Birinci faktör kalıtsallık. Bilimsel veriler, alerjik hastalığı olan kişilerin bulunduğu bir ailede atopik çocuk sahibi olma olasılığının yüksek olduğunu (yüzde 80-85) gösteriyor. İkinci faktör ise çevrenin durumuyla ilgili. Modern verilere göre, çevresel faktörler genlerin aktivitesini değiştirebilmekte, kalıtımın gerçekleşme olasılığını (epigenetik) artırabilmekte veya azaltabilmektedir. Alerjilerin çağımızın bir hastalığı olduğu sıklıkla söylenir. Çevre, yaşam tarzı ve beslenme sürekli değişiyor, bu da alerjik hastalıkların sayısının artmasına katkıda bulunuyor.
Elbette COVID-19'un da etkisi oldu, çünkü bağışıklık sisteminin yeniden yapılandırılmasına neden olan pandemi zemininde insan vücudu alerjenlere karşı daha duyarlı hale geldi. Birçok alerjik hastalık seyrini değiştirdi ve daha önce gözlemlenmeyen klinik semptom özellikleri ortaya çıktı.
Bunun için alerjolojide biyobelirteç arayışı denilen ayrı bir yön bulunuyor. Basit anlamda bu, izlediğimiz bir göstergedir ve normale göre azalması veya artması durumunda hastalığın ileriki seyri hakkında bir tahminde bulunuruz. Bir dizi klinik ve laboratuvar göstergesi de analiz edilir. Ancak hastalarımıza her zaman hatırlattığımız en önemli prensip, alerjilerin kontrol edilebileceğidir. Mecazi anlamda söyleyecek olursak, onu ‘bir arkadaş olarak kabul etmeniz’ gerekir ve o zaman sizi rahatsız etmeyecektir. Bu nedenle öncelikle hastanın vücudunun tepki verdiği alerjeni belirlemek gerekir. Örneğin inek sütüne alerjiniz olduğunu biliyorsanız onu elbette diyetinizden çıkarmanız gerekir.