‘Avrupalı yöneticiler kendi kamuoylarının sesini duymuyor’
Orta menzilli nükleer kuvvetler anlaşmasından çekildikten sonra önce Amerika arkasından da Rusya, nükleer çalışmalarına ve balistik füzelerin çalışmalarına devam ettiler. Avrupa'daki ülkelerin başlarında bulunan yönetimlerin hemen hemen bütün bölümü özellikle, Rusya-Ukrayna çatışmasında da görüldüğü gibi Amerika Birleşik Devletleri'nin baskısı ve etkisi altında. Dolayısıyla onların herhangi bir şekilde bağımsız bir şekilde karar alması söz konusu değil. 2000'li yılların başına kadar özellikle Almanya, Fransa, İngiltere bir şekilde kamuoyunun baskısı veya kamuoyunun istekleri doğrultusunda hareket ederek politikalarını belirliyorlardı. Ama son durumda Rusya-Ukrayna çatışması ve özellikle de İsrail'in Gazze'de Filistinlilere yönelik katliamlarında görüldü ki kendi başlarında karar almalarını veya kamuoylarının seslerini duyurması artık söz konusu değil. Öyle bir yönetim Avrupa'da yok. Dolayısıyla orta menzilli nükleer füzelerin yani nükleer başlık taşıyan füzelerin bir şekilde Avrupa'ya tekrar gelip konuşlandırılmasıyla ilgili çalışmalar 2019'da başladı. Amerika Birleşik Devletleri'nin orta menzili nükleer kuvvetler anlaşmasından çekilmesi, arkasından Rusya'nın çekilmesinden sonra bu konu gündeme geldi. Nükleer savaş ortamını yumuşatacak veya nükleer başlıkları azaltabilecek olan anlaşmalar veya yumuşamaya yönelik anlaşmaların hepsi zaten kadük oldu. Bu Anlaşmaların büyük bölümü Sovyetler Birliği döneminde ve Amerika ile Sovyetler Birliği arasında imzalanmıştı. Böyle olunca tekrar soğuk savaş dönemine dönülüyor gibi bir görüntü var. Ama ben yine iddia ediyorum; soğuk savaş döneminden daha kötü bir duruma doğru gidiyoruz. Yani soğuk savaş döneminde en azından Sovyetler Birliği ve Amerika Birleşik Devletleri, NATO veya batılı ülkeler her ihtimalle bir şekilde gerginliği arttıracak olan eylemlerden çekiniyorlardı. Şimdi ise gerginliği arttırmaya yönelik faaliyetler bu ortam içerisinde kendini çok daha dikkat çekici bir şekilde gösteriyor. Böyle olunca Amerika Birleşik Devletleri'nin Avrupa'ya yeniden nükleer başlık taşıyan füzeleri yerleştirmesi Rusya'yı tahrik etmeye yöneliktir.
‘ABD anlaşmadan yana değil’
"Geçmişte ne kadar anlaşma imzalanırsa imzalansın Sovyetler Birliği döneminde, şimdi Rusya diyelim ve Amerika Birleşik Devletleri, hepsi öyle veya böyle bir şekilde anlaşma imzalamalarına rağmen anlaşmaların hilafında ne olur ne olmaz diye, birbirlerine olan güven sorunu olması nedeniyle zaten nükleer çalışmalarına devam ediyorlardı. Bir şekilde nükleer güce sahip olmayanlar da geliştirmeye çalıştılar. Şu andaki dünyadaki nükleer başlıkların yaklaşık yüzde 89'u Amerika Birleşik Devletleri ile Rusya'ya ait. Geriye kalan yüzde 10, 11'lik bir kısmı diğer ülkelere ait. Son 14 yıldır Rusya ve Amerika'nın dışındaki ülkeler genelde sabit stoklar bulunduruyorlardı. Ama Rusya-Ukrayna çatışmasından sonra ortaya çıkan Amerika Birleşik Devletleri'nin Avrupa üzerindeki hegomanyası Amerika Birleşik Devletleri'nin Pasifik'te Çin'e karşı olan agresif tutumuyla, diğer ülkelerin de nükleer başlıklarını arttırdığını açık kaynaklardan görüyoruz. Bu şu anlama geliyor. Nükleer savaşa gider mi? Yani konvansiyonel savaşın artık tepe noktası diyelim, yıkıma giden ve daha çok felaket ortaya çıkacak olan insan kaybına neden olacak olan nükleer savaşa gidebilir mi? Evet şu anda yönetimlerin hepsi bir şekilde bu gerilimi tırmandırmaya destek verecek bir kafa yapısıyla dünyayı yönetiyorlar. Amerika'nın Rusya'ya karşı tahrik edici eylemlerine Rusya'nın cevap vermesi veya Rusya’nın adımlarını Amerika’nın karşılık vermesi ne anlama gelecek? Yine tekrar ortam ısınacak. Ülkelerin ekonomik ve sosyal konforu ile ilgili kavramları yerini silahlandırmaya bırakacak. Şimdi biz sadece nükleer başlık taşıyan füzelerin kurulmasını söylüyoruz ama onları destekleyecek olan konvansiyon silahlardan da büyük artış var. Böyle olunca tabi sade insanlar, vatandaşlar veya ülkelerin kendi vatandaşları, halkı ne düşünüyorlar? Gelecekten korkuyorlar. Geleceğin onlar için karanlık olduğunu düşünüyorlar. Seçtiğiniz kişiler ülkeleri yönetirken başlarının boyunduruk altında olmasını en tipik örneğini Almanya'da görüyoruz. Polonya'da görüyoruz. Ukrayna zaten Rusya-Ukrayna çatışmasında Zelensky'nin davranışlarıyla Ukrayna'nın ne hale geldiğini de görüyoruz. Bunların hepsi aslında görüşmelerle veya bir anlaşmayla sonuçlanabilirdi. Ama Amerika Birleşik Devletleri anlaşma taraftarı değil gerginlikten yana."