7 Şubat 2012'de MİT Müsteşarı Hakan Fidan'ın şüpheli sıfatıyla ifadeye çağrılmasıyla yaşanan '7 Şubat krizi' ile o güne kadar birlikte çalışan AK Parti ve Fethullah Gülen cemaati yeni bir döneme girdi. O dönem Pensilvanya ziyareti sırasında yakında gerçekleşecek ayrılığın kıvılcımlarını hisseden gazeteci Fehmi Koru, ziyareti sırasında böyle bir işaret almadığını, ama bazı yaklaşımlardan ileri dönemlerde bir ayrılığın gerçekleşeceğini hissettiğini söyledi.
Koru, "Beraber yürüdük bu yollarda denilecek kadar büyük bir yakınlık içinde oldukları siyasi tabloda başkalarının pek fark etmediği benim fark edebildiğim mesafeler konuldu, dil değişmişti. Artık iğneli yaklaşımlar söz konusuydu. Bundan kuşkulanarak cemaatin yaklaşımında değişim mi var sorusunun cevabını merak edip Pensilvanya'ya gittim. Ama verilen cevap iktidardan memnun olunduğu yönündeydi. ‘Varlığımızı sürdürme noktasında hem de yurtdışındaki faaliyetlerimizde çok büyük destek görüyoruz' denildi. Yine de bu sözlere rağmen başka kişilerden izlenimler alarak döndüm ki bu da fırtınanın patlamaya hazır olduğu yönündeydi. Nitekim gitmemden 15 gün sonra 7 Şubat 2012'de Oslo süreci ile ilgili Fidan'a tutuklama hareketiyle girişimde bulundu cemaat."
17 Aralık yolsuzluk operasyonunun ardından Gülen Cemaati'nin lideri Fethullah Gülen'le Pensilvanya'da görüşen ve Gülen'in mektubunu dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'e ileten Fehmi Koru, sürecin nasıl geliştiğini aktardı.
"17 Aralık döneminde orada bulunduğum süre içinde en büyük konu odağı Tayyip Erdoğan'dı. Abdullah Gül; ancak muhatap olmak gerekirse varlığı bilinen isimdi. ‘Erdoğan bize karşı karar alabilir ama Cumhurbaşkanı'nın ağır kişiliğiyle alınan kararlar aşırı da olsa biz uyarız' anlamındaydı. Bu önemli. İkisinin birlikteliğine dair verilen bir mektuptu. Mektupta samimi dil vardı. ‘Gelin uzlaşalım, dershaneler konusunda anlaşmaya varılırsa sizinle hiçbir sorunumuz yok' anlamında cümleler vardı. Erdoğan'da Gü de mektubu olumlu karşıladılar. İki tarafın sosyal medya kullanımından hem Ankara hem de Pensilvanya rahatsızdı."
'25 ARALIK ÇOK ÖNCEDEN PLANLANMIŞTI'
"İki gün önce görüştüğüm zatın, sulh arayan birinin 25 Aralık için düğmeye basabileceğini düşünemedim. 25 Aralık bence oradan talimat geldiği için değildi, çok önceden planlanmıştı. 25 Aralık ile birlikte belki de önlenebilecek bir mesleği ortadan kaldırdılar. Cemaat medyası ikinci dalga operasyona sahip çıkınca Pensilvanya'nın da bu işin arkasında yokuz demesinin anlamı kalmadı."
DIŞİŞLERİ TOPLANTISINDAKİ 'YABANCI KULAKLAR'
17 Aralık döneminde dönemin Başbakan'ı Erdoğan ile oğlu Bilal Erdoğan arasında geçen ve hafızalara 'sıfırlama tapesi' olarak kazınan dinleme kaydı ile Dışişleri Bakanlığı'ndaki bir toplantıya ait ses kayıtları çok konuşulmuştu. Alman Der Spiegel dergisi ise yayınladığı haberde "Sadece Almanya değil ABD de Türkiye'yi dinledi" iddiasını gündeme getirmişti. Uluslararası stihbarat örgütleri bu işin içinde olduğu endişesi de kamuoyunu meşgul etmişti.
"Ama Dışişleri'ndeki toplantı Dışişleri Bakanı, Dışişleri Müsteşarı, Genelkurmay 2. Başkanı ve MİT Müsteşarı'nın bulunduğu bir toplantı ve bir telefon görüşmesi de değil. Ortam dinlemesi ile elde edilen bir şey. Bu amatör bir iş olarak görülemez. 17 Aralık sabahı yapılan konuşmada savcılıktaki bir kaynağımla görüşürken öğrendiğim kadarıyla bütünüyle polisin dinlemelerinin silinenleri bile canlandırdıklarını ve her şeyi elde ettikleri; ancak sadece o sabah yapılan tapenin hiçbir kaydını olmadığını söylediler. O iki görüşme yerli değil yabancı kulakların işiymiş gibi duruyor."
ABDULLAH GÜL SİYASETE DÖNER Mİ?
Abdullah Gül'ün de arkadaşı olan Koru, Gül'ün bir daha aktif siyasete girmeyeceği mesajını da verdi. Hükümet tarafından yanlış algının olduğunu, yapılan tüm eleştirilerin de Gül'ün AK Parti'nin başarılı olmasını istediği için yaptığını söyledi.
Habertürk gazetesinden çıkarılmasının nedenini hâlâ bilmediğini söyleyen Koru, "Yukarıdan baskı olup olmadığını kararı tebliğ eden kişiye sordum. ‘Bana bir baskı yok; ama başkasına olabilir' şeklinde cevap verdi. Bunun ötesinde de bir yanıt alamadım" dedi.