DÜNYA

Bozoğlu: Özelleştirilen 13 termik santral Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın vetosuna rağmen çevreye zarar vermeye devam ediyor

Türkiye’de özelleştirilen 13 kömürlü termik santrallerin yarattığı çevre kirliliğini gündeme getiren İklim Değişikliği Politika ve Araştırma Derneği Başkanı Dr. Baran Bozoğlu, bu santrallerin hukuksuz bir şekilde faaliyetlerine devam ettiğini söyledi.
Sitede oku
İklim Değişikliği Politika ve Araştırma Derneği’nin hazırladığı 'Özelleştirilmiş Termik Santraller ve Çevre Mevzuatına Uyum Süreçleri' raporunda çarpıcı bilgilere yer verildi. Düzenlediği toplantı ile raporun ayrıntılarını aralarında Sputnik’in de olduğu bir grup basın mensubu ile paylaşan dernek başkanı Dr. Baran Bozoğlu, “Açıkça görülüyor ki özelleştirilen ya da özelleştirme sürecinde olan kömürlü termik santrallerin çevre mevzuatına uyum sağlamaları gerekirken, çevre mevzuatı, bu tesislerin durumlarına uydurulmaya çalışılıyor” dedi.

Anayasa Mahkemesi kanunu iptal etmişti

Bozoğlu, yaşanan süreci şöyle anlattı:
“Devletin kontrolünde olan ve gerekli çevresel yatırımları yapmayan, havayı, suyu, toprağı kirlettiği artık herkesin malumu olan 13 tane kömürlü termik santral için 2013 yılında bir kanun değişikliği oldu. Bu kanunda; mealen ‘termik santralleri özelleştireceğiz, bu özelleştirme sürecinde satın alacak firmalara uzun süre dokunmayacağız. Çevresel yatırımlar yapmaları için süre tanıyacağız’ denilmişti. 2020 yılına kadar da bu süre tanındı. Bu çevre yatırımdan kasıt; bacasından çıkan kirli gazlar için filtre düzenlemelerinin yapılmasıydı.  Ayrıca milyarlarca ton doğaya salınan, yeraltı sularını kirleten, ormanlık alanları yok eden tarım alanlarını riske atan, yediğimiz sebze, meyve ve bitkilerin hayatını riske atan, bizim soframıza zehir olarak dönen atık sahalarına dair yatırım yapılması ve iyileştirilmesi için süre verilmişti.”
CHP’nin Anayasa Mahkemesi’ne başvurması ile 2016’da bu kanunun iptal edildiğini hatırlatan Bozoğlu, şöyle devam etti:
“2019 yılında ise bu tesislere tekrar muafiyet sağlanması ile ilgili kanun TBMM’ye geldi. 2019’un başında, bu tesislere tekrar muafiyet sağlanması için kanun düzenlenmesi sunuldu. Dört partinin ortak kararı ile mealen, ‘biz çevreyi kirletmelerine izin vermeyeceğiz, dolayısıyla tekrar muafiyet sağlamayacağız’ açıklaması yapıldı. Tekrar bir uzatma yapılmayacağı sözü verildi. 2019’un yaz aylarında tekrar bir muafiyet gündeme geldi. Ancak Anayasa Mahkemesi kararına aykırı bir şekilde tekrar kanun değişikliği yapılarak yeni bir düzenleme ile 2019’un sonuna kadar bu tesislere hak tanındı. Fakat Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan bu düzenlemeyi 4 Aralık 2019’da veto etti. Veto açıklamasında da halkın sağlığını riske atan, doğaya zarar veren bu tesislerin yatırım yapmalarına zaten 7 yıl tanındığı ve ekstradan 2 buçuk yıl daha bunu tanımanın doğru olmayacağı ifade edildi.”

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın vetosuna rağmen değişiklik

Kamuoyunda baca gazı filtreleri tartışmalarının öne çıktığını ancak atık sahalarının üzerine yeterince gidilmediğini ifade eden Bozoğlu, şunları ekledi:
“Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın vetosuna rağmen 26 Aralık 2019’da atıkların düzenli depolanmasına dair yönetmelikte bir değişiklik yapıldı. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın bu düzenlemesi ile bu tesislerin vahşi atık sahalarının tamamını meşru hale getirdiler. Bunu da normal şartlarda alınması gereken belgeler, yapılması gereken çalışmaları yerine sadece akademik bir raporla yaptılar. Bu akademik raporların ücretlerini de bu termik santraline sahip olan firmalar veriyorlar. Bu akademik raporlar üzerinden belirli tesislere Geçici Faaliyet Belgesi (GFB) bazılarına da çevre izni verildi.”

‘Çevreye zarar veren uygulamalar devam ediyor’

Raporda yer alan, santrallerin çevreye zarar veren uygulamalarının bazıları ise şöyle anlatıldı:

‘Sürekli bu tesislere teşvik ve muafiyet veriliyor’

Dr. Baran Bozoğlu, “Cumhurbaşkanımızın vetosuna tezat bir durumla karşı karşıyayız. Sürenin dolduğu bir buçuk yıldan beri bu tesisler kirletmeye devam ediyorlar” diyerek şu ifadeleri kullandı:
“Sürekli bu tesislere teşvik veren, çevreyi kirletmesine muafiyet sağlayan ve bu tesislerin herhangi bir yatırım yapmamasına rağmen önünü açan bir mekanizma ile karşı karşıyayız.”

GFB mevzuatı nasıl işliyor?

Bozoğlu, tesislerin GFB üzerinden mevzuatları nasıl bypass ettiğini ise şöyle anlattı:
“Tesisler çevre izni alırken önce GFB’ye başvuruyorlar. Bir yıl içinde de çevre izni almak zorundalar. GFB alabilmeleri için de belirli yatırımlar yapmaları lazım. Bu tesislere GFB veriliyor ki; bu yatırımları yaparken kendilerini izlesinler, çalışmalarını yapsınlar, çevre iznine başvursunlar. Ancak bu GFB’ler, şu anda tam anlamıyla çevre mevzuatından bypass yapmaları, usulsüz çalışmalar yapmaları, çevreyi kirletmelerinin önünü açan bir mekanizma haline gelmiş durumda. Böyle bir uygulama Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarihini geçtim dünya tarihinde görülmedi. Tesisler çevre cezası dahi yemeden bir yıl daha çalışma hakkı elde ediyorlar. Ve bu GFB almanın da sınırı yok. Yeni bir mevzuat olduğu için açıklar var.”

Yenilebilir enerji önerisi

Raporda çözüm önerilerine dair ise şunlar kaydedildi:
“İklim krizinden en çok etkilenen ve maddi ve manevi kayıplar yaşayan ülkelerden biri olarak, iklim krizinden kaynaklı halk sağlığı probleminin ana aktörlerinden olan kömürlü termik santrallerin bir planlama dahilinde, emekçileri mağdur etmeden, adil dönüşümü hayata geçirerek kapatılması kaçınılmaz bir hal aldı. Tüm gelişmiş ülkeler bu konuda uygulamaya geçmiştir. Paris İklim Anlaşması’nın TBMM’de onaylanarak anlaşmaya taraf olunması, Türkiye’nin ulusal ve uluslararası platformda bu alandaki çalışmalarına olan desteği atılmalıdır. En iyi enerji üretim biçimi enerji verimliliğidir. Yenilenebilir enerji potansiyelimizi en iyi şekilde değerlendirerek ülke içinde enerji verimliliğini sağlamaya yönelik adımlar arttırılmalıdır. Türkiye termik santrallerden bir planlama dahilinde vazgeçerek kendisine net sıfır karbon hedefi belirleyebilecek kaynak gücüne sahiptir. Nitekim toplam yenilenebilir enerji üretim kapasitesi 2010 yılında 17 bin 369 MW iken, 2019 yılında neredeyse 3 katına çıkararak 44 bin 587 MW’a yükseltmiş bir ülke olarak, 2030 yılında elektrik enerjisi talebinin neredeyse %50'sini güneş, rüzgâr ve sudan yani yenilenebilir kaynaklardan temin edilmesi mümkündür. Türkiye, 2030 yılına gelmeden 2026 yılında ise toplam enerji üretiminin %20'sini güneş ve rüzgâr enerjisinden karşılayabilecek güce sahiptir.”
Yorum yaz