AK Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Yasin Aktay, başta Avrupa olmak üzere bazı ülkelerin 15 Temmuz'da maruz kaldığı saldırıya karşı Türkiye'yi yalnız bıraktığını, bu nedenle de Türkiye olarak hayal kırıklığı yaşadıklarını söyledi.
AK Parti Sözcüsü ve Siirt Milletvekili Yasin Aktay, Türkiye'de 15 Temmuz'da yaşanan darbe girişimini, sonrasında yaşanan gelişmeleri ve gündemdeki tartışmaları Sputnik'e değerlendirdi. Aktay'ın sorularımıza verdiği yanıtlar şöyle:
Türkiye'de 15 Temmuz gecesinde yaşananları nasıl değerlendiriyorsunuz, sizce neydi?
Hiç şüphesiz bir darbe teşebbüsüydü. Gözü dönmüş bir ekibin yıllardır belki de 40 yıldır devletin içerisinde ciddi bir yatırım yapmış tam da bugün için hazırlanmış olan intihar komandolarının bir kalkışmasıydı. Bu kalkışma Türkiye'de hür iradeyi, özgürlükleri, demokrasiyi bütün müktesebatını esir almaya çalışan bir operasyondu. Başka boyutları da var bunun kuşkusuz. Dini bir kisveyle hareket eden Fethullah Gülen'in kendine adeta haşhaşi militanları gibi bağlamış olduğu bir kitleyi bugün içerisinde mobilize ederek ülkenin bütün yönetimini ele geçirmeye çalıştığı, gasp etmeye çalıştığı bir dönem. Bunun diğer darbelerden biraz farklı bir tarafı var.
‘FARKI HALK DESTEĞİNİN OLMAMASI, DAVETSİZ DARBECİLER OLMASI'
Peki diğer darbelerden farkı nedir?
Diğer darbelerden farkı şu. Diğer darbeler bir şekilde kendilerini meşrulaştırarak, yönetimi ele geçirdikten sonra halka hesap verecekleri hissini taşıyarak, onu göz önünde bulundurarak yapılırdı. O darbelerin evveliyatında genellikle toplumda bir kargaşa olur, birtakım rahatsızlıklar olur, halka kendilerini davet ettirirlerdi. Şu anda bunlar davetsiz misafir oldular, davetsiz darbeciler daha doğrusu. Bunlar bir tür davetsiz darbeciler. Bu davetsiz darbeciler aslında Türkiye'de sistemin içerisine metastaz yapmış artık bir yapı. Türkiye'de sistemin bir tür doğru dürüst kendi içerisinde olması gerektiği gibi, kendi doğası içerisinde çalışmasını engelleyen bir yapı. Metastaz da böyle bir şeydir tam tamına. Yani paralel devlet diyoruz ama metastaz aslında, ur yani. Devlet içerisinde kendine çalışan, kendi varlığıyla bünyeyi neredeyse öldürmeye giden yok etmeye doğru giden bir yapı. Bu yapı aslında kendi başına da var olamaz çünkü halksız bir yapı bu, bir halkı yok bunun. Neticede eski dönemde darbe yapan cuntalar bir şekilde dayanabilecekleri bir halk desteğini teminat altına alıyorlardı. Bu yapının halk desteği de yoktu. Fakat kendi yalanlarına kendisi inanmış, gerek hükümet hakkında gerek Cumhurbaşkanı hakkında kendi uydurduğu yalanlar ve kendi kendine inanmaya başladığı yalanları kendi yönetimi ele geçirmek için yeterli bir meşruiyet gerekçesi saymış durumdaydı. Tabii bu yapının başarma şansı bir anlamda yoktu.
Darbe girişiminin Fethullah Gülen cemaati tarafından yapıldığı açıklandı. Size göre bu girişim askerin içindeki sadece bu yapı tarafından mı gerçekleşti, yoksa başka yapılar da var mı?
Bütün darbe teşebbüslerinde genellikle darbeyi destekleme potansiyeline sahip birtakım unsurlar hemen eklemleniverirler bu yapıya. Ben bütün herkesin aynı örgüt mensubu olduğunu söylemiyorum ama darbe için ayrı bir örgütlenmenin oluşmuş olduğunu söyleyebilirim. Bu örgütlenmenin içerisinde muhtemelen şimdiye kadar cemaatle hiçbir ilişkisi olmayan insanlar da yer almış olabilir. Ama organizasyonun ana hatlarıyla FETÖ tarafından yapılmış olduğunda hiçbir şüphe yok. Yani ana kadro ve olayı yönlendirenler tamamen o. Eklenenler bir süre sonra imha edilirler yani onların geleceği olmazdı zaten yapı içerisinde. Bu darbe tam bir FETÖ darbesidir.
‘DIŞ BAĞLANTILI MI?' BÜTÜN BUNLAR DEĞERLENDİRİLİYOR'
Türkiye'de bugüne kadar yapılan darbelerlerle ilgili hep bir dış bağlantı olduğu söylenir. Sizce 15 Temmuz darbe girişiminde de bir dış bağlantı var mı? Bir bakan tarafından da dile getirilmişti ABD diye. Nasıl yorumlarsınız?
Biz tabii ki böyle bir şeyi henüz bir delilimiz olmadan yapamıyoruz. Ama bu darbeyi doğrudan desteklemek, teşvik etmek, yönlendirmek noktasında açık bir bağlantı henüz yok, belki de vardır henüz değerlendirilmektedir, açık bir delilimiz olmadan hiç kimseyi suçlamak istemeyiz. Netice de uluslararası ilişkiler ciddi bir alandır. Öyle çok kolay bu tür yorumlara, değerlendirmelere girmemek lazım. Ama bunların hepsinin bütün boyutlarıyla, detaylarıyla değerlendiriliyor olduğunu söyleyebilirim.
Ancak darbe sonrası derseniz ki birtakım ülkelerin bu darbe hakkındaki tavrı ve Türkiye'nin maruz kalmış olduğu bu saldırıya karşı Türkiye'ye yeterince destek verip vermediği konusunu soracak olursanız, onda şikayetçiyiz, ciddi bir hayal kırıklığı yaşıyoruz.
Neden?
Yaşadığımız hayal kırıklığı bize böyle bir darbe daha sıcağı sıcağına henüz suçluları tam yakalamışken, suçluları ne yapacağımızın soruluyor olması. Bu çok onur kırıcı ve Türkiye'yi kendi mücadelesinde yalnız bırakan, kendi mücadelesini zaafa uğratmaya yönelik bir şey. Küçük bir saldırıya maruz kalmadık. Az buz bir saldırı değil maruz kaldığımız. Türkiye'yi hedef alan, Türkiye'yi çökertmeye çalışan bir saldırıya maruz kalmışken daha henüz savaşın ortasındayken bizim düşmanımıza nasıl davranacağımız soruluyor olması…
‘DARBECİLERİN HAKLARI SORULUNCA ARKASINDA ONLARIN OLDUĞUNU DÜŞÜNMEYE BAŞLIYORUZ'
Özellikle AB'den yapılan insan hakları, hukuk, demokrasi uyarılarını mı kastediyorsunuz?
Evet evet. İnsan hakları diyorlar bize ama mağdurların da insan hakları var. Darbe yapmak isteyenler Allah muhafaza başardıkları zaman ne insan hakkı kalır ne hayvan hakkı kalır. Bunların doğrudan doğruya bütün hayatları tamamen söndürme gibi bir misyonları var. Bunlara karşı önce bir tedbir alınmış değil bir defa. Önce bize bunlara karşı bir tedbir alınıp alınmadığını bir sormaları lazım, sormalarını bekliyoruz. Bu tedbiri alıp almadığımızı sormadan bunların haklarını hukukunu bize sordukları zaman, bunların arkasında onların olduğunu falan düşünmeye başlıyoruz. Bu konuda belki bu tür tavırlarının, bu tür hassasiyetlerinin ucunun nereye dayandığını galiba bilmiyorlar. Ama biz çok iyi görüyoruz ve çok iyi biliyoruz. Bu açıkça Türkiye'ye karşı darbe yapan insanların desteklenmesi anlamına geliyor. Biz bunları kusura bakmayın ama böyle basit bir yoldan geçerken bize omuz atmış insanlar olarak değerlendiremeyiz. Elbette ki bunlara en ağır, kanunumuzun öngördüğü en ağır cezayı vermek durumundayız ki bir daha kimse böyle şeylere tevessül etmesin. Kendilerine baksınlar ya. Fransa, Belçika orada da terör saldırıları oluyor. Terör saldırılarından sonra bir olağanüstü hal oluşmaya başladı ve Müslümanlara karşı nefret suçları had safhaya ulaşmaya başladı. Bizde dönüp tabi ki deriz ama biz hiçbir zaman Fransa'nın maruz kaldığı terör saldırısından dolayı buna karşı alması gereken tedbir konusunda asla sorgulamadık. Onun hakkıdır elbette ki böyle bir terör saldırısına maruz kalmaması için her çeşit tedbiri alma hakkına sahip elbette ki insan hakkı ihlal etme hakkına sahip değildir. Ama bunu sorgulamanın zamanı değildir hele bir cenazesini kaldırsın denir insanlara.
Türkiye'de şu anda bir cenaze var ortada, 208 şehidimiz var, 2 bin 500'e yakın yaralımız var. Biz yaralılarımızla uğraşıyoruz, biz 208 şehidimizin cenazesi ile uğraşıyoruz, daha doğru dürüst taziye almadık. Daha ölenler, vefat etmiş olanların taziyesini bile almadık. Parlamento bombalandı Türkiye'de. Parlamentoyu bombalamış canileri bu kadar korumaya düşkün olan bir AB'nin bu insan hakları düşkünlüğünü çok tuhaf karşılıyoruz. Bu tuhaflığı bu hassasiyeti doğrusu biz biraz da Mısır'da görmek isteriz. Mısır'da esas yapılan darbe sonrası 50 bin insan şu anda keyfi bir biçimde, hiçbir sorgu sual olmadan tutukludur. Üç yıldır en ağır şartlarda işkence altında üstelik tutuklu olduğu halde AB'den doğru dürüst şu ana kadar Türkiye'den beklenen hassasiyetin onda birini binde birini bile görmedik.
‘TÜRKİYE'YE NEREDE BİRİ SALDIRIYORSA AVRUPA ONA KOL KANAT GERİYOR'
Türkiye'nin biraz yalnız bırakıldığını mı düşünüyorsunuz bu anlamda?
Evet. Türkiye gerçekten bu konuda yalnız bırakılıyor ama bu yalnız bırakılmanın arkasında sergilenen hassasiyetin adresine baktığınız zaman neredeyse Türkiye'nin düşmanları Avrupa'nın dostları haline geliyor. Nerede bir Türkiye düşmanı varsa, Türkiye'ye nerede biri saldırıyorsa Avrupa ona kol kanat geriyor. Ama nerede de Türkiye'nin dost bildiği insan, Türkiye'nin maruz kaldığı saldırılarda Avrupa'dan en ufak bir destek almıyoruz ve bu bizi üzüyor açıkçası.
Şu an itibariyle bir darbe tehlikesi Türkiye için tamamen bitmiştir diyebiliyor musunuz?
Bu ekibin bir daha toparlanması ve darbe yapma ihtimali yok. Çünkü bunlar bütün imkanlarını seferber edip, bütün elemanlarıyla sahaya girdiler ve kendilerini ele verdiler, deşifre oldular. Deşifre olmuş olmaları bizim işimizi kolaylaştırıyor.
‘ŞU ANDA CADI AVINA ZAMANIMIZ DA LÜKSÜMÜZ DE YOK'
Biz cadı avına ihtiyaç duymayacak kadar bütün cadılar ortada şu anda. Cadı avında biliyorsunuz evhamlarla birtakım insanların suçlanması var. Bizim hiç evham yapmamıza gerek yok. Bize doğrudan silah doğrultmuş olan ve demokrasimize kastetmiş olan apaçık herkesin gözü önünde bütün delilleriyle kastetmiş olan insanların sayısı zaten yeterince büyük bir sayı ve biz şimdilik onlarla uğraşıyoruz. Şu anda cadı avına zamanımız da yok, lüksümüz de yok. Çünkü bizim düzgün doğru dürüst namuslu herhangi bir vatandaşımızı kaybetme lüksümüz de yok. Bir de cadı avı kültürü Türklere ait bir kültür değil Avrupalılara ait bir kültürdür, Ortaçağ'da. Biz cadı diye bir kavrama inanmayız zaten. Cadı yoktur bizim kültürümüzde. Bizim kültürümüzde herkes masumdur, suçu ispatlanmamış olan herkes bizim kültürümüzde, inancımızda, örfümüzde, hukukumuzda masumdur.
‘MİT'İN ELİNDEKİ LİSTE DARBEYE KARIŞANLARLA NEREDEYSE BİREBİR ÖRTÜŞÜYOR'
Darbe girişimiyle ilgili başlatılan soruşturma kapsamında, binlerce asker, polis, yargı mensubu, akademisyen ve kamu çalışanı görevden el çektirilip gözaltına alınıyor. Tüm bunlar 'listeler hazır mıydı, bir anda bu kadar isim nasıl belirlendi?' sorularını da gündeme getirdi. Ne dersiniz?
Aslında bu askerin, darbeye karışmış olan askerlerin hemen hemen tamamının listesi zaten MİT'in elinde mevcuttu. MİT, bunu gerekli birimlerle de zaten paylaşmıştı. Darbeye karışan insanlarla bu liste neredeyse birebir örtüşmüş durumda. Aynı listeler, benzer listeler gerek milli eğitim gerek diğer kurumlar için de hazırlanmış durumdaydı. Onların faaliyetleriyle, bağlantılarıyla zaten tespit edilmişti.
‘GEREKENİ YAPMAK ZORUNDAYIZ, TEHLİKEYİ BERTARAF EDEBİLMEK İÇİN BAŞKA ŞANS YOK'
Vardı. Bu devletin istihbaratı tabii ki kimin kim olduğunu takip eder. Türkiye'nin istihbaratı da öyle lalettayin bir istihbarat değil, elbette kimin kim olduğunu biliyor ama her şey hukuk dahilinde cereyan ediyor. Biz sadece bir yapıya mensup diye ya da bir siyasi eğilime sahip diye herhangi birisiyle uğraşmak bir durumumuz hiçbir zaman asla olmaz. Ama bu yapı artık öyle basit, sıradan bir yapı değil, bu artık bir terör örgütü ve terör örgütü olduğu apaçık bir durum. Bunu daha iyi anlamaları için dostlarımızın şöyle ifade edeyim, bir El Kaide veya DAİŞ mensubu herhangi birinin ABD'nin herhangi bir okulunda herhangi bir güvenlik biriminde veya herhangi bir askeri biriminde görevli olduğunun bilindiğini hesap edelim. Onların alarm listesinde yer aldığını düşünelim, ne yapılır? Ne yapılırsa o insana biz galiba daha aşağısını yapıyoruz her şeye rağmen. Ama biz şu anda gerekeni yapmak zorundayız. Türkiye'nin bir tehlikeyi bertaraf edebilmesi için de başka şansı yok.
‘RUS SAVAŞ UÇAĞININ DÜŞÜRÜLMESİ O ANDA HAVADA VERİLEN BİR KARARDIR'
Gözaltına alınan pilotlar arasında 24 Kasım 2015'te Rusya'nın uçağını düşüren pilotun da olduğuna yönelik iddialar da var. Adalet Bakanı Bekir Bozdağ da bu haberin henüz teyide muhtaç olduğunu söyledi. Gözaltında olanlar arasında varsa bu ne anlama gelir, nasıl değerlendirirsiniz?
Açıkçası şöyle, Rusya'nın savaş uçağının düşürülmesiyle ilgili tartışma zamanında epeyi bir yapıldı. O tartışmada bizim açımızdan da anlaşılmaz durumlar vardı elbet. 17 saniye hava sahasını ihlal etmiş olmak ve sürekli bunu yapıyor olmak elbette ki kabul edilebilir bir şey değil, onu bir kenara koyalım. Ama bu ihlalden dolayı savaş uçağının düşürülmesi o anda havada verilen bir karardır. Bu kararı da pilot verir neticede ve pilot verirken de dayandığı bir angajman kuralı vardır, o angajman kuralına istinaden yaptığı hareketi açıklayabilir. Ancak isterse hava sahasını ihlal etmiş uçak eğer hava sahasını kısa bir süre içerisinde takip neticesinde terk etme eğilimine sahipse düşürmeme gibi bir lükse de sahiptir. Çünkü neticesinin ne olacağını bilemeyebilir. Bu Rusya uçağının çıkma eğilimine sahip olduğu bilindiği halde düşürülmüş olması o zamanda aslında aklımıza birtakım sorular, soru işaretleri koymuştu. Ancak biz kendi angajman kurallarımızı elbette ki sorgulatmamak için yaptığımızın işin arkasında durmuş olduk, durduk da. Netice itibariyle Türkiye ile Rusya bu konudaki bütün gerçekler ortaya çıkmadan da uzlaştılar kendi aralarında ve bu sorunu aştılar çok şükür. Ama böyle bir gerçeğin ortaya çıkmış olması aradaki anlaşmanın biraz daha sağlıklı yürümesi için tarafları rahatlatır.
Darbecilere yönelik idam cezası tartışmaları da gündemde. Türkiye'de idam kaldırılmıştı ve bu konuda imzalanan uluslararası anlaşmalar da var. Bu çerçevede idam cezası yeniden gelebilir mi, bu aynı zamanda AB'den kopuş anlamına da gelmez mi?
Türk kamuoyunda AB konusunda ilginç bir durum, bir kanaat oluşmuş durumda. 'Her şeyi bizden istiyorlar ama hiçbir şey vermiyorlar bize' diye. Türkiye, AB'ye girmek konusunda üzerine düşen çok şeyi yapıyor. Ama hep karşılaştığı şey çok büyük bir hayal kırıklığı. Türkiye'nin teröristini desteklerler, Türkiye'nin darbecisini desteklerler. Türkiye'nin darbecisinin Türkiye'ye ne zararlar verdiğiyle hiç ilgilenmezler ama Türkiye'nin o darbecilere o teröristlere nasıl muamele edileceğiyle pek ilgilenirler.
‘İDAM KONUSUNDA HALKIN YAPTIĞI BASKI BİZİ KARAR VERMEYE İTECEKTİR'
‘İDAM CEZASI EVRENSEL HUKUKUN BİR PARÇASIDIR'
Evrensel bir hukuk kuralı da var yasaların geriye yürütülemeyeceğine ilişkin yani idam cezası getirilse bile 15 Temmuz darbe girişimini gerçekleştirenleri kapsamayacağına dair. Böyle bir tartışma da yürütülüyor…
Yani bu adamlar bu evrensel hukuku bilerek mi buna girdiler yoksa hiç hesaba katmadan mı yaptılar? İdam cezası evrensel hukukun bir parçasıdır.