Türkiye'nin son dönemde AB ülkeleri ile yaşadığı gerginlikler sonrası hükümetten gelen açıklamalar, Türkiye'nin AB'ye karşı sığınmacı kozunu kullanabileceği yorumlarına yol açıyor. Geçtiğimiz ay Türk bakanların referandum kampanyası yapmalarına izin verilmemesinin ardından Almanya ve Hollanda ile yaşanan diplomatik kriz sonrası da Türkiye ile AB arasındaki sığınmacı anlaşması tekrar gündeme gelmiş, Türk bakanlar Türkiye ile AB arasındaki sığınmacı anlaşmasının gözden geçirilebileceği açıklamalarını yapmıştı.
Türkiye ile AB arasında 18 Mart 2016'da imzalanan sığınmacı anlaşması öncesi günde yaklaşık 2500 sığınmacı deniz yoluyla Türkiye'den Yunanistan'a geçiyordu. Sığınmacı geçişi sayısı, anlaşmanın ardından günde 100'ün altına kadar düştüğü belirtiliyor. Sığınmacıların Avrupa'ya yasadışı yollarla geçmek istemesinin altında temel olarak, Avrupa ülkelerine ulaşabildiklerinde yasal iltica prosedürünün daha hızlı işlemesi yatıyor. Türkiye'ye ulaşan her sığınmacı Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği üzerinden 3. ülkelere iltica başvurusunda bulunabiliyor ancak bu sürecin çok yavaş ilerlediği biliniyor. Örneğin Almanya'ya ulaşabilen her sığınmacı yasal iltica başvurusunda bulunup geçici oturma izni alabiliyor.
ALMANYA BAŞKONSOLOSLUĞU'NDA VİZE KUYRUĞU
'ALMANYA'DA ŞARTLAR DAHA İYİ, O YÜZDEN GİTMEK İSTİYORUM'
Hama'dan 3 yıl önce Türkiye'ye gelen 36 yaşındaki Esma da akrabalarının uzun süredir Almanya'da yaşadığını, kendisinin de çocuklarıyla birlikte Almanya'ya gidebilmek için vizeye başvurduğunu söylüyor. Esma, "Almanya'ya gitmek istiyorum çünkü orada şartlar daha iyi olabilir. Çocuklar burada okuyamıyor, çalışmak zorunda kalıyorlar. Orada imkanlar daha iyiymiş. Emin değiliz tabii ama şansımızı deneyeceğiz" diyor.
'HEPİMİZ BAŞKA YERLERE DAĞILDIK'
44 yaşındaki Halepli Mahir de oğullarının Almanya'da olduğunu, kendisinin de Almanya'ya gitmek istediğini anlatıyor bize. Mahir, neden Almanya'ya gitmek istediğini "Türkiye'de bize sunulan imkanlar çok daha az, o yüzden gitmek istiyorum. Avrupa'da sığınmacılara barınma, eğitim, iş imkanı tanıyorlar. Burada da iş var ama Suriyelileri çok çalıştırıp az para veriyorlar" sözleriyle anlatıyor. Mahir'in oğulları da Ege Denizi üzerinden yasadışı yollarla Yunanistan'a geçip daha sonra Almanya'ya ulaşanlardan. Ailesinin bir bölümü ise Halep'te kalan Mahir, "Hepimiz başka yerlere dağıldık. Zaman bizi tekrar bir araya getirir mi, göreceğiz inşallah" diyor.
19 yaşındaki Sibe ise 2015'te Türkiye'ye geldiğini, eşinin kaçak yollarla önce Bulgaristan'a, oradan Almanya'ya gittiğini, şimdi aile birleşimi vizesi alabilirse Almanya'da tekrar bir araya gelebileceklerini anlatıyor.
66 yaşındaki Halepli Ömer ise yeğeninin vize başvurusu için Şanlıurfa'dan İstanbul'a geldiklerini söylüyor. "2013'ten beri Türkiye'deyim, 20 Temmuz 2013'te Harran'a geldim. Savaştan önce inşaatlarda çalışıyordum, zaten artık çalışamam, bize iş yok. Bakkalın önünden geçemiyorum, 3 bin lira borç birikti" diyen Ömer, "Almanya'ya ben de gitsem iyi olur ama bu saatten sonra zor iş, pasaportum bile yok. Kaçak yollara girmem. Suriye'ye dönmek isterim, vatan kıymetlidir ama Halep harap oldu, nereye döneceğiz?" diye konuşuyor.
'SURİYE'DEN ÇIKACAĞIMI HİÇ DÜŞÜNMEZDİM'
Alman Başkonsolosluğu'nun önünden ayrıldıktan sonra Suriye'nin kuzeyindeki Kamışlı kentinden İstanbul'a gelen ve Küçükçekmece'de yaşayan 37 yaşındaki Meyada'nın evine konuk oluyoruz. Meyada, 2014 yılı başında Türkiye'ye geldiklerini belirtiyor. "Suriye'den çıkacağımı hiç düşünmezdim. Ama IŞİD kardeşimi diri diri yaktı, 23 yaşındaydı. Bu olay olduktan sonra kaçtık" diyor.
Meyada'nın eşinin ailesi Türkiye vatandaşı, ancak eşinin Türkiye vatandaşı olabilmesi için DNA testi talep edildiğini, bu testi de pahalı olduğu için yaptıramadıklarını belirtiyor. Suriye'de ilkokul öğretmeni olduğunu, Türkiye'ye ilk geldiğinde bir kursta öğretmenlik yaptığını anlatıyor Meyada, fakat daha sonra öğretmen olduğunu kanıtlayan belge talep edildiği için mesleğini yapamadığını söylüyor. "Kocam inşaatta çalışıyordu, inşaattan düştüğü için bir süredir çalışamıyor. Kızım da evlenince geçim kaynağımız kalmadı. Aileden, etraftan gelen yardımlarla yaşıyoruz" diyor.
'ÇOCUKLARIM BURAYA ALIŞTI, GERİ DÖNMEYİZ'
Meyada'nın bir kardeşi Kanada'da, birisi ise Almanya'da yaşıyor. "Aslında ben de isterim oralara gitmeyi en çok çocuklarım için istiyordum. Ama çocuklar burada okula gidiyor, buraya çok alıştılar, gitmek istemiyorlar. Barış olsa ben yine dönmek isterim Suriye'ye. Vatan her şeyden daha önemli. Ama çocuklar buraya alıştı, büyük ihtimalle geri dönmeyiz" diyor Meyada. Çocuklarından biri evli, okul çağındaki ikisi ise mahalledeki ilkokula gidiyorlar, 16 yaşındaki oğlu ise okula gitmiyor, iş arıyor.
Meyada, ailesinden biri PYD için savaşırken olmak üzere, 21 kişinin savaşta yaşamını yitirdiğini anlatıyor. "PYD çocukları askere götürmek istedi. Oradan kaçmamızda o da etkili oldu. İnsan vatanı için her şeyi yapar ama zorla olmaz bu" diyor.
'BİZ BURAYA TURİST OLARAK GELMEDİK Kİ'
Meyada, mahalledeki hayatından, komşularıyla ilişkilerinden memnun, ev sahibinin de iyi bir insan olduğunu söylüyor, ancak hastanede, resmi dairelerde Türkçe bilmedikleri için ihmal edildiklerini düşünüyor. Şu anda Türkçe kursuna devam ediyor. Sosyal yardımların ise yetersiz olduğunu belirtiyor: "Yardım görevlileri eve geliyor, ev döşeliyse, buzdolabı doluysa sen aç değilsin deyip gidiyorlar. Suriyeliler'den zaten tok olan yok. Biz buraya turist olarak gelmedik ki, savaştan kaçtık geldik."
Meyada, Cumhurbaşkanı Erdoğan'a Türkiye'nin kapılarını kendilerine açtığı için minnettar olduğunu da söylüyor: "Erdoğan'ı seviyoruz bize kapısını açtığı için, ona minnettarız. Erdoğan'ı zorlayan şartlar var, bunu biliyoruz. Halkı ona kızıyor Suriyelileri niye aldın diye. Bize de 'Size her şey veriliyor' diyorlar. Gelsinler de bize ne verildiğini görsünler."
'AVRUPA BİZİ İSTEMİYOR'
Küçükçekmece'de Meyada'nın evinden ayrılıp Balat'a gidiyoruz. Balat'ta önce Derviş Baba Kahvehanesi olarak bilinen Derviş Baba Sosyal Dayanışma ve Yardımlaşma Derneği'ne gidiyoruz. Burada Türkçe derslerine gelen Suriyeli sığınmacılarla konuşuyoruz.
İstanbul'a bir yıl önce Halep'ten geldiğini söyleyen 24 yaşındaki Fatma, Balat semtinde 6 ve 9 yaşlarındaki iki çocuğuyla birlikte yaşıyor. Fatma, Türkçe öğrenmek konusunda son derece azimli. İstanbul'da bulunduğu süreyi oldukça verimli geçiriyor; her gün Derviş Baba Kahvehanesi'nde gönüllü görev yapan hocalarından Türkçe dersi alıyor.
İstanbul'da yaşamaktan mutlu olduğunu ve Avrupa'ya gitmek gibi gayesinin olmadığını ifade eden Fatma şöyle diyor: "Avrupa bizi istemiyor, İslam'dan da korkuyor. İstanbul'da yaşamak güzel. Bir sürü camii var."
'HALEP'İ ÇOK ÖZLÜYORUZ'
Balat sokaklarında yürürken karşımızı üç genç kız çıkıyor; üçü de Suriyeli. İsimleri Semra, Nur ve Fatma.
17 yaşındaki Semra ile kendisinden bir yaş küçük Nur kardeşler. Ailede para kazanacak bir erkek olmadığı için temizliğe gitmek zorunda olduklarını söylüyor. Üstelik geçim derdinden daha çok onları üzen bir şey var. Bir kız kardeşlerinin bir yıldır kayıp olması: "Araştırdık, her yere baktık, sorduk soruşturduk. Nereye gider, başına ne gelmiştir bilmiyoruz."
Kızlardan bir diğeri ise Fatma. O, "Ben arkadaşlarıma göre biraz daha şanslıyım en azından benim ağabeyim ve babam da çalışıyor. Ancak yine de geçinemiyoruz o yüzden ben de temizliğe gidiyorum" diyor. Çalışmak zorunda oldukları için okula gidemediklerini ifade eden üç kız, savaş öncesi yaşadıkları Halep'i çok özlediklerini dile getiriyor.
'ŞANSLISINIZ, BU EVİMİZ GÜZEL'
Halep'ten gelen bir diğer aile ise bize evinin kapılarını açıyor.
"Şanslısınız, bu evimiz küçük ama güzel. Önceki evde rutubetten nefes alamıyorduk" diyorlar. İskender ve eşi İstanbul'da birlikte yaşıyor. Hiç çocukları yok ancak her ikisi de çocukları çok seviyor.
Çiftin evde bizim dışımızda misafirleri de vardı sohbete gittiğimizde. Şamlı bir ailenin üç çocuğu yaşları 2 ila 7 arasında. Çocukların annesi, hasta olan anneannelerini ziyarete gitmiş; İstanbul Esenyurt'taki babaları da tüm gün çocukları evde yalnız bırakmamak için bu aileye emanet etmiş.
Ancak Halepli aile çocukları bir odalı küçücük evlerinde ağırlamaktan çok mutlu. Sohbet boyunca çocukların da neşeli oyunlarına şahit oluyoruz. İskender şöyle diyor: "Biz çocukların ailesiyle Türkiye'ye geldiğimiz zaman tanışmıştık. Dost olduk, şimdi ise çocukları bize emanet ama çok mutluyuz. Keşke uzun kalsalar."
YARIN: Edirne'de Yunanistan sınırından izlenimler, Yunanistan'ın Türkiye sınırına getirip bıraktığı sığınmacılar, İstanbul'daki Afgan sığınmacılar.