Peki Suriyeliler ile yaşanan gerginlikler neden kaynaklanıyor, milyonlarca Suriyeliye kapısını açan Türkiye hangi politikalar ile bu gerginliklerin önüne geçebilir? İltica ve Göç Araştırmaları Merkezi (İGAM) Başkanı Metin Çorabatır, bu sorulara Türkiye'nin gündeminde hiçbir zaman bir entegrasyon programının olmadığını vurgulayarak yanıt verdi.
'HALA HUKUKİ STATÜ OLARAK GEÇİCİ KORUMA ALTINDAKİ İNSANLAR'
Türkiye'nin öteden beri geçici nitelikte bir sığınma sistemi olduğunu ifade eden Çorabatır, "Onun için Türkiye hep böyle kalıcı çözümü bir üçüncü ülkeye yerleştirmek olarak düşünmüştü bugüne kadar. Fakat 2011 yılından itibaren Suriyeliler gelip de beklentilerin ötesinde kalmaya başlayınca sorunlar çıkmaya başladı" dedi. Türkiye'de bulunan Suriyelilere hala hukuki statü olarak ‘geçici koruma altındaki insanlar' denildiğini belirten Çorabatır, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Yani hep geçici olarak baktık. Entegrasyon için çok küçük adımlar atıldı. Yeni yeni bu kavram tartışılmaya başlıyor. Kamplarda yüzde 10'u kalıyor ancak. Kamplar da bir nevi bütün dünyada uzun süre olunca o bir açık hava hapishanesine dönüşebiliyor psikolojik olarak en azından. Ama kentlere yayıldılar. Kamplar almadı, kapasitesini çok aştı kampların genel insan sayısı. Dolayısıyla bu insanlar şehirlerde yaşıyorlar.
'SOSYAL KÜLTÜREL ENTEGRASYON DA GEREKLİ'
Türkiye'nin 1951 Cenevre Sözleşmesine coğrafi kısıtlamayla taraf olduğu için hiçbir zaman Suriyelilere mülteci veya benzer geniş hakları içeren bir statü vermediğini kaydeden Çorabatır, bundan dolayı da bu insanların kendi kendilerine ayakta kalmaya çalıştığını söyledi. Çorabatır, "Bu da başka bir şekilde rekabeti doğuruyor" dedi.
Entegrasyon denilince sadece işin okulun düşünülmemesi gerektiğini ifade eden Çorabatır, sosyal, kültürel entegrasyonun da olması gerektiğini kaydetti. Çorabatır, "O insanları tabi kültürlerini muhafaza etmek koşuluyla ama Türkiye'deki yaşam biçimine, Türkiye'deki kültür ve geleneklere de uyacak şekilde eğitmek lazım, bilgi vermek lazım" diye konuştu. Çorabatır, bu konuda ise sivil toplum kuruluşları kanalıyla çok az bir çaba olduğunu ifade ederken, dilin en büyük engellerden birisi olduğunu, dil olmayınca anlaşma ve entegrasyonun zor olduğunu söyledi. Çorabatır, "Bunlar eksikleri Türkiye'nin. Bir an evvel bunları değiştirmesi gerekir" diye konuştu.
İGAM Başkanı Metin Çorabatır, Türk vatandaşları ile Suriyeliler arasındaki gerginliklerin son dönemde artmasını değerlendirirken de, "Aslında bu gerginlikler sürüyor" dedi. Çorabatır, bir yıl önce Cumhurbaşkanı'nın Suriyelilere vatandaşlık verilmesini gündeme getirdiği anda ‘vatandaşlık verilmesin' kampanyalarının yapıldığını, Fırat Kalkanı operasyonu devam ederken ‘Türk gençleri şehit olurken Suriyeliler Türk kızlarıyla flört ediyor' gibi kampanyalar yürütüldüğünü hatırlattı. Bayram süresince memleketlerine gidip gelen Suriyeliler ile ilgili de ‘savaş varsa bu insanlar niye gidiyor, savaş yoksa niye bize mülteciler' diye değerlendirmeler yapıldığını kaydeden Çorabatır, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Analiz etmeden, kim nereye niçin gidiyor, bunlara bakmadan böyle genellemeler yaparak insanlar suçlanıyor. Bu yayınların bana sorarsan bu gerginliklerde önemli bir payı var. Tabi tek başına yayınlar değil, karşılıklı olarak bir etkileşim içerisinde, yaşadıkları zor durumlar, bazen ucuz emeği almak için yapılan rekabet, kültürel karşılaşmalar, İstanbul'da bir plajda bir fotoğraf çekilmiş, olay büyüyor, büyütülüyor, provokasyonlar var, bunu Türk vatandaşları da yapabilir. Geçen bir haber okudum, yine bir gerginlik olmuş, polis gelmiş Suriyeliler yerine Türk vatandaşlarını tutuklamış, gözaltına almış diye. Doğal yani bu olayda eğer polis onları suçlu görüyorsa onları alır, bu insanlar uluslararası hukukun, Türkiye'nin hukukunun teminatı altındalar. Bu kampanyalar maalesef sürüyor.
Bunun içerisinde politik niyetler de var, iyi niyetli ama bilinçsiz karşı çıkışlar da var. Ne kadar arttı bilmiyorum. Tabi şimdi büyükşehirlerde yaşanmaya başlanınca daha görünür oldular. İstanbul neredeyse son bir yıl belki bir yıldan daha az bir zaman içinde en büyük mülteci nüfusunu barındıran şehir haline geldi. Daha önce bölge şehirleriydi. Şimdi Bursa büyüyor, Mersin, Adana'da çok büyük. Nerede iş imkanı var, nerede çalıma imkanı var insanlar haliyle oraya göçüyorlar. Her düzeyde günlük yaşamın, kiracı ev sahibi ilişkisinden tutun, borç ödeyememeden iş hayatındaki anlaşmazlıklara kadar, sosyal, kültürel, karşı cinse tavırlar, bütün bunlar gerginlikleri artıyor. Türk vatandaşlarının da yapabileceği doğru olmayan bir davranış, kabahat niteliğindeki bir davranış Suriyeliler tarafından yapılırsa o birden bire daha büyük şekilde alevlendirilmeye çalışılıyor. Dolayısıyla provokasyonların büyük etkisi var."
'KAPSAMLI BİR GÖÇ VE ENTEGRASYON STRATEJİSİ BELİRLEMEK LAZIM'
Bu gerginliklerin temelinde de ‘entegrasyon sorununun' yattığını vurgulayan Çorabatır, Suriyelilerin Türkiye'ye gelmeye başlamalarının üzerinden 6 yıl geçtiğini, bunu rağmen Türkçe bilme oranının, okullaşma oranının çok küçük olduğunu kaydetti. Çorabatır, "Şimdi Türk okullarına yazdırılıyor ama hocalar yetersiz kalıyorlar, çünkü Arapça bilmiyorlar, hiç Türkçe bilmeyen genç bir nesle o müfredatı öğretmek zorunda, olmuyor. Çok daha kapsamlı bir göç ve entegrasyon stratejisi belirlemek lazım" dedi. Bu stratejiyi belirlemek için bu yılın başından itibaren ilgili kurumların temsilcileri ile birlikte iki toplantı yapıldığını ifade eden Çorabatır, ama bürokraside gerçekleşen değişimler nedeniyle bu toplantıların nasıl devam edeceğinin de şu an belirsiz olduğunu kaydetti.
Peki Türkiye, bu konudaki politikasını Suriyelilerin kalıcı olduğunu kabul ederek mi belirlemeli? Bazı akademisyenlerin Suriyelilerin artık Türkiye'den gitmeyecekleri yönünde değerlendirmeler yaptığına işaret eden Çorabatır, "Bana göre nihai kararı onlar verecek. Onlar adına kalıcılar, gidiciler demek olmaz" dedi. Geçmişteki mülteci krizleriyle bugünkü durumu karşılaştırmak da gerektiğini de kaydeden Çorabatır, dünya tarihinde genelde mülteci yapan koşulların kalması halinde büyük bir kısmının döndüğünü söyledi. Çorabatır, gençlerin ülkedeki kalış sürelerinin uzaması ve o topluma entegre olmaları halinde onların dönüş eğilimlerinin daha düşük olduğunu vurgulayarak şöyle konuştu:
"Ama Türkiye'de baktığımız zaman bir gerçek var. Türkiye'deki Suriyelilerin büyük bir kısmı her şeyden önce tarımsal kesimden gelen insanlar. Onlar toprağa bağlılar. Toprakları, tarlaları, arsalarına olan bağlılık kuvvetli. Bu bayramdaki gidişleri de ben ona biraz bağlıyorum. Çünkü belli bölgelere, ateşkesin olduğu bölgelere veya Fırat Kalkanı ile IŞİD'ten arındırılan bölgelere gittiler. Önce bir öncü insanlar gidiyor, bakıyor, eğer güvenli ise kardeşini, amcasını çağırıyor. Belki bu ilk sınamalarla karşı karşıyayız. Eğer Suriye'de Rusya'nın dediği gibi artık iç savaş sona erdiyse, tabi hemen etkilerini görmeyebiliriz ama peyderpey insanlar güven hissetmeye başladıkça dönebilirler. Büyük bir yatırım gerekiyor. Ulaslararası toplumun o yılan ülkeyi yeniden ayağa kaldırmak için. Orada o yatırımlar başlarsa, şu anda bunlardan daha uzak bir noktadayız ama her an da başlayabilir, o zaman insanlar kendi hayatını yeniden kurmak için, önemli bir miktar insan dönecektir."
'TOPLUMA ENTEGRE EDELİM, DÖNERLERSE DE EMEKLER ZAYİ OLMAZ'
Metin Çorabatır, sadece Suriyeliler için değil tüm sığınmacılar için Türkiye'nin kalıcı tüm ihtiyaçlara cevap verecek şekilde bir mülteci hukuku oluşturması gerektiğini söyledi. Çorabatır, "51 Cenevre Sözleşmesi'nde öngörülen statüyü vermemiz lazım. O statüyle birlikte temel haklarını tanımamız lazım. Bu haklar sadece mülteci hukuku açısından değil uluslararası diğer belgeler açısından da Türkiye'nin imzacısı olduğu herkese verilmesi gereken haklar. Kalıcı olacaklarmış gibi onların haklarını vermek lazım ki, onları da bir an evvel Türk ekonomisine, Türk toplumuna entegre edelim. Döneceklerse günün birinde bütün bu emekler hiçbir şekilde zayi olmayacaktır. Ülkelerine gittikleri zaman o ülkedeki kalkınmayı, inşayı sağlayacaktır" diye konuştu.
'BİRAZ KABUL EDİLME, BİRAZ KUCAKLAMA MİSLİ İLE KARŞILIK GÖRÜYOR'
İnsanların çok çaresiz ve ümitsiz olduğunu vurgulayan Çorabatır, İGAM olarak Iraklı, Suriyeli ve Türkiyeli 60 genci bir araya getirerek oluşturdukları ‘Bizim Koro' projesini hatırlattı ve ekledi: "Bizim Koro projesine gelen gençler o kadar kendilerini yepyeni farklı bir dünyada buldular ki. Benzer farklı STK'ların programlarında da öyle. Biraz kabul edilme, biraz içselleştirme, biraz onları kucaklamanın en ufak bir işareti misli ile karşılık görüyor."