Prof. Dr. Şahin: Liderlerin tartışma programı mutlaka canlı yapılmalı

Bilgi Üniversitesi’nden Emeritus Prof. Dr. Haluk Şahin, Seyr-i Sabah programında liderler arasında yapılması planlanan tartışma programını değerlendirdi. Şahin, bunun bir propaganda kaseti gibi gözükmemesi için mutlaka canlı yayınlanması gerektiğini dile getirdi.
Sitede oku

Ekrem İmamoğlu ve Binali Yıldırım’ın bir televizyon programında karşılıklı olarak tartışması konusu geçtiğimiz hafta sonuna damgasını vurdu. Tartışmayı yönetmesi önerilen Uğur Dündar’ın bu teklifi reddetmesinin ardından TRT’de yayınlanacağı söylenen programın hangi şartlarda yapılacağı da tartışmaya açıldı.

İletişim konularında Türkiye’nin önde gelen isimlerinden olan Bilgi Üniversitesi’nden Emeritus Prof. Dr. Haluk Şahin, Seyr-i Sabah programında yurt dışı örneklerden de yola çıkarak bu tartışmanın nasıl yapılması gerektiğine dair konulara açıklık getirdi. Prof. Şahin, bu tartışmanın canlı yapılmasından başka bir çözümün olmadığını, aksi takdirde içeriğe hiç dokunulmasa bile bunun bir propaganda kaseti olarak algılanma ihtimalini dile getirdi:

‘KENNEDY–NIXON TARTIŞMASI IŞIK TUTABİLİR’

Uğur Dündar: Adil bir açık oturum yönetmek istiyordum, ama bu ortamda gazetecilik yapılmaz
“ABD ile Türkiye’yi karşılaştırırken ülkelerin tartışma geleneklerine de bakmak lazım. ABD farklı bir tartışma geleneğinden geliyor, tarafların konuları rasyonel bir biçimde anlatınca insanların onlara oy vereceği varsayılan bir toplum. ABD’deki en ünlü tartışma, 1960 yılında yapılan Kennedy–Nixon tartışmasıdır. O tartışma günümüzde hala konuşuluyor çünkü o seçimin sonucunu belirlemiştir. Ne kadar etkili olabileceği dikkati çekmiştir. Bu iş dallanıp budaklanıp diğer ülkelere de yansıdı. Batı demokrasilerinde TV’de yapılan tartışmalar her düzeyde demokrasinin ayrılmaz parçalarından biri haline geldi.

Uğur benim çok yakın arkadaşım. Onunla konuşmadan bir yazı yazdım. Eldeki olgulara bakarak yazdım. Türkiye çok sağlıksız bir yerden geçiyor. İnsanların karşılıklı oturup tartışmaları imkansız hale geldi. Kutuplaşma o kadar aşırı hale geldi ki kimse konuların özü üstünde durmuyor, hemen her şey kişiselleştiriliyor. Oradan karalamalar başlıyor, oradan sosyal medyanın yardımıyla yankı odası dediğimiz nefretin büyütülmesi süreçleri başlıyor. Bir bakıyorsunuz asıl konu kaybolmuş, insanların hiç de konuyla alakalı olmayan özellikleri tartışılıyor. Ben bu bakış açısıyla baktım, Uğur çok tanınan bir insan. 50 sene gazetecilik yapmış birinin başka türlü olması beklenemez. Bu meslek ortamında sağlıklı bir tartışma yönetebilmek mümkün değil. İnsanlar tuzağa yatmış bekliyorlar. Bu soruyu niye sordun ötekini niye sormadın yoksa telefon mu geldi falanca olaydan dolayı mı yaptın türünden asıl tartışmayı arkaya iten demokrasi açısından yararlı olmayan bir atmosferin olduğunu gördüm. Uğur bu kararı alınca benim için sürpriz olmadı. Moderatörün kişiliğinin ön plana geçmesi tartışmanın sağlayacağı demokratik yarar açısından olumsuz bir şey. Başka ülkelerde de bunun örnekleri var. Zannediyorum Uğur da bunun farkına vardı. Onun kimseye bir şey tanıtmaya ihtiyacı yok. Herkes bu işi en iyi yapacak kişinin o olduğunu biliyor. Ama şu sağlıksız ortamda, Türkiye’nin içinde bulunduğu sağlıksız ortamda bu işin hakkıyla yapılması iyi olmayabilir beki o formatta yapılmamalı. İki moderatörlü olabilir, gazetecilerden bir grup olabilir, halktan sorular alınabilir. Yabancı ülkelerde bu gibi şeyler büyük konferans salonlarında yapılıyor. Tek hakim moderatör modelinin dışında formatlar mümkün.

‘HERKES TUZAK ARIYOR’

Altaylı: Moderatörlük Didem'in hakkı ama taraflar anlaşırsa ben yaparım
Türkiye çok evhamlı bir dönemden geçiyor. Siyasal kutuplaşma öyle boyutlara vardı ki basit bir tartışma dahi taraflar ötekine tuzak kurup kötülük yapabilir mi endişesiyle ilerliyor. Bu tartışmanın önem taşıdığı kanaatindeyim. Bu ortamda mutlaka bu türden kuşkuları haksız kılacak önlemler alınması gerektiğine inanıyorum. Benim de tuzağa düştüğüm dönemler oldu. Bunlardan biri akmakta olan programa başkaları tarafından hazırlanmış bir görüntü paketinin sokulmasıdır buna ne diyorsunuz gibilerinden. Böyle bir şeyin olmayacağı konusunda önceden anlaşma yapılması, tarafların böyle bir emrivaki yaparsanız tartışmayı bırakırım demesi gerekebilir. Oyunun kuralları baştan net açıklanırsa buna kaçtı demezler aksine karşı taraf hile yaptı derler. Üçüncü tehlike, filancayı canlı yayına almak gibi sizin önceden hazır olmadığınız bir kişinin canlı yayına sokulması.

Ben tarafların özgürce konuşabilmesinden yanayım. Deniyor ki sadece İstanbul konuşulsun ama ben İstanbul’u yönetecek kişinin denizlerin temizliği ya da Ege korusunda neler söyleyeceğini kısmen de olsa duymak isterim. Ama elbette ana konu İstanbul olmalı. Birçok konuda öğrenmek istediğimiz şeyler var. Programı yönetecek arkadaşın adaylarla kendi arasına saygılı bir mesafe koyarak soru sorması ve diyaloğu teşvik etmesi ama topu taca atıp çok uzaklara götürmesine de engel olmalı. Bu program sadece canlı olabilir. Televizyon canlı olduğu zaman inandırıcıdır. Banttan böyle bir şey hiçbir yerine dokunulmamış olsa bile bir propaganda kasetine dönüşür. Canlı olup olmaması konusunda en ufak bir tartışma olmaması gerektiğini düşünüyorum.

‘EN ÖNEMLİ ŞEYLERDEN BİRİ DE REJİ’

Didem Arslan Yılmaz: Moderatörlüğü Uğur Dündar istemişse bence sorun yok
Reji çok önemli. Buna örnek olarak yine Kennedy – Nixon örneğini verebiliriz. Nixon’un kaybetmesinin temel nedeni olarak kendisinin kötü ışık altında yanlış kamera açısıyla sunulması olduğuna inanan pek çok insan var. Nixon o tartışmada avurtları çökük sakalları uzamış hapis kaçkını gibi görünmüştü o ışıklarla. Sadece KJ veya yazılar değil. Seçilen kamera açısı ve ışık dahi önemli. Kamera saygılı bir mesafede durmalı. Bir itiraf yakalamış gibi falanca adaya zum yapması gibi şeylerden uzak durulmalı. Reji olayı eşit koşullarda aktarmalı. Bu da iyi televizyonculuk demektir, TRT bunu yapar mı bilmiyorum. Eşitlikçi ve saygılı bir üslubun sürdürülmesi gerekir.

Artık yepyeni bir medya ortamındayız. Bizim televizyonculuk yaptığımız televizyonun amiral gemisi olduğu medya ortamı artık geçerli değil. Şu anda sosyal medya aracılığı ya da onunla birlikte yapılması gerekiyor her şeyin. Bu sosyal medya insanların adeta onlara katılmasını onların yönlendirmesin onları etkilemişini mümkün kılıyor. Türkiye’de de aktif bir sosyal medya yaşamı var. Ben bu tartışma yapılırken sosyal medyanın o olayın parçası haline geleceğini düşünüyorum. Belki televizyonda tartışmacılar tartışırken onların danışmanlarına giden sorularla onların akış açısı değişecek. Bu tartışmayı kimin kazandığını yine sosyal medya belirleyecek.”

Yorum yaz