‘Colani, imaj düzeltme çalışmalarına devam ediyor’
‘Türkiye, hem içerideki süreçle hem de sürecin devamı olarak Suriye’de Kürtlerin şu anki kazanımlarının ötesine geçmesini istemiyor’
“Suriye’de Kürt cenahının önünde pek çok engel var. ABD gibi bir desteği var ama birçok engel de var. Bu engellerin başında Türkiye geliyor. Türkiye, hem içerideki süreçle hem de sürecin devamı olarak Suriye’de Kürtlerin şu anki kazanımlarının ötesine geçmesini istemiyor. Böyle bir nihai hedefi kabul etmeyecek. Türkiye, elinden geldiğince zorluyor. Bu sebeple HTŞ otoritesiyle birlikte hareket ediyor ve kimi zaman askeri operasyon mesajları da veriyor. Bu mesajlar giderek sertleşti. Bakan Fidan’dan sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan da bu mesajları dile getirdi. Kürtlerin istediklerine tam olarak ulaşmalarının çok da mümkün olmadığını düşündürtüyor bu. Merkezi otoritenin sağlanması gibi bir alternatife bakacak olursak bunu isteyen Türkiye. Bir taraftan da Colani tarafı istiyor. ABD’nin bu konuda açıklamaları olmuştu ama daha sonra Tom Barrack, ‘ademi merkeziyetçilik ile özerklik arası’ bir tarifte bulundu. Burada merkezi otoritenin tam olarak yerine getiremediğini gördüler. Şu anda ne Kürtler merkezi otoriteyi yenebildi, ne de merkezi otorite Kürtleri yenebildi. İki tarafın da elinde hem kozlar hem dezavantajlar var. Bir noktada ABD’nin yapmaya çalıştığı şey iki tarafı uzlaştırmak. Fakat pratikte Türkiye’nin birtakım itirazları söz konusu. Türkiye’yi dikkate almadan Amerika yüzde yüz hareket edemez. Bölgedeki diğer ülkeleri de dikkate alması gerekiyor.
Şimdi orta yol bulmaya çalışıyorlar. Ademi merkeziyetçilik yeni bir mesele değil. Beşar Esad da Kürt cenahı ile görüşürken kendi ağzıyla ‘Ademi merkeziyetçiliği düşünüyoruz’ demişti ama Kürt cenahı bunu kabul etmemişti. Colani ile Mazlum Abdi arasında yapılan 8 maddelik anlaşmada tarif edilen noktalardan birisiydi bu. Ancak iki tarafın da kendi kafasındaki tanıma göre imza attığını biliyorduk. Nihayetinde pratikte de bu anlaşmazlık ortaya çıktı. Peki siyasal özerklik olduğu zaman ne olur? Ademi merkeziyetçilik daha idari bir tanım. Özerklik ise siyasi bir tanım. Özerklik ilan edilirse bu kazanılmış bir hak olacağı için geri dönüş olmaz. Ayrılığa ve çok ileride konjonktüre bağlı olarak devletleşmeye gidebilir bu. Ademi merkeziyetçilik ise Kürtlerin hala daha Şam’ın otoritesi altında olacağı anlamına geliyor. İki taraf da birbirlerine bu isteklerini kabul ettiremiyor. Kürtler pratikte kendi bulundukları bölge içerisinde, kendilerinin belirleyeceği adayların seçilmesini, yerel yönetimde yer almalarını, bütçe oluşturulmasını vs. istiyor. Bu bütçe de oradaki yeraltı kaynakları ve tahıl gibi ürünlerle oluşacak.
Diğer yandan Kürtler, Şam’ın anayasa ile kendilerini Suriye’nin bir unsuru olarak tanımlamasını istiyor. Fakat merkezi yönetim bunu kabul etmiş değil. Burada da Türkiye’nin itirazı olduğunu düşünüyorum. Ekonomik ve askeri kısım da önemli. Kürtler kendilerini askeri anlamda Şam’a teslim etmek istemiyor. Silahları bırakmak istemiyorlar çünkü gelecekle ilgili bir garanti görmüyorlar. Burada ademi merkeziyetin daha ilerisi, yani bir buçuk ademi merkeziyet ancak pratikte ortaya çıkabilecek bir şey. Aslında istedikleri şey fiili özerklik. Tom Barrack bu ifadeleri kullanırken Dürzileri de, Alevileri de yani diğer azınlıkları da formülün içine katmaya çalışıyor. Demek ki Türkiye’nin hassasiyetlerini düşünerek hareket ediyor. Şöyle bir formül ortaya çıkabilir: Anayasal bir tanımlama yapılmaz, her zaman için geri dönüş mümkün olur ama diğer taraftan da Kürtlere böyle bir özerklik tanınabilir. Bakalım böyle bir şey kabul edilecek mi? Bu çabalar devam ediyor. Kağıt üzerinde yer alacak tarifle pratik arasında fark var. Bakalım Şam bunu kabul edecek mi?”
‘İsrail’i bundan sonra rahatsız edecek herhangi bir dinamiğin bölgede yer almaması çalışması yürütülüyor’
“Bölgede bir entegrasyon çalışması yapılıyor. Büyük bir şemsiyenin altında yapılan bir çalışma bu. Özetle İsrail’i bundan sonra rahatsız edecek herhangi bir dinamiğin bölgede yer almaması çalışması diyebiliriz buna. Suriye tarafı buna şöyle dahil: Colani ile İsrail tarafının görüşmesi bekleniyor. Diğer taraftan aralarında bir güvenlik anlaşması gibi bir ifade kullanılıyor. Suriye, İsrail ile kağıt üstünde savaş halinde. Bunu bitirecek bir anlaşma olmasa da bir güvenlik anlaşması konuşuluyor. İkincisi, Suriye içerisinde Colani’yi rahatsız eden ikinci dinamik Dürziler. Bununla ilgili olarak da İsrail ile bir anlaşma söz konusu olabilir. Bir de bunun sınır ötesi tarafı var, o da Hizbullah. Bu arada Lübnan içerisinde, Lübnan’ın kuzeyindeki Trablus tarafında da Sünni silahlı örgütler var. Bunlar daha önce Suriye yanlısı Alevilerle çatışmaya girmişti. O dinamiklerle beraber düşünmek lazım bunları. İsrail şu hedefe gitmeye çalışıyor: Lübnan’da Hizbullah, İsrail’i rahatsız eden tek dinamik. Gazze ve bazı Filistinli örgütler Gazze ve Batı Şeria’da var.
İsrail, onlarla mücadele ederken Lübnan’daki dinamiği de etkisiz hale getirmek istiyor. Suriye’de ise İsrail, Colani’yi kontrol altına almak istiyor fakat Türkiye’nin etkisi sürdüğü için saldırılar düzenliyorlar. Yani zorla yola getirmeye çalışıyorlar. Diğer yandan İsrail ile Suriye’nin kuzeydoğusundaki Kürtleri birbirine bağlayacak bir koridor fikri var. Bunların hepsini bir anda yaparak İsrail açısından sorunları ‘çözmeye’ çalışıyorlar. Yarın öbür gün Suriye ve İsrail’in işbirliği yaptığı görülebilir. Zaten yabancı oldukları bir şey değil bu, daha önce El-Nusra militanları İsrail’de tedavi görmüştü. İsrail, kendisini zorla kabul ettirmeye çalışıyor. Diğer taraftan Colani’nin Türkiye etkisi altında hareket etmesi sebebiyle de İsrail askeri operasyonlar düzenliyor. Lübnan’da Hizbullah’ın silahsızlandırılmaya çalışılması, İsrail için önemli bir engelin aşılması anlamına geliyor. Hizbullah buna karşı koyuyor, ne kadar mümkün olur bilemiyoruz. Ancak İsrail’in hedefi bu. Şam’la da bu işi halletmek istiyorlar. Dürziler de bu işin enstrümanlarından birisi. İsrail hepsini aynı anda, birbirinin devamı ve sonucu olarak gerçekleştirmeye çalışıyor.”