"Polis aileleri, er veya subay asker aileleri elleri yüreklerinde geziyor. Polis ya da asker şehit vermediğimiz gün geçmiyor. Ateş hepimizi yakıyor ama en çok düştüğü yürekleri yakıyor.
Dün İstanbul'da Beleştepe ve Maçka Parkı yakınlarında barbarca patlatılan iki bombanın da asıl hedefi polislerimizdi.
Sayıları 41'yi bulan şehitlerimize Allah'tan rahmet, yaralılara acil şifalar diliyorum.
Dün on binlerin olay yerine gelerek terörü protestosu, "Şehitler ölmez" diye haykırmaları muhteşemdi, bu ruh lazımdır…
Fakat başka boyutlarını da düşünmeliyiz.
Sol terör örgütleri marjinalize oldu, PKK ise 12 Eylül askeri rejiminin zulümlerine duyulan tepkilerle güçlendi.
‘ÇÖZÜM SÜRECİ'Nİ HÜKÜMET İYİ YÖNETEMEDİ, PKK BUNDAN YARARLANDI'
1984 Ağustos'unda Eruh ve Şemdinli baskınlarından beri Türkiye otuz yıldır PKK terörüyle uğraşıyor.
"Çözüm süreci"ni hükümet iyi yönetemedi, PKK bundan yararlandı…
Özellikle Suriye'deki gelişmeler "Türkiye'yi Suriyeleştirme" hayallerini körükledi…
7 Haziran 2015 seçimlerinin ardından PKK "devrimci halk savaşı" ilan ederek "çözüm süreci"ni bozdu. Hükümet haklı olarak 25 Temmuz'da operasyon başlattı. Bir buçuk yıldır operasyonlar devam ediyor ama terör de devam ediyor.
Eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ terörle mücadele konusundaki kitap ve konuşmalarında "asimetrik savaş" terimini özellikle vurguluyor.
Türkiye'nin güçlü bir ordusu, iyi bir emniyet teşkilatı vardır, şehitler veriyorlar.
Fakat kim teröristtir, nerede ne yapacak, belirsiz.
Elbette pek çok terör eylemi istihbar edilip önlendi ama önlenemeyenler ölümler ve yıkımlar için yetiyor!
En önemlisi can kayıplarıdır fakat "güvenlik riski artan ülke" görüntüsü ekonomiye de zarar veriyor. Halbuki ekonomi "milli güç" dediğimiz milli kudretin çok önemli bir unsurudur.
IŞİD ve diğer cihadist terör örgütleri Oliver Roy'un belirttiği gibi "nihilist"tir, kim olursa olsun katliam yapıyorlar.
PKK ise öncelikle asker ve polise saldırarak "siyasi" bir amaç güdüyor, "silahlı siyasi örgüt" olarak tanınmasını sağlamaya çalışıyor.
PKK'nın "terör örgütü" olduğu gerçeğini resmi hükümetlerden öteye Batı kamuoyu önderlerine, akademik ve sivil çevrelere kabul ettirmek için Türkiye'nin "terör saldırısına uğrayan demokratik hukuk devleti" görüntüsünü güçlendirmek, artan eleştirileri gidermek gerekir.
"Batı bize düşman… Yedi düvele karşı mücadele…" gibi söylemler evet coşku verir. Fakat bütün Batı'yı PKK yanında gösteren bu söylemin siyasi etkilerine ve PKK'nın, en azından siyaset olarak bunu nasıl istismar edeceğini bir düşünmek gerekir.
Saygın tarihçi Şükrü Hanioğlu da Batı'yla aramızdaki siyasi sorunları yapısal bir değerler çatışmasıymış gibi gösteren "Anti Batıcı söylemin siyasi mahfillerde gördüğü rağbet fayda yerine zarar getirir" diye yazdı, uyardı. (Sabah, 11 Aralık)
Batı'da yükselen Türkiye karşıtı ve İslamofobik aşırı sağ akımlar oradaki sosyal demokratları, liberalleri, yeşilleri, entelektüelleri, ana akım medyayı tedirgin ediyor.
Türkiye demokrasi kalitesini yükselterek o çevrelerle iyi ilişkiler kurabilmeli, desteklerini alabilmelidir. Son dört-beş yıla kadar yapıyorduk bunu.
Bugün, maalesef son anayasa teklifi demokrasi kalitemizi yükseltme ümidini vermiyor.
Terör, Türkiye'nin haritasına da düşmandır. Bütün yönleriyle düşünmek, Türkiye devletinin içeride ve dışarıda "dostlarını arttırma"nın yollarını bulmak zorundayız."