Peki Erdoğan, sınır ötesi operasyonlar sürerken niye böylesine çıkışlar yapıyor? Abant İzzet Baysal Üniversitesi öğretim görevlisi ve siyaset bilimi uzmanı Fatih Yaşlı ile konuştuk.
'OSMANLI'NIN DİRİLTİLECEĞİ ALGISI YARATILMAK İSTENİYOR'
Fatih Yaşlı’ya göre, Türkiye’nin Lozan Anlaşması ile Misak-ı Milli sınırlarını gündeme getirmesinin gündelik siyasete dayalı nedenleri kadar tarihsel nedenleri de var. 15 Temmuz darbe girişim sonrası yaşananları anımsatan Yaşlı, bu söylemin başkanlık ajandasıyla ilgisine dikkat çekti: “Başkanlık, Türkiye’de başka referanslarla tartışılıyor. Güçlü lider, güçlü ülke, emperyal birtakım hevesler. Bu aynı zamanda şanlı bir mazi ve o mazinin tekrardan diriltilebileceği algısıyla yeniden yaratılmak isteniyor. Bir takım Yeni Osmanlıcılık diyebiliriz.”
İktidardaki ‘Yeni Osmanlıcı’ bakışın, dış politikada ise doğrudan Ortadoğu’daki gelişmelerle bağlı gündeme geldiğini anımsatan Yaşlı, “Önce Suriye, Emevi Camii’nde namaz kılınması arzusundan tutun daha sonra Cerablus operasyonunun düzenlenmesine kadar, sonrasında da Irak’taki gelişmelerden hareketle Musul üzerinde hak iddialarına kadar gelen bir süreç yaşadık. Bunlar güncel gelişmeler. İç ve dış politikaların iç içe geçmişliği diyebiliriz” izahını getirdi.
'YENİ REJİM KENDİSİNİ 1923’ÜN ANTİTEZİ GÖRÜYOR'
"Her rejim inşasında olduğu gibi iktidarın kendi resmi tarihini yazmak istemesiyle karşı karşıyayız. Bu yeni rejim kendisinin 1923’ün antitezi görüyor ve Cumhuriyet ile hesaplaşma içerisinde. Onun için 1923’ün tezlerine de karşı tezler üretiyor. O karşı tezler, aslında Türk sağının son 40-50 yıldır yazdığı tezler. Abdülhamit’in ulu hakan olduğu. 30 yıl boyunca hiç toprak kaybetmediği, ittihatçıların Masonlarla işbirliği yapıp ülkeyi yıktıkları, Mustafa Kemal’in İngilizlerin adamı olduğu, Vahdettin’in aslında Türkiye’yi kurtarması için Samsun’a yolladığı, daha sonrasında Mustafa Kemal’in İngilizlerle anlaşarak Türkiye Cumhuriyeti’ni kurduğu gibi görüşler var."
'İSLAMCILARIN LOZAN’LA KAPANMAYAN DEFTERİ’
“1922 sonlarına doğru Lozan anlaşması için Batılı devletler, Türkiye’ye bir teklif getirdiklerinde, başta İngiltere olmak üzere, İstanbul hükümetinden temsilciler ve Ankara hükümetinden de temsilciler çağırıyor. Tam tarihi 28 Ekim 1922. İki gün sonra, 30 Ekim 1922’de TBMM’de saltanatın kaldırılmasıyla, yani İstanbul’daki rejimin tasfiye edilmesiyle ilgili bir görüşme yapılıyor. Çünkü TBMM diyor ki, bir ülkede iki iktidar olmaz. Biz iktidarın gerçek sahibiyiz, İstanbul hükümetinin hiçbir karşılığı yoktur. Ancak bu görüşmede teklif sonuçsuz kalıyor. İki gün sonra Mustafa Kemal’in ünlü bir konuşması var. O konuşmada, ‘Siz galiba meseleleri yanlış anladınız. Eğer böyle giderse bir takım kafalar kesilecektir’ minvalinde… Ardından ‘Biz meseleyi yanlış anlamışız diyorlar’ ve 1 Kasım 1922’de Saltanat kaldırılıyor. Dolayısıyla İslamcılar Lozan’ı bir tarihsel hesaplaşmanın parçası görüyorlar. Lozanla birlikte saltanatın kaldırılması, ulus devlet paradigmasının meydana gelmesi, hemen ardından cumhuriyetin ilanı, ondan hemen sonra ise hilafetin de kaldırılması.. Bugün bakıldığında 1923’le İslamcıların kapatmadıkları o defteri yeniden açmaları, tarihsel bir hesaplaşmaları olarak okumak gerektiğini düşünüyorum.”
'NORMALDE BİR AKTÖR OLARAK ROL OYNAYABİLECEKKEN…'
“Türkiye ‘Ben buranın önemli aktörlerinden biriyim. Dolayısıyla Musul sorunu Türkiye’yi ilgilendirir. Şu başlıklar da ilgilendirir’ derse, bu anlaşılır. Ama bunu Osmanlı’nın toprağı olan bir yerdir Musul, dolayısıyla hala bizimdir dediğinizde sizi pek ciddiye almazlar. O zaman birileri de çıkar der ki, 500 yıl önce de İstanbul bizimdi. Öbürleri çıkar der ki 100 yıl önce Hatay bizimdi. Rusya, Sovyetlerin eski topraklarıyla ilgili talepler dile getirebilir. Uluslararası sistemde burası bir zamanlar bizimdi, şimdi de bizim olmalı argümanı üzerinden işleri işlemiyor.”
'HÂLÂ ŞAM RÜYASI, HÂLÂ MUSUL RÜYASI…'
“Elbette dünyanın bütün önemli aktörleri ve bölge devletleri Musul üzerinden bir diplomatik savaş içerisine girmişlerse, devlet mantığı bu diplomatik savaşın hatta fiili savaşın bir parçası olmayı getirebilir. Bunu anlayabilirdik. Ama önemli olan bu savaşı nasıl hayata geçireceğinizdir. Ben bugün Türkiye’nin ulusal çıkarlar doğrultusunda bir dış politika izlemektense, iktidarların siyasi ikballeri üzerinden bir politika izlediğini düşünüyorum. Hala Şam rüyası gören, Musul rüyası gören, Bağdat rüyası gören ve dolayısıyla gündelik hayatın gerçeklerinden, yaşanan yoksulluktan, sefaletten kopan onları düşünmek yerine bir takım hayallerle yaşayan bir insan tipolojisi yaratılmak isteniyor.”
'HİÇBİR ÜLKE KENDİNİ MEŞRULAŞTIRAN BİR ANLAŞMAYI TARTIŞMAYA AÇMAZ'
Fatih Yaşlı’ya göre bu ise “Türkiye büyümezse küçülecektir” mantığı üzerine inşa ediliyor: “Türkiye’ye adeta uzunca bir süredir giydirilmek istenen bu emperyal gömlek, bugün Lozan’ın tartışmaya açılması üzerine kurulmuş durumda. Bu da son derece yanlış. Lozan’ın tapu senedi olduğunu Erdoğan iki ay önce Lozan’ın yıldönümünde yaptığı konuşmada kendisi kabul etmişti. İki ay sonra bu sefer Lozan hezimettir noktasına geldi. Tarihte benim gördüğüm kadarıyla, kendisini uluslararası hukukta meşru kılan böyle bir anlaşmayı tartışmaya açan başka bir devlet yok.”
'EMPERYAL İDDİALARLA EMPERYALİZMİN OYUN SAHASI OLUNUR'
“Ortadoğu’da sınırları bu kadar kolay değiştirmeye çalışmak, bir takım emperyal iddialar üzerinde bulunmak, malesef sizi başka güçlerin, özellikle de emperyalizmin oyun sahası haline getirir. Aynı zamanda izlediğinizi iddia ettiğiniz denge siyaseti bir süre sonra o büyük güçlere verdiğiniz önemli tavizlerle neticelenir. Türkiye buraya doğru gidiyor. Dolayısıyla bundan vazgeçerler mi bilmiyorum. Ama bu Lozan ve Misak-ı Milli meselelerinde çok açık bir şekilde ‘Hayır bunlar tartışılabilir şeyler değildir’ demek gerekiyor. Bunu doğrudan tartışmaya açmak, Türkiye denilen ülkenin varlığını tartışmaya açmaktır. Bir ülkenin varlığı tartışmaya açılırsa, orada iyi sonuçlar çıkmayacaktır.”