‘Ukrayna NATO üyesi olmayacak’
Putin’in en temel isteği, bu savaşın çıkmasına neden olan Ukrayna’nın NATO üyesi yapılmaması. Bu, Rusya’nın siyasi hedefiydi. Her savaşın siyasi ve askeri hedefleri olur. Rusya’nın siyasi hedefi, Ukrayna’nın NATO’ya girmesini engellemekti. Trump da daha önce bu konuda açıklama yapmış ve Ukrayna’nın NATO üyesi olmayacağını söylemişti. Nitekim, Zelenskiy'le yapılan görüşmede de Trump, NATO benzeri bir oluşum olmayacağı yönünde açıklama yaptı. O halde Ukrayna için ne olacak? Ukrayna güvenlik garantisi istiyor. NATO ülkelerini Rusya istemiyor, yani ''NATO olmayacak'' diyor. Bu durumda Birleşmiş Milletler çatısı altında, Rusya’ya yakın ülkelerin de içinde bulunduğu bir barış gücü ya da garantör devletler listesi oluşabilir. Bunun içinde büyük ihtimalle Türkiye'de yer alacaktır. Çünkü Türkiye hem Ukrayna’ya hem Rusya’ya yakın ve Rusya’ya yaptırım uygulamayan tek NATO ülkesi konumunda. Türkiye’nin bu süreçte izlediği politikanın tutarlılığı da ortaya çıktı. Avrupa ülkeleri, ABD’nin sözüne güvenerek yaptırım uyguladı. Ancak bu yaptırımları ilk delen ve ortadan kaldıran ülke de ABD oldu. Türkiye ise yaptırım uygulamayarak komşusuyla ilişkilerini güçlendirdi. Güvenlik meselesi bu şekilde çözülebilir.
‘Toprak takası olabilir’
Toprak konusunda ise Kırım’ın masaya dahi gelmeyeceği açıktır. Bu, Rusya’nın kırmızı çizgisidir. Ancak Donbass bölgesi Rusya’nın elinde kalacaktır. Bunun dışındaki bazı bölgelerden, örneğin Herson veya Zaporijya’dan, Rusya geri çekilebilir. Fakat Donbass’ı kesinlikle bırakmaz. Bununla birlikte, Kırım’a ulaşan kara koridorunu elinde tutmak isteyecektir. Dolayısıyla Ukrayna bir toprak kaybı yaşayacak. Çünkü savaşın çıkmasına sebep olan durum kendi politikalarıydı. Rusya sahada başarı elde etti. Trump da bu konuda “Rusya bugüne kadar savaşta elde ettiği topraklardan hiçbir zaman geri çekilmedi” açıklamasını yapmıştı. Zelenskiy’e bu çerçevede teklifler sunulmuştur ve mutlaka bunları değerlendirecektir. Donbass bölgesi öncelikli mesele olacak. 2014 Minsk Anlaşması çerçevesinde Ukrayna’nın zaten bu bölgelere özerklik tanıması gerekiyordu. Rusya şimdi “Sen özerklik vermedin, ben ele geçirerek bunu sağladım” diyor. Bundan sonra geri adım atmayacaktır. Ukrayna savaşa girerek hem toprak kaybetti hem de bu bölgelerin özerklik kazanmasını hızlandırdı.
‘Avrupalı devletler Rusya karşıtı pozisyonlarını terk etmiyor’
Ukrayna savaşının başından bu yana İngiltere öncülüğündeki çoğu Avrupa ülkesi Zelenskiy yönetimine Rusya'ya karşı sıcak çatışmayı sürdürmesi noktasında askeri, mali ve siyasi nitelikli açık ve yoğun bir destek vermektedir. Bu desteğin temelinde Rus askeri gücünün Ukrayna coğrafyasında oyalanarak jeopolitik açıdan Rus nüfuzunun burada sınırlandırılması amacının yattığı öne sürülebilir. Trump yönetimi ise Ukrayna - Rusya savaşına geleneksel Amerikan dış politika yaklaşımının ötesinde eğilmektedir. Buna göre Amerikan ulusal çıkarları bakımından birincil dış güvenlik tehdidi Rusya değil, Çin'dir. Bu nedenle geniş Avrasya hinterlandında belirli jeo-stratejik noktalarda kontrollü gerginlik alanları yaratarak Çin'in küresel bir aktör olma yolundaki en önemli jeopolitik, jeo-ekonomik ve jeo-kültürel genişleme potansiyelini dizginlemeyi öncelemek esastır. Bu zorlu süreçte muhtemelen Trump yönetimi Rusya'yı yanına almaya dönük orta ve uzun vadeli bir stratejik kurgu içerisindedir Ancak Zelenskiy yönetiminin Trump yönetiminin tüm baskısına rağmen Rusya karşısında toprak tavizi dahil Kremlin'in şartlarına yönelik ne kadar uzlaşmacı yaklaşacağı henüz belirsizliğini korumakta. Zira İngiltere'yle diğer Avrupalı devletlerin Rusya karşıtı pozisyonlarını terk etmeleri bugünkü koşullarda pek kolay gözükmüyor. Bu yüzden Rusya - Ukrayna krizinin kalıcı nitelikli bir hızlı çözümünü beklemek için aceleci davranmamanın en doğru tutum olacağı kanaatindeyim.