ABD, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nde (BMGK) Filistin'in BM'ye tam üyeliği istenilen karar tasarısını veto etti. Filistin BM'de gözlemci statüsüne sahipken, İsrail 1948'den beri örgütün tam üyesi olarak bulunuyor.
Moskova Devlet Üniversitesi Küresel Politika Fakültesi’nden Doç. Dr. Aleksey Fenenko, ABD’nin Filistin'in BM'ye kabulünü veto etmesiyle ilgili durumu Sputnik'e değerlendirdi.
ABD'nin bu yönde tutum sergileyeceğinin beklenen bir durum olduğunu belirten Fenenko, “Filistin'in BM'ye tam üyeliğe kabul edilmesi konusunda elbette uluslararası bir fikir birliği var ama ABD'nin de kendi planları var. Hiç şüphe yok ki ABD, bencil hedeflerine ulaşmak adına Gazze'deki sivillerin acılarını görmezden geliyor" dedi.
Uzman, 31 Aralık 2014'teki oylamada ABD'nin ilk kez bu yöndeki tasarıyı engellediğini anımsatarak, “İşte o zaman Filistin'in bağımsız bir devlet olarak BM'ye katılma olasılığını ve Filistin'in diğer devletler tarafından tanınması olasılığını engellediler. On yıldır yedekte bekletilen bu tasarı, ancak şimdi Rus diplomasisi tarafından yeniden canlandırıldı” diye konuştu.
ABD, Filistin'in BM'ye katılımının koşulu olarak, ihtilafa iki devletli çözümün uygulanmasını talep ettiğini belirten Fenenko, “ABD'nin iki ayrı devlet kurulmasını istediği ve ancak o zaman Filistin'in BM'ye katılabileceği iddia ediliyor. Ancak durum tam olarak Washington'un ifade ettiği gibi değil. Filistin devleti kurulması projesi aslında bir Amerikan projesiydi. Bu, Clinton yönetimi tarafından gündeme getirildi ve 90'lı yıllarda Netanyahu kabinesine dayatıldı. Daha sonra 2003 ‘yol haritası’ planıyla İsrail'e tekrar dayatıldı. Ancak Filistin Yönetimi Batı Şeria ve Gazze Şeridi olarak bölündüğünde Amerikalılar ona karşı tutumunu değiştirdi” ifadelerini kullandı.
ABD’nin şu anda Filistin Yönetimi projesine karşı ikircikli bir tutuma sahip olduğunu vurgulayan Fenenko, şöyle devam etti:
Uluslararası düzeyde tanınmasını engelliyorlar ve aynı zamanda İsrail'deki bu özerkliği kısıtlamak isteyen güçlerle iş birliği yapıyorlar. Yani Amerikalılar bilinçli olarak, çatışmayı ihtiyaç duydukları belirli bir seviyede tutmaya çalışıyorlar. Birincisi, İsrail siyaseti üzerindeki nüfuzlarını sürdürebilmek için buna ihtiyaçları var. İkincisi, böyle bir çatışma Basra Körfezi ülkelerinden Avrupa Birliği topraklarına petrol ve gaz boru hatları inşa etme olasılığını engelliyor. Yani Süveyş Kanalı üzerinden veya Afrika çevresinde tanker taşımacılığına olanak sağlıyorlar ve böylece Batı Avrupa tamamen Amerika ve İngiltere'nin hidrokarbon kaynaklarına bağımlı hale geliyor.