sözlerle vurguladı:
'IRAK VE SURİYE'DEKİ KÜRT YAPILARI ARASINDAKİ BAĞLANTININ KESİLMESİ'
Bölgede Rakka'nın, Musul ve Tel Afer'in IŞİD'den geri alınmasının yanında Irak Kürtleriyle Suriye Kürtleri arasındaki fiziksel bağın kesilmesinin stratejik açıdan dengeleri değiştirecek bir hamle olduğuna dikkat çeken Erkmen'e göre ABD'nin YPG'ye gönderdiği yardımın büyük çoğunluğunun geçtiği KDP kontrolündeki bu bölgenin Irak Hükümeti tarafından alınmasıyla birlikte bu durumun nereye varacağı hayati bir soru durumunda:
"Bu örneğe baktığımız zaman açık bir işbirliği görüyoruz. Belki de Bağdat'ın hamlelerini kolaylaştıran bu oldu. O kadar çok gelişme yaşıyoruz ki bazen bazılarının önemini kaçıyoruz. Son 3 ayda Mezopotamya'nın kuzeyinde Lübnan, Irak, Suriye bütün bu alanları düşündüğümüz zaman 3 tane çok kritik şey oldu. Birinci olarak Rakka IŞİD'den alındı. İkinci olarak Musul Tel Afer'le beraber IŞİD'den temizlendi. Üçüncü olarak ise Irak ordusu tarafından Suriye Kürtleriyle IKBY'yi fiziksel açıdan ayırabilecek bir hamlenin yapılması. Bu nedir Musul'un kuzey batısından yola çıkarak Türkiye ile Irak merkezi hükümeti arasında doğrudan sınır oluşturularak iki Kürt yapısını ayırabilecek fiziksel bir bariyer konulmasıdır. Eğer bu yapılabilirse bildiğimiz birçok şeyi değiştirecektir. Şunu sorabileceğiz mesela ABD geçmişte de olmak üzere ama son zamanlarda daha yoğun bir şekilde YPG'ye silah aktarıyordu. Bunu da büyük ölçüde KDP'nin kontrol ettiği bölgeden yapıyordu. Şimdi Irak Hükümeti buraya girdikten sonra ABD bunu yapmaya devam edebilecek mi? Bu çok hayati bir soru bence. Bu Türkiye'yi de İran'ı da Rusya'yı da Irak'ı da etkileyebilecek bir şey. Eğer yapabilirlerse bu son zamanlarda yaşadığımız en stratejik hamlelerden olacak ve diğer iki hamle kadar önemli olacak."
'IRAK'TA FEDERAL YAPIYA GERİ DÖNÜŞ'
Irak özelinde yaşananların toprak ve petrol alanlarının hakimiyeti meselesinden öte bir anlamı olduğu görüşündeki Erkmen'e göre gelişmeler merkezi hükümetle federal yapı arasındaki ilişkinin eski haline dönmesi süreci yaşandığına işaret ediyor:
Erkmen ayrıca Irak'ta yaşananların ‘gelecekte Ortadoğu'da zayıflamış merkezi hükümetlerle güçlenen merkez-kaç güçler arasındaki ilişkilerin nasıl geri döndürülebileceğine ilişkin önemli bir örnek olacağını' da sözlerine ekledi.
‘IRAK'TA EGEMENLİK GERİ DÖNDÜRÜLÜRSE SURİYE'YE MODEL OLUR'
Egemenlik ve toprak bütünlüğü meselelerinin ehemmiyetinin son dönemde hep gözden kaçırıldığını da vurgulayan Erkmen, şöyle konuştu:
"Erbil'den gelen çatışmaların durmasına yönelik gelen 3 maddelik öneri (Referandumun askıya alınması,çatışmaların durdurulması ve Irak anayasası çerçevesinde görüşmelere başlatılması) Irak hükümeti tarafından kabul edilmeyecek. Çünkü öneri referandumun dondurulması üzerine. Merkezi hükümet bunu kabul ederse bunca şeyi boşuna yapmış olur. Irak hükümeti bu referandumu illegal görüp ortadan kaldırılmasını talep ediyordu. Burada bir egemenlik sorunu var yani genelde çatışmalara odaklanılıyor, gruplara-devletlere yoğunlaşıyoruz ama asıl sorun egemenlik sorunudur. Bunun gibi aslında Ortadoğu'da veya dünyada sıkışık denklemlerin asıl belirleyicisi olan egemenlik meselesini gözden kaçırmış oluyoruz. Yani Suriye'de ve Irak'ta egemen otorite kim? Bunların egemenliği yeniden tesis edilebilecek mi, yoksa şu andaki fiili durum gelecekte meşru ve legal duruma mı dönüşecek? Asıl tartıştığımız mesele budur. Irak'ta bunun geri döndürülebileceğine dair bir sinyal görüyoruz. Bu eğer başarılı olunabilinirse Suriye'ye de yansıtılabilir. O yüzden Irak ordusunun, güçlerinin yapmış olduğu şeye dair benim okumam bu egemenlik tesisinin başarılıp başarılmayacağı üzerine. Eğer Bağdat burada başarılı olursa bence bir müddet sonra Suriye'de de aynı şeyleri oturtmak mümkün olmayacaktır."
'ABD IRAK'TAN DERS ALMIŞSA DSG İLERLEYİŞİ PAZARLIK İÇİNDİR'
Sınırın Suriye tarafında ise ABD destekli Kürt güçleri kuzeydoğu hattında Suriye ordusu ile petrol bölgelerinin kontrolü için adeta yarışa girişmişken, Serhat Erkmen, "ABD eğer Irak'tan ders çıkarmışsa, SDG'nin ilerleyişini pazarlık unsuru olarak kullanmak için gerçekleştiriyordur" yorumunu yaptı. Erkmen şöyle konuştu:
'ABD IRAKLI KÜRTLERİ TAMAMEN TERK ETMEDİ'
Diğer yandan Erkmen ABD'nin Iraklı Kürtlere desteğini kestiği iddiaları için "Ben ABD'nin Iraklı Kürtleri tamamıyla terk ettiklerini düşünmüyorum" derken, destekte sadece azalma olduğu değerlendirmesini yaptı. Süleymaniye'nin her zaman İran ile yakınlığı bulunduğunu anımsatan bu yüzden bölgedeki Kürtlerin hepsinin ABD ekseninde olmadığı görüşünü de vurguladı:
"Iraklı Kürtler sadece ABD'nin eksenine girmediler. Barzani'ye baktığımız zaman ABD eksenini sürekli gördük evet ama öbür taraftan KYB ve Süleymaniye tarafına baktığımız zaman onların Irak Hükümeti ve İran'la olan ilişkileri hep vardı ve biz sadece görmek istemiyorduk. Görmek istemediğimiz için bakmıyorduk. Oysa oradaki ilişki hiç kopmadı. Dolayısıyla bütün Kürtleri aynı kefeye koyamıyoruz."
'ABD'NİN BIRAKIP ÇEKİLDİĞİ BİR ÜLKE ÖRNEĞİ YOK'
"ABD'nin bölgeden çekilmesini gerektirecek bir durum yok. Çünkü hala kendisiyle işbirliği yapmaya hazır birçok lokal ve devlet dışı aktör bulunuyor. Bunların da ABD ile gönüllü işbirliği devam ettiği sürece ABD düşük maliyetlerle bu varlığını sürdürüp etkin olmaya devam edecektir Bu noktada ABD bunları hem bir pazarlık aracı hem de varlığını koruma aracı olarak koruyacaktır. Tabii burada çekilmesi gerektirecek bir durum yok derken kastımız ABD eskisi kadar büyük bir varlık bulundurur mu? Hayır. Peki tamamen çekip giderler mi? Dünyada ABD'nin bırakıp da gittiği bir devlet örneği görmüyorum. En azından Ortadoğu özelinde baktığımız zaman durum böyle. Yani ABD her yerde bir şekilde bağlantısını korumaya devam ediyor. Çünkü aslında lokal aktörler de ABD'nin bırakıp gitmesini istemiyorlar. Şöyle bir örnek verilebilir: 2003 yılında ABD'nin Irak işgaline Iraklı bir sürü grup karşı çıkıyordu. Bunların başında Sunni Araplar geliyordu. 2011'de ABD Irak'tan fiziksel çekilmesini tamamladığı dönemde ABD'nin çekilmesine en çok karşı çıkanlar Sunni Araplar oldular. Bu çekilmenin onları zor durumda bırakacağını düşünüyorlardı. Irak Hükümeti de ABD'lileri o zaman büyük sevinçle uğurladı. Sonra 2014'te IŞİD gelince nasıl geri getireceklerini bilemediler. Yani açıkcası yerel aktörler ve bölge ülkeleri açısından bakıldığı zaman ABD'nin varlığını hiçbiri istemiyor görünüyor ama yokluğuyla karşılaşınca kendisini çağırmaya başlıyorlar. Böyle bir durumda bu ülkeyi çıkaramazsınız."
‘ABD KARŞITLIĞI BÖLGEDE SÖYLEMDEN İBARET KALIYOR'
Erkmen ABD karşıtlığının sadece söylemde kaldığını söyleyerek, gerçekten bölge dışı aktörlerin etkisinden uzak kalmayı isteyen bir siyasi irade olup olmadığı sorusunun belirsiz olduğuna şu sözlerle dikkat çekti:
'ARTIK ERBİL-SÜLEYMANİYE DİYE KONUŞMAK GEREKİYOR'
Erkmen'in değerlendirmesine göre eferandumdan sonra Kürtler kendi aralarında bölündüğü için artık salt Erbil odaklı değil, Süleymaniye'yi de hesaba katarak konuşmak gerekiyor:
"Eskiden Erbil dediğimizde anlaşılan şey Federal bölgenin başkentiydi. Şimdi Kerkük olayları yaşandıktan ve Irak'lı Kürtler kendi aralarında ciddi manada bölündükten sonra artık Erbil-Süleymaniye diye konuşmak gerekiyor. Bu konuda daha dikkatli olmak gerekiyor."
'TÜRKİYE BAĞIMSIZLIK MESELESİNİ CİDDİ BİR TEHDİT OLARAK ALGILADI'
Türkiye'nin bütün ilişkilerine rağmen Kuzey Irak'taki referandumu yaşamsal bir tehdit olarak gördüğünü söyleyen Erkmen'e göre, Türkiye'nin Iraklı Kürtlerle ilişkisini tamamen kesmesini gerektirecek bir durum ise yok:
'BARZANİ ALDIĞI RİSKİN ALTINDA KALDI'
Barzani'nin tüm uyarılara rağmen referandumda ısrar edip aldığı riskin altında kaldığını anımsatan Erkmen'e göre sonucu ABD'nin Kürtlerin arkasında durmaması etkiledi:
"Petrol çıktıktan sonra zaten birileri vermeye devam edecekti. Burada önemli olan şey bu parçalanmanın altında herkesin kalacağı düşüncesiydi. Burada şu noktayı unutmamak gerekiyor Mesud Barzani bu hamlesiyle çok büyük bir risk aldı. Eğer başarılı olsaydı bütün bölge jeopolitiğini etkileyecek bir kazanım elde etmiş olacaktı. Şu anda o riskin altında kaldı ve attığı geri adımlar kendi siyasal gerçekliği açısından yenilir yutulur şeyler değil. Şöyle düşünün bölgede birtakım muhalif partiler vardı bunlar referandumun yapılması halinde çok büyük sorunlarla karşı karşıya kalınacağı hatta çatışmaya sürükleneceğini söylüyorlardı. Bunlar umursanmadı. Bir milliyetçi hava yaratılarak onları da bu yöne eklemlenmek zorunda bıraktılar. Referandum gerçekleştikten 20 gün sonra bunun altında kalındı. Bu açıdan baktığımızda azımsanacak bir süreç değil. Burada İran'ın Türkiye'nin rolü önemli ama bir şeyi de atlamamak gerekiyor. ABD de Kürtlerin arkasında durmadı.'
'ABD KÜRTLERE IRAK HÜKÜMETİNİ KARŞIMA ALMAM DEMİŞ OLDU'
Erkmen son olarak ABD'nin Iraklı Kürtlere net bir şekilde 'yaptıklarının sonuçlarına katlanacaksınız' diyerek bu konuda Irak hükümetini karşısına almayacağı mesajını verdiğini belirtti. Erkmen'e göre savaş riski hala devam etse de Barzani'nin böyle bir savaşa gücü yetmez: