Lüders, makalesinde ‘Avrupalılar ve özellikle Almanlar ilk kez, politikacılarının Washington'un ‘Esad gitmeli' pozisyonunu benimsedikleri için kendilerinin sebep olduğu kasırganın merkezinde kaldılar' sözleriyle ‘Batı'nın kör noktalarını' eleştirdi.
'BATILI ÜSLUP, ÇATIŞMANIN DOĞRU TARAFINDAYIM ALGISI OLUŞTURUYOR'
Batı medyasını ve Batılıların yürüttüğü politikaları eleştiren Lüders, Suriye'deki savaş kurbanlarının yer aldığı ve derin duygusallık içeren fotoğrafların 'Suriye ordusunu suçlu göstermek amacıyla kullanıldığını' yazdı. Alman yazar, aktörleri ‘iyi' ve ‘kötü' olarak ayıran batılı tarza da değindi ve bu üslubun Batı'da ‘çatışmanın doğru tarafındayım' algısının oluşturulmasına yol açtığını belirtti.
'AVRUPALILAR, ABD'NİN DAĞILAN GİRİŞİMSEL POLİTİKASININ PARÇALARINI TOPLAR'
Yazıda, Almanya ve Avrupa'nın politikaları konusunda, "Burada yönetim yetkilerini elinde tutan kişiler, pozisyonlarını emin bir şekilde savunmaktansa Amerika'nın görüşlerini takip etmeyi tercih ederler. ABD'nin politikaları devletlerin bölünmesi, IŞİD gibi örgütlerin güçlenmesi ve milyonlarca savaş mağdurunu bilinmeyen bir yola sürüklenmesi gibi felaketlere yol açarken göçmen krizi yaşayan Avrupalılar, ABD'nin dağılan girişimsel politikasının parçalarını toplar ve böylelikle diğerlerin iktidar hırsının bedelini kendileri öder" şeklinde sitemde bulunuldu.
'HALEP'TE CEHENNEM VARKEN MUSUL'DA ÖZGÜRLÜK SAVAŞI MI VAR?'
Yazısında Irak'taki gelişmeleri de işaret eden Lüders, "Halep'te cehennem varken Musul'da özgürlük savaşı mı var?" sorusunu yöneltti. Halep'in geri kazanılmasıyla Suriye'ye ilginin azaldığını belirten yazar, Batılı medyanın 2016'nın ekim ayından itibaren Musul'da IŞİD'e karşı yürütülen mücadeleye odaklandığına ve aynı savaş ortamının yaşandığı Musul konusunda ‘farklı tonda' yazmaya başladığına dikkat çekti.
Irak ve Suriye'deki savaşların arasındaki sıkı ilişkiye işaret eden Lüders, ‘başta ABD politikaları olmak üzere Batı'nın politikaları olmadan bu savaşların yaşanmamış olabileceğine' dikkat çekti.