Hacettepe Üniversitesi Göç ve Siyaset Araştırmaları Merkezi (HÜGO) Müdürü Doç. Dr. Murat Erdoğan, sığınmacı krizinin dünyanın yaşadığı en büyük kriz olduğunu söyledi. Erdoğan, "Artık bunun şakası yok, 2. Dünya Savaşı'ndan sonra yaşanan en ciddi insani kriz yaşanıyor ve uzunca süre bu krizin ciddiye alınmadığını da biliyoruz" dedi.
Birdenbire Avrupa'ya yönelen insanlar çıkınca Avrupalıların 'ne oluyoruz' demeye başladıklarını kaydeden Erdoğan, şunları söyledi:
'SURİYELİLER TÜRKİYE'DE GELECEK GÖREMİYOR'
'AVRUPALI KENDİLERİNE ULAŞAN 250 BİN KİŞİYE BAKIYOR'
Son bir yılda 2500-3000 kişinin Akdeniz'de Avrupa'ya ulaşmak isterken teknelerde boğulduğuna dikkat çeken Doç. Dr. Erdoğan, 250 bin kişinin de ulaşmayı başardığını gözardı etmemek gerektiğini kaydetti. Doç. Dr. Erdoğan, "Avrupalı o 250 bin kişiye bakıyor biz de o 2 bin 500 kişiye bakıyoruz. Bir kişi bile boğulsa tabi ki ona bakacağız. Bu çok büyük bir insani dram. Dolayısıyla bu insanların kendi kaderlerine terk edilmeleri vahim bir durum" diye konuştu.
'ALMANYA'YI ÇOK ANLAYAMADIM'
Erdoğan, "Niye böyle bir şey yaptıklarını da açıkçası çok anlayamadım. Bir taraftan Türkiye mi bunları teşvik ediyor, gönderiyor diyorlar; ben böyle bir politika olduğuna inanmıyorum, böyle bir şey de söz konusu olamaz" dedi.
'TÜRKİYE'NİN ENDİŞESİ TRANSİT ÜLKE OLMAK'
Aslında Türkiye'nin de 'biz bunların gidişine böyle izin verirsek, Türkiye ilelebet bir transit ülke haline dönüşür ve ülke çok istikrarsızlaşır' endişesi taşıdığını anlatan Doç. Dr. Erdoğan, "Suriye'de bulunan bir sürü insan Türkiye'ye ulaşmaya çalışır, sonra yüzde 10-20'si Avrupa'ya ulaşır ama gerisi Türkiye'de kalır. Dolayısıyla Türkiye'nin böyle bir politikasının olmasının hiçbir mantığı yok. Ama, Almanya'nın böyle bir politika açıklaması son derece önemli" diye konuştu.
AVRUPALILAR 'BİZE GELECEKLER' TELAŞINDA
Doç. Dr. Murat Erdoğan, bugünlerde büyükelçiliklerden bu konuda görüş almak için sürekli davetler aldığını belirterek Avrupa'da bir telaş olduğunu söyledi ve sözlerini şöyle sürdürdü:
'AB'NİN ORTAK BİR GÖÇ POLİTİKASI YOK'
Bu konuda Avrupa'da ciddi bir sorun olduğunu ifade eden Doç. Dr. Erdoğan, bunun başında da AB'nin ortak bir göç politikasının olmamasının geldiğini söyledi.
'ALMANYA BÜYÜK RİSK ALDI'
Erdoğan, "Ama bu gidiş çok kolay bir şey değil. Almanya gibi bir toplum çok kolay bir biçimde radikalize olabilir, istikrarsızlaşabilir, bu işin şakası yok. Almanya'da yıllardır bulunan Türkler bu kadar uyumlu olmalarına rağmen, orada yaşanan olayları hatırlarsanız, şimdi riskli bir grupla başbaşa kalmak, topluma bunu anlatmak çok kolay bir şey olmayacak. Onun için Almanya'nın çok büyük bir risk aldığını da bu arada ifade etmek lazım" diye konuştu.
'KAMPIN TRENİ ÇOKTAN GEÇTİ'
HÜGO Müdürü Doç. Dr. Murat Erdoğan, Almanya İçişleri Bakanı Thomas de Maizière'nin AB'nin Türkiye'de mülteci kampı kurmasına ilişkin önerisini değerlendirirken, bu işin artık kamp kurmayı geçtiğini söyledi.
Erdoğan, "Eninde sonunda kamp hayatı demek yarı açık cezaevi hayatıdır. Bir süre sonra oradan çıkmak istersiniz, orada bir ekmeğe, bir battaniyeye muhtaç olmak istemezsiniz, çalışmak istersiniz, çocuklarınızı doğru düzgün okutmak istersiniz, topluma karışmak istersiniz. Kamplarla olabilecek bir şey değil bu. Onun treni çoktan geçti. Bu sayılara ulaşan bir kitle üzerinden siz kamplarla bunları engelleyemezsiniz. Bu çok net" dedi.
'TÜRKİYE'NİN YÜKÜ HAFİFLETİLMELİ'
Bunun yerine Türkiye'deki sığınmacıların yaşam koşullarını biraz daha iyileştirebilecek şeyler yapılabileceğini kaydeden Doç. Dr. Erdoğan, onun için de Türkiye'nin üzerindeki yükü biraz daha hafifletebilecek destekleyecek şeyler yapılabileceğini söyledi. Burada da başka bir sıkıntının olduğunu vurgulayan Erdoğan, şöyle konuştu:
'BÜTÜN YÜK KOMŞU ÜLKELERDE GENEL SAHİPSİZLİK VAR'
Doç. Dr. Murat Erdoğan, "Avrupa bu konuda Türkiye'yi yalnız bırakıyor eleştirileri var, siz de buna katılıyor musunuz?" sorusu üzerine hem katıldığını hem katılmadığını söyledi.
"Sadece Türkiye değil, Ürdün çok vahim durumda, Lübnan çok vahim durumda. Lübnan'da nüfusun dörtte biri Suriyeli. Dolayısıyla bu konuda bir sıkıntı var genel bir sahipsizlik var. Türkiye harcamasının yüzde 97'sini kendisi yapıyor. Bu olacak bir şey değil. Ya da BM çağrı yapıyor, 'çok acil harcamalar için 4 milyar Euro'ya ihtiyacımız var' diyor, toplana toplana 1 milyor Euro toplanabiliyor. Burada olağanüstü bir yalnız bırakılma olayı var bu çok net.
'TÜRKİYE BU İŞİN BAZEN DE REKLAMINA KAÇIYOR'
Ama bir şey daha var, Türkiye bu işin bazen de reklamına kaçıyor, lüzumsuz bir biçimde. Öyle ki Türkiye'ye herhangi bir kurum ya da ülke yardım yapacaksa Türkiye yerine Ürdün'e gidiyor, Lübnan'a gidiyor. Burada da bir sıkıntımız var. Beş yıldızlı kamplar yaptık, doğru, bizlerin kampları standardı çok yüksek, düğünde para saçar gibi para saçıyoruz ama bu aynı zamanda karşı tarafta bir başka imaj oluşturuyor, 'bunlarda para var gerek yok o zaman başkasına gidelim' oluyor. Buna da Türkiye'nin özel olarak dikkat etmesi lazım."
'AB'NİN TÜRKİYE'Yİ SUÇLAYACAK LÜKSÜ YOK'
"Bir kere yakın işbirliği ama samimi bir işbirliği gerekiyor. Bu konuda Türkiye'nin durumunu anlayan ve Türkiye'ye daha çok inisiyatif tanıyan bir işbirliği gerekiyor. Yani Türkiye'yi şu an suçlayabilecek bir lüksü yok AB'nin. Gerçekten yok. Ben bu konuda milliyetçi bir yaklaşım olarak söylemiyorum bunu, hiç alakası yok. Ama AB, 2 milyonu insanı almış ve bununla birlikte olağanüstü riskler almış bir ülkeye dönüp bir de 'şu da eksik, bu da yanlış' diyemez. Moral üstünlük Türkiye'de. Dolayısıyla AB'nin gerçekten samimi bir biçimde bu konuda Türkiye'de neler yapılabileceği konusuna önem vermesi lazım.
'TÜRKİYE SURİYELİLERE KONSANTRE OLMALI, AB DE DAHA CÖMERT'










