Halep'te Suriye ordusu ve müttefiklerinin galibiyetiyle biten mücadeleyi "Oldukça komplike bir mesele bu" diye yorumlayan Levent, "Halep'in iç bölgelerinde 2013 ortalarında çatışmalar sıçramaya başlamıştı ama Halep'in şehir olarak ayaklandığı söylenemez. Diğer taraftan Halep içinde de çok sayıda silahlı gruplar vardı, o yüzden bölünmüş kent deniyordu Halep'e. Onlarca silahlı gruptan bahsedebiliriz, tabii ağırlıklı cihatçıların olduğunu vurgulayarak. Bir süre önce Suriye ordusu, Rusya'nın da desteğiyle Halep içindeki kontrolünde olmayan bölgeleri geri almak üzere bir operasyon başlattı. Başlayan operasyonla söz konusu bölgeler bir bir Suriye ordusunun eline geçti. Hepsinde çatışma ya da savaş söz konusu olmadı. Bu süreçte Rusya'nın, Birleşmiş Milletler'in, daha sonra Türkiye'nin de devreye girdiği bir takım anlaşmalar; koridor açılması, sivillerin tahliyesi ya da çeşitli silahlı grupların teslim olup bulundukları yeri boşaltıp başka yere çekilmeleri gibi bazı siyasi süreçler de yürüdü açıkçası" dedi.
Halep'te kurtarılmayan bölgeler olduğunu, bu kısımların genellikle kuzeydeki kırsal bölgeler olduğunu söyleyen Levent, Suriye'nin bütününe bakıldığında, toprakların kaçta kaçının kurtarıldığı hakkında net konuşulamayacağını aktardı. "Ancak şunu söyleyebiliriz" diyen Levent, "Nüfusun çok büyük kısmı şehirlerde yaşıyor. Daha doğrusu Suriye ordusunun kontrolünde olan şehirlerde yaşıyor. Ki 17 milyondan biraz daha fazla insan var şu anda Suriye'de. Diğer yandan sanayi tesisleri ve benzer yapılar da şehir merkezlerine taşınmış durumda" ifadelerini kullandı. Şu anda Suriye devletinin nüfusunu tam anlamıyla koruma altına alabildiğini söylemenin zor olduğunu belirten Hediye Levent, "Suriye içinde durum oldukça değişti. Biraz erken bunun için ama Suriye'de savaşın bittiği yorumlarını yapanlar da var artık. Şehir merkezlerinde süren savaşlar çok önemliydi. Suriye'de iki büyük ve güçlü grup var. Biri Nusra Cephesi, biri de IŞİD. Bu örgütlerin şehir dışına çıkarılması önemliydi. Şu anda Rakka ve İdlib dışında, ki buralarda da sanırsam 600 bin civarında sivil var hala, durum böyle" diye konuştu.
‘SURİYE'DE VEKALET SAVAŞI DEVAM EDİYOR'
"Yıkılan meskenlerin, fabrikaların yeniden inşa edilmesi, yeniden ülkenin toparlanması aşamasına girilmesi bekleniyor. Tabii ekstra bir durum söz konusu olmazsa. Çünkü Suriye için vekalet savaşı devam ediyor" diyen Levent, "Bu da her türlü ihtimali güçlendiriyor açıkçası" yorumunu yaptı.
‘HALEP'TE BİR KATLİAM YOK'
Enver Aysever, özellikle Türkiye'deki cihatçı yanlılarının 'Suriye ordusunun Halep'te katliam yaptığı' şeklindeki iddialarını sordu. "Açıkçası Halep içinde bir katliam yok. Ancak şunu belirtmek lazım, her savaşta istisnasız sivil ölümü olur" diye söze başlayan Hediye Levent, "Halep için bir katliam söz konusu değil. Halep'te cihatçılar da dahil olmak üzere silahlı grupları destekleyen insanlar var ancak bunlar için zaten koridor oluşturulması gibi tahliye planları yapılıyor. Aynı zamanda görüntüler geliyor Halep'ten, benim de yıllardır dost olduğum insanlar var orada. Halep'te halk oldukça rahatlamış durumda. Çünkü şehir bölünmüş durumdaydı. Sürekli saldırılar söz konusuydu. Yani Halep'te bir katliam olduğunu söyleyemeyiz" dedi.
Hediye Levent, "Diğer taraftan şöyle bir durum da söz konusu" diyerek çok önemli ayrıntılar verdi: "Halep operasyonunu yürüten askerlerin mezhebine baktığınız zaman, büyük çoğunluğunun Sünni olduğunu görürsünüz. Zaten Suriye ordusunun da büyük çoğunluğu Sünni aslında, genel kabulün aksine. Sünni askerlerin iddia edildiği gibi, gidip de Halep'te mezhebinden dolayı Sünnileri katletmesi şeklindeki iddia çok akıl alır bir iddia değil. Genelkurmay başkanı, artık adını herkesin bildiği Dışişleri Bakanı Velid Muallim Sünni mesela, kabinede türbanlı bakan da var. İnsanlar genelde bir mezhepsel bölünmeden bahsediyor ama Suriye ordusu bölünmedi. Bu gerçek olsaydı zaten bu yönetim hiçbir şekilde tutunamazdı."
‘MADEM MEZHEP SAVAŞI VAR, HALEPLİ SÜNNİLER NEDEN ALEVİ LAZKİYE'YE SIĞINDI?'
Ülkede bir mezhep savaşı varsa, Alevi ve Sünni askerler nasıl bir arada savaş veriyor?" diye soran Hediye Levent, "Şimdi herkes Lübnanlaşma falan diyor ama gidilmeyen coğrafyalarla ilgili yorum yapmak kolay geliyor. Suriye'de mahalleler de bölünmüş değil. Hala aynı okullarda öğretmenlik yapıyorlar bütün din ve mezheplerden insanlar. Mesela Sünniler Halep kırsalından Lazkiye içlerine ve çevresine kaçtı. Lazkiye'ninn nüfusu iki katına çıktı. Ki Lazkiye Alevi kenti olarak bilinir. Madem mezhep savaşı var ülkede, neden Lazkiye'ye sığındı Sünniler" dedi.
‘ÇOĞU İNSAN DEVLETİNİN YANINDA DURUYOR'
"2011 öncesinde Suriyeliler'in yönetime dair çok ciddi tepkileri vardı ancak savaşla birlikte Irak'taki senaryonun tekrarlanacağına dair bir korku oluştu halkta" diyen Hediye Levent, "ABD Irak'ı işgal ettiği zaman 1,5 milyon Iraklı Suriye'ye kaçtı. Dolayısıyla Suriye halkı Irak halkının hikayesini biliyor. Bölünme gibi bir korkuları vardı. Dolayısıyla devletin yanında duruyor çoğu insan. Suriye'ye gittiğinizde cihatçılara her din ve mezhepten, her kesimden insanın tepki gösterdiğini görebilirsiniz. Devletin yanında durmak gibi bir tavır almış durumdalar. Bu da rejimi güçlendiren bir şey ama çatışmalar biraz sakinleştikten sonra halkın ciddi bir reform beklentisi söz konusu olacak gibi. Suriye içinde dışında olduğundan farklı bir süreç işleyecek" şeklinde konuştu.
Aysever'in cihatçıların Suriye'de yenilmeleriyle Türkiye için her geçen gün daha büyük bir tehdit haline geldiğinden bahsetmesine yanıt olarak "Söylediğin çok doğru" diyen Hediye Levent, bu konuda şunları söyledi:
"Bu cihatçılar nasıl birden bire ortaya çıktı? Suriye'deki süreçle Türkiye'deki sürece baktığımız zaman paralellikler görürüz. Suriye'de devlet laikti ama okullarda laiklik devam ediyor muydu-etmiyor muydu, buna pek bakan yoktu. İkincisi laik, aydın kesime baskılar çok fazlaydı. Bu da gericilerin elini çok rahatlattı yayılmaları açısından. Bir de Suriye yönetiminin çeşitli gruplara katılarak diğer ülkelere cihat için gidenlere göz yumması… Şimdi Türkiye'ye bakıyoruz, 2011'in başından beri yüzlerce, ki bence binlerce insan Suriye'ye savaşmaya geldi. Hayatını kaybedenler oldu ama hala hayatta olanlar Türkiye'ye geri dönecekler, hem de böyle bir savaş tecrübesinden sonra. Diğer ülkelerden gelenlerin önemli bir kısmı geçiş güzergahı olarak Türkiye'yi kullandı. Bu dönemde de zaten Türkiye içinde çeşitli bağlantılarını kurmuş oldular, kendi çevrelerini edinmiş oldular. Zaten Türkiye'de küçük küçük de olsa böyle cihatçı yapılar vardı. Haliyle bunlar arasında bir etkileşim de söz konusu oldu. Bir diğeri, Türkiye için '90'larda Hizbullah vardı ama devlet onu yok etti' yorumları yapılır ama 90'larda Türkiye'nin etrafındaki bütün devletlerde devlet otoritesi söz konusuydu. Şu an öyle değil. Şu an cihatçıları kontrol edebilecek herhangi bir güç yok. Bu da cihatçı örgütleri hızla büyütüyor.
Bu konuda bir sürü sebep sayabiliriz ama bana kalırsa en önemlisi şu… Hala Türkiye'nin ısrarla bu tehlikeyi görmek istemiyor olması. Hala El Nusra'ya çok normal bir siyasi yapıymış gibi bahsediyorlar. El Nusra, El Kaide'nin uzantısıdır. İdlib'ten Türkiye'ye doğru belli bir bölgede bir tür cihatçı kuşağı oluşmak üzere. Böyle bir tehlike var."
‘TÜRKİYE SURİYE POLİTİKASINI ZATEN DEĞİŞTİRMEK ZORUNDA'
"Türkiye'nin Suriye konusunda farklı yollar izleyeceği tartışılıyor. Böyle bir değişim söz konusu olacak mı" sorusuna da yanıt veren Hediye Levent, "Açıkçası ben böyle bir gelişmenin söz konusu olabileceğini düşünmüyorum. Türkiye ile Suriye arasında diğer ülkeler aracılığıyla bir takım görüşmeler yapılmış-yapılıyor olabilir. Ama şu aşamada Türkiye ve Suriye'nin karşılıklı oturup, baş başa iki ülke arasındaki hesabı masaya yatıracak düzeyde olduklarını düşünmüyorum. Evet, Türkiye Suriye politikasını değiştirmek zorunda. Buna dair sinyaller geliyor bir süredir. Ama bundan yola çıkarak şöyle olacak böyle olacak gibi kesin yargılara varamayız.