Diyabet hem dünyada hem de Türkiye'de sağlıksız beslenme, hareketsizlik ve aşırı kilo alımıyla birlikte hızla artıyor, tedavi edilmezse de hayatı tehdit edebiliyor. Bugün Dünya Diyabet Günü. Dünyada 600 milyon, Türkiye'de ise 12 milyondan fazla diyabetli bulunuyor. Araştırmalar Türkiye'de diyabet görülme sıklığının her 10 yılda bir yüzde 100 artığını gösteriyor. Bu artış hızı dünya ortalamasının iki, Avrupa ortalamasının ise üç katından fazla. Uzmanların 'sessiz pandemi' dedikleri diyabetten nasıl korunulur? Dünyada ve Türkiye'de diyabetli sayısı nedir? Diyabet hakkında bilinmesi gerekenler neler? Diyabet hangi hastalıkları tetikliyor? Diyabet tedavisinde yeni gelişmeler ne?
2050 yılında 1.3 milyara ulaşacak
Dünya Sağlık Örgütü'nün 'sessiz pandemi' olarak tanımladığı diyabet hastalığında 2050 yılında diyabetli sayısının 1.3 milyara ulaşacağının tahmin edildiğini söyleyen Acıbadem Üniversitesi Diyabet Araştırma ve Uygulama Merkezi Koordinatörü, Endokrinoloji ve İç Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. M. Temel Yılmaz, buna karşın toplumsal farkındalığın yetersiz olduğunu, milyonlarca kişinin diyabetinin farkında bile olmadığını söyledi.
Kandaki şeker düzeyinin normalin üzerinde seyretmesi olarak tanımlanan diyabet iyi tedavi edilmediğinde koroner kalp hastalıkları, böbrek hastalıkları, görme kaybı ve nöropati gibi ciddi organ hasarlarına yol açabiliyor. Prof. Dr. M. Temel Yılmaz, diyabetin çoğunlukla sessiz seyretmesi nedeniyle yol açtığı hastalıkların da gizli nedeni olduğunu belirterek, diyabetli hastaların yüzde 80’inin kalp sorunları nedeniyle hayatını kaybettiğini dile getirdi.
Bir çok hastalığın temelinde diyabet yatıyor
Yapılan araştırmaların; dünyada en çok ölüme yol açan beş hastalığın nedeninin diyabet olduğunu ortaya koyduğunu vurgulayan Prof. Dr. Yılmaz şunları söyledi:
“Diyabet damarlarda bozulmalara yol açıyor. Bu nedenle kalbi besleyen koroner damarlardaki sorunlar en çok can kaybına yol açan sebebi oluşturuyor. Ayrıca diyabete bağlı kötü kolesterol artışı damar sertliğine yol açtığı için felç, bacak damarlarındaki tıkanma nedeniyle ayakta yaralar, damar daralmasına bağlı cinsel sorunlar görülebiliyor. Damar hastalıklarına bağlı olarak ayak kaybı yaşanıyor. Yine damarlardaki bozulmadan en çok etkilenen organlarımızdan biri de gözlerimiz. Öyle ki dünya genelinde körlüğün başlıca nedenlerinden birini diyabet oluşturuyor. Böbrekler de kılcal damarlardaki bozulma nedeniyle üre yükselmesinden dolayı zarar görürken bu sorun böbrek yetmezliğine kadar ilerleyebiliyor. Kontrol altında tutulamayan kan şekeri yüksekliği, hastanın diyalize bağlanmasını gerektirebiliyor. Nöropati olarak tanımladığımız sinir sistemi hastalıkları da diyabete bağlı gelişebiliyor. El ve ayaklarda yanmalar, uyuşmalar ve duyu kaybı gibi bulgular nöropatiye işaret ediyor.”
Bu belirtileri görmezden gelmeyin
Genellikle hiçbir belirti vermeden sinsice ilerleyen hastalık, kimi zaman da aşırı su içme ihtiyacı, kilo kaybı, ağız kuruluğu, sık idrara çıkma, yorgunluk hissi ve bulanık görüş gibi belirtilerle ortaya çıkabiliyor. Bu belirtiler dikkate alınmadığında hastalığın tanısında zaman kaybedildiğini belirten Prof. Dr. M. Temel Yılmaz, Türkiye'de her 4 diyabetliden birinin diyabeti olduğunun farkında bile olmadığını söyledi.
Uluslararası Diyabet Federasyonu’nun (IDF) verilerine göre; Avrupa’da diyabet artış hızının en yüksek olduğu ülkelerin başında Türkiye’nin geldiğini, ülkemizde yaklaşık 12 milyon diyabetli kişi bulunduğunu belirten Prof. Dr. Yılmaz “Ülkemizde her 10 yılda diyabetli sayısı yüzde 100 oranında artıyor. Öyle ki; artış hızı dünya ortalamasının 2, Avrupa’nın 3 katını buluyor. Ülkemizde 12 milyon diyabetlinin 9 milyonu ilaç tedavisi görüyor ancak geriye kalan 3 milyon kişi ise diyabetinin farkında bile değil. Son 30 yılda tip 2 diyabet 20’li yaşlara kadar inmiş durumda” dedi. Dünya Sağlık Örgütü’nün diyabet hastalığını “mikrobu ve bir etkeni olmayan sessiz pandemi” olarak tanımladığını belirten Prof. Dr. Yılmaz, dünya genelinde halen 600 milyon olan diyabetli hasta sayısının 2020 yılında 1.3 milyarı aşacağının tahmin edildiğini söyledi.
İnsülin direnci ve obezite 'kısır döngüsü'
Diyabet konusunda dikkat edilmesi gereken en önemli nokta ise insülin direnci. İnsülin direnci obezite riskini, obezite de insülin direncini artırıyor ve bu kısır döngü diyabet gelişimine zemin hazırlıyor. Memorial Şişli Hastanesi Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Bölümü’nden Prof. Dr. İbrahim Şahin, insülin direncinin kas, yağ ve karaciğerdeki hücrelerin pankreas tarafından üretilen insüline iyi yanıt vermemesi sonucu bu hücrelerin kandan glukozu kolayca alamaması durumu olarak tanımlıyor. İnsülin direnci, erişkin nüfusun yaklaşık yüzde 25’inde bulunmakta. Yaş, kilo, beslenme alışkanlıkları, fiziksel aktivite (kas kütlesi) ve genetik özellikler insülin direncinin derecesini belirliyor.
Çocuklarda diyabet riski artıyor
Prof. Dr. Şahin'in altını çizdiği en önemli nokta ise çocuklarda artan diyabet riski. Son yıllarda çocukluk çağı obezitesinin görülme sıklığının artmasıyla birlikte, gençlerde ve çocuklarda önce insülin direnci daha sonra prediyabet ve Tip 2 diyabet görülme sıklığının artığını belirten Prof. Dr. Şahin şunları söyledi:
"Tip 2 diyabet çocukluk ve gençlik döneminde çok nadiren görüldü. Ancak son yıllarda bu yaş gruplarında da Tip 1 diyabetten daha fazla görülmekte. Diyabetten korunmak için Akdeniz diyetiyle beslenmek önerilmekte. Akdeniz diyetinin temelini bitkisel gıdalar, tahıllar, meyveler, sebzeler ve baklagiller oluşturmakta. Yağ olarak zeytinyağı kullanımı, kırmızı etin sınırlı tüketimi; balık, deniz ürünlerinin ve süt ürünlerinin ise orta düzeyde tüketilmesini içermekte. Sağlıklı beslenmenin yanı sıra düzenli fiziksel aktivite, stresten uzak durmak, sigara ve alkolden kaçınmak, düzenli uyku ve bol sıvı tüketimine dikkat edilmeli".
Şekerle mücadele anne karnından başlamalı
Düşük şeker tüketimi olan bireylerin diyabet riskinin yüzde 35, hipertansiyon riskinin yüzde 20 azaldığının görüldüğünü belirten Türk Böbrek Vakfı Başkanı Timur Erk, "Bu sonuçlar bize, şekerle mücadelenin anne karnından başlaması gerektiğini gösteriyor" dedi.
Şeker tüketimi ve diyabet vakalarındaki artışın Türkiye'de çok ciddi rakamlara ulaştığını belirten Erk, Türkiye'de diyalize giren hastaların sayısının 65 bine ulaştığını ve bunların yüzde 40'ının diyabet hastası olduğunu vurguladı. Erk sözlerini şöyle sürdürdü; "İkinci Dünya Savaşı'ndaki şeker karnesi uygulamasıyla yapılan karşılaştırmalı çalışmada, düşük şeker tüketimi olan bireylerin diyabet riskinin yüzde 35, hipertansiyon riskinin ise yüzde 20 oranında azaldığı görülmüş. Bu sonuçlar bize, şekerle mücadelenin anne karnından başlaması gerektiğini gösteriyor."
Günlük 14 kaşık şeker tüketiliyor
Türkiye'de kişi başına günlük 14 tatlı kaşığı şeker tükettiğine dikkat çeken Erk, gıda sanayicileri, okullar, restoranlar gibi birçok kurum ve kuruluşun bu konuda harekete geçmesi gerektiğini, hatta şeker tüketimini azaltmak için acil eylem planı hazırlanmasının zorunlu olduğunu vurguladı.