T24'ün aktardığına göre, BM Genel Kurulu için gittiği New York'ta Al-Monitor’a konuşan Çavuşoğlu, Irak Kürt Bölgesel Yönetimi'ndeki (IKBY) referandumla ilgili açıklamaları şöyle:
Ankara, Irak Kürdistan’ın da 25 Eylül’de gerçekleştirilecek referanduma yönelik muhalefetini artırdı. Başbakan Binali Yıldırım, Birleşmiş Milletler’in de oylama konusundaki anlaşmazlığa dahil olabileceğini söylerken ne kastetti?
Başbakan, bir şemsiye kurum olarak BM’nin referandumu durdurması gerektiğini kastetti. BMGK da bu süreçte önemli bir rol oynayabilir. Türkiye, P5 ve Avrupa ülkelerin, yeni uluslararası toplum olarak hepimiz bu referanduma karşıyız ve ilk olarak Irak’ın toprak bütünlüğünü destekleyeceğiz. Ayrıca, bu referandum Irak’taki Kürtlere istikrar ya da daha fazla hak getirmeyecek. Hatta ülkede ve bölgede iç savaşa, başka kargaşalara ya da istikrarsızlığa sebep olabilir. Bu çok hassas bir konu. Biz, IKBY yetkililerine bu süreci durdurmaları çağrısında bulunuyoruz. Eğer sorun anayasal haklarsa bu konuda onlara yardımcı olabiliriz. Bizim Bağdat’a verdiğimiz mesaj da bu. Türkiye ve IKBY’nin belirtebileceği diğer ülkeler olarak aracılık yapabiliriz, hatta haklarını sağlamak için garantör olabiliriz.
Biz, IKBY’yi, yetkililerini ve Peşmerge’yi destekliyoruz. IŞİD’e karşı mücadelede Peşmerge’yi biz eğittik, yani Irak’taki ya da Suriye’deki Kürtlerle herhangi bir problemimiz yok. Bizim problemimiz, terör örgütleri olan PKK ve YPG’yle.
Referandum ciddi bir mesele. Bu büyük bir hata ve uluslararası toplumdan da herhangi bir destek görmedi. Bölge ve Irak’ta istikrarın yitirilmesine sebep olacak.
Perşembe günü Fransız mevkidaşım Jean-Yves Le Drian’la düzenlediğimiz basın toplantısında gelen “Türkiye referandumu durdurmak için güç kullanacak mı?” sorusu üzerine o cevabı vermiştim. Ancak güç kullanımı söz konusu değil. Buradaki mesele istikrar, güvenlik, ulusal birlik ve Irak’ın toprak bütünlüğü.
'İRAN SURİYE'DE ÖNEMLİ BİR AKTÖR'
Çavuşoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
Şu anda da siyasi bir çözüm konusuna odaklandık, Rusya da orada bir aktör. Orada varlıkları var. Beğenin ya da beğenmeyin, İran da Suriye’deki aktörlerden biri. Bizce İran pek de pozitif bir katkı sağlamadı ve onların farklı tutkuları, bizim karşı çıktığımız başka bir gündemleri var ancak olumlu ya da olumsuz bir rol oynasınlar; İran da önemli bir aktör. Onların da sürece dahil edilmeleri gerekiyor.
Türkiye’nin, ABD’nin Suriye’de IŞİD’e karşı mücadele konusunda YPG’yle işbirliği konusunda Türkiye’nin kaygıları vardı. Türkiye, Suriye’nin kuzeyinde otonom bir Kürt varlığının ortaya çıkması konusunda diğer Suriyeli aktörlerle işbirliği yapmaya hazır mı?
İlk olarak, YPG Kürtlerin tamamını temsil etmiyor. PKK da Türkiye’deki Kürtlerin temsilcisi değil. PKK’nın Irak’ta, özellikle de kuzeyde bir varlığı var ama Irak’taki Kürtleri temsil etmiyorlar. Barzani, (eski Cumhurbaşkanı Celal) Talabani ve diğerleri onların temsilcisi. Onların siyasi partileri var. ABD aksini iddia etse de YPG ve PKK arasında bir fark yok.
Bir terör örgütünü desteklemek ya da bir diğerine karşı başka bir terör örgütünü desteklemek iyi bir fikir değil. Aynı zamanda da ülkenin geleceği için iyi değil. YPG’nin farklı bir ajandası var. Onların amacı Suriye’yi bölmek ve biz de ABD ile diğer müttefiklere ülkenin toprak bütünlüğü ve bağımsızlığını mı, yoksa ülkenin bölünmesini mi desteklediklerini soruyoruz. Hepsi güçlü bir şekilde toprak bütünlüğünü savunduklarını söylüyorlar, o zaman neden YPG’yi destekliyorsunuz?
YPG, binlerce Kürt’ü Suriye’den ayrılmaya zorladı. Türkiye’de kaç tane Suriye Kürdü’nü ağırladığımızı biliyor musunuz? 300 bin. Ayrıca Avrupa ülkelerinde de binlerce Kürt yaşıyor, onların yüzde 90’ı da YPG tarafından ülkeyi terk etmeye zorlandı. YPG Kürtleri mi temsil ediyor? Hayır. Onlar, Kürtlerin büyük bir kısmının katılmadığı Marksist komünist ideolojiye sahipler. Sıradan Kürtler inançlı ve muhafazakar. Onlar Marksist komünist ideolojiye inanmıyorlar ama YPG ve PKK bu ideolojiyi paylaşıyor.
ABD de terör saldırılarından ciddi zarar gördü. Biliyorsunuz, terör örgütleriyle işbirliği yapmak, yılanla aynı yatakta uyumaya benzer. Bu bir Türk atasözü. ABD’yle anlaşamadığımız konu bu, büyük bir hata yaptıklarını anlayacaklar. Umarım çok geç olmaz.
PKK’nın Kuzey Irak’ta iki üst düzey Türk istihbarat yetkisini kaçırdığı ve Kandil’deki PKK kampına götürdüğüne dair haberler var. MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın görüşmeler için Erbil’e gidebileceği konuşuluyor. Ankara bu konunun çözümü konusunda hangi adımları atıyor?
PKK daha önce yerel yetkilileri, sıradan vatandaşları, doktorları, polisleri, yani herkesi kaçırdı. Çünkü PKK bir terör örgütü. Tabii ki kurumlarımız PKK’nın kaçırdığı tüm vatandaşları geri getirmek için çalışıyor. Ancak ülkemizin bahsedilen o iki kişiyi geri getirmek için PKK’dan doğrudan bir teması olmadı. Bu, terör örgütlerinin kirli yüzü ve daha önce de çok sayıda sivili, Kürt’ü öldürdüler. Neredeyse bölgedeki her aileden bir kişiyi kaçırdılar. Kürt vatandaşlarımız, PKK’ya yönelik olarak devam eden operasyonlar karşısında çok mutlu. Şimdi, özgürlüklerinin tadını çıkarıyorlar. Hayatlarının tadını çıkarıyorlar, çünkü PKK bizim Kürt vatandaşlarımız için inşa ettiğimiz hastaneleri, havaalanlarını, okulları ve altyapıyı hedef alıyordu. Onlar bir terör örgütü. Başka ne bekleyebilirsiniz ki?
'BHARARA, FETÖ'NÜN ORGANİZE ETTİĞİ GEZİYLE İSTANBUL'U ZİYARET ETTİ'
ABD'de yöneltilen suçlamaların, FETÖ’nün Aralık 2013’te zamanın Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan, Türkiye ve hükümete yönelttiği ithamlarının neredeyse aynısı olduğunu düşünüyorum. Bu insanlar, ABD’de oldukça aktif, çok fazla para harcıyorlar ve yargı cephesinde de etkileri var. Eski ABD savcısı Preet Bharara bu organizasyona çok yakındı ve aynı zamanda da İstanbul’u ziyaret etmişliği vardı. Bu geziyi FETÖ organize etti. Biz bu davanın siyasi bir motivasyonu olduğunu ve FETÖ’cüler tarafından etki altına alındığına inanıyoruz. Sözde sahte kanıtlar ve FETÖ ithamları burada kanıt ya da iddianame olarak kabul edilemez. Problem bu.