Türkiye’nin güneyindeki Suriye ve Irak’taki son gelişmelerle gerilimin dozu artıyor. Ankara, Rusya’nın öncülük ettiği Astana sürecinde İran’la birlikte garantör ülke olarak, Suriye’deki dördüncü çatışmasızlık bölgesinin İdlib’de kurulmasında uzlaşırken, olası operasyondan söz ediliyor. Diğer yandan da Irak Kürt Bölgesel Yönetimi'nde (IKBY) 25 Eylül olarak açıklanmış bağımsızlık referandumu tarihi yaklaştıkça tepkilerin düzeyi de artıyor.
Astana süreciyle Suriye’de oluşan yeni durum ile IKBY’deki gelişmeler karşısında Türkiye’nin pozisyonunu Marmara Üniversitesi’nden Doç. Barış Doster ile konuştuk.
‘ASTANA’NIN ÖNEMİ’
“Astana uzlaşması Türkiye açısından, Rusya ve İran’ın sahadaki üstünlüğünü kabul anlamına geliyor. İkincisi; Suriye sahasında Esad’ın artık inisiyatif sahibi olduğunun ve Esad’ı dışlayarak, kendisini muhatap almaksızın çözüme varılamayacağının Türkiye tarafından itirafı ve ifadesi anlamına geliyor. Üçüncüsü de; Türkiye’nin şimdiye kadar izlediği yanlış dış politikanın gerek Irak’ta gerek Suriye’de artık duvara tosladığını ve Türkiye’nin bölge ülkelerinin, özellikle ve öncelikle komşularının onayını almadan yeniden oyuna dönemeyeceğinin itirafı ve ifadesi anlamına geliyor.”
‘FIRAT KALKANI HAKLIYDI AMA STRATEJİK HEDEFİ YOKTU’
Fırat Kalkanı Harekâtı’nın en başında beri haklı olduğunu fakat geciktiğini belirten Doster’e göre harekâtın stratejik bir hedefi yoktu ve sahada seçilen askeri müttefikleri baştan aşağı yanlıştı. Doster, bugün de olası bir operasyonda geçmişte işlevsizliği onaylanmış ÖSO’ya dayanmanın sakıncalarına şu sözlerle dikkat çekti:
‘TÜRKİYE SURİYE SINIRINI GÜVENCE ALTINA ALMALI’
Türkiye’nin Suriye sınırını güvece altına almasının bölgedeki aktörler için atılacak en olumlu adım olduğunu ifade eden Doster’e göre Türkiye bundan sonra eteğindeki taşları dökerek, daha akıllıca bir dış politika izlemeli:
‘TÜRKİYE ASTANA’YLA İLGİLİ BAŞTA GELGİTLER YAŞADI’
Türkiye’nin Rusya ile varılan anlaşma sonrası Astana masasına en başında çelişkilerle oturduğunu belirten Doster, bundan sonra Suriye sahasında atılacak her adımın Esad’ın onayı ile belirlenmesi gerektiğini ve çatışmasızlık bölgelerine çok fazla güvenilmemesi gerektiğini vurguladı:
‘TÜRKİYE’NİN REFERANDUMA KARŞI ÇIKACAK İKTİSADİ GÜCÜ YOK’
“Barzani’nin petrol işinden Türkiye’ye akan bir rant var. Diğer yandan, diplomatik öngörü, inandırıcılık ve tutarlılık anlamında Barzani’yi iktisadi, siyasi olarak destekleyeceksiniz, teşvik edeceksiniz sonra da bağımsızlıklarına hayır diyeceksiniz ve bunun hiçbir inandırıcılığı yok. Türkiye’nin 25 Eylül referandumuna ilişkin tepkisi, Avustralya’nın, Uganda’nın ne kadarsa o kadar oldu. İran çok daha net ve sert bir tavır ortaya koydu. Irak Bağdat merkezi hükümeti gerekirse silah göstereceğini ima ederek, net bir tavır ortaya koydu ve kendince çok da haklıydı. Türkiye’nin bu manada, bu kadar diplomatik ve ekonomik hata yaptıktan sonra referanduma ilişkin yüksek perdeden ‘Ey’ jargonuyla tavır koymasının hiçbir itibarı ve inandırıcılığı yok.”
‘BARZANİ PAZARLIK ÇITASINI YÜKSELTİYOR’
Irak’da Kürtlerin referandum yapacağı yerlerden özellikle Kerkük’e dikkat çeken Doster, bu yolla Barzani’nin pazarlık çıtasını yükseltmeyi amaçladığı görüşünde:
‘BARZANİ ISRAR EDERSE ÇARŞI KARIŞIR’
Referandum konusunda İran ve Bağdat merkezi yönetiminin tavrının asıl belirleyen olacağına vurgu yapan Doster, şu değerlendirmelerde bulundu:
‘ERBİL O KADAR DESTEKLENDİ Kİ, MANEVRA ALANI KALMADI’
Türkiye’nin Erbil’e ekonomik olarak çok fazla angaje olduğunu ve referanduma karşı çıkışla birlikte, ne kadar kaybı olacağının hesabını yapmadığının altını çizen Doster, Türkiye’nin eski kırmızı çizgilerine dönmesi gerektiğini vurguladı: