Dünya bir yandan Ukrayna krizine odaklanırken, diğer yandan da Asya-Pasifik’i gündemine almaya devam ediyor. 5 Ağustos’ta dünyanın en büyük yedinci ekonomisi olarak dikkat çeken Güneydoğu Asya Uluslar Birliği (ASEAN), diyalog ortakları olan ülkelerin dışişleri bakanlarının bulunduğu bir zirve düzenledi.
Malezya, Endonezya, Myanmar, Brunei, Kamboçya, Laos, Filipinler, Singapur, Tayland ve Vietnam'dan oluşan ASEAN’ın düzenlediği zirveye, Rusya, ABD ve Çin’in yanısıra Avrupa Birliği (AB) Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell de katıldı. Düzenlenen toplantılar sonrasında Borrell, Çin-ABD-Tayvan hattındaki gerilim üzerinden, AB ile Asya-Pasifik ilişkileri adına ‘Birlikte Hareket Etme Zamanı’ başlıklı bir makale kaleme aldı.
Bölgede daha önce, ABD Başkanı Joe Biden, Hint-Pasifik'te ‘Çin'e karşı’ askeri ve diplomatik olarak ‘karşı koymak’ için Avustralya, Japonya ve Hindistan’dan oluşan QUAD Güvenlik Paktı zirvesi düzenlemiş, 13 ülke ile de Hint-Pasifik Ekonomik Çerçevesi'ni başlatmıştı. Ardından ABD diplomasi hiyerarşisinin üçüncü sırasında yer alan Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi’nin, Pekin'den gelen uyarılara rağmen Tayvan'a resmi ziyaret gerçekleştirmesi, Çin ve ABD arasındaki krizi derinleştirmişti.
Asya-Pasifik’te yaşanan tüm bu gerginlikleri hatırlatarak, küresel büyümenin üçte ikisini oluşturan bölgede ‘AB varlığı olması gerektiğine’ dikkat çeken Borrell, “Jeopolitik bir aktör olmak istiyorsak, Asya-Pasifik bölgesinde sadece bir kalkınma işbirliği, ticaret veya yatırım ortağı olarak değil, aynı zamanda bir ‘siyasi ve güvenlik’ aktörü olarak da algılanmamız gerekiyor” dedi.
Benzer bir tablo daha önce, ABD, Birleşik Krallık ve Avustralya'nın güneydoğu Asya'da Çin'i baskılamak amacıyla yaptığı AUKUS anlaşması ile yaşanmıştı. Bu kapsamda ABD ile İngiltere'nin, Avustralya ile nükleer enerjili denizaltı teknolojisini paylaşacağı duyurulmuştu. Avustralya'nın Fransa ile olan sözleşmesini feshetmesi, Fransa’nın Washington Büyükelçisi Philippe Etienne’yi geri çağırması ve Avrupa Komisyonu’nun ‘kabul edilemez’ bulduğu AUKUS sonrası ‘savunma işbirliği ve stratejik özerklik’ konusuna ağırlık vereceğini duyurması gibi restleşmeler yaşanmıştı.
Asya-Pasifik bölgesinin AB ile ‘siyasi ve güvenlik’ anlamında yakınlaşması gerektiğini ABD-Çin gerginliği çerçevesinde açıklayan Borrell’in makalesi de AUKUS krizinden yaklaşık 1 yıl sonra yayınlandı. Peki, Avrupa halklarının ‘ekonomik, siyasal, sosyal ve kültürel alanlarda refahını bölgesel olarak kalkındırmayı’ merkezine koyan ‘Avrupa’ Birliği, Hint-Pasifik bölgesinde nasıl bir ‘varlık’ göstermek istiyor? Borrell, Avrupa Birliği’nin bölgede ABD’ye rakip olacağını mı ilan etti?
AB’nin Asya-Pasifik bölgesi ile ‘siyasi ve güvenlik’ anlamında yakınlaşması gerektiğini vurgulayan Borrell’in makalesini, Dumlupınar Üniversitesi öğretim üyesi Dr. Barış Adıbelli, Sputnik’e değerlendirdi.
‘Borrell’in yazısı bir başlangıç duyurusu, bir yol haritasıdır’
Borrell’in ASEAN toplantısında beklenenden oldukça farklı davrandığına dikkat çeken Adıbelli, “Toplantıda bir şekilde Rusya ile Ukrayna meselesine odaklanıp en azından Rusya’nın durdurulması konusunda Asya ülkelerinden yardım isteyebilirdi. Ama Borrell ne yaptı? Hiç buraya girmeden, esas olarak ‘Asya-Pasifik’te AB nasıl yer alır?’ konusunun peşindeydi. Borrell’in yazısı bir yol haritasıdır. Bu yazı bir başlangıç duyurusudur. Biz anlıyoruz ki AB, Asya’ya doğru yelkenlerini açacak, Asya’ya yönelik hamlelerine girecek. Bu ABD’yi memnun edecek bir durum değil, onu söylemek gerek. Ayrıca AB geçenlerde sessiz sedasız Tacikistan’a gitti. Yani AB, sadece güneyde ya da Pasifik’te değil, Orta Asya’da da çalışıyor. Burada merak edilen tabii ki, AB’nin Avrasya coğrafyasında neyi amaçladığı. Bir tarafta bir kriz devam ederken ve tüm dikkatlerin orada olması gerekirken, Avrupa Birliği bambaşka yollara dönmüş durumda. Önümüzdeki günlerde daha ayrıntılı bir yol haritası çıkaracaklar gibi duruyor” şeklinde konuştu.
‘AB’nin bir Asya-Pasifik, bir de Hint-Pasifik stratejisi var, doğru tanımlamayı nasıl yapacaklar, bu da ayrı bir konu’
Josep Borrell’in Asya-Pasifik ile ilgili makale yazmasını değerlendiren Adıbelli, “AB’nin Asya-Pasifik bölgesine yönelik ilk açılımı ya da ilgisi değil. Diğer yandan burada bir tanımlama sorunu var. AB’nin bir Asya-Pasifik stratejisi, bir de Hint Pasifik stratejisi var. Burada doğru tanımlamayı nasıl yapacaklar, o da ayrı bir nokta çünkü iki tane Asya’dan bahsediyorlar. Bence önümüzdeki dönemde en büyük sorunu esas bu çıkaracak. Farklı Asyalar, farklı yaklaşımlar olacak. AB bunu aşabilecek mi, bilmiyorum. Borrell makalesinde diyor ki, ‘21. yüzyıl, tarihin büyük ölçüde Asya’da yazılacağı bir yüzyıl olacak’ diyor. Bu çok yeni bir şey değil. Bunu ilk söyleyenlerden biri 2012’de ABD Dışişleri Bakanı olan Hillary Clinton idi. ‘21. yüzyılın jeopolitiğinin geleceği ne Irak’ta ne Afganistan'da aslında Asya-Pasifik’te yazılacak’ demişti ve bu yüzyılı ‘Asya-Pasifik’te Amerikan yüzyılı’ diye tanımlamıştı. Tam da Obama’nın Avustralya parlamentosunda artık Asya-Pasifik’in ABD için merkez eksen olduğunu açıklamasının ardından gelmişti bu konuşma da” dedi.
‘AB, ABD’nin çizmiş olduğu ve bağımsızlığını ihlal eden Asya-Pasifik rotasında ilerlemek istemiyor’
Adıbelli, AB’nin ‘yükselen Asya gerçeği’ ile başından beri ilgilendiğini belirterek şunları aktardı:
“AB siyasi ve güvenlik bağlamında da Asya’da bulunmak istediğini belirtiyor. Bu şu demek; ‘Bunu yapmazsak ABD’nin dümen suyuna gideriz, ABD’nin çizmiş olduğu Asya-Pasifik rotasında ilerleriz. Bu da AB’nin bağımsızlığını ihlal eden bir durum’ demek istiyorlar. Avrupa’yı buna iten şey Ukrayna savaşı, buradaki ayrışma. Bunu belki bugün net bir şekilde söyleyemeyeceğiz ama bu ileride çok daha net görülecek. AB’de yeni jenerasyon liderler iktidara geldiğinde o zaman özeleştirileri göreceğiz ve şunu diyecekler, ‘ABD bu savaşı zorladı ve zorla çıkardı’. Josep Borrell’in satır aralarından okuduğumuz kadarıyla ‘Şimdi aynı ABD, Tayvan’da benzer bir krizi çıkartacak’ demeye getiriyor. Bu da çok önemli çünkü ‘Biz güvenlik ve siyasi olarak orada olsak, en azından bunu dengeleriz. Tayvan’da, Tayvan ile Çin arasında, Çin ile ABD arasındaki o dengeyi sağlarız’ diyor. ‘Bizim de orada düzenleyici olarak bulunmamız lazım’ deniyor.”
‘Fransa, ABD ve İngiltere ikilisine karşı tek başına meydan okuyamaz ama arkasına AB’yi alırsa bunu yapabilir’
Ortada bir çelişki olduğuna değinen Adıbelli, “Fransa, Hollanda ve Almanya’nın bireysel Asya-Pasifik politikaları var. Bir zamanlar AB üyesi olup da sonradan ayrılmış olan İngiltere’de bambaşka bir Asya-Pasifik politikası var. Ben burada Fransa’yı AB içinde öncü olarak görüyorum. Çünkü Fransa’nın Asya-Pasifik’te toprakları, sömürgeleri var. Hala belirli yerlerde Fransız kolonileri var. Dolayısı ile Fransa bu bölgede aktif. Öteki ülkelerle de yoğun ilişkileri var. AB’nin önündeki bir çelişki ve açmaz da bu. Hem birlik olarak hareket ediyor hem de bireysel olarak kendi içerisinde hareket ediyor. Örneğin Fransa, kendi başına Asya-Pasifik’te farklı bir politika takip etmeye çalışıyor. Mevcut ABD politikaları ile Fransa politikalarının çatıştığını biz 2021 Eylül ayında AUKUS Paktı’nın kurulmasında gördük. Fransa ve ABD’nin nasıl karşı karşıya geldiğini Avustralya ile denizaltı anlaşmaları yapıldığında da gördük. Fransa, bu noktada ABD ve İngiltere ikilisine karşı tek başına meydan okuyamaz ama arkasına AB’yi alırsa, bu meydan okumayı yapabilir. Bu nedenle Josep Borrell’in kaleme aldığı makalede, AB’nin bu çıkışında Fransa’nın da muhakkak bir katkısı var. Az önce çelişki dediğim şey, yani birliğin ülkelerin bireysel ilişkileri, aynı zamanda bir avantaj sağlayabilir” dedi.
‘AB, Asya-Pasifik’te ‘güvenlik ve siyasetten’ bahsetmeden önce, Avrupa’da çöken güvenlik mimarisini yeniden inşa etmeli’
Adıbelli, AB’nin ABD’ye Asya-Pasifik üzerinden meydan okuyup okumayacağı konusunu değerlendirerek şu sözleri söyledi:
“Bence AB, kendisi Asya-Pasifik’te ‘güvenlik ve siyasetten’ bahsetmeden önce, Avrupa’da çöken güvenlik mimarisini çözmeli ve yeniden inşa etmeli. Bu güvenlik mimarisi de bölgenin dışından gelen güçlerin girişimi ile çöktü. ABD eğer müdahil olmasaydı, Ukrayna krizi bir şekilde çözülür ve bugünkü bu savaş ortamı olmazdı. Avrupa ile Rusya bu meseleyi çözerdi. O dönemdeki açıklamalara bakarsak Avrupa’nın daha ılımlı olduğunu görürüz. Çünkü Rusya Kıta Avrupası’nın bir parçası, yüzyıllar boyunca bu ülkeler savaşmışlar, çatışmışlar, barış yapmışlar o nedenle birbirlerinin huyundan suyundan anlayan güçler. Dolayısı ile ABD bu bölgeyi kendi kaderleri ile baş başa bıraksaydı, çözerlerdi. Benzer bir şekilde aynı sorun Tayvan meselesinde de var. Tayvan da apaçık bir kışkırtmaydı. Şimdi AB anladığımız kadarıyla Tayvan ve Japonya üzerinden bir açılım yapmak istiyor.”
‘Avrupa Birliği, ABD gözlüğü üzerinden Asya-Pasifik’e bakmak istemiyor’
Ukrayna krizi ile ABD’nin amacının, Rusya’nın Avrupa ile bir ilişki geliştirmesini, Rusya ile Çin’in birlikteliğini, nihai olarak da AB’nin Asya’ya gitmesini engellemek olduğunu belirten Adıbelli, krizden hemen önce Çin ve Avrupa arasında çok büyük anlaşmalar yapıldığına dikkat çekti. AB’nin Çin ile olan ticari ilişkilerinin bozulduğunu dile getiren Adıbelli, Borrell’in makalede ‘Bizim bir ticaretimiz var, küreselleşen bir dünyadayız. Bizim üretim yatırım gibi konularda çok yakın bağımız var. Dolayısı ile bizim bir şekilde Çin ve Asya ile ilişkilerimizi muhafaza etmemiz ve ABD gözlüğü üzerinden Asya-Pasifik’e bakmamamız lazım.’ demek istediğinin altını çizdi.
‘Borrell, ABD’nin Çin ile AB’nin ilişkilerini bozmaya çalıştığını gördü’
Borrell’in makalesindeki ‘siyasi’ ve ‘güvenlik’ boyutunun anlamına değinerek şunları aktardı:
“AB’nin ‘emperyal yayılmacılığından’ öte, rüştünü ispat etmesi, bağımsız hareket edebilme yeteneğine kavuşma arzusu var. Çünkü AB’nin korkusu şu; Rusya ile bir sürü ilişkileri vardı, ticaret ve enerji alışverişleri vardı, bunu ABD baltalayarak geri dönülmez bir hale getirdi. Şimdi ise ABD, AB’nin diğer önemli ticari ilişkilerinin olduğu Asya-Pasifik’te Çin’e aynısını yapıyor ve Çin ile AB’nin ilişkilerini bozmaya çalışıyor. Borrell bu fotoğrafı gördü ve AB’ye dönüp diyor ki, ‘Kendi kaderimizi başkalarının eline bırakmayalım. Kendi kaderimizi elimize alalım. Biz buna sadece ticari yönden bakmayalım, çünkü siyasi ve güvenlik konularında biz kaderimizi belirleyemezsek başkaları bizim adımıza belirler ve bugün Ukrayna merkezli yaşananlar, yarın belki de Tayvan merkezli olarak Çin ile yaşayacağız’ diyor. Bu da AB’nin geleceği için büyük tehlike. Şu an bir sonu yokmuş gibi gözüküyor ama kırılgan bir ekonomi var. Pandeminin olumsuz etkileri daha yeni kendini göstermeye başladı ki bu kendini Çin’de bile gösteriyor. Avrupa da diyor ki, ‘ABD tamamen kendi hegemonik statüsünü ve küresel gücünü sürdürebilmek için rakiplerini kenarı çekme operasyonu yapıyor. Biz kendimize ait olmayan bir savaşın parçası olmayalım.’ diyor.”
‘QUAD çöküyor ve Borrell bunun farkında, yükselen Asya beraberinde fırsatlar getirdi’
ABD’nin kendi içinde halihazırda büyük bir ‘politik kaos’ yaşadığını söyleyen Adıbelli, “Kasım’da seçimleri var. Tayvan meselesini de gördük, hiçbir şey yapamıyorlar. Pelosi gitti ama ardından çıkan Çin öfkesine karşı ABD hiçbir şey yapamadı. Şimdi Japonya da ABD’yi terk etti, ılımlı bir rota çizeceğini Başbakan Kişida söyledi. Yani ABD burada da fiyasko ile karşılaşmış durumda. Önceki fiyaskosu da Hindistan idi. QUAD çöküyor ve Borrell bunun farkında. Borrell diyor ki, ‘QUAD ve ABD projesi çöküyor, AB olarak biz gidelim, taraflar bize güveniyor.’ Ama sonuç olarak AB, Türkiye için de Rusya için de Çin içinde orada bir rakip. Borrell’in makalesinde olduğu gibi ‘siyaset ve güvenlik’ dediğinizde iş ticareti aşıyor. Siyaseten AB niye Asya-Pasifik’te yer alsın, orası onların yeri değil. Ama yükselen Asya, beraberinde fırsatlar getirdi, o fırsatlar bütün küresel güçleri oraya çekiyor fakat beraberinde riskler de getirdi. Biz bu riskleri zaman içinde görmeye başlayacağız, hepsi bir anda çıkmıyor. Yükselen Asya gerçeğini kontrol etmek önemli bir yetenek olacak” ifadelerini kullandı.
‘AB, Asya-Pasifik’e, ABD yerine kendini öneriyor’
Borrell’in ASEAN’a çok önem verdiğini dile getiren Adıbelli, “ASEAN 1967’de kurulmuş önemli bir yapı ama daha çok ABD’ye yakın ülkelerin çoğunlukta olduğu bir topluluk. Borrell makalesinde şunu görüyoruz; sanki AB ile ASEAN arasında bir yapı ve modelle bu siyasi ve güvenlik bağlarını sağlayacaklar. Borrell de güvenliğin en son olacağını söylüyor, özellikle bunu ‘ordu, silahlı kuvvetler’ gibi düşünmeyelim. Bu ‘güvenliği’ daha geniş algılarsak, burada AB, ABD’ye bir alternatif olarak kendilerini sunmanın gerektiğini düşünüyor. Siyasetten kasıt da buradaki ülkelere destek verilmesi, sorunlarının gündeme getirilmesi gibi şeyleri içeriyor. AB diyor ki, ‘Birlik olarak uzun yıllar boyunca bu tür ilişkileri deneyimledim, siz bir de beni deneyin, bir de ben bu işlere bakayım.’. Ama AB orada bir örgüt olarak mı yer alacak yoksa ABD gibi ‘Avrupa Birleşik Devletleri’ olarak mı yer alacak, AB orada bir faaliyette bulunurken aynı zamanda Fransa da faaliyette bulunacak, bunu nasıl aşacaklar? Tüm bunlar bir çelişki oluşturmayacak mı? Bunlar önemli ve önümüzdeki günlerde göreceğiz.” dedi.