1994 yılında, Berlin Duvarı'nın yıkılmasından beş yıl ve SSCB'nin dağılmasından üç yıl sonra, güç dengeleri konusunda oldukça Batılı bir görüşe sahiptim. Özgür dünyanın Sovyet totalitarizmine karşı zafer kazandığına inanıyordum. Görevim gereği Ruanda'ya varır varmaz Amerika'nın bize karşı tutumundaki değişim beni çok etkiledi. Onların gazetecileri, Fransa'nın ve ordusunun eylemlerini kınayan suçlayıcılar rolünü üstlendi. İçlerinden birinin bana ‘Orada yaptıklarınızdan sonra Ruanda'da olmaktan utanmıyor musunuz?’ diye sorduğunu hatırlıyorum. Şaşkınlık içinde aval aval bakmıştım. Ne de olsa görevimizin asaletinden gurur duyuyordum, Ruandalı Tutsilerin iktidardaki Hutu rahipleri tarafından soykırıma uğratılmasına son vermek. ‘Amerikalı dostumuzun’ Fransa'yı suçladığını öğrenince şaşkına döndüm. Çok geçmeden Ruanda ve komşu Demokratik Kongo Cumhuriyeti'nin (DRC) aslında çok daha büyük güçlerin savaş alanı olduğunu anladım. Aynı enformasyon yönetimi Yugoslavya’da da hissedildi. Eylül 1998 itibariyle Batı’nın medya makinesi Sırplar tarafından ‘soykırımın’ başlatıldığını ilan etmek üzere harekete geçirildi. Bu manevranın başında, Ruanda'da da dümenin başında olan aynı kişiler vardı: Clintonlar ve onların lanetlenmiş ruhu, BM eski büyükelçisi Madeleine Albright. Sırplar tarafından 200 bin sivilin öldürüldüğü rakamını dile getirdi. Oysa bu kesinlikle doğru değildi. Her iki taraftan asker ve sivil toplam altı bin kişi yaşamını yitirmiştir, ki bu bile kesinlikle çok fazla olsa da hiçbir zaman ‘soykırım’ teriminin kullanılmasını haklı çıkarmaz.
Ukrayna’daki durumla benzerlikler
Rusya’nın neden askeri operasyon kararı aldığıyla ilgili açıkçası o zamanlar yeterli bilgiye sahip değildim. Ancak bugün bunun nedenlerini çok daha iyi anlıyoruz. Örneğin, bu harekatın başlamasından yedi gün önce, 17 Şubat 2022'de Ukrayna ordusunun Donbass'a saldırdığını biliyoruz. O günden bu yana bombardımanlarının yoğunluğu dramatik bir şekilde artış gösterdi. Putin (Rusya Devlet Başkanı Vladimir) 24 Şubat’ta bölgedeki Rusça konuşan ve Rusya yanlısı Ukraynalı sivilleri korumak için Ukrayna'nın saldırısına karşılık verdi. Bu arada NATO propaganda makinesi harekete geçti ve Ruanda ve Yugoslavya dönemlerinde bahsettiğim Demokratların varislerini Ukrayna krizinde buldum. Joe Biden ve Antony Blinken, çatışmanın başında barış görüşmelerini raydan çıkaran ikiliydi.
Ukrayna’da kan dökülmesi önlenebilir miydi?
Mart 2022'de İstanbul'da yapılan müzakerelerde Ukrayna heyetinin lideri olan David Arahamiya’nın geçen yıl yaptığı açıklamalar zaten kanıt niteliğinde. Ukrayna heyeti, İstanbul’dan Kiev'e silahlı çatışma sarmalını durduracak anlaşmalarla dönmüştü. Washington'dan cesaret alan eski İngiltere Başbakanı Boris Johnson ise Kiev'e yaptığı ziyaretle Zelenskiy'in Batı'nın askeri ve mali desteğine dair güvence karşılığında müzakereleri reddetmesini sağladı. Bu olayda Anglo-Amerikan sorumluluğu çok büyük. Bununla bağlantılı bir gelişme olarak, ABD Dışişleri Bakanlığı'nın Ocak 2014'teeski Ukrayna Devlet Başkanı Viktor Yanukoviç'i deviren Maydan Olaylarını finanse etmek için 5 milyar dolar değil, 10.5 milyar dolar harcadığını öğrendik. Organizatörlerden olan Victoria Nuland, hiç kuşkusuz şu anda elverişsiz bir ortamda yeniden seçilmek için mücadele eden Demokratlar için fazla göze batar hale geldi. Amerikan yönetiminin kararsızlığı herkesin malumu. Hem yeni bir başlangıç yapabilir hem de çıkarları gerektirdiğinde kendi kendini yenilgiye uğratacak davranışlar sergileyebilir. Bu onun alametifarikasıdır.