Aran, Banka'nın 100. kuruluş yıl dönümü dolayısıyla yaptığı açıklamada, yılın ilk 6 ayında önceliğin fiyat istikrarını sağlamak ve enflasyonu düşürmek olduğu için Türkiye'de çok ciddi bir parasal sıkılaşmaya gidildiğini, şu anda da sıkılaşma adımlarının sonuçlarının görüldüğünü belirtti.
"Bu yıl ekonomik büyümenin yüzde 3,5 civarında oluşmasını beklediğini, dolayısıyla ekonominin soğuduğunu belirten Aran, söyle devam etti:
"Aslında aynı mekanizma ekonomi çok sıcakken de geçerliydi. Daha önceki ekonomi politikasını düşünün; enflasyonist baskıların arttığı bir ortamda yüzde 8-10 civarındaki faiz oranları ile uzun vadeli yatırım kredileri verdik. Tüm şirketlerin para kazandığı bir dönem oldu. Ucuz bir şekilde ve döviz rezervimiz yokken bunu yaptığımızda da bir bedel ödeyeceğimizi bilmeliydik. Hem içeride tasarrufumuz yeterli değilken hem dışarıdan kaynağa ihtiyacımız varken, faiz indirdiğimizde herkesin çılgınca parasını değer kaybetmeyecek alanlara yatırma telaşına gireceğini, bunun da enflasyonu kontrolden çıkaracağını biliyorduk. Şimdi de 'enflasyonla mücadele edeceğiz, kontrol altına alacağız' dediğimizde büyümede, istihdamda, üretimde, ihracatta sorunlar yaşayacağımızı bilmemiz gerekiyor. Maalesef hayatta gerçek ve kalıcı başarı her zaman çok boyutlu optimizasyon problemlerini çözebilmekle mümkün, tek yönlü maksimizasyonla ise ancak bedelini ödemek şartıyla geçici başarılar elde edebilirsiniz."
Enflasyon kontrol altına alınıp fiyat istikrarı sağlandıktan sonra ekonominin dengeye ulaşacağını ve rahatlamanın ancak 2026 yılında görülmesini beklediğini ifade eden Aran, "Fiyat istikrarı sağlanırken ve bunun için bir bedel öderken mutlaka sorunlarımızı çok boyutlu ele almalı, üretime ve ihracata dayalı ekonomi modeli yaklaşımımıza zarar verecek aşırılıklardan kaçınmalıyız. Ancak bu şekilde tekrar normale dönebiliriz. Umarım hem reel sektörü korumayı hem kredilerdeki kısıtlamaları kaldırmayı ve bankaların üzerindeki zorunlu karşılık baskısını azaltmayı hem de Merkez Bankası rezervlerini cari açığı rahatlıkla finanse edebilecek noktaya getirmeyi, fiyat istikrarıyla birlikte eş zamanlı sağlayabiliriz. Yüzde 5 oranında alışık olduğumuz yıllık ekonomik büyümeyi gerçekleştirirken de bir daha cari açık vermemek için mutlaka uzun vadeli yapısal dönüşümlere, projelere ve ciddi reformlara ihtiyacımız var, bu tür projeleri konuşmalıyız ancak o zaman istihdam kaybının önüne geçer, işsizlik oranını yüzde 10'un altında tutabiliriz. Bunun için de önümüzdeki 1,5 yılı nasıl idare edebileceğimize iyi bakmamız, 2026 yılından sonra neler yapacağımızı konuşmamız gerekiyor." değerlendirmesinde bulundu.
'Politika faizi 2025 sonuna kadar yüzde 25'e inebilir'
Hakan Aran, sıkılaşmada henüz kredilerin büyümesindeki sınırın gevşemesini beklemediklerini, bankaların bu süreci yönetebileceğini belirterek, faiz indirim döngüsünün ne zaman başlayacağına dair şunları kaydetti:
"Ekim ayı Para Politikası Kurulu toplantısında Merkez Bankasının bir aksiyon almayacağını, sadece sözlü ve yazılı yönlendirmeyle izleyen dönemde faiz indirimlerine başlayabileceğinin sinyalini vereceğini sanıyorum. Yıllık enflasyonun ve enflasyon eğiliminin politika faizi seviyesinin altında kalıcı olarak şekilleneceğinin net olarak görülmesiyle birlikte kasım ayından itibaren 250 baz puan seviyesinde faiz indirimleri için fırsat oluşacağı ve bu yılın sonunda politika faizinin yüzde 45'e, önümüzdeki yılın sonunda da yüzde 25'e indirilebileceği kanaatindeyim. Bu, Türkiye'de enflasyonun kontrol altına alınması, sistemin işleyişi ve reel sektör üzerindeki yükün hafiflemesi gibi unsurlarla birleştiğinde 2026 yılına umutla bakmamızı sağlar. Enflasyonun da 2025 sonunda yüzde 20 civarına düşebileceğini öngörüyoruz. Bu, bizim için pek çok dengenin sağlanması açısından önemli. Bu yolculuk, Orta Vadeli Program (OVP) ve maliye politikasıyla destekleniyor. Türkiye'nin de sanırım bunu başarmaktan başka çaresi yok."