James Lyon, Balkanların uluslararası gündemin zirvesinde yer aldığı günlerde bölge sorunlarını ele alan Uluslararası Kriz Grubu'nun başkanıydı. Aynı grupta ünlü milyarder George Soros, strateji uzmanı Zbigniew Brzezinski, NATO'nun iki eski genel sekreteri Javier Solana ve George Robertson, NATO eski komutanı Wesley Clark, ABD eski Ulusal Güvenlik Danışmanı Samuel Berger, Münih Güvenlik Konferansı Başkanı Wolfgang Ischinger ve Carl Bildt yer almıştı.
'BALKANLAR YENİ SAVAŞ HAZIRLIĞINDA MI?'
Lyon, yazısında genel olarak Bosna-Hersek'ten, özellikle de Sırp Cumhuriyeti'nden bahsediyor. Bu bağlamda şunu hatırlatmak gerekir ki, İngiltere'nin BM Güvenlik Konseyi'nde kabul edilmeyen ve Sırp Cumhuriyeti'ni soykırımcı devlet oluşumu olarak ilan eden karar tasarısı, bu varlığın lağvolması için bahane olacaktı. Bu tasarıyı karşı tedbir izledi: Sırp Cumhuriyeti, adalet alanındaki eski yetkileri geri almak için referandum yapmaya karar verdi. Bu adım, Sırp Cumhuriyeti'nin mücadelesiz pes etmeyeceğine işaret olarak algılanmalı.
YANITLANMASI GEREKEN SORU
Sırp Cumhuriyeti'nde 15 Kasım'da yapılacak referandumda vatandaşların yanıtlanması gereken soru: "Bosna-Hersek Yüksek Temsilcisi'nin kanunları, özellikle de Bosna-Hersek mahkemesi ve savcılığına ilişkin kanunu yürürlüğe sokmasını ve bu kanunların Sırp Cumhuriyeti topraklarında uygulanmasını anayasaya aykırı ve yasadışı olarak görüyor musunuz?"
Öte yandan İngiltere'nin sunduğu tasarının reddi, Batı'yı durdurmadı. Batı, ‘reformlar' maskesiyle Sırp Cumhuriyeti'ni tüm devlet belirtilerinden arındırma ve Bosna-Hersek'i merkezi devlete dönüştürme niyetinde. Bu devlette son söz, Batı'nın Müslüman ve Hırvat müttefiklerinin olacak.
Bu yüzden Lyon'un ilan edilen referanduma inatla direnmesi şaşırtıcı değil. Lyon'un, "Referandum sadece adaletle ilgili olsa da yıkıcı niyetleri onu fiilen bağımsızlık bildirgesine dönüştürüyor" sözleri, Avrupa Birliği yetkililerinin, "Referandumun yapılması, Bosna-Hersek'in egemenliği ve toprak bütünlüğüne tehdit olabilir" açıklamasıyla uyuşuyor.
REFERANDUM YERİNE YAPISAL MÜZAKERELER
Avrupa Birliği, referandumun yerine "adalet için yapısal müzakereleri" öneriyor. Nitekim Sırp Cumhuriyeti Başkanı Milorad Dodik ve dönemin AB Dış İlişkiler Yüksek Temsilcisi Catherine Ashton bu müzakereler konusunda anlaşmıştı. Dodik'i "tatlılıkla kandırma" politikasını hatalı gösteren Lyon, uzun zamandır ABD'nin dış politikasını belirleyen neo-liberal şahinler tarzında, ABD'den AB'yi atlayarak "Bosna'da yaşanabilecek çöküşü engellemeye" çağırdı.
"Dodik'i destekleyerek Putin, Batı için ciddi sorunları yaratabilir" diyen Lyon, sorunlardan biri olarak, "bu topraklarda temelleşmek isteyen AB, ABD ve NATO'ya engel olan istikrarsızlığı" gösterdi.
Nüfuz sahibi ‘Atlantik Konseyi' üyesi Damon Wilson'un da aynı nedenlerle aynı çağrıda bulunduğunu hatırlatalım: Putin'in eline geçmemesi için Balkan bölgesindeki Trans-Atlantik etkiyi artırmak. Bu düşünce şekli, Washington'da ABD'nin dış politikasını belirleyen çevrelerde yaygın.
LİSTE TEDİRGİN EDİCİ
Hırvatistan'ın Amerikan ordusu tarafından silahlandırılması haberlerine ışık tutan üçüncü seçenek —üçüncü tehdit- de var: "Boşnaklar ve Hırvatlar, 1992'de Bosna'nın bütünlüğünü korumak için savaştı. Ve şimdi, mücadelesiz Sırp Cumhuriyeti'ni bırakabileceklerine bir işaret görmüyoruz. Eğer şiddet patlarsa bunu tüm Balkanlar hisseder. Bu şiddet Kosova, güney Sırbistan, Makedonya ve yoğunlukla Müslümanların yaşadığı Sancak'a sıçrayabilir."
WASHINGTON YENİ BİR KARGAŞAYA HAZIR MI?
Peki, Balkanlarda etkisini korumak veya en azından Rusya'nın kurallarını koymasına engel olmak için Washington gerçekten de bu bölgede yeni kargaşaya yol açmaya hazır mı? Bu durumda, yeni krizlere ihtiyacı olmayan Avrupa Birliği'nin tepkisi ne olur? ABD'nin Balkanları "ateşleme" çabası, Sırbistan'ı koruma arayışı içinde Rusya'ya yakınlaştırmaz mı? Yoksa Sırbistan ve Sırp Cumhuriyeti, ABD'nin etkisine mi teslim olur? Sırbistan ve Sırp Cumhuriyeti'nin güçlü müttefiki var mı? Sırbistan Başbakanı Aleksandr Vuçiç ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in Moskova'daki birebir görüşme sırasında ne konuştuklarını duymak ilginç olurdu. Zira resmi açıklamaya göre, görüşmede ele alınan konulardan biri de Balkanlar'daki durumdu.