EKSEN

‘Türkiye ile Suriye istese normale dönmek için bundan daha iyi konjonktür bulamazlar’

Musa Özuğurlu’ya göre, MSB Güler’in TSK’nın çekilmesi için Suriye’de yeni Anayasa seçimler ve sınır güvenliği şartı koşması, ‘detaylarda anlaşılmaması ve bu konjonktürde çekilmek istememeye’ yorulabilir. İki ülke için ‘isteseler bundan uygun bir zaman bulunamaz’ vurgusu yapan Özuğurlu, Haniye suikastı sonrası beklenen İran misillemesine atıf yaptı.
Sitede oku
Türkiye-Suriye ilişkilerinin ‘normalleşmesi’ beklentilerinin yükseldiği bir ortamda, Ankara’nın ‘ön şartlar’ ortaya atıldı. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın son bir aydır ‘dargınlığın sona ermesi’ mesajları ve Suriye Cumhurbaşkanı Beşar Esad’ın ılımlılaşan tonu, Rusya’nın arabuluculuğunda üst düzey görüşme iddialarına yol açmıştı.
Ancak Savunma Bakanı Yaşar Güler, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Suriye’den çekilmeyi ‘yalnızca yeni anayasa kabul edildikten, seçimler yapıldıktan ve sınırlar güvenlik altına alındıktan sonra görüşebileceğini’ söyledi. Rusya arabuluculuğunda çabalar 2022 ve 2023’de iki tarafın savunma ve dışişleri bakanlarının zaten görüşmelerini sağlamışken, Güler, ‘uygun diyalog ortamı için bakanlar düzeyinde görüşme yapılabileceğinden’ söz etmesi de dikkat çekti.
Güler’in sözlerini müteakiben Suriye Dışişleri Bakanlığı’ndan yapılan açıklamada, ilişkilerin normale dönmesiyle 2011 öncesinin kast edildiği belirtilirken, ‘arzu edilen sonuçlara ulaşılmasını sağlamak için her türlü girişimin açık temeller üzerine inşa edilmesi gerektiği’ vurgulandı. Bakanlığa göre bu temellerin başında ‘yasadışı olarak Suriye topraklarında bulunan güçlerin çekilmesi’ yer alıyor. Suriye Dışişleri Bakanlığı, ‘bunun salt Suriye’nin değil, Türkiye’nin güvenliğini de tehdit eden terör örgütleriyle mücadele’ anlamına geldiğinin altını çizdi.
Karşılıklı açıklamalarla dile getirilen pozisyonların ötesinde ‘normalleşme’ meselesi, Ortadoğu’da Gazze çatışması nedeniyle ortamın iyice gerginleştiği bir döneme denk geliyor. Hamas lideri İsmail Haniye’nin Tahran’da suikastla öldürülmesi ve İsrail’in Hizbullah komutanlarına suikast politikalarının ardından İran ve ‘Direniş Cephesinin’ misillemeleri bekleniyor. Suriye’nin kuzeyinde ABD işgalinin bulunduğu alanlarda da Arap aşiretlerle gerilimler göze çarpıyor.
Türkiye-Suriye ilişkilerinin normale dönmesi bağlamı, karşılıklı pozisyonlar ve Ortadoğu’daki gergin durumu uzun yıllar Şam’da görev yapmış gazeteci ve yazar Musa Özuğurlu ile konuştuk.

‘Yaşar Güler’in sözleri bu konjonktürde çekilmek istememe mesajı’

Musa Özuğurlu’ya göre, Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler’in önkoşul ortaya koyan açıklamaları iki anlama gelebilir; Rusya arabuluculuğundaki görüşmelerde anlaşmaya varılamaması veyahut Türkiye’nin bu konjonktürde Suriye’den çekilmek istememesi. Özuğurlu Şam’ın sonuç alabilmek için TSK’nın çekilmesini talep ettiğini anımsatırken, sürekli atıf yapılan BMGK 2254’e Suriye’nin zaten ‘prensipte’ evet dediğini vurguladı:

“Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler’in açıklaması iki anlama da gelebilir. Birincisi şu: Türkiye ve Suriye arasında son dönemde, ‘Esad’la Erdoğan fotoğraf verecek mi’ merak ediliyor ama alt düzeyde bu görüşmeler Rusya’nın arabuluculuğunda devam ediyor. Demek ki birtakım pazarlıklar var; yani neyin nasıl yapılacağı konusunda anlaşmaya varılamamış olabilir. İkincisi de Türkiye şu an bu konjonktürde Suriye’den çekilmek istemiyor olabilir. Ben bu iki ihtimal üzerinde duruyorum. Suriye’nin Türkiye’ye yönelik birtakım isteklerle öne çıktığını gördük. Suriye şart süren taraf gibi görünüyor, özellikle Türkiye’nin bir çekilme planı sunması ya da çekilmesi gibi bir isteği var. Fakat Türkiye’nin uzun süredir, ‘yatırım yapan bir ülke olarak’ oradan hemen çekilmesi çok da kolay değil. Hükümet açısından ciddi bir süreç geçirdiler. Bu nedenle iktidar da muhtemelen Suriye’den belli bir tolerans istiyor. Fakat Suriye’nin belli ki böyle bir lüksü yok. Türkiye, Suriye’nin bu şartını yerine getirecek gibi olmadığı için böyle bir açıklama yapmış olabilir.

Birleşmiş Milletler’in 2254 sayılı kararı var. Türkiye’ninki buna uygun bir çağrı zaten. Suriye yönetimi daha önceden buna prensipte ‘evet’ demişti. Fakat şu şekilde: Bu Suriye çözümü olursa elbette mümkün, yani seçimlerin yapılması vs. Dolayısıyla Türkiye şimdi böyle bir argümanla Suriye’nin kendisine sunduğu şartlara karşı bir koz koymuş oldu masaya. Peki daha önceden konamaz mıydı? Belki konabilirdi fakat dediğim gibi, iki ihtimal var. Birincisi birtakım konularda ilerleme sağlanamadığı için Türkiye böyle bir açıklama yaptı. Yani ‘bu iş zora gidiyor’ açıklamasıdır bu. İkincisiyse ‘şu konjonktürde Suriye’den çekilmek istemiyoruz’ açıklamasıdır.”

‘Son açıklama Suriye tarafında hiçbir şeyin değişmediğini gösteriyor’

Özuğurlu, Ankara’nın Şam’ın zaten koşulları sağlayamayacağı hesabının söz konusu olabileceği görüşünde. Diğer yandan Suriye Dışişleri açıklamasına atıf yapan Özuğurlu, burada da ‘2011 öncesine dönme’ arzusunun ötesinde yeni bir pozisyon bulunmadığı yorumunu yaptı:

“Çünkü Türkiye’nin hesabı şu olabilir: Suriye zaten güvenliği hemen sağlayacak, seçimlere hemen gidecek olamaz. Ki Türkiye’nin en sağlam argümanı bu olur. Yani BM’nin 51. Maddesine göre bu olabilir. Suriye nasılsa bunları sağlayamayacak düşüncesiyle de böyle bir açıklama yapılmış olabilir.

Sonuç itibarıyla son dönemde iki taraftan son derece olumlu açıklamalar gördük ama anlaşılan Türkiye tarafında şu anda istenilen kıvama gelinmiş değil. Son açıklama Suriye tarafında hiçbir şeyin değişmediğini gösteriyor. Suriye şunu söylüyor: 2011 öncesine dönelim. 2011 öncesinde Türkiye’nin Suriye’de bulunmadığı, iki ülkenin ilişkiler içerisinde olduğu aynı zamanda Adana Anlaşması’nın da yürürlükte olduğu, -elbette bu tek bir örgüte karşı yapılmış bir anlaşma ama- şu anda fiiliyat gereği diğer örgütleri de kapsayacak bir anlaşma olduğu vurgusu. Dolayısıyla Suriye pozisyonunu değiştirmiş değil. Bu son açıklamada Türkiye’nin çekilmesi şartına gönderme de yapılmış. Dolayısıyla Suriye’nin konumunda bir değişiklik yok.”

‘İsteseler bundan daha uygun bir zaman bulunamaz’

Özuğurlu, aslında Türkiye ile Suriye ilişkilerinin normalleşmesi için konjonktürün çok da uygun olduğu değerlendirmesinde bulunurken, İran-İsrail gerilimi ışığında Suriye’deki yasadışı Amerika varlığı ve desteklediği yapılarla ilgili yaşanan sıkıntılara atıf yaptı:

“İki ülke ortaklaşa gerçekten bir şey yapmak isteseler bundan daha uygun bir zaman bulunamaz. Amerika Birleşik Devletleri’nin YPG’nin bazı militanlarını, İran destekli olduğu iddia edilen militanların olduğu yerlere kaydırmış olmasının sebebi, ortalık eğer karışırsa, İran herhangi bir saldırıda bulunursa bütün bu ‘direniş ekseni’ adı verilen güçler bir şekilde Amerikan tarafını da hedef alacaklar. Amerika ister istemez bu savaşa girecek. Amerika kendisini de Suriye’de korumak üzere birtakım kaydırmalar yapıyor. Herkes aslında buna hazırlanmış durumda. Suriye ve Türkiye açısından bir fırsat da sunmuyor değil bu durum.

Deyr ez Zor tarafında son dönemlerde birtakım hareketlenmeler var. Bazı Arap aşiretleri ile SDG çatışıyor. Bugünkü el-Vatan gazetesinde manşetti. Suriye SDG’ye karşı tonunu gittikçe sertleştiriyor. Demek ki önceden Kürt cenahına karşı kullandığı yumuşak dili yavaş yavaş zayıflatıyor. Ve birtakım şeyleri daha sert tanımlamaya başladı. Bu önümüzdeki günler açısından bir final olarak görülebilir.

Diğer taraftan Türkiye açısından, Suriye ile ortak bir iş birliği yapacaklarsa, birincisi Türkiye’nin desteklediği örgütler var, ikincisi Türkiye’nin karşı olduğu örgütler var. Keza Türkiye’nin karşı olduğu örgütler var. Suriye’nin bugüne kadar çok da bulaşmadığı örgütler var, yani Kürt cenahı. Bu ikisi ortaklaşırlarsa belki de iki cenaha karşı da aksiyon alınmasını gerektirecek bir ortaklığa girebilirler. Öyle bir ihtimal söz konusu. Ama şu an bir yanaşma olmuş değil. Eğer olursa konjonktürel bir fırsat söz konusu. Çünkü eğer bölge karışırsa, İran saldırırsa, Hizbullah saldırırsa veya bunlar olmasa bile en azından şu anki durum bu ülkelerin bulundukları bölgelerde adım atmalarına müsait ve ABD’nin kalkıp buna zor kullanarak cevap verebilecek hali yok.”

‘Cumhurbaşkanları düzeyinden bakanlar düzeyine mi indirdik?’

Musa Özuğurlu, Milli Savunma Bakanı Güler’in ‘bakanlar arası diyalogdan’ bahsetmesinin ise daha önce bu düzey görüşmeler olduğu için ‘geri adım’ algılandığına işaret etti:
“İlginç bir şey. Bugün Karar Gazetesi’nde konuyla ilgili bir başlık vardı. ‘Ne oldu Cumhurbaşkanlık düzeyinden bakanlar düzeyine mi indik acaba’, diye de bir soru var. Bu tabii ki vardı, önceden yapılan bir şeydi. Dolayısıyla biz bu seviyeye indirdik diyerek acaba Türkiye işi soğutmaya mı çalışıyor sorusu da gündemde bence.”

‘İran çağrılara rağmen kararlı görünüyor’

Özuğurlu, Haniye suikastinin ardından İran’ın nasıl bir hamlede bulunabileceğini de değerlendirdi. Tahran’ın bir takım güçlü tavizlerle kararından vazgeçeceği söylentilerini ‘uçuk’ bulan Özuğurlu, İsrail/ABD cephesinin de savaş hazırlıklarına dikkat çekti:
“Batı başkentlerinin Tahran nezdinde hemen her gün girişimleri devam ediyor. Fakat İran kendisini arayanlara, ‘Hayır biz İsrail’e saldıracağız’ cevabını veriyor. Bu demektir ki, İran bu konuda kararlı. İran belki çok büyük taviz kopartırsa bu karardan vazgeçer deniyor, ama bu taviz ne olabilir? Hatta Ankara’dan uçan, Amerikan heyetini taşıyan jetle ilgili şeylerin ardından, Amerikalıların İranlılara ‘size nükleer yapma izni verelim’ teklifinde bulunduğu bile iddia edildi. Ben çok uçuk buluyorum. Dolayısıyla İran’ı şu anda bu karardan vazgeçirecek ne olabilir? Belki Netanyahu hükümetinin düşmesi olabilir, belki İsrail’in saldırılarına son vermesi olabilir. Netanyahu tahmin edilenin de aksine saldırılarına çok sert devam ediyor. İsrail ordusunda daha önce olmadığı kadar ciddi savaş ve savunma hazırlıkları var. Amerikalıların, İngilizlerin bu kadar gemi göndermesi gerçekten boşuna değil, bunların hiçbiri komplo senaryosu değil.”

‘Saldırı olursa çok geniş çaplı olabileceğini söyleyebiliriz’

Özuğurlu gelişmelerin geniş çaplı saldırı hazırlığına işaret ettiğini dile getirirken, aksi durumda İran’ın ‘blöf yapıyor’ eleştirilerini tarihi olarak haklı çıkartır pozisyona düşeceği görüşünü dile getirdi:
“Bunlardan yola çıkacak olursak teknik olarak belki şöyle bir değerlendirme yapabiliriz: İran’ın saldırısı çok geniş kapsamlı bir saldırı olmalı. İki ülke arasındaki coğrafyayı dikkate alırsak bu sadece İran topraklarından yapılabilecek bir şey değil. Çünkü İsrail’in sadece Demir Kubbe değil başka savunma sistemleri de var ve bunları aşabilmesi gerekiyor. Bunları aşabilmesinin yolu da tamamen bu sistemlerin çalışmasından yola çıkacak olursak belki her yandan binlerce atışın aynı anda yapılmasıyla mümkün olabilir. O zaman benim aklıma şu geliyor: Saldırı olur mu olmaz mı bunun kimsenin bilmesi mümkün değil ama saldırı olursa çok geniş çaplı bir saldırı olacağını söyleyebiliriz. Benim tahminim İran bir şekilde saldırı yapacak. Bu saldırı daha şiddetli olacak. Aksi halde İran zaten kendisine yöneltilen ‘sadece blöf yapıyor’ eleştirilerini tarihi olarak haklı çıkaracak duruma gelir.”

‘Müslüman-Yahudi savaşı olarak da görülecektir, dolayısıyla Arap ülkeleri pozisyon almak zorunda kalır’

Özuğurlu’ya göre, Ortadoğu bölgesinde Ürdün dışındaki bütün Arap ülkeleri olası bir geniş çaplı çatışmada İran’a cepheden tavır alabilecek durumda görünmüyor:

“Mısır’ın elbette İran’la problemleri var. Sisi darbesi sonrasında İran, Türkiye ile aynı pozisyonu almıştı ve halen aralarındaki problemler devam ediyor. Ama ne olursa olsun son dönemde İsrail karşıtlığı Mısır’ı İran tarafına getirebilir. Diğer taraftan Mısır da şunun çok iyi farkında: Eğer bu çatışma büyür ve bölgeye yayılırsa Mısır’ın bundan etkilenmemesi mümkün değil. Dolayısıyla Mısır bir an önce yangını söndürmeye çalışacaktır. Ama bunu İran aleyhinde bir pozisyon olarak görmeyeceğiz. Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve diğer Körfez ülkeleri için de aynı durum söz konusu. Bu ülkeler de İran’la daha önceden ilişkileri kötü olan ülkeler ama artık yeni konjonktürde, hele hele İsrail’in bu yaptıkları sonrasında herhangi bir iki ülkenin karşılaşması durumunda kesinlikle İran tarafında yer alacaklardır.

İran’la birlikte saldırıya katılacaklar demiyorum ama İsrail’in aslında karşısındalar ama ABD ve Batı etkisi nedeniyle çok da seslerini çıkartamıyorlar. Bu aynı zamanda Müslüman-Yahudi savaşı olarak da görülecektir, dolayısıyla bu ülkeler pozisyon almak zorunda kalacaklar. En azından İran’a karşı olmayacaklar.

Ürdün için aynı şeyi söyleyemiyorum. Mesela Ürdün, tavrını koydu. Ürdün Dışişleri Bakanı’nın Tahran’a ziyareti bir anlamda İran’ın bu saldırısını engellemek üzere çünkü ‘biz müdahale etmek zorundayız’ mesajını vermek üzereydi.”

‘Türkiye, siyasal olarak İran’la aynı resimde durur’

Özuğurlu olası bir geniş çatışma halinde Türkiye’nin İran’la aynı resimde duracağı görüşünde:
“Şu an zaten belli bir cephe oluşmuş durumda, adı konulmamış olsa da… Bu cephe içerisinde, örneğin Katar, Türkiye gibi ülkeler daha aktif bir biçimde İsrail’in karşısında ve Batı’nın karşısında bir politika yürütüyorlar. Bunların karşısındalar demiyorum ama karşısında bir politika yürütüyorlar. Elbette Türkiye’nin bir devlet çıkarının olduğunu unutmamak lazım, dolayısıyla Türkiye hiçbir zaman için tamamen İsrail’in ya da tamamen İran’ın yanında yer almayacaktır. Bunu gözetecektir ama bu konjonktürde Türkiye, İran tarafında yer alacaktır. Askeri olarak böyle bir şey olması tabii ki mümkün değil ama siyasal olarak İran’ın tarafında yer alacak. Daha doğrusu bunu şu şekilde yapacak: Filistin üzerinden yapacak. İsmail Haniye üzerinden ya da Filistin üzerinden yapacak.”
Yorum yaz