Katıldığı bir televizyon kanalında canlı yayında soruları yanıtlayan Demirtaş'ın açıklamalarından satır başları şöyle:
"Partimiz Türkiye toplumunun hiçbir toplumsal gerçeklerini inkar ederek siyaset yapmıyor. Bütün değerler Türkiye'nin ortak değeri olarak kabul edilecekse hiçbir şeyi dışlayamazsınız. Bayrak mevzusu çok tartışılıyor. Sarı, kırmızı, yeşil Kürtlerin yüzlerce yıldır kullandıkları renklerdir. Ne PKK bayrağıdır, ne parti bayrağı. Bir ülkenin cumhurbaşkanı o renklere paçavra diyecek bu bir hassasiyet, bu konuşulmayacak. Öte taraftan Türk bayrağını ortak değer olarak kabul etmedin diye hakaret yağdıracaksın.
'ARIZAYI BİZ ÇIKARMIYORUZ'
Bayrağın iki anlamı var. Birincisi bayrak bütün kirlikleri, hırsızlıkları, tetikçiliği örtmenin aracı olarak kullanılıyor. Her türlü ret ve inkarın aracı olarak kullanılıyor. Bir de devletin sembolüdür. Etnik kökeni, ırkı, milliyeti temsil etmez. Türk bayrağı, kendini Türk olarak hissetmeyen herkes için bir biat etme aracı olarak kullanıldı. 12 Eylül'de bir işkence aleti olarak kullanıldı. Parti binamız yakıldı, Türk bayrağı asıldı. Bizden hangisine saygı göstermemiz bekleniyor? Kirlilikleri örtmenin aracı olarak kullanılana mı, Türkiye'nin, devletin sembolü olan Türk bayrağına mı? (Türkiye'nin sembolü olan) Bunda hiçbir sorun yok. Buradaki arızayı biz çıkarmıyoruz. Bayrağa bu anlamları yükleyenler çıkarıyor.
'DÖRT TELEVİZYON PROGRAMINA ÇIKTIM'
Biz basın özgürlükleri konusunda ileri aşamaya gelmiş bir ülke değildik çok daha ağır bedellerin ödendiği günler de oldu Gazeteci cinayetleri gazete binalarının bombalanması, gazetecilerin tutuklanması bunlar yaşandı. Bunlar belli bir amaca hizmet için oldu. Bu dönemde iktidar ulaşmak istediği amaçlar için engel olan herkesi hedef olarak görüyor. Siz medyayı kısıtladığınız anda sadece o basına değil bütün toplum mağdur hale geliyor. İfade özgürlüğünü engellemiş oluyorsunuz. Merkez medya tarafından toleranslı olarak karşılanmadık. 7 Haziran'dan önce toplam 4 televizyon programına çıktım. Bu tür baskı ortamında 7 Haziran'ı geçirdik. Çıktığımız televizyon programında da bize toleranslı davranılmadı.
'HODRİ MEYDAN DEMESİ LAZIM'
Bütün toplum bir karartma ile karşı karşıya. Yandaş bir medya grubu var, istediklerini çalıp söylüyorlar. Yalan gırla gidiyor. Tek taraflı bir bilgi bombardımanına tabi tutulmak isteniyor toplum. Ama sosyal medya var. Toplum, bir şekilde gerçekleri duymak isteyen bunları alabiliyor. 7 kanalın bir yayın platformundan hukuksuz bir şekilde çıkarılması, gazete binalarına saldırı, gazetecilere saldırı bunların hepsi iktidarın yıpranmış olduğu gerçeğini toplumdan saklaması olarak görülüyor. Kanalları engellemek yayınları yasaklamak yerine hodri meydan demesi lazım. Canlı yayında tartışalım demesi lazım. Biz olsaydık bunu söylerdik. Neyi kimden saklamaya çalışıyorsunuz?
'ŞİDDET İSTEYEN OY VERMESİN'
Şiddetin panzehiri demokrasidir. Biz demokrasiyi genişletelim. Şiddet şu ya da bu şekilde çözümlenecektir. Türkiye'de şiddet kullanan sadece PKK değil; şiddetin panzehiri demokrasidir. Demokrasinin azaldığı yerde şiddet artıyor. Hükümetin tavrına bir bakın; PKK eylem yapıyor, HDP'yi lanetliyorlar. Hükümet olarak sizin yapmanız gereken şey HDP'nin 400 binasını yakmak değildir. Biz partimizi kapatıp gidelim, Türkiye sorunlarını nasıl çözecek! Kaç yüz bin evladımızı yitirmemiz lazım, demokrasiyle bu işi çözelim demek için. Bu noktaya gelmek için ne kadar kayıp gerekiyor. Ben şiddet istiyorum, diyen bize oy vermesin, biz şiddet istemiyoruz, barış içerisinde çözüm istiyoruz diyenler bize oy versinler. 6 milyon oy alan bir partiye herkesin saygı duymasını beklerdik. Kendinizi savunun dedik insanlara, meşru müdafaa hakkınızı kullanın diyebildim bir tek; 400 binamız yakıldı, tek soruşturma var, benim hakkımda."