GÖRÜŞ

SSCB 100 yıl önce bugün kuruldu: 74 yıllık yolculuk dünyaya neler kazandırdı?

Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği, 30 Aralık 1922’de kuruluşunu ilan ettiğinde dünya tarihinde yeni bir sayfa açıldı. Sovyetler’in 74 yıllık serüveninde dünyaya ekonomik, sosyal ve siyasi alanlarda sunduğu katkıları, TKP Genel Sekreteri Kemal Okuyan, Dr. Barış Zeren ve Dr. Mehmet Perinçek, Sputnik için değerlendirdi.
Sitede oku
Rusya'da 1. Dünya Savaşı'nın sıcak günlerinde, Vladimir Lenin önderliğindeki Bolşevikler bu buhranlı dönemden bir çıkış yolu arıyorlardı. Dünya savaşı ve Rusya içi siyasi mücadelelerin sonucunda, 7 Kasım 1917'de (eski takvime göre 25 Ekim), eski Rus imparatorluğu topraklarında Ekim Devrimi başarıya ulaşmıştı.
Bugün ise, 1922'de ilan edilen Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği'nin (SSCB) 100. kuruluş yıl dönümü.
Tarihler 30 Aralık 1922'yi gösterdiğinde, Rusya Federatif Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti'nin, Beyaz Rusya SSC, Ukrayna SSC, Orta Asya ve Kafkas cumhuriyetleriyle birleşmesiyle Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği resmen kuruldu. Birlik, 15 cumhuriyetten oluşuyordu.
Ekim Devrimi fotoğraflarda
Sovyetler Birliği’nin, dağıldığı 1991 yılına kadar ortaya koyduğu süreç, insanlık tarihi için geride çok önemli deneyimler bırakan bir tarihsel dönem oldu.
Henüz ilk yıllarından itibaren Sovyet deneyi, kurduğu sosyalist sistemle dünya savaşı koşullarında zayıf düşen bir ülkenin nasıl kısa sürede kalkınabileceği konusunda önemli bir örnek yarattı. Aynı şekilde, Ekim devrimi ve SSCB’nin ilan edilmesine giden süreç, dünya çapında devrimci süreçlerin ve ulusal kurtuluş hareketlerinin gelişimine katkıda bulundu.
SSCB aynı zamanda, 2. Dünya Savaşı’nın karanlık yıllarında ve devam eden Soğuk Savaş ortamında, Batı’nın dünyanın geri kalanına yönelttiği saldırıların karşısında da önemli bir denge unsuru haline gelmişti.
1917 Ekim Devrimi’nden itibaren 74 yıllık bir hayat süren SSCB, başta Rusya ve eski Sovyet ülkeleri olmak üzere, hala dünyanın gündeminde. Sovyetler’in varlığı da, yok oluşu da dünya çapında çağ açıp kapatan bir işleve sahip oldu ve günümüzde hala geçerli olan önemli miraslar bıraktı.
Ekim Devrimi fotoğraflarda
Peki, Sovyetler Birliği dünyaya ne kazandırdı?

8 saatlik mesai düzenlemesi

Sovyetler Birliği’nin dünyaya kazandırdıkları arasında sosyal ve ekonomik haklar büyük yer kapladı. Bugün küresel bir norm halini alan 8 saatlik çalışma dilimi, ilk olarak Sovyetler Birliği’nde uygulandı.
Ekim Devrimi'nden yalnızca dört gün sonra, 11 Kasım 1917'de Bolşevik Parti’nin 6. Kongre kararında kabul edilen karara göre, sosyalist Rusya 8 saatlik çalışma saatini kabul eden ilk ülke oldu.
Sovyetler Birliği işçileri
Öte yandan, Sovyetler Birliği’nde 10 Aralık 1918’de kabul edilen ilk İş Kanunu'na göre ise, iş günü haftada 6 gün ve günde 8 saat, gece çalışmasında 7 saat ve yeraltında ve ağır - tehlikeli işlerde 6 saat olarak belirlendi.
Öte yandan, Sovyetler Birliği’nde çalışanların tatil ve dinlenmeleri için ise Sanatoryumlar, turist sağlık kampları ve dinlenme evleri inşa edildi.
SSCB'den kareler
Aynı hakkın ABD'de verilmesi için ise 21 yıl geçmesi gerekecekti. ABD'de, 8 saatlik mesai süresi sendikaların mücadelesi sonucunda 1938 yılında yasalaştırılabildi.

Vatandaşlara sosyal haklar

Ayrıca, Sovyetler Birliği’nde işçilerin yılda bir ay izin kullanma hakkı, meslek örgütlerinin izni olmadan işten çıkarma yasağı, ücretsiz daire edinme hakkı, evden işe ücretsiz ulaşım, kurulan ‘süthanelerle’ yeni doğan bebeklere 3 yaşına kadar ücretsiz süt desteği, doğum yapan kadınlara üç yıl doğum izni (ilk yıl tam maaş, sonraki iki yıl sosyal yardım olmak üzere) sağlanıyordu.
Sovyetler Birliği
Sovyetler Birliği topraklarında doğan çocuklar için ayrıca, okul öncesi ve kreş eğitimi de ücretsiz sağlanıyordu. Bunun yanında, yine ilk kez Sovyetler’de başlatılan uygulamayla öğrenciler lise derecesine göre istediği üniversiteye gidebiliyordu ve devlet tarafından da iş bulma garantisi sağlanıyordu.

Bilimsel ilkler

Sovyetler Birliği, bilimsel gelişmeler alanında da çok sayıda ilke imza attı. Bu ilklere, ekonomik zorluklara rağmen, bilim ve teknolojinin devlet teşviki ve desteğiyle, merkezi planlamalar yapılarak ulaşılabilmişti.
Ekim Devrimi'nin lideri Lenin, teknolojik gelişmeyi, ülkenin ilerlemesinin en önemli araçlarından biri olarak görüyordu. Lenin'den sonraki liderler de bu anlayışı devam ettirdi.
Vladimir Lenin Kızıl Meydan'da konuşma yapıyor. Moskova, 1919.
Sovyetler Birliği 4 Ekim 1957’de dünya yörüngesine giren ilk uzay aracı olan Sputnik-1’i uzaya göndererek uzay çağını başlattı.
DÜNYA
İnsanlığın uzay macerası, 61 yıl önce 'Sputnik-1' ile başladı
Uzay çağının bir diğer önemli adımı ise, Sovyet kozmonot Yuri Gagarin’in uzaya çıkmasıydı. 7 Mart 1960'da SSCB'nin ilk Kozmonot birliği kuruldu. Bir yıl sonra da, 12 Nisan 1961'de dünyanın uzaya ilk insanlı uçuşu Sovyet kozmonot Yuri Gagarin tarafından gerçekleştirildi.
Yuri Gagarin
Gagarin’in uzay yolculuğundan 7 yıl sonra da, Sovyetler Birliği, Luna-9 aracıyla 3 Şubat 1966’da tarihte ilk kez Ay’ın yüzeyine yumuşak iniş yaptı ve Ay’ın ilk görüntülerini Dünya’ya gönderdi.
Sovyetler'de ayrıca, bugün Rusya Bilimler Akademisi olarak çalışmalarına devam eden SSCB Bilimler Akademisi 1925 yılında kuruldu.
Fiziksel Teknik ve Matematik Bilimleri, Kimyasal Mühendislik ve Biyolojik Bilimler, Yer Bilimleri ve sosyal bilimler alanlarında çalışan bu akademinin, 323 aktif, 586 ve 138 yabancı üyesiyle tüm Sovyet cumhuriyetleri kapsamında 295 kuruluşu bulunuyordu.
Sovyetler Birliği’ne ait Luna 9 uzay aracının Dünya’ya gönderdiği yüzeyin ilk panoramik görüntüleri
Sovyetler’in kurduğu eğitim sistemi ve bilimsel çalışmaları, çok sayıda önemli bilim insanının önemli çalışmalara imza atmasına neden oldu. Sovyet eğitim sistemiyle ilklere imza atan çok sayıda bilim insanından bazıları şu şekilde:
Mihail Mil, Sovyet uzay mühendisi ve helikopter teknolojilerinin geliştirilmesinin öncü ismi oldu.
Nikolay Semyonov, Kimyasal tepkimelerin nasıl oluştuğunu açıklayan çalışmalarıyla 1956 yılında Nobel ödülü aldı.
Andrey Tupolev, çok sayıda uçağın tasarlanmasında öncü görev üstlendi, dünyanın ilk yolcu süpersonik uçağını yaptı.
Igor Kurçatov, nükleer fizik alanında önemli keşifler yaptı. Ayrıca, SSCB'deki ilk atom bombası, dünyanın ilk termonükleer bombası ve dünyanın ilk nükleer enerji (Obninsk Nükleer Enerji Santrali) onun dönemünde inşa edildi.
Sergei Korolyov, roket teknolojisi alanında önemli çalışmalara imza attı. ABD ile SSCB arasındaki uzay yarışında, Sovyet uzay araçlarının baş tasarımcısı olarak çalıştı. Sputnik'in uzaya gönderilmesi ve Gagarin'in uzay uçuşu, Korolyov'un başarıları arasında.
Aleksandr Prohorov, lazer teknolojisinin mucidi. 1964 yılında Nobel kazandı.
DÜNYA
Uzaya çıkan ilk canlı 'Layka' ve Sputnik-2 uydusu: İnsanlar için, insanlardan önce

İlk bilgisayar

Sovyetler Birliği, bilgisayar teknolojisinde de ilkleri bünyesinde barındırdı. 1936 yılında SSCB'de üretilen ilk bilgisayar, kısmi diferansiyel denklemleri çözebilme kapasitesindeydi.
Daha sonra da, Sovyetler Birliği Ay yolculuğu için tam otomatik bilgisayar yazılımları üretti. 1984 yılına gelindiğinde, Sovyetler Birliği'nde 300 bin adet aktif programcı olduğu biliniyordu.
MULTİMEDYA
Sovyetler Birliği'nin zamanın ötesindeki teknolojik buluşları
Sovyetler'in ilk bilgisayar tasarımcısı ise, Sovyet bilim insanı Sergey Lebedev'di.
Moskova Yüksek Teknik Okulu mezunu ve 1946-52 yılları arasında Kiev Elektroteknik Enstitüsü Başkanlığını yürüten Lebedev, 2. Dünya Savaşı döneminde yaptığı tank otomasyon ve füze çalışmalarının ardından bilgisayar tasarımı işine odaklandı ve 1951'in sonunda MESM isimli ilk Sovyet bilgisayarını üreten ekibe liderlik etti.
MESM’den sonra üretilen BESM-1 ise, 1953'e gelindiğinde Avrupa'daki en hızlı bilgisayar unvanını elinde tutuyordu.

Tetris efsanesinin doğuşu

Kuşaklar boyunca sayısız çocuğun favori oyuncağı olan Tetris de, Sovyetler Birliği’nde ve Sovyet teknolojisi sayesinde üretilmişti.
6 Haziran 1984'te, Sovyet bilgisayar mühendisi Aleksey Pajitnov tarafından üretilen Tetris, tüm zamanların en çok oynanan oyunları arasında üst sıralardaki yerini koruyor.
Rusya hakkında bilmedikleriniz

Kalaşnikof (AK-47) tarih sahnesinde

Sovyet ordu mühendisi Mihail Kalaşnikov tarafından 1944'te tasarlanan AK-47 piyade tüfeği, bugün dünyanın en popüler silahı olarak kabul ediliyor.
Kalaşnikof tüfeğin mucidi Mihail Kalaşnikof

Sovyet sonrası düzende dünyanın geleceği

Sovyetler Birliği, kurulduğu 1922’de olduğu gibi, çözülmesiyle de yeni bir dönemin kapısını araladı. Kimileri için ‘umut’, kimileri için ‘büyük bir felaket’ olarak tanımlanan bu yeni dönem, hem Sovyet coğrafyasında, hem de uluslararası alanda büyük çalkantıları da beraberinde getirdi.
ABD önderliğindeki kolektif Batı için ise değişmeyen tek şey ‘genişleme’ politikasının sürdürülmesi oldu. ‘Sovyet tehdidi’ anlatısına karşı ilan edilen NATO başta olmak üzere, ABD ve Batı ülkeleri askeri ve siyasi alanlardaki siyasi ajandasını bu sefer Rusya Federasyonu’nu hedef alarak uygulamaya devam etti.

Kemal Okuyan: ‘SSCB’nin kazanımları göz kamaştırıcıydı’

SSCB ve Sovyetler sonrası dünyanın durumuyla ilgili olarak Sputnik’e değerlendirmelerde bulunan Türkiye Komünist Partisi (TKP) Genel Sekreteri Kemal Okuyan, Sovyetler Birliği’nin sanayileşme, bilim, teknoloji, eğitim, sağlık, sanat, spor gibi alanlarda elde ettiği kazanımların ‘göz kamaştırıcı olduğunu’ vurguladı.
Okuyan, SSCB’nin asıl anlamını “İnsanı farklı bir toplumsal düzenle tanıştırıp ona dair bir dizi yalan yanlış efsaneyi yerle bir etmesiydi” ifadeleriyle tanımladı.
Sovyetler’in ‘insanın insanı sömürmediği, kolektif çıkarların öne çıktığı bir toplumsal projenin mümkün olduğunu gösterdiğini' söyleyen Okuyan, “1991’de yıkılması, rekabetin, bireyciliğin, tüketim kültürünün yerine dayanışma ve toplum çıkarlarının pekala geçebileceği gerçeğini ortadan kaldırmıyor. Bu anlamıyla Sovyetler Birliği’nin insanlığa en büyük armağanı başka bir yaşamın mümkün olduğunu göstermesiydi. Ne yazık ki, bunu açık bir biçimde kanıtlayan Sovyet düzeni 1991’de içerdeki çürümeye ve emperyalist saldırganlığa direnemedi ve yıkıldı” ifadelerini kullandı.
Türkiye Komünist Partisi (TKP) Genel Sekreteri Kemal Okuyan

‘ABD ve yakın müttefikleri, SSCB’nin yokluğunda her ülkeye müdahale hakkını kendinde buldu’

SSCB’nin yıkılmasının emperyalist-kapitalist sistemi ‘şımarttığını’ söyleyen Okuyan, birliğin yıkılmasının ardından uluslararası alanda kuralsız ve sınırsız bir saldırganlığın başladığını ifade etti:
“Sistemin başat gücü ABD ve yakın müttefikleri kendilerini dizginleyen SSCB’nin yokluğunda her ülkeye müdahale etme hakkını kendinde buldu. Dahası emperyalizm gerek 1917 Devrimi sonrası gerekse İkinci Dünya Savaşı sonrası ortaya çıkan ne varsa onlara karşı açık bir saldırı başlattı.”

‘SSCB kendini savunmaya çalışmak dışında Batı’ya bir askeri tehdit hiç oluşturmadı’

Okuyan ayrıca, Sovyetler Birliği’nin 'ABD’yi askeri ve ekonomik açıdan dengeleyen bir süper güçten çok daha fazlası’ olduğunu ifade etti ve şu ifadeleri kullandı:
“Sovyetler Birliği sadece ABD’yi askeri ve ekonomik açıdan dengeleyen bir süper güç olarak değil, onu tamamen farklı bir toplumsal proje olarak sınırlayan ve tehdit eden bir ülke olarak büyük anlam taşıyordu. Tehdit sözcüğünü özellikle kullandım. Burada kastettiğim askeri bir tehdit değildi. SSCB kendini savunmaya çalışmak dışında Batı’ya bir askeri tehdit hiç oluşturmadı. Sovyetler Birliği Batı’yı ideolojik ve ahlaki olarak tehdit etti. Sömürmek, sömürgecilik, ırkçılık, faşizm, toplumsal adaletsizlik, kadınlara karşı ayrımcılık gibi olguların gayrı meşru hale gelmesinin kaynağında SSCB’nin bu konularda yarattığı farklı örnek vardır. Emperyalist ülkeler SSCB korkusu nedeniyle kendi yurttaşlarına bazı haklar tanıyıp, sömürüye bazı sınırlamalar getirdiler. Bugün Batı’nın bu kadar pespayeleşmesinin bir nedeni Sovyetlerin ahlaki baskısından kurtulmuş olmalarıdır.”

‘Bugünkü düzen sürdürülebilir değil’

Okuyan, Sovyet sonrası dünyanın durumunu ise şöyle anlattı:
“İnsanlığın umudunu, başka bir toplumsal düzenin mümkün olduğu inancını çaldılar. Ancak şunu söyleyebilirim. Bugünkü emperyalist-kapitalist düzen sürdürülebilir değil. Ne ekonomik ne siyasi ne ahlaki olarak kapitalizmin bir geleceği var. Bu anlamda Sovyet deneyi, bütün zaaflarına rağmen, kapitalizmin yerine neyin konacağına, konması gerektiğine ilişkin canlı ve anlamlı bir deney olarak var olmaya devam ediyor. İnsanlık asla ve asla bu akıl dışı, ahlaksız toplumsal düzeni kabullenmeyecek. Yakında görürüz.”
Türkiye Komünist Partisi (TKP)

Dr. Barış Zeren: SSCB Avrupa’yı faşizmden temizledi, refah modeli kurdu’

Sovyetler Birliği’nin en önemli katkısının başka bir toplum yapısının mümkün olduğunu göstermesi olduğunu söyleyen Dr. Barış Zeren ise, Sovyet sisteminin 74 yıl boyunca ‘reddedilemeyecek, karşıtlarının bile kabul ettiği başarılar elde ettiğini’ vurguladı:
“Ekim Devrimi’nin ilk yıllarında, işçilere ve genel olarak emekçi sınıflara dayalı, sosyalist bir devletin ayakta kalıp kalamayacağı soruluyordu. Bizzat devrimi yapanlar bile bu kuşkuyu taşıyordu. Lenin’in, Paris Komünü’nden bir gün fazla yaşadık diye şaşırması örneğin. Kolay değil, tarihte böyle bir devletin başka öncülü, örneği yok.
Ama Sovyet sistemi yetmiş dört yıl yaşadı, üstelik reddedilemeyecek, karşıtlarının bile kabul ettiği başarılar elde etti. Birinci Dünya Savaşı’nın, üstüne bir iç savaşın sosyo-ekonomik enkazını hızla kaldırdı, geri, feodal bir tarım toplumundan yirmi yıl içinde bir sanayi toplumu yarattı, Asya’daki milliyetlere bir devlet ve özyönetim formasyonu kazandırdı, bütün kapitalist ülkelerin çöktüğü 1929 Büyük Bunalımı’ndan yükselerek çıktı, tarihin en mekanize ve militan ordularından Nazi Almanyası’nı yendi, Avrupa’yı da faşizmden temizledi, ardından bir refah modeli kurdu, derken 1970’lerin stagflasyon krizlerinde bile Batı’ya antitez oluşturdu, bu arada sömürge ülkelere bir bağımsızlık ve kalkınma modeli sundu; bunların hepsi, işçi sınıfına dayalı yeni toplum iddiasının başarılarındandır.”
Ulaşılan başarıları 3 ana başlıkta açıklayan Zeren, bunları ‘ekonomide merkezi planlama, devletçilik ve kolektivizm ve laik-maddeci bir sosyokültürel dünya’ olarak tanımladı.
Dr. Barış Zeren

‘Soğuk savaş kamplaşmasının izlerini taşıyan egemen anlayış, Sovyetleri düşünmeye günahlarla başlamamız gerektiğini salık veriyor’

“Soğuk Savaş kamplaşmasının izlerini taşıyan egemen anlayış SSCB’nin mirasını düşünmeye başarısızlıklar ve günahlarla başlamamız gerektiğini salık veriyor, ama bu bağnazlığın da artık ömrü tamamlandı” diyen Zeren, “Çünkü SSCB’nin kurduğu o sütunları yeniden inşa etme gereği duyuluyor. Örneğin, eski Sovyet coğrafyasında yaşanan, artık akademik çalışmalara konu olan Sovyet nostaljisi bunun bir ifadesi. Bu artık insanlığın ihtiyacı. Kapitalizmin topluma felaket dışında hiçbir vaadinin kalmadığı, piyasa ekonomisinin krizden başka bir kapıya çıkmadığı, parlamenter demokrasinin tıkandığı, merkez siyasetin çöktüğü ve inşa edilemediği, Avrupa’dan Afganistan’a faşist akımların ve insanlık dışı rejimlerin uluslararası şemsiye altında serpildiği bir devirde, SSCB’de başarılmış reçeteleri yeniden ele almamak imkânsız” ifadelerini kullandı.
Zeren ayrıca şunları söyledi:
“SSCB’nin Batı düzenine karşı rekabeti, tarihte daha önce gördüğümüz devletlerarası güç çekişmelerinden farklı. Örneğin on dokuzuncu yüzyılda Almanya’nın İngiltere’ye karşı yükselişinden farklı. SSCB yalnızca rakip bir jeopolitik güç değil, rakip bir ideoloji olarak kendini gösteriyordu, hatta rakip bir dünya olmayı hedefliyordu. Dolayısıyla, yalnızca siyasette ya da ekonomide değil, hukukta, kurumlarda, sanatta, hatta sporda bambaşka bir dünya görüşünün temsilcisiydi. Total bir düşmandı yani. SSCB’nin bu niteliği Batı’yı da biçimlendirdi, belli bir konum ve hizalanmaya sevk etti. SSCB her ne kadar dünya siyasetinde Batı karşısında çok çatışmacı olmadıysa da (ki Soğuk Savaş teriminin esprisi de budur), yukarıda saydığım başarılarının etkisi, şimdinin moda deyimiyle 'yumuşak gücü' bile onu Batı ‘establishment’ı karşısında canlı bir tehdit kılıyordu. Kanımca çözülüşünde de bu yumuşak gücüne fazla güvenmesinin etkisi var.”
Zeren ayrıca, Batı’nın saldırganlığını dizginleyen en ciddi etmenin Sovyetler’in varlığı olduğunu söyleyerek, birliğin çözülmesinin ‘dizginsiz bir hegemonya savaşına yol açtığını’ vurguladı:
“Yirmi birinci yüzyıl dünyasında Batı’nın müdahalelerine baktığınızda, hukuksal, ekonomik ve kurumsal istikrar başarmış bir tane örnek gösterebilir misiniz? Ya dinsel-etnik boğazlaşmaların bitmediği ‘failed-state’ler ya –en iyi ihtimalle– donmuş krizler. Şu anda Ukrayna örneğinde de yirminci yüzyıldan kalan bu görece tanımlı ve sınırları belli devletler sisteminin çözülüşünün sancılarını görüyoruz.”
Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği'nin son lideri Mihail Gorbaçov
Sovyetler'in çözülmesinin sonuçlarını da değerlendiren Zeren, en ciddi kaybın ‘sosyal ve siyasal mücadelelerde yaşanan perspektif ve ufuk kaybı olduğunu’ söyledi:
“SSCB’nin varlığı, her şeyden önce dünya işçi ve emekçi hareketleri için bir korunaktı. Batı kapitalizmi SSCB gibi bir modelin varlığında, kendi emekçilerinin sırtına istediği gibi binemiyor, sosyal-devlet gibi, eşitsizlikleri dizginleyecek kurumsal önlemler alıyordu. SSCB’nin daha dağılmasını bırakın, Batı’yla gerilimlerini biraz yumuşatması bile, 1980 ortalarında, Batı’da sendikalara, işçi hareketlerine karşı müthiş bir saldırı dalgasını başlatmaya yetti. Sosyal devlet hızla çökertildi. Eşitsizlikler, eşitsizliği artıran politikalar dizginsizce uygulanmaya başladı.
SSCB’nin sosyal mücadeleler açısından eleştirilecek çok yanı olmuştur. Ama çözülmesinden istisnasız bütün siyasal, toplumsal hareketler zarar gördü. En ciddi sorun olarak dünya çapında sosyal mücadeleler SSCB’nin çözülmesiyle ya muhalefet biçimleriyle sınırlandı (işte kimlik siyasetinin yükselişi de buradadır) ya da sisteme asimile olan bir seyir izledi. İktidarı alma, toplumsal düzeni değiştirme gibi makro hedefler kayboldu. Zira yeni bir toplum, yeni bir dünya kurma ufku olmadıkça düzeni değiştirmenin, iktidarı almanın, anlamı da yok imkânı da. SSCB insanlığı bir ütopyaya taşıma yolunda alınan önemli bir yoldu, bu yolun inandırıcılığını yitirmiş gibi görünmesi, yerine yeni bir ütopyanın gelmesine yol açmadı, insanlığı toptan ütopyasız bıraktı. Bunun üzerine daha fazla düşünülmeli. Ayrıca popüler kültür dünyamızı distopyaların işgal etmiş olmasını da bu bağlamda değerlendirebiliriz. Ütopyayı geri kazanmak üzere SSCB’den kalan mirası yeniden işlemeyi kaçınılmaz buluyorum.”

Dr. Mehmet Perinçek: ‘Sovyetler Birliği sıradan bir çobanın müzisyen, yazar, balet olabilme imkanını yarattı’

Sovyetler Birliği’nin 74 yıllık pratiğini değerlendiren Moskova Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Mehmet Perinçek ise, ‘eşit, adil sömürüsüz bir dünya örneğinin ilk önemli pratiği’ olarak tanımladığı SSCB’nin insanlığa sunduğu en önemli katkının ‘bilimsel sosyalist teorinin ilk defa bir ülkede iktidar pratiğinde sınanması’ olduğunu söyledi.

‘Putin Rusya’sı da aslında Sovyetler Birliğinin mirasını sahiplenen bir çizgi izliyor’

Perinçek, “Parasız, eşit bir şekilde eğitim alma, sağlık hizmeti görmesi, kültürün, sanatın, edebiyatın dar bir sınıfın elinden çıkarak koca bir coğrafyada en ücra köşelere kadar ulaşması pratiği de Aslında ilk defa Sovyetler Birliğinin kurulmasıyla hayata geçti. Yani sıradan bir çobanın müzisyen, yazar balet olabilme imkanını yarattı ve bunu da tüm dünyaya gösterdi. Bütün bunlar Sovyetler Birliği yıkıldıktan sonra, Rusya’nın içine düştüğü yıkımdan çıkarak tekrardan toparlanmasında da bu miras çok önemli bir rol oynadı ve hala da oynuyor. 1990'lardaki o çalkantılı, bunalımlı yıkım dönemi sonrasında Putin Rusya’sı da aslında Sovyetler Birliğinin mirasını sahiplenen bir çizgi izliyor ve Batı’yla olan mücadelesinde veya kendi içerisindeki belirli sorunları çözmede Sovyetler Birliği mirasına sarılıyor. Özellikle son dönemde baktığımızda Sovyet döneminin başarılarının ön plana çıkarıldığını görüyoruz” ifadelerini kullandı.
Mehmet Perinçek

Sovyet mirası Rusya’da hala önemli bir rol oynuyor’

Rusya’nın Batı’yla olan mücadelesinde Sovyetler dönemine ‘iade-i itibarda bulunduğunu’ vurgulayan Perinçek, “Bugün Rusya’da bir kitapçıya gittiğinizde on kitaptan dokuzunun Stalin dönemine, Stalin'in katkılarına ve Sovyet dönemine olumlu yaklaştığını söyleyebiliriz. Sovyetlerin ve sosyalizmin mirasının bugün hala Rusya'da önemli bir rol oynadığında tekrardan canlandırıldığında söylemek mümkün” ifadelerini kullandı ve Ekim Devrimi’nin ayı zamanda Ulusal Kurtuluş savaşları çağının açılmasında da önemli rol oynadığını söyledi.
Ekim Devrimi’nin Türk kurtuluş savaşında da büyük bir rol oynadığını söyleyen Perinçek, SSCB’nin Türk sanayisinin kurulması üzerinde de etkileri olduğunu belirtti.
Öte yandan, Alman faşizminin yenilgiye uğratılması konusunda Sovyetlerin oynadığı rolün de altını çizen Perinçek, birliğin Kruşçev’in iktidara geldikten sonra ise birliğin ‘kapitalist yolu seçerek’ çöküş rotasına girmeye başladığını savundu ve 74 yıllık pratiğin ardından çözülmesinin sadece Gorbaçov döneminden değil, daha önceki 30-40 yıllık süreçten kaynaklanan bir sürecin sonucu olduğunu vurguladı.
İki süper güç olarak SSCB ve ABD arasında yaşanan rekabetin, ‘emperyalizme karşı mücadele eden ülkeler için çeşitli imkanlar ve manevra alanları açtığını’ söyleyen Perinçek, SSCB çözüldükten sonra bu dengenin tamamiyle Amerikan emperyalizmi lehine bozulduğunu söyledi:
“Sovyetler Birliği dağıldı, Rusya'nın dağılması ile ilgili planlar yürürlüğe kondu. Rusya içerisindeki etnik kışkırtmalar için düğmeye basıldı. Rusya'nın Atlantik kampı tarafından Kuşatılması projesi hayata geçirmeye başlandı. Bu da tabii Rusya'nın paylaşanlar kampından kaderinin paylaşanlarla birlikte olduğu bir sürecin başlamasına yol açtı. Tabii tek kutuplu dünya küreselleşme ulusal devletlerin hedef haline gelmesi, SSCB’nin yıkılmasından sonraki en önemli sonuçlardı ve artık bütün ulusal devletlerin bir ‘Yugoslavyalılaştırma’ projesi de hayata geçirilmek istendi. Türkiye'de bu kapsamda Büyük Ortadoğu projesi çerçevesinde hedef haline geldiğini söyleyebiliriz.”
Sovyet sonrası tek kutuplu dünyanın küreselleşme programının ‘ulusal devletlerin yıkılması, dinsel, mezhepsel, etnik kırımların kışkırtılması’ adımlarını izlediğini söyleyen Perinçek ayrıca şu açıklamalarda bulundu:
“SSCB sonrası dünyada, milli demokratik devrimin karşısında mafya, Gladyo tarikat rejimi, yerelleşme adı altında merkezin zayıflatılması merkezkaç kuvvetlerin desteklenmesi, emperyalist, feodal gericiliğin, bölücülüğün kışkırtılması süreçleri bir anda hız kazandı.
Devletin ekonomiye müdahalesinin kaldırılması, dünyadaki ekonominin üretimden kopması ve uyuşturucu, silah gibi insanlık dışı ‘ekonomik sektörlere’ yönelmesi de Sovyetler Birliği’nin yıkılması sonrası dünyada ekonomik düzlemdeki programı bize göstermektedir. İdeolojik kültürel düzlemde baktığımızda neo-liberalizmin artık hakim hale getirilmeye çalışıldığını, Soros’ların açık toplum fikrinin körüklendiğini bireysel çıkarların dayatıldığını, vatansızlaştırmanın metropollerde kozmopolitizmin, taşla da tarikatçılık ve gericiliğin kışkırtılması süreçlerinin Sovyetler Birliği yıkıldıktan sonra yine sadece Sovyet topraklarında değil, tüm dünyada kışkırtıldığını söyleyebiliriz. SSCB sonrası dünyada ayrıca, milli kültürün tasfiyesi, LGBT, eşcinsellik propagandası gibi başlıkların ideolojik ve kültürel düzlemde hakim hale getirilmek istendiğini söyleyebiliriz.”
SSCB’nin yalnızca ‘Amerikan müdahalesiyle’ ortadan kalkmadığını, kendi içindeki çürüme süreçleri ve kapitalist yolcuların hakim hale gelmesinin de bir sonucu olduğunu’ savunan Perinçek ayrıca, dünyada SSCB’nin yeniden kurulmasının mümkün olmayacağını, ancak bununla birlikte ‘Batı tahakkümüne karşı küreselleşmeye, serbest piyasacı anlayışa ve ulusal orduların tasfiyesine’ karşı ülkelerin yeniden bir araya gelebileceklerini söyledi.
Sovyetler Birliğinin yıkılmasından sonra ortaya çıkan tek kutuplu dünya düzeninin de sonunun geldiğini söyleyen Perinçek, “Dünya ekonomisinin artık Atlantik'ten pasifiğe doğru kaydığını, siyasal ekonomik planda da tekrardan Avrasya coğrafyasının ayağa kalktığını ve Asya ve Avrasya yüzyılının tekrardan başladığını söyleyebiliriz. Yani Sovyetler Birliği yıkıldıktan sonraki oluşan dünyanın da sonunun geldiğini de belirtmek gerekir” ifadelerini kullandı.
Yorum yaz