“2014’ün başlarında Türk istihbarat servisine ait olduğu anlaşılan bir kamyon, Suriye sınırında durduruldu. Jandarma ve konvoydaki istihbarat görevlileri birbirlerine silah çekti. Bu, devlete hâkim olmak için mücadele eden iki bloğun karşı karşıya geldiği andı. Kamyon arandı. Kamuflaj olarak kullanılan ilaç kutularının altında silahlar ve cephane bulundu. Kamyon biraz bekletildi. Ancak hükümet yetkililerinin müdahalesinden sonra Suriye’ye geçmesine izin verildi.”
‘BU, BÜYÜK BİR HABERDİ’
‘Türkiye’nin Suriye’deki iç savaşa müdahale ettiği iddialarını gündeme getirdiğini’ belirttiği konunun üzerinin Ankara hükümeti tarafından kapatıldığını kaydeden Dündar, olayı nasıl haberleştirdiklerini şöyle anlattı:
“Ancak Mayıs 2015’te Genel Yayın Yönetmeni olarak çalıştığım Cumhuriyet gazetesi bu olayın görüntülerine ulaştı. Kamyonun silah dolu olduğu çok açık görülüyordu. İstihbarat servisinin bir komşu ülkede yaşanan iç savaşa yasa dışı olarak silah taşıdığı belgelenmişti. Bu, büyük bir haberdi. Fotoğraflarla operasyonun ayrıntılarını yayımladık. İnternet sitemize de görüntüleri koyduk.”
‘ERDOĞAN BENİM İÇİN ‘ÖYLE BIRAKMAM ONU’ DEMİŞTİ’
Erdoğan’ın kendisi için ‘vatana ihanet ve casusluk amacıyla gizli bilgiyi ele geçirip yayımlamaktan iki müebbet hapis cezası talep ettiğini’ belirten Dündar, “Bu, devletin cumhurbaşkanının arzularının ceza mahkemesi yargıçları tarafından emir olarak kabul edildiğini çok iyi bilen bizlerin tutuklanacağının göstergesiydi. Nitekim 26 Kasım’da, Jandarma’nın ‘Evet MİT tırlarında silah vardı’ haberini yapan Ankara temsilcimiz Erdem Gül’le birlikte tutuklandım” diye yazdı.
Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın “Birçok ülke aynı hassasiyete sahip. Julian Assange, Edward Snowden var. Adam ülkesine girebiliyor mu? Dünyanın her ülkesi ülkelerinin güvenlikleriyle ilgili konularda hassastır” sözlerini de hatırlayan Dündar, “ABD’nin Türkiye Büyükelçisi cevap verdi: ‘Biz bilgiyi sızdıranın peşine düştük, yayımlayanın değil’” ifadelerini kullandı.
‘TOPLUMUN ÇIKARLARINA EN ÇOK NEYİN HİZMET ETTİĞİNE KİM KARAR VERİR?’
“Bu, basın özgürlüğü konusunda dibe vuran baskıcı Erdoğan rejimine yeni bir darbeydi. Bu aynı zamanda, İran-Contra’dan Watergate’e, Pentagon Belgeleri’nden Clive Ponting davası gibi birçok skandalda hep sorulan soruları bir kez daha gündeme getirdi. Devletin güvenlik ihtiyacı, halkın bilme hakkıyla çelişince öncelik kimindir? Güvenliğe tehdit, hükümetin medyayı susturma girişimine gerekçe olabilir mi? ‘Devlet sırrı’ mührü yönetimlerin kirli işlerini örtmek için bir örtüye dönüşürse, bunu yırtıp atmak gazetecinin görevi değil midir? Toplumun çıkarlarına en çok neyin hizmet ettiğine kim karar verir?
“Hiçbir ‘devlet sırrı’ etiketi ya da ‘devlet güvenliği’ gerekçesi, devlet suçuna izin vermez” diyen Dündar, eski İngiltere Başbakanı Winston Churchill’in “Resmi Sırlar Yasası, ulusal savunma için çıkarıldı, gerçeğin gizlenmesinde kişisel çıkarları bulunan hükümet yetkililerini korumak için kullanılmamalı” sözlerini hatırlattı.